Yıllarca Osmanlı Devleti içerisinde barış ve huzur ortamı içerisinde yaşayan Ermeniler, Fransız ihtilalinden sonra milliyetçilik akımlarının da etkisiyle büyük devletlerin kışkırtmalarıyla XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti'ne karşı başkaldırmaya başladılar. 1882'den başlamak üzere özellikle 1890'lı yıllarda çok sayıda isyan hareketi gerçekleştirdiler. Her isyan hareketi ile birlikte terör eylemleri de beraberinde geldi. İsyanlarının amacı dünya kamuoyunun Ermeni meselesi üzerine eğilmesini sağlamaktı. Ermeniler bu sayede bağımsızlıklarını kazanabileceklerini ummaktaydılar. 1909 yılına kadar süren bu isyan hareketlerinden sonra ikinci dalga 1914'te I. Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra başladı. Ermeniler aradıkları fırsatın geldiğini düşünerek Rusya'nın yanında savaşa katıldılar ve her vilayette isyan çıkardılar. I. Dünya Savaşı sonunda Sevr Barışı'nda istediklerini elde etseler de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa etrafında teşekkül Kuva-yı Milliye hareketi sonucunda Sevr Barışı sadece kağıt üzerinde kaldı. Bu arada Ermeniler iddia ettikleri sözde soykırımın failleri olan eski İttihatçı liderleri 1920-1922 yıllarında öldürdüler.
1970'li yıllarda yaklaşık 50 yıldır uyuyan Ermeni terörizmi yeniden hortladı. Bunun nedeni ise 1915 yılında gerçekleştirildiği iddia ettikleri sözde soykırımın intikamı almak olarak açıkladılar. Eylemler 1973 yılında bireysel bir eylemle başladı ve kısa zamanda ASALA ve JCAG-ARA gibi terör örgütleri kuruldu. ASALA'yı Hınçak komitesi kurarken, JCAG-ARA'yı ise fanatik taraftarlarını ASALA'ya kaptırma endişesini taşıyan Taşnaklar kurdu.
1970'li yıllarda başlayan Ermeni terörünün ilk organize eylemi 22 Ekim 1975 günü Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil'e karşı düzenlenen suikasttır. Tunalıgil, makam odasında üç kişi tarafından otomatik silahlarla öldürüldü. Olayı Ermeni terör örgütleri ASALA ve JCAG-ARA ile Rum terör örgütü EOKA-B üstlendi. O sıralarda Ermenilerin bu şekilde cinayet işleyemeyeceğini düşünen Viyana polisi cinayetin zanlısı olarak üç Yunanlıyı aramaya başladı. Viyana suikastından 2 gün sonra 24 Ekim 1975'te Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener de öldürüldüler. Tunalıgil ve Erez'in katilleri bütün aramalara rağmen bulunamadı. Viyana polisi şüpheli 3 Yunanlının olayla ilgisi olmadığını açıkladı ve Tunalıgil'in öldürülmesiyle ilgili dosyayı kapattı. Daha sonraki yıllarda edinilen bulgular sonucunda Viyana ve Paris cinayetlerinin Ermeniler tarafından işlendiği kesinleşmesine rağmen bu kez, ASALA tarafından mı yoksa JCAG-ARA tarafından mı gerçekleştirildiğine dair şüpheler oluştu ve bu şüpheler hala giderilemedi.
Bu sitede ilk önce olayın nasıl gerçekleştiği anlatılacak daha sonra olayın soruşturulması sırasında yapılan hatalar ve Ermeni faktörünün neden ihmal edildiği üzerinde durulacaktır. Bu arada dünya kamuoyunda suikastın nasıl verildiği ve Tunalıgil'in cenaze törenindeki duygusal anlar kaleme alınacaktır. Son olarak da değerlendirme kısmında olayın hangi Ermeni örgütü tarafından işlendiği irdelenecektir.
1. Olayın Gerçekleşmesi
22 Ekim 1975 günü saat 12.00 civarında Viyana'da Prince Eugene Caddesi'ndeki hem Türk elçiliği hem de konsolosluğu olarak kullanılan binaya ellerinde çantayla 3 kişi, binanın önünde ve içinde her hangi bir güvenlik tedbiri olmamasını fırsat bilerek kolaylıkla içeri girdi. Kapıya bakmakla görevli Süleyman Toprak hastalandığı için, onun yerine müracaat görevlisi olarak Kadri Abay görevlendirilmişti.
Telefonla konuşan Kadri Abay, kapıdan içeriye giren 3 kişiye şüphe ile bakmış ve hallerinde bir gariplik olduğunu sezinlemişti. Bu kişilerden biri, Kadri Abay’ın elinden telefonu kapmış ve yere vurarak kırmıştı. Adamlar hiç konuşmadan işaret ederek kapıcı odasından çıkmasını belirttiler. O sırada Çalışma Ataşesi Nevzat Gürbüz yemeğe çıkmaktaydı. Üç kişiyi gördüğünde, adamlar çantalarından silahlarını çıkarmışlar ve ona doğru doğrultmuşlardı. Teröristler Abay'ı ve Gürbüz'ü yere oturtarak ellerinden başlarının üzerinde kenetlemişlerdi. Teröristlerin biri kasketli, ikincisi fötr şapkalı ve gözlüklü, üçüncüsünün ise başı açıktı. İkisinin elinde makineli tabanca, birinde de normal tabanca bulunmaktaydı.
Bu sırada dış kapını zili çalmış ve üç terörist birbirlerine bakarak ne yapacaklarını kararlaştırmışlardı. Biri rehin aldıkları iki kişiye silahını doğrultmuş, diğer ikisi kapının yanlarında ellerinde silahları ile mevzilenerek kapıyı açmışlardı. Kapıdaki Çalışma Ataşeliğinde görevli Ersin A. İlercil idi. Namluları kendisine çevrilmiş silahları görünce şaşkına dönmüştü Bir an geriye dönüp kaçmak istemişse de başaralı olamamıştı. Teröristler ona İngilizce olarak "Bizi büyükelçinin odasına götür" dediler.
Üç teröristten biri Kadir Abay'la, Nevzat Gürbüz'ün yanında kalmıştı. İkisi ise Ersin A. İlercil’i önlerine katıp merdivenlere yürüdüler. İlercil, teröristleri oyalayarak Büyükelçinin odasına götürmeden, bir çare bulmaya çalıştı. Merdivenin başında büyükelçinin odacısı Selim Yılmazoğlu'nu görse de durumu ona anlatamadı. İlercil son çare olarak katilleri büyükelçinin odası yerine sekreterlerin bulunduğu yan taraftaki odaya soktu. Odada iki Türk bir de Avusturyalı kadın sekreter vardı. Bu oda ile büyükelçinin çalışma odası arasında bir kapı bulunmaktaydı. Sekreterler karşılarında silahlı kişileri görünce paniğe kapıldılar. Teröristler hemen telefonlara koşarak telefon tellerini koparttılar. Türk sekreterlerden Ferhan Sezer daha sonra verdiği ifade de "Ben ikisinin de gözünün içine baktım. Her ikisini de şimdi nerede görsem tanırım" demişti. Teröristlerden birisi sekreterlerin odasında kalmış diğeri ise Büyükelçinin odasına doğru ilerlemiş ve elçinin kapısını açarak içeri bakmıştı. Bu sırada Daniş Tunalıgil önündeki kağıtları okumaktaydı. Katil Türkçe olarak:
"Elçi siz misiniz?" diye sormuştu.
Büyükelçi genç katilin elindeki tabancayı görünce yerinden kalkmış:
"Evet benim. Buyurun oturun, ne derdiniz varsa konuşalım, halletmeye çalışalım." demişti.
Kısa bir süre sonra üç el silah sesi duyulmuş, Büyükelçi kulağına ve kafatasına giren üç kurşunla hemen orada ölmüştü.
Büyükelçiyi vuran katil hemen odadan fırlamış ve üç el de havaya ateş ederek arkadaşı ile birlikte merdivenlerden aşağıya doğru koşmuştu. Üçü birden ana kapıdan dışarı çıkarlarken, çantaları, şapka ve kasketleri ile makineli tüfeklerini yerde bırakmışlardı. Böylece çok kısa sürede üç terörist Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil'i öldürerek kaçmıştı.
Bu olaydan iki gün sonra da Paris Büyükelçisi İsmail Erez de kimliği meçhul şahıslar tarafından şehit edildi. Her iki olay da bir anda gündeme bomba gibi düşmüştü. Acaba iki elçiyi kimler ne neden öldürmüşlerdi.
Daniş Tunalıgil Kimdir
Daniş Tunalıgil, 1915 yılında Ankara'da doğmuştur. Galatasaray Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi mezunudur. 1939 yılında Dışişleri Bakanlığı meslek müdürlüğü sınavını kazanarak Protokol Dairesinde göreve başlamıştır. Merkezde çeşitli dairelerde görev yapan Tunalıgil, Milano Başkonsolosluğu, Bern Büyükelçiliği, Roma ve Moskova Büyükelçiliklerinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Daniş Tunalıgil sırasıyla Belgrad Büyükelçiliği (1964-1968), Genel Sekreterlik Siyasi İşler Yardımcılığı ve Lahey Büyükelçiliği (1970-1973) yapmıştır.
Evli ve bir çocuk babası olan Tunalıgil, 1973 yılından bu yana Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi idi.
2. Olay Hakkında Görüşler, Kınamalar
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Tunalıgil Ailesine ve Çağlayangil'e Başsağlığı Diledi
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Büyükelçi Daniş Tunalıgil’in ailesine ve Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’e birer telgraf göndererek başsağlığı dilemiştir. Korutürk'ün Tunalıgil ailesine gönderdiği telgraf şöyledir:
"Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensuplarından, eşiniz Büyükelçi Daniş Tunalıgil’in menfur bir cinayet sonucu hayatını kaybettiğini teessürle öğrenmiş bulunuyorum. Yakınlarını ve sevenlerini acı içinde bırakarak ebediyete intikal eden Merhuma rahmet, diler, zamansız ve telafisi imkânsız kayba uğrayan Sayın Tunalıgil ailesine taziyetlerimi sunarım."
Korutürk, Çağlayangil’e gönderdiği telgrafta da, "Zatıâlinize, yakın mesai arkadaşlarına ve bakanlık camiasına taziyetlerimi sunarım" demiştir.
Başbakan Süleyman Demirel: "Gereği Yapılacak"
Başbakan Süleyman Demirel Büyükelçi Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi olayıyla ilgili olarak üzüntü duyduğunu belirtmiş, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin gereğini yapacağını bildirmiştir. Demirel kendisine iletilen bilgilere dayanarak şunları söylemiştir:
"Daniş Tunalıgil'i görevi başında şehit eden kişilerin kimlikleri hakkında bilgimiz yok, ikisinin yakalanmış olduğu bana verilen bilgiler arasında. Vakıayı elim bir olay telakki ediyorum, derin üzüntüyle karşılıyorum. Görev başında şehit düşen Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil'e Tanrıdan rahmet diliyorum, ailesine taziyetlerimi sunuyorum, milletimize başsağlığı diliyorum.
Hükümetimiz Avusturya hükümeti nezdinde gerekli teşebbüste bulunmuştur. Hadise aydınlığa kavuştuktan sonra Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak ne yapmamız gerektiği hususu daha sıhhatle tayin edilecektir. Şu anda elimde bulunan bilgiler budur. İhtimaller üzerinde yorum yapmak istemiyorum."
Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in Demeci
Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ise Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’in görevi başında öldürülmesi ile ilgili olarak 4 kişinin yakalandığını söylemiştir. Çağlayangil yaptığı açıklamada özetle şöyle demiştir:
"Olayın sebebi ve saldıranların kimlikleri belli değildir. Viyana sefaretinde halen soruşturma devam etmektedir. Biraz önce telefonla yaptığım temasta şüphe üzerine 4 kişinin yakalandığını ve görgü tanıklarıyla yüzleştirilmek üzere Büyükelçiliğimize götürülmekte olduğunu söylediler. Dışişleri ailesi büyük bir elem içindedir olayı ve yapanları telin etmemek mümkün değildir."
Bakanlar Kurulu Kararı
Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu da Viyana ve Paris cinayetlerinden sonra bir toplantı yaparak bir tebliğ yayınlamıştı. Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu tarafından basın mensuplarına okunan hükümet tebliğinde, "Bu çeşit cinayet ve saldırılarla Türk devletinin gücünü ve azmini zaafa uğratmanın mümkün olmadığını herkes bilmelidir" denilmiştir. Ayrıca, bütün vatandaşlara sükunet ve kışkırtmalara karşı uyanık bulunulmasını tavsiye eden hükümet bildirisi şöyledir:
"Bakanlar Kurulu, Türkiye Cumhuriyetinin Viyana Büyükelçini Daniş Tunalıgil ve Paris Büyükelçisi İsmail Erez’e karşı girişilen ve her iki büyükelçimizle Paris Büyükelçiliği şoförü Talip Yener'in şahadetiyle sonuçlanan suikastlar üzerine yaptığı olağanüstü toplantıda, menfur cinayetlerle ilgili olarak alınan bilgileri değerlendirmiş, dış temsilciliklerimizin gerek bulundukları ülke makamlarınca, gerek kendi imkânlarımızla, en iyi şekilde korunması ve suçluların yakalanması konusunda, bugüne kadar alınmış ve alınacak çeşitli tedbirleri gözden geçirip gerekli kararları almıştır.
Hayatları boyunca Türk devletine şerefle hizmet etmiş mümtaz diplomatlarımıza karşı girişilen suikastlar, onların şahsında Türk milletine ve Türk devletine karşı yapılmış menfur saldırılardır. Bu cinayetler, aynı zamanda bütün insanlık kurallarına karşı işlenmiş cinayetlerdir. Bu iğrenç cinayetleri, Türk milleti ile birlikte bütün medenî insanlığın lanetleyeceğine şüphe yoktur. Tedhişçiliği önlemek, bütün insanlık için başta gelen bir ihtiyaç halindedir.
Menfur suikastların ardındaki bütün tertiplerin aydınlanması ve cinayetlerin cezasız kalmaması için gerekli her teşebbüs yapılmakta ve her tedbir alınmaktadır. Bu çeşit cinayet ve saldırılarla Türk devletinin gücünü ve azmini zaafa uğratmanın mümkün olmadığını herkes bilmelidir. Türk milleti, her çeşit düşmanlık karşısında birleşmeyi ve her düşmanlığı göğüslemeyi bilen millettir.
Cumhuriyet hükümeti olarak, bütün vatandaşlarımıza tam bir sükûnet tavsiye ediyoruz. Asil ve büyük bir milletin evlatları olarak, vatandaşlarımızın girişilebilecek her türlü sorumsuz kışkırtma karşısında uyanık olacaklarına eminiz.
Kaybettiğimiz aziz vatan evlâtları Daniş Tunalıgil, İsmail Erez ve Talip Yener'e Allah'tan rahmet, ailelerine ve büyük milletimize başsağlığı dileriz."
Avusturya Devlet Başkanı Mesaj Yolladı
Avusturya Başkanı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e ve Büyükelçi Daniş Tunalıgil'in eşine birer başsağlığı mesajı göndermiştir. Avusturya Devlet Başkanı, mesajlarında olaydan duyduğu üzüntüyü belirtmiştir.
Türkiye'deki Ermeniler: "Cinayetleri Nefretle Karşıladık"
Türkiye'nin Viyana ve Paris Büyükelçileri'nin öldürülmesi olayını kınamak için Türk-Ermeni cemaati adına yazılı açıklama yapan Dr. Karabet Arman, "Basında cinayetleri Ermenilerin işledikleri yolundaki haberleri büyük bir üzüntü ile okuduklarını" bildirmiş ve özetle şöyle demiştir:
"Türk Ermenilerinin hiç bir zaman dışarıdaki siyasi ve ideolojik akımlarla ilgisi yoktur ve olmayacaktır. Türk milletinin huzurunu bozmaya teşebbüs edenlerin karşısında olarak ve onları nefretle anacaktır."
Dr. Arman, Fransız radyo ve televizyonunun 1915 yıllarından bahsederek tekrar Ermenileri kendi siyasî çıkarlarına alet etmeye kalkıştığını bildirmiş ve bu yayını da nefretle karşıladıklarını açıklamıştır.
Aslında cinayetleri Ermeniler işlemişlerdi. Fakat yine de dünyadaki Ermenileri büyük çoğunluğu gibi Türkiye'deki Ermeniler de terör olaylarını lanetlemektedirler.
Bu arada Viyana'da yaşayan 300 kadar Ermeni vatandaşı bir kilisede toplanmış ve "Türklerle aralarında hiç bir düşmanlık olmadığını ve bu olayı kınadıklarını" açıklamıştır.
İstanbul'daki Mitinglerde Gençler Cinayetleri Kınadı
Türkiye'nin Viyana ve Paris Büyükelçileri'nin öldürülmesini kınamak amacıyla, 25 Ekim 1975 tarihinde Ülkü Ocakları ve MTTB'ye bağlı gençler İstanbul'da miting ve gösteriler yapmışlardır.
Gençlerin bir kısmı Yunanistan, ABD, Fransız ve Avusturya konsolosluklarına siyah çelenkler koyarken, diğer bir kısmı da Ayasofya Müzesi'ne girip Türk bayrağı asarak Kuran okumuşlardı.
Konsoloslukların önünde İstiklâl Marşı okuyan gençler, yaptıkları konuşmalarda olayı kınamışlardır. Gençlerin ABD Konsolosluğu önüne bıraktıkları çelenkte, "Şahsiyetsizliğe son", Fransız konsolosluğu önüne bıraktıklarında da, "Kendine gel" yazıldığı görülmüştür.
Ayasofya'da meydana gelen olay sırasında toplum polisleri de Müzenin içine girmişlerdi. Gösteriler sırasında Toplum Polisleri ve Merkez Komutanlığı'na bağlı jandarmalar, Patrikhane ile konsolosluklar ve diğer hassas bölgelerde geniş güvenlik önlemleri almışlardır.
3. Dünya Kamuoyunda Viyana Suikastı
Viyana'da Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil'e düzenlenen suikasta Avusturya TV’si ve basını büyük yer vermiş ve Viyana polisinin tutumunu kınamıştır.
Avusturya TV’si haber yayınının hemen hemen tümünde olaya yer vermiş ve olayın Ermeniler tarafından yapıldığını öne sürmüştür. Bu arada, TV ekranlarında kimliği meçhul katillerin olay sırasında bırakarak kaçtıkları silahları ve siyah çanta gösterilmiştir. Avusturya TV'si muhabirleri, Viyana polisini tedbir almamakla suçlamışlar ve örnek olarak da olaydan hemen sonra Viyana Havaalanı ile otobanların ve Tuna üzerindeki önemli bir köprünün polisçe gayet lakayt bir şekilde kontrol altına alındığını ve buraya gönderilen görevli memurlara telsiz ve silah dağıtılmadığını da yayınlarında belirtmişlerdir.
Daha sonra Avusturya TV'si katillerin eşkalini vermiş ve güneyli görüntüsü içinde bulunan bu şahısların yakalanması için halkın yardım etmesini isteyerek, Viyana polisinin tedbir almadığını ve hala da almamakta olduğunu örneklerle göstererek polisin bu tutumunu kınamıştır.
Bu arada Viyana TV'si Tunalıgil'in görevi başında vurulmasından sonra Avusturya televizyonunun bu cinayetle ilgili olarak Ermeniler lehinde düzenlediği bir program, bu ülkedeki Türkler arasında ve Ankara'da büyük tepkiyle karşılanmış, elçilik maslahatgüzarı kanalıyla Avusturya hükümetinin bu tutuma dikkati çekilmiştir.
Viyana televizyonu, Türk Büyükelçisinin öldürülüşüyle ilgili programda, cinayetin Ermeniler tarafından işlenmiş olabileceği görüşünü öne sürdükten sonra, bunun nedenlerini izaha kalkışmış, bu arada l915’de Ermenilerin Türkler tarafından katledildiğini, bir kısmının sürüldüğünü iddia etmiştir. TV Ermenistan haritaları da yayınlayarak, Ermenilerin neden Türklere düşman olduğunu kendine göre anlatmaya kalkışmıştır. Bu tutum ülkesindeki diplomatları iyi koruyamadığını itiraf eden bir ülkede işlenen cinayete "Mazeret göstermek" çabasından öteye, "Çirkin ve kasıtlı olduğu kadar, gerçek dışı" bir davranış şeklinde nitelendirilmektedir.
Bazı Viyana gazeteleri de, TV'nin bu yapımını eleştirmişler ve "Türkiye ile savaş halinde miyiz?" diye sormuşlardır.
Avusturya basınının dışında Avrupa basınında da Daniş Tunalıgil'in öldürülmesiyle alakalı haberler çıkmaktaydı. Tunalıgil’in siyasî bir cinayete kurban gittiği inancı yavaş yavaş tüm Avrupa basınında ve televizyonlarında ileri sürülmektedir. Avrupa basınında Kıbrıs konusunun son derece gergin bir döneminde bu olayın patlak vermesi, henüz herhangi bir kesin delil bulunmamasına rağmen katillerin Kıbrıslı Rum olduğu bir varsayım olarak sık sık ileri sürülmekteydi.
Avrupa'da televizyon, radyo ve gazetelerin detaylı şekilde verdiği olay, Fransız Radyosu ve Belçika Radyosu'nda siyasî cinayet olasılığına dikkati çekerken, "Bunu düşünmek dahi gerginliği arttırıcı bir unsur olacaktır" demişlerdir.
Almanya'da gazeteler üç gün içinde iki Türk Elçisinin öldürülmesine büyük yer vermişler ve cinayetlerin çok iyi plânlanmış olduğunu belirtmişlerdir. Suddeutsche Zeitung "Paris Türk Büyükelçisi planlı bir şekilde meçhul kişilerce öldürüldü" diye yazarken, Munchener Merkür gazetesi de suikastın dakik olarak planlandığını belirtmiştir. Bu iki gazete katillerin meçhul olduğunu belirtmiş şu veya bu örgütün cinayeti işlemiş olabileceği ihtimali üzerinde durmamıştır.
Yunan Basını ise Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil ve Paris Büyükelçisi İsmail Erez’in öldürülmesi olayına geniş yer ayırmış, ancak genellikle haberi yorum yapmaksızın vermiştir. Sadece Yunan komünist partisinin organları olan Avgi ve Rizospastis gazeteleri suikastların siyasal yönü olabileceğini yazarak bazı yorumlara yer vermişlerdir. Avgi gazetesi büyükelçilerin öldürülmesinin "Emperyalizm makinesinin damgasını taşıyan cinayetler olduğunu" öne sürdükten sonra, "Cinayetlere Yunanlıların adlarını karıştırmak isteyen Amerikan entrikası başarısızlığa uğradı" demiştir. Rizospastisgazetesi ise olayların bir "tahrik" olduğunu iddia ettikten sonra büyükelçileri öldüren suikastçıların, Ermeniler, Kürtler, CIA Ajanları ve hatta solcu Türkler olabileceği iddiasını öne sürmüştür.
Yunan gazeteleri ayrıca Avusturya polisinin "eşi görülmemiş bir gaf yaptığını" sütunlarında yazmaktadır. Elefterotipyasıgazetesi bu konudaki haberini "suçu Yunanistan'a atmak için uluslararası komplo" başlığı altında vermektedir. Apoyevmatini gazetesi ise elçileri sanki Yunanlılar öldürmüş gibi "Türkler savaş havası yarattı" başlığını kullanmıştır.
Kıbrıs Rum basını ise cinayetleri Ermenilere yüklemektedir. Kıbrıs'ta yayınlanan Rumca gazeteler Türk elçilerinin öldürülmesi haberlerini manşette vermişler ve cinayetleri Ermenilere yüklemeye çalışmışlardır. Gazeteler ayrıca olayların arkasında Kıbrıs sorununun çözümü için arabuluculuk çabalarını baltalamak isteyen yabancı bir devletin ajanlarının bulunabileceğini de ileri sürmüşlerdir. Gazeteler Türk Elçilerinin katillerinin Rum olamayacağını iddia ederken, Fransız ve Belçika televizyonlarının sorumluluğu EOKA-B örgütünün üzerine yüklemesine şiddetle karşı çıkmışlardır.
Kıbrıs Rum gazetelerinden solcu Anayennisis yayınladığı ilgi çekici bir haberde 12 Türk elçisinin öldürülmesinin Kürt-Ermeni Cephesi adlı bir örgütçe kararlaştırıldığını bildirmiştir. Gazete, Paris kaynaklı haberinde, planın ilk aşamasında belirli bir süre içinde 12 Türk resmî şahsiyetinin Türkiye dışında öldürülmesinin öngörüldüğünü yazmıştır.
Daniş Tunalıgil suikastı, İngiliz basınında da geniş yankılar yapmıştır. İngiltere'nin en önemli gazetelerinden The Times'da Tunalıgil suikastı geniş bir yer tutmuştur. 1939 yılından itibaren Türk dışişlerinde çalıştığı vurgulanan Tunalıgil'in 3 kişi tarafından makamında öldürüldüğü haberde anlatılmıştır. Daha sonra üç kişinin görevlileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçiyi nasıl öldürdüğüne yer verilmiştir. Bütün hadisenin 10-15 dakika içinde gerçekleştiğine dikkat çeken İngiliz gazetesi, olay bittikten sonra teröristlerin izlerini kaybettirdiklerini ve hala bulunamadıklarını okuyucularına aktarmıştır. Gazete daha sonra Fahri Korutürk, Süleyman Demirel ve İhsan Sabri Çağlayangil'in olay hakkındaki görüşlerine de yazıda yer vermiştir.
Fransız basınında da suikastlar ile ilgili haberler yapılmaktaydı. L'Aurore gazetesinin öne sürdüğüne göre, büyükelçilere karşı girişilen suikastlardan sonra, "Diplomatik çevrelerdeki gerilim artmış bulunmaktadır". Aynı gazetenin iddia ettiğine göre, "Lübnan'daki Ermeniler, suikastların sorumluluğunu gerçekten üzerlerine aldıkları takdirde, herkes kendini çok hafiflemiş sayacaktı. Çünkü, Kıbrıs Rum ve Türk toplundan arasında zaten çok gergin olan ilişkiler, daha da gerilmiş bir duruma girmiştir." Gazete ayrıca, gerek Viyana, gerek Paris'teki suikastçıların "Filistin komandoları kamplarında eğitilmiş olabilecekleri" olasılığını da, "sızan haberlere göre", öne sürmektedir.
Daha henüz Daniş Tunaligil'in katillerinin kimler olduğu belli olmadığını için Türk basını gibi dünya basını da varsayımlar üzerinde durmaktadır.
4. Tehditler - Tedbirler
Türk Dışişleri Bakanlığı'nın Aldığı Tedbirler
Arka arkaya iki elçinin öldürülmesinden sonra ve Avrupa'daki diğer elçiliklere de tehditler olmasından sonra Türkiye bu elçiliklerde tedbir almaya çalışmıştır. Aslında Türk Dışişleri Bakanlığı uzun bir süreden beri tüm Büyükelçiliklerine çeşitli genelgeler göndererek üzerinde durulması gereken güvenlik tedbirlerini belirtmekteydi. Ancak bugüne kadar hiç bir Büyükelçilikte bu tedbirler ciddiye alınmamıştır. Tunalıgil olayından sonra güvenlik tedbirleri yeniden gözden geçirilmiş ve şu noktalara dikkat edilmesi tüm Büyükelçiliklere bildirilmiştir:
1- Elçiler işleriyle, evleri arasında her gün aynı yolu kullanmayacaklardır.
2- Kapılar devamlı kilitli tutulacak ve gelen kişinin kimliği saptandıktan sonra açılacaktır.
3- Büyükelçiler gerekli gördükleri yerlerde tabanca taşıyabilecekler ve araba ile gidip gelirken tabancayı kolaylıkla uzanıp alabilecekleri bir yerde tutulacaklardır.
4- Gerekli görülen diğer tedbirler mahalli polisle ilişkili olarak alınacaktır.
Yetkililer tehlikeli görülen Büyükelçiliklere Ankara'dan özel koruma polisleri gönderileceğini de belirtmektedirler.
Elçiliklerimize 3 Kişilik Muhafız Polis Gönderilecek
Bunun dışında 25 Ekim 1975'de toplanan Demirel hükümeti, demir perde ülkeleri dışındaki tüm Türk Elçilikçiklerine az 3 kişilik vurucu muhafız ekipleri gönderilmesine karar vermiştir. Dışişleri Bakanlığı ile İçişleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ortaklaşa çalışmasıyla, dış temsilciliklerinde görev alacak emniyet mensupları toplum polisinden seçilecektir. Bunların iki gün içinde atandıktan yerlere gönderilmeleri beklenmektedir. En iyi atıcı ve tecrübeli elemanlardan seçilecek olan muhafızlar, temsilcilik binalarıyla personelin güvenliğinden sorumlu olacak, temsilcilere her yerde refakat edeceklerdir.
Bundan ayrı olarak Türk hükümeti, temsilcilik bulunan tüm ülkeler nezdinde girişimlerde bulunmuş, personelin can ve mal güvenliğinin sağlanması için etkin tedbirler alınmasını istemiştir. Bir hükümet üyesi, "Biz gerekli olanı ve kendimize düşeni yapıyoruz. Ancak asıl güvenlik tedbirini alacak olanlar o ülkedeki sorumlulardır. Yabancı temsilcilerin hayatından ve emniyetinden birinci derecede sorumlu olan ev sahibi devlettir" demiştir.
İsveç Hükümeti, Türk Büyükelçisine Özel Muhafız Verdi
Daniş Tunalıgil ve İsmail Erez’in öldürülmesinden sonra İsveç güvenlik makamları da başkentteki Türk Büyükelçiliği çevresiyle Türk Turizm Bürosu ve Türk Ticaret Bürosu önünde sıkı tedbirler almış, buralara nöbetçi polisler dikmiştir. İsveç hükümeti, Türk Büyükelçisine de özel bir muhafız vermiştir. Bu arada ülkeye giriş - çıkışlar da sıkı kontrol altında tutulmaktadır.
Interpol, Londra ve Bonn Elçiliklerini Uyardı
Interpol ve Avusturya polisi, Londra ve Bonn'daki Türk Büyükelçiliklerinin sıkı şekilde korunması gerektiğini belirtmişler ve büyük bir olasılıkla bu iki başkentte üçüncü bir suikastın beklenebileceğini ileri sürmüşlerdir.
Tunalıgil suikastının araştırmasıyla sorumlu Viyana Polis Şefi Liebhart kesin bir ihbar veya ipucu olmamasına rağmen, bu iki başkentin tehlikeli olduğunu belirterek "Bu ülkelerde çok daha fazla örgüt bulunmakta gayet sistemli şekilde çalışmaktadırlar. Önceden tedbir alınmasında fayda var" demiştir. Interpol de Viyana ve Paris polisleri son derece sıkı bir ilişki kurarak eldeki ipuçlarının tümünü "tehlikeli hedef" olarak görülen diğer ülkelerin polisine göndermiştir.
JCAG Tehdit Mektubu Dağıttı
Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları (JCAG) adını taşıyan bir gizli Ermeni tedhiş örgütü İngiliz hükümet dairelerine ve yabancı elçiliklere mektuplar göndererek Türkiye’nin dünyadaki temsilciliklerine saldırılar düzenleyeceğini iddia etmiştir.
Londra’dan postaya atılan mektuplar özellikle İngiltere Dışişleri Bakanlığına, Kıbrıs Rum Yüksek Komiserliğine, Batı Avrupa Elçiliklerine gönderilmiştir. Türkiye Büyükelçiliği ve bağlı dairelerine bu mektuplardan gönderilmediği öğrenilmiştir.
Mektuplarda, tedhiş örgütünün, "60 yıl önce Türkler tarafından katledilmiş Ermenilerin çocukları tarafından kurulduğu" belirtilmiştir, tedhişçiler ayrıca, "Ankara hükümetinin el koyduğu Ermeni topraklarının Ermenilere geri verilmesini" de istemişlerdir. Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları, Viyana ve Paris saldırıları gibi saldırılara devam edeceklerini bildirmişlerdir.
Tehdit mektupları üzerine, İngiliz polisi Türkiye Büyükelçiliğinde ve elçilik ikametgâhında sıkı güvenlik tedbirleri almış, bu binaların kapılarına silahlı polisler koymuştur. Ayrıca elçilik de kendi yönünden bazı tedbirler almıştır. Şimdiye kadar giriş tamamen serbest olan büyükelçilik kançılaryasında kapıda sıkı kontroller yapılacak ve içeri girmek isteyenlere kapı, kimlik kontrolü yapıldıktan sonra bir düğmeye basmak suretiyle içerden görevli kişi tarafından açılacaktır. Bundan başka elçilik ile polis arasında direkt bir alarm sistemi kurulmuştur. En ufak bir olay halinde bir düğmeye basmak suretiyle derhal polise alarm verilebilecektir.
Elçiliğin bir sözcüsü, Ermeni tehdit mektuplarından almadıklarını fakat böyle bir olayın olduğundan haberdar edildiklerini söylemiştir. Ayrıca İngiliz polisi, elçilik dışında bulunduğu sırada Büyük Elçi Turgut Menemencioğlu'nun yanına silâhlı bir muhafız vermeyi teklif etmiştir.
Elçilik mensupları tarafından belirtildiğine göre, Ankara'dan elçiliğin korunması için sivil polisler gönderilmesi de muhtemeldir. Bu konu, Kıbrıs için Rumlar gösteriler yaptıkları sırada ele alınmış, fakat durum sakinleştikten sonra bir daha üzerine durulmamıştı. Yeni gelişmeler üzerine Ankara'dan sivil polisler getirtilmesi ve bunların elçiliğin kapısını korumaları konusu yeniden ele alınmıştır.
Londra Büyükelçisi Menemencioğlu: "Gerekli Bütün Tedbirleri Uyguluyoruz"
Londra Büyükelçisi yaptığı açıklamada İngiliz polisi ile işbirliği yapıldığını belirtti. İngiliz başkentinde Türk Büyükelçisi Turgut Menemencioğlu, Türkiye'yi tehdit eden mektubun kendilerine gönderilmediğini, gerekli güvenlik önlemlerinin alındığını, İngiliz polisi ile işbirliği yapıldığını söylemiştir. Büyükelçinin demeci şöyledir:
"Adı geçen tehdit mektuplarından bize gelmiş değildir. Böyle mektupların bazı yerlere gönderilmiş olduğunu duyduk. Bu durum karşınında her zaman aldığımız güvenlik tedbirlerini uyguluyoruz. Esasen elimizde devletin hazırlamış olduğu bir güvenlik talimatı vardır. Bu talimat uygulanmaktadır. Bu arada İngiliz polisi ile de sıkı bir işbirliği yapmaktayız. Bize her türlü yardımı yapmakta ve güvenliğimiz için ellerindeki bütün imkânları kullanmaktadırlar. Maalesef iki büyükelçimiz öldürülmüştür. Biz, Londra Büyükelçiliği olarak şu veya bu ulusu suçlamıyoruz. Sorumluların kimler olduğunu tespit etmek Avusturya ve Fransa polisinin işidir. Biz tehlikeli durumlarda elimizdeki talimatı uygulamaktayız."
Bu arada Rotterdam Hollanda başkentinde çıkan Haagsche Courant gazetesine göre Rotterdam'daki Türk Başkonsolosunun Ermeniler tarafından ölümle tehdit edildiğini yazmıştır. Haberde, Batı Almanya'nın Frankfurt şehrindeki Türk Başkonsolosluğuna bir mektup gönderildiği, bunda Viyana ve Paris Büyükelçilerinin öldürülmelerinden sonra sıranın Rotterdam'a geldiğinin bildirildiği öne sürülmektedir. Mektubun imza yerinde, "Ermeni Yeraltı Örgütü" ibaresi vardır.
Avusturya Dışişleri Bakanı: "Teröre Karşı Uluslararası Bir Anlaşma Yapılsın"
Türk diplomalarına karşı yapılan cinayetler ve daha sonrasında Ermeni terör örgütleri tarafından yapılan tehditler sonucunda Avusturya Dışişleri Bakanı Erich Bielka, "terör hareketlerine karşı derhal uluslararası bir anlaşma yapılarak harekete geçilmesini istemiştir." 1964 - 68 yılında Ankara'da Avusturya Büyükelçiliği yapan, dolayısıyla Türkiye’yi gayet iyi tanıyan Bielka, birbiri ardına iki Türk Büyükelçisinin öldürülmesini "Korkunç bir örgüt ile karşı karşıya bulunulduğu anlamına geldiğini" açıklamıştır.
5. Daniş Tunalıgil'in Cenaze Töreni
22 Ekimde Viyana'da öldürülen Büyükelçi Daniş Tunalıgil'in cenazesi, Avusturya tarihinde hiç bir olayda yapılmamış şekilde büyük bir törenle 25 Ekim 1975 günü Türkiye’ye gönderilmiştir.
Sabah Avusturya saati ile 08.45'de Türk Büyükelçiliği'ne getirilen cenaze Türk bayrağına sarılı olarak Elçiliğin salonlarından birine yerleştirilmiş ve Avusturyalı yetkililer, dışişleri mensupları ve kordiplomatik saygı duruşunda bulunmuştur. Avusturya Dışişleri Bakanı Erich Bielka, girişten cenazenin bulunduğu salona kadar dizilmiş Avusturyalı askerler arasından geçerek cenazeyi selamlamış ve kısa bir konuşma yaparak, olayı kınamıştır. Bielka, Tunalıgil'in çabalarını ve kişiliğini övdükten sonra Türk-Avusturya ilişkilerinin gölgelenmeyeceğini ve katillerin mutlaka bulunacağını belirtmiştir. Törende kordiplomatiğin en eski elçisi olan Vatikan Büyükelçisi de bir konuşma yaparak Tunalıgil’i övmüş ve suikasti kınamıştır.
Cenaze bundan sonra olağanüstü güvenlik tedbirleri altında özel bir konvoyla alana hareket etmiştir. Viyana havaalanında askerî bir birlik tarafından selamlanan cenaze bir katafalka oturtulmuş ve Avusturya Cumhurbaşkanı Rudolf Kirsleger bir konuşma yaparak, Tunalıgil’e, Avusturya'nın ikinci büyüklükteki şeref madalyası olan "Büyük Altın Şeref madalyasının" verildiğini açıklamış ve konuşmasında, her iki olayın da tüm ülkeleri tehdit ettiğini, bunların durdurulması gerektiğini belirtmiştir.
Cenaze bundan sonra Avusturya Hava Yollarının özel bir uçağı ile Ankara’ya gönderilmiştir. Uçakta Tunalıgil'in eşi, çocukları, Dışişleri Bakanlığı özel temsilcisi Büyükelçi Ali Binkaya, Genelkurmay temsilcisi Tümgeneral Necip Torumtay bulunmuşlardır.
Daniş Tunalıgil'in cenazesi 25 Ekim 1975 günü saat 15.10'da Esenboğa Havalimanı'na indi. Cenazeyi karşılamada Başbakan Demirel, Dışişleri Bakanı Çağlayangil, Devlet Bakanı Öztürk, Ulaştırma Bakanı Menteşe, eski bakanlardan Halûk Bayülken ve Hasan Işık, hemen bütün dışişleri mensupları, Tunalıgil'in kız kardeşi Süheyla Turgut ve akrabaları, Avusturya Büyükelçisi Herbntchek ve elçilikte görevli diplomatlar hazır bulunmuşlardır.
Uçak, alana indiği zaman, Avusturya Büyükelçisi ile Protokol Genel Müdürü, merdivenlerin başında Tunalıgil'in eşi Ferzane Tunalıgil'i ve kızını karşılamışlar, yakınları çok bitkin görünen ve gözyaşlarını tutamayan bayan Tunalıgil’le hazin bir şekilde kucaklaşmışlardır. Merdivenin biraz gerisinde bekleyen Başbakan ile diğer bakanlar Bayan Tunalıgil’e başsağlığı dilerken, gözyaşlarını zor tutmuşlar, Çağlayangil ise dayanamayarak, teessüründen ağlamıştır.
Dışişleri Bakanı, şehit elçinin eşini koluna girerek protokol sırasına göre dizilmiş olan dışişleri mensuplarına doğru Başbakanla birlikte yürümüş, Ferzane hanım ve kızı, tazim duruşunun sonuna kadar Başbakan ve Dışişleri Bakanıyla birlikte beklemişlerdir.
Tunalıgil'in tabutunu uçaktan indiren askeri tören birliği, cenazeyi özel bir ambulansa koymuş, Cumhurbaşkanının ve öbür kuruluşların gönderdiği çelenkler en önde taşınmıştır. Onun arkasında Avusturya hükümetinin Tunalıgil'e tevcih ettiği en yüksek devlet nişanını protokolden bir diplomat taşımış, arkada tabutu götüren ambulans ve askeri birlikten oluşan kortej, havaalanında bekleyenlerin önünden geçmiştir.
Alanda yüzleri üzüntüden sapsarı dışişleri mensupları ile Tunalıgil’in kız kardeşi Süheyla Turgut'un karşılaşmaları, Ferzane hanımla Süheyla Turgut’un birbirlerine sarılıp ağlamaları, pek çok kimsenin gözlerini yaşartmıştır.
Alandaki ihtiram töreninden sonra Başbakan ve bakanlar, Tunalıgil'in eşine ve ailesine veda ederek ayrılmışlardır. Şehit diplomatın cenazesi Hacettepe Hastanesinde ertesi gün düzenlenecek törene kadar muhafaza edilecektir.
Bu arada Paris'te yine Ermeniler tarafından öldürülen Büyükelçi İsmail Erez'in cenazesi de Ankara'ya getirilmiş ve Hacettepe Hastanesi'ne konulmuştur.
Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil ile Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener'in cenazeleri 27 Ekim 1975 günü öğle vakti Hacettepe Hastanesi'nden alınarak Dışişleri Bakanlığı önüne getirilmiştir. Cumhurbaşkanı Korutürk, top arabasına konan tabutların önünde saygı duruşunda bulunduktan sonra, cenazeler askerî törenle Maltepe Camiine, oradan da Etimesgut Havaalanına götürülmüştür.
Dışişleri Bakanlığı önünde başlayan törende Başbakan Demirel, Senato ve Meclis Başkanları, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sancar, Bakanlar Kurulu, kuvvet komutanları, kordiplomat, milletvekili ve senatörler, Dışişleri Bakanlığı memurları ve çok kalabalık vatandaş topluluğu hazır bulunmuş, cenazeleri taşıyan top arabaları Maltepe Camiine kadar muhafız alayı bandosunun çaldığı cenaze marşıyla ağır ağır ilerlerken halk yolda saygı duruşunda bulunmuştur.
Saat 12.00'da törenin başlamasından az önce İsmail Erez'in eşi Necla Erez ile iki kızı, daha sonra Daniş Tunalıgil'in eşi Ferzane Tunalıgil ve kızı meydana gelerek top arabalarının hemen arkasında ailelere ve yakınlara ait birinci sırada yerlerini almışlardır. Ferzane Tunalıgil ile Necla Erez ağlayarak kucaklaşmışlar, birbirlerine sarılmışlardır.
Ailelerin hemen arkasında Cumhurbaşkanını temsilen Genel Sekreter Fuat Bayramoğlu ve Başyaver, onun ardında Senato Baştanı Arıburun, Meclis Başkanvekili Memduh Ekşi, Anayasa Mahkemesi Başkanı Kani Vrana Başbakan Demirel, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sancar ve muhalefet lideri Ecevit yerlerini almışlardır.
Ankara’daki bütün yabancı misyon şeflerinin geldiği cenaze töreninde, Viyana cinayetinden bir gün sonra Atina’ya tatile giden Yunan Büyükelçisi ile Güney Anadolu'dan geri dönememiş olan ABD Büyükelçisi katılmamışlar, müsteşarlarıyla temsil edilmişlerdir.
20 dakikalık bir bekleyişten sonra cenazeler özel ambülanslarla Bakanlık önüne getirilip, iki top arabasına yerleştirilmiş, şoför Talip Yener'in cenazesi de Erez'inkinin arkasına konmuştur. Bundan beş dakika sonra Cumhurbaşkanı Korutürk tören yerine gelmiş, kıtayı selâmladıktan sonra Başbakan Demirel, Orgeneral Sancar ve Dışişleri bakanı Çağlayangil ile beraber üç şehidin cenazeleri önünde saygı duruşunda bulunmuştur. Korutürk şehitlerin ailelerine de başsağlığı dilemiş ve Çankaya’ya dönmüştür.
Cenaze korteji matem marşıyla saat 12.36'te Bakanlık önünden Maltepe Cami’ne doğru yürüyüşe geçmiştir. Önde askeri kıta ve çelenkler, arkada top arabasına konmuş ve bayrağa sarılı cenazelerin aileleri, Hükümet Başkanı, törene katılan tüm askeri ve mülkî erkân ve toplum polisi kıtası izlemişlerdir.
Kortej, Milli Müdafaa Caddesi yolu ile Kızılay’a çıkmış, daha sonra da Talatpaşa Bulvarını takip ederek Maltepe Cami'ne gelmiştir. Cenazeler güzergahı takip ettikleri sırada, yol kenarında biriken binlerce Ankaralı gözyaşlarını tutamamış ve "Silahsız kimselere ancak kahpeler saldırır" diye bağırmıştır. Cenazeler Maltepe Cami'ne geldiğinde, avluda binlerce kişi toplanmıştır. Cenaze namazını kıldıran Diyanet işleri Başkanı Lütfi Doğan, Türkiye'nin hemen hemen her yerinden şehitlerin cenazelerinde bulunmak üzere vatandaşların geldiğini bildirmiştir.
Cenaze töreninden sonra cenazeler Etimesgut Havaalanı'na götürülmüş ve buradan askerî bir uçağa bindirilerek İstanbul’a gönderilmiştir. Şoför Talip Yener’in cenazesi ise Ankara'da toprağa verilmiştir.
Yeşilköy’de düzenlenen törene yabancı konsoloslar, Vali Namık Kemal Şentürk, 1. Ordu Komutanı Org. Adnan Ersös, Belediye Başkanı Ahmet İsvan, yüksek rütbeli subaylar ve Erez ile Tunalıgil ailelerinin yakınları katılmıştır.
Türk bayrağına sarılı olan cenazeler, uçaktan sekizer jandarma eri tarafından alınarak cenaze arabalarına götürülmüştür. Erez'in cenazesi, alandan doğru Zincirlikuyu mezarlığına götürülerek toprağa verilmiştir. Tunalıgil'in cenazesi ise ertesi gün toprağa verilmek üzere Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne götürülmüştür.
Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’in cenazesi 28 Ekim günü düzenlenen törenle kaldırılmıştır. Haydarpaşa Numune Hastanesine alınan cenaze, saat 13.00'de Karacaahmet Mezarlığı'na götürülmüş ve toprağa verilmiştir. Hastanede yapılan törene, Tunalıgil ailesi ile Vali Namık Kemal Şentürk, Belediye Başkanı Ahmet İsvan, 1. Ordu Komutanı Org. Adnan Ersöz ile yüksek rütbeli subaylar, yabancı misyon temsilcileri ve Tunalıgil'in sınıf arkadaşları katılmışlardır.
6. Olayın Soruşturulması
22 Ekim 1975 günü Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil'i makam odasında otomatik silahlarla öldüren üç kişi olaydan hemen sonra daha önce planladıkları gibi kaçmaya başlamışlardı. Teröristler Elçiliğin ana kapısından dışarı çıkarlarken, çantaları, şapka ve kasketleri ile makineli tüfekleri bırakmışlardı.
Büyükelçilikte bulunanlar hemen polise haber vermişler ve polis 10-15 dakika içerisinde olay yerine gelmişti. Görgü tanıkları, meçhul kişilerin binadan çıktıktan sonra Batı Alman plakalı beyaz bir Mercedes otomobille kaçtıklarını öne sürmüşler, ancak Viyana Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü Dr. Hohenbichler yaptığı açıklamada, Tunalıgil'i öldüren üç kişinin kaçarken herhangi bir arabaya binmediklerini, karışıklıktan ve kalabalıktan yararlanarak Güney tren istasyonunu doğru kaçtıklarını bildirmişti.
41 yıldan bu yana ilk defa "Siyasî bir cinayet ile" karşı karşıya kalan Avusturya, dehşet ve heyecan içinde çalkalanırken, Viyana polisi olaydan sonra Büyükelçilik başta olmak üzere, Viyana'daki tüm Türk kuruluşlarının çevresinde güvenlik tedbirleri almıştı. Cinayetten yaklaşık bir saat sonra Viyana'dan çeşitli merkezlere giden trenler ve karayolları kontrol altına alınmış, kimlik tespiti yapılmaya başlanmıştır. Ancak, polis yetkilileri görgü tanıklarının yetersiz ve birbirine çelişkili bilgi vermelerinin işlerini zorlaştırdığını söylemişlerdir. Olay sırasında binanın önünde Viyana polisi bir kişi nöbet tutmaktaydı. Bu kişi sorgusunda, katillerin durumlarında şüpheyi çekecek bir yan görmediğini ve o saatte caddede trafiğin sıkışık, gürültünün de çok fazla olması yüzünden silâh sesleri duymadığını açıklamıştır.
Avusturya polisi olayın failleri ile ilgili şu varsayımlar üzerinde durulmaktadır:
1 - Kıbrıs olaylarından dolayı intikam almak isteyen bir Rum örgüt,
2 - Rumları desteklemek isteyen Filistin örgütlerinden biri,
3 - Türkler tarafından katliama uğrayan Ermenilerin intikamı,
4 - Türkiye'de öldürüldüğü iddia olunan Kürtlerin intikamı için harekete geçen bir örgüt.
Viyana polisi bu seçenekler arasında ilk önce birinci seçenek üzerinde durmuştur. Aslında başta Türkiye olmak üzere bütün dünya kamuoyu da bu cinayetin Rumlar tarafından işlenmiş olabileceği ihtimali üzerinde durmaktaydı. Çünkü özellikle Kıbrıs Harekâtı sonucunda Yunanistan ve Rumlar ile Türkiye'nin arası hiç iyi değildi.
Avusturya polisi, olayla ilgili olarak olayın gerçekleştirildiği 14 kişiyi gözaltına almış ve bunlar sıkı güvenlik tedbirleri altında Büyükelçilik binasına getirmiştir. Gözaltına alınanlardan hepsinin yabancı kişiler olduğu bildirilmiş, ancak kimlikleri açıklanmamıştı. Bu arada 4 MİT ajanı Londra yolu ile Avusturya başkentine gelmiş ve olayın soruşturulmasına dahil olmuştur.
23 Ekim günü gözaltına alınan 14 kişi, görgü tanıkları tarafından teşhis edilememiş ve serbest bırakılmışlardır. Fakat Viyana polisi yaklaşık 5.000 polis ile Tunalıgil’in üç katilini aramaya devam etmekteydi. 1.60-1.70 boyunda, esmer, sıska denecek kadar zayıf ve kısa boylu ve Güney Avrupalı görünümünde oldukları bildirilen meçhul kişilerin izine cinayetin ikinci gününde de rastlanılmamıştır. Çünkü polisin elinde de fazla bir delil bulunmamaktaydı.
Avusturya polisi, üç katilin yurt dışına çıkmadığını ve büyük bir olasılıkla Viyana içinde veya civar kasabalarda saklandıklarını ileri sürmekteydi. Faaliyetlerinden kuşkulanılan tüm örgütler olaydan hemen sonra teker teker gözden geçirilmiş ve polis olayı takip edebilmek için özel bir grup kurmuştur. Interpol dahil olmak üzere, uluslararası şiddet faaliyetleriyle mücadele eden güvenlik örgütleriyle temasa geçilmişti.
Avusturya İçişleri Bakanlığı, Tunalıgil'in üç katili ile ilgili olarak en ufuk ipucu veya delil getirecek kişiye 100.000 şilin (yaklaşık 85.000 TL) ödül verileceğini açıklamıştır. Bu şekilde cinayetin çözüleceği umut edilmiştir.
Öte yandan görgü tanıklarının verdikleri bilgilerle üç kişinin resimleri olaydan 35 saat sonra ancak dün çizilebilmiştir. Polis yetkilileri ilk günün heyecanı içinde görgü tanıklarının yeterli bilgi vermediklerini, dolayısıyla çalışmaların aksadığını belirtmiştir. Ellerinde görgü tanıklarının yaklaşık olarak anlatımlarına dayanılarak özel ressamlar tarafından çizilen resimler olduğu halde, aramayı yürüten Avusturya polisi şu ana kadar katillerin yakalanabilmesi olasılığını arttırıcı herhangi bir ipucu elde edememiştir.
Daniş Tunalıgil'in cesedine yapılan otopsi sonucunda, 9 mm.'lik mermilerden ilk ikisinin çeneye ve dudağa geldiği, üçüncüsünün ise sol kulağa isabet ettiği tespit edilmiştir. Yani katil direkt olarak Tunaligil'i öldürmeyi hedeflemişti.
Bugüne kadar hiç bir şekilde korunmayan, hatta bundan önce bir kaç defa koruma istenmesine rağmen Avusturyalı yetkililer tarafından dikkate alınmayan Türk Büyükelçiliği olaydan sonra yaklaşık 150 polis tarafından devamlı olarak gözaltında tutulmakta, giriş-çıkışlar kontrol edilmekte, telefonları dinlenmekte ve içeriye görevliler dışında kimsenin girmesine izin verilmemektedir. Görgü tanıklarının da basınla konuşturulmamasına dikkat edilmektedir.
Aramalarını genişleten Viyana polisi olayla ilgili olarak 24 Ekim'de bir ihbar almıştı. Daniş Tunaligil'in öldürülmesinden 2 gün önce Viyana'ya gelerek yerleşen 3 kişiden şüphelenen kişiler polise ihbarda bulunmuşlardı. Otel görevlileri, adamların içinde makineli tüfekleri taşıdıkları ve sonra elçiliğin içinde bıraktıkları çantaların, bu kişilere ait olduğunu belirtmişlerdir. Otelin kapıcısı da, olaydan önceki iki gün otelde kalan Yunan pasaportlu bu 3 kişinin polis tarafından gösterilen resimlerdeki kişiler olduklarını, taşıdıkları çantaların da, Elçilikte bırakılan çantalar olduğunu tanımıştır. Katil zanlılarının pasaportlarına göre, otelde kayıtlı adlar şöyledir: Denis Çakonas, Teadoro Lukidis ve Panayote Gormas.
Atina polisi ise bu üç Yunanlının cinayet günü Viyana'da olduklarını yalanlamış ve Çekoslovakya'nın Bratislava şehrindeki Çek Inter takımı ile Yunan AEK takımının futbol maçını seyrettiklerini açıklamıştı. Aynı açıklamada üç Yunanlının Bratislava’nın Kiev Oteli'nde kaldıkları da belirtilmişti.
Bu arada Viyana polisi Tunalıgil’in cinayetinde kullanılan tabancanın 24 Ekim günü elçiliğin karşısındaki tarihî Belveder Sarayı’nın bahçesinde bulmuştur. 9 mm çapında Macar yapısı Wallem marka tabancanın balistik incelemesi yapılmış ve polis elçiyi öldüren kurşunların bu tabancadan çıktığını tespit etmiştir. Tabancanın bulunmasından sonra, Belveder Sarayı'nın bahçesinde bulunan paltonun cebinden çıkan tramvay biletlerinin üzerindeki damgalar, üç katilin, cinayetten bir gün önce saat 22.15’de Hietzing semtine gittiklerini göstermektedir. Polis ipucunu değerlendirmek için bu semte çalışan tramvayların biletçilerini ve oturanları sorguya çekmeğe başlamıştır.
Daniş Tunalıgil cinayetini tam yetki ile yürüten Avusturya Emniyet Genel Müdürü Dr. Peterlunger suikasttan 2 gün sonra 24 Ekim'de bir açıklama yapmıştır. Peterlunger açıklamasında "Tüm Avusturya polisini alarmda tutuyorum ve bu katiller bulunana kadar da alarm devam edecektir. Ancak elimizde ne sağlam bir delil, ne de ipucu var. Artık ümitle beklemekten başka yapacağımız bir şey yok. Bu nedenle ne zaman yakalanabilecekleri konusunda hiç bir süre veremem. Ancak unutmayın polis ümidini hiç bir zaman kesmez. Şu anda bizim için herkes katil olabilir" demiştir.
Dr. Peterlunger, adeta yerin yarıldığını ve üç kişinin yerin dibine indiklerini ve Avusturya polisinin şaşkınlık ve tecrübesizlikten gelen bir çaresizlik içinde olduğu yolundaki genel kanıyı şu sözlerle cevapladı:
"Olaydan hemen sonra yaklaşık 114 ülkeye Interpol vasıtasıyla haber gönderdik, belki yardımcı olabileceklerini düşündük. Zira bizim hiç bir fikrimiz yoktu bu konuda. Bu işlerin yabancısıyız. Olayın hızı karşısında bir şey anlayamadık. Elimizde sadece Türk Büyükelçiliğindeki görgü tanıklarının anlattıkları ve üç katilin kaçarken bıraktığı silahlar, çanta, parkta yeni bulunan palto ve katilin tabancası var. O kadar.."
Emniyet Genel Müdürü, "Deliller ve ipuçlarından henüz sağlam bir sonuç çıkarılmadığını ve etkili bir iz üzerinde olmadıklarını" belirterek, yürütülen soruşturmayı şöyle anlatmıştır:
"Tanıtma servislerimiz Amerikan ve İngiliz servisleriyle işbirliği yaparak iki makineli, bir tabanca, iki plâstik çanta, pantolon, pardösü, gömlek ve şapka üzerinde çalışıyor. Makineli tüfeklerden biri İsrail U-22, diğeri İngiliz Sten, katilin tabancası da Macar Wallem. Bunlar tanınmış fabrikalarda yapıldığından Interpol aracılığı ile bunların numaralarını ve kimlere sattıklarını araştırıyoruz. Kime satış yaptıkları hakkında bir sonuç çıkaracağımızı umuyorum."
Dr. Peterlunger daha sonra şu şekilde devam etmektedir: "Avusturya aşırı örgütlerin bulunmadığı bir ülkedir. Hiç bir aşırı eğilimli Türk örgütü olmadığı gibi. Ermeni, Kürt veya EOKA ile ilişkili bir örgüte de rastlamadık. Olsa her halde haberimiz olurdu. Şu anda tüm varsayımları dikkate alıyor ve herkesi araştırıyoruz. Türk, Kürt, Ermeni veya EOKA, hepsi bizim için aynı durumdadır. İlk gün Ermeni örgütleri üzerinde durduk. Zira New-York'ta AP Ajansına bir telefon gelmişti. Henüz telefon ediliş saatini öğrenemedik. Eğer telefon cinayetin işlendiği saatte edildiyse plânlı olduğu ortaya çıkar ve tüm kuşkular Ermenilerin yönüne döner. Haberin radyolardan duyuluşundan sonra ise, tamamen yakıştırma olduğu ortaya çıkacak. Biz halen bu tip uyarıları, ipuçlarını birbirine yaklaştırmaya ve bir sonuca gitmeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyoruz.". Emniyet Genel Müdürü cinayeti işleyenlerin Türk olabileceğine inanmamaktadır. Emniyet Müdürü ayrıca Türk büyükelçiliğinde yeteri kadar önlem alınmadığını da itiraf etmiştir.
Viyana polisi Tunaligil'in öldürülmesinden şüphelenilen 3 Yunanlı ile alakalı çalışmalarını devam ettirmektedir. Bu üç Yunanlının cinayet günü Çekoslovakya'nın Bratislava şehrinde oldukları polis tarafından saptanmış olmasına rağmen üç Yunanlının fotoğraf ve pasaportları Atina'dan istemişti. Fotoğraf ve pasaportların Interpol tarafından Viyana'ya getirilerek Türk Elçiliği'ndeki görgü tanıklarına gösterilmesi düşünülmektedir. Birkaç gün sonra Yunanlılara ait pasaportlar ve fotoğraflar Viyana'ya gelecek ve bunlar görgü tanıklarına gösterilecektir. Fakat görgü tanıkları ise bunların kesinlikle katil olmadıklarına hükmedeceklerdir. Bunun üzerine Viyana polisi üç yunanlının suçsuz olduğuna kesin kanaat getirecek ve üç Yunanlıdan özür dilediklerini açıklayacaklardı.
Viyana polisi katillerin izini sürerken Uluslararası polis örgütü Interpol yetkilileri, Viyana'da ve aynı zamanda Paris'te çok gizli ve önemli birer toplantı yapmışlardı. Bu toplantılarda, iki Türk elçisinin iki gün ara ile öldürülmesinin kesinlikle bir rastlantı olmadığı, cinayetlerin siyasî bir örgüt tarafından düzenlendiği görüşüne varılmıştır. Interpol yetkililerine göre cinayet, ya Kıbrıs Rum tedhiş örgütü EOKA - B, ya da gizli bir Ermeni Örgütü tarafından plânlanmış ve işletilmiştir. Fakat hangisi tarafından gerçekleştirildiği kesinleşmemiştir.
Avusturya polisi ve Interpol yetkilileri Viyana-Paris suikastları arasındaki bazı ilginç benzerliklere ısrarla dikkati çekmekte ve "Her iki başkentte de üç kişinin aynı tip silâhlar kullanarak önceden iyice hazırlanmış bir plan çerçevesinde hareket etmeleri bunların aynı örgüt olduğu konusundaki yargıları kuvvetlendirdi" demektedirler. Interpol yetkilileri, Viyana'da katillerin hazırlık devresinde elçiliği birkaç defa ziyaret ettiklerini ve binayı yabancılık çekmeyecek kadar tanıdıklarını belirtmişlerdir.
Bu arada dikkatleri çeken diğer bir husus da her iki suikastta de kişilerin aynı metodu kullanmış olmaları yani öldürdükten sonra oldukça kalabalık bir semte doğru uzaklaşmaları ve halka karışıp izlerini kaybettirdikten sonra kaybolmalarıdır.
27 Ekim 1975 günü geldiğinde Viyana polisi Daniş Tunalıgil'i öldüren katillerin yakalanmasından umudunu kesmişti. Emniyet Müdürü Liebhard açıklamasında "Her şey şansa kaldı" demişti. Cinayetle ilgili dosya da "üzerinde çalışılacak olaylar" arasına kaldırılmıştı. Polis katillerin bir hatasını veya 100 bin şilin armağanına bağlı bir ihbarı beklemektedir. Avusturya polisindeki olağanüstü durum da olağana dönmüştür.
Tunalıgil’in katilleri, Viyana polisi ile Interpol yetkililerindeki kanıya göre "işlerini bitirip yok olmuşlar ve büyük bir olasılıkla da iki ülkenin sınırları dışına çıkmışlardı." Avusturya polis sözcüsü Dr. Hohenbichler, Türk Büyükelçiliği ile emniyet genel müdürlüğü arasındaki özel telefon hattının da bugünlerde kaldırılacağını belirtmiştir. Sözcü bugüne kadar 2 suikasta birçok örgütün sahip çıktığını ve mesajların tamamının teker teker incelendiğini de belirtmiştir. Konu hakkında tecrübesi az olan Viyana polisi, İngiliz, Amerikan polisi ve Interpol’den yardım görmekte ve uluslararası tedhiş örgütleriyle savaşan kuruluşlarla birlikte çalışmaktadır.
Viyana polisi müdürü Liebhard varsayımlar konusunda kesin bir yargıdan hareket edilip araştırma yapılamadığını şu sözlerle doğrulamıştır: "Belki de buradaki suikastı yapan kişiler Paris’e geçip Erez’i vurmuş olabilirler. Olaydan hemen sonra dışarı kaçtıklarına giderek daha fazla inanmaya başladık. Resimler sınırlara varmadan değişik kapılardan çıkmış olabilirler. Kapıları uyardık, ancak kesin bir belge verilemediğinden kimliklerini kolaylıkla saklayabilme olasılığına sahip oldular." Liebhard, "Polisin hiçbir zaman ümidini kesmediğini" de belirtmiş ve ‘‘Eninde sonunda bir yerde bir hata yapacaklar ve yakalanacaklardır. Ancak ne zaman olur onu bilemem." demiştir.
Böylece 27 Ekim günü yani olaydan 5 gün sonra Viyana polisi olağanüstü alarm durumuna son vermiştir. Cinayet dosyası ise özel bir gruba havale edilmiştir. Yetkililere göre bundan böyle normal çalışmalar yürütülecektir.
Viyana polisi olağanüstü arama durumuna son vermesine rağmen olayı araştırmaya devam etmekteydi. Bir detektif Atina'ya şüpheli Yunanlıların durumunu incelemeye gönderilerken, yeni ipuçları da bulunmuştu. Bu ipuçları da Türk Büyükelçiliğinin arkasındaki evin bahçesinde, iki makineli tüfek şarjörüyle bir tabanca şarjörünün bulunmasıydı. Şarjörler, incelenmek için laboratuara gönderilmiştir.
Viyana polisi cinayet ile ilgili yeni deliler bulmaya devam etmektedir. Polis Martine Hochedez adında Fransız kızının Türk Büyükelçisi Tunalıgil'i öldüren katiller arasında bulunabileceğini iddia etmişti. Bu arada Alman TV'si de Fransız kızının resmini yayınlamıştır. Bunun dışında polis Türk Büyükelçiliğinin yanındaki Belveder parkında katillerin bıraktığı pardösü üzerinde inceleme yapan uzmanların, pardösünün yakasındaki markanın altında Martine ismini bulduklarını ve pardösünün temizlemeye verildiği zaman bu ismin kaybolduğunu tespit ettiklerini belirtmiştir. Öte yandan, Viyana polisi, katillerin kaçarken terk ettikleri çantalar üzerinde yaptığı bir araştırma ile çantaların Almanya'da yapıldığını saptamış, ayrıca pardösünün de, Almanya'dan "Peek und Cloppenburg" isimli büyük bir mağazadan alındığını saptamıştır. Böylece katillerin Almanya üzerinden gelebilecekleri de açıklanmıştır.
Nitekim bu izlerin peşini süren Avusturya polisi, Aralık 1975 ayı içerisinde Batı Almanya'da üç katile silah satan iki şahsa ulaştılar. Böylece Türkiye'nin Avusturya Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’in öldürülmesindeki esrar perdesini biraz olsun aralanmıştı. Avusturya polisinin yaptığı açıklamada, "Şüpheli iki silâh kaçakçısının olayla ilgili olarak Batı Almanya’da tutuklandığı, ancak kimliğinin şimdilik açıklanmayacağı" belirtilmektedir.
Açıklamada, 22 Ekim günü Viyana'daki Türk elçiliğinin basarak Büyükelçi Daniş Tunalıgil'i öldüren üç kişinin kimliklerinin henüz saptanamadığına da değinilmekte ve "Bu olaydan iki gün sonra, Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez'in de gene kimlikleri saptanamayan üç kişi tarafından otomobilinde öldürülmesinden sonra Fransız polisiyle işbirliği yaparak çalışmalarımızı sürdürüyoruz" denilmektedir. Cinayetle ilgili dosyanın kapatılması diye bir şeyin söz konusu olmadığını da belirten Avusturya polisi yetkilileri, "Batı Almanya'da tutuklanan silah satıcısı hiç kuşkusuz ki bize olayla ilgili önemli ipuçları verecektir" demektedirler.
Avusturya polis yetkilileri, yürütülen soruşturma sonucuna göre, Paris'te öldürülen Büyükelçi Erez ile Tunalıgil’in öldürülmesi olayı arasında bir bağlantı olmadığının saptandığını bildirmişlerdir. Polis yetkilileri, başka bir tahmin yürütmemekle beraber Tunalıgil'in, EOKA-B örgütü tarafından öldürüldüğüne inanmadıklarını da açıklamışlardır.
Federal Almanya Cinayet Polisi bir süre önce Köln'de gözaltına alınan iki Alman'ı Avusturya’da öldürülen Türk Diplomatı Daniş Tunalıgil’in katillerine silâh satmak suçundan tutuklayarak mahkemeye sevk etmiş ve iki Alman suçlarını itiraf etmişlerdir.
Fakat ele geçirilen bütün bu ipuçlarına rağmen ne Viyana'da öldürülen Daniş Tunalıgil'in ne de Paris'te öldürülen İsmail Erez'in katilleri bulunamamıştır. Paris Büyükelçimiz İsmail Erez'in öldürüldüğü gün, Paris'te bulunan eski merkez valilerinden ve Ankara eski Emniyet Müdürü İbrahim Ural, "eldeki delillere göre, failler hemen bulunabilir. Ayrıca Doğu Berlin, Batı Berlin, Viyana ve Paris hattı üzerinde yapılacak gerçekçi ve çaba isteyen istihbarat sonucu, failler ve örgüt ortaya çıkartılabilir. Bunu ortaya çıkartabilecek yetenekte Türk uzmanları vardır. Şayet bu ülkelerin emniyet teşkilatı yeterli değilse veya yeterince ilgi göstermeyeceklerse, kendilerine Türk emniyeti pekala yardımcı olabilir. Viyana ve Paris cinayetlerinin beyanları gerçek değildir. Ortaya şu çıkmaktadır: Mevcut delillere göre, cinayet failleri hemen bulunabilir. Zira, eldeki deliller, katillerin ve cinayeti düzenleyen örgütün kısa zamanda ortaya çıkarılmasını sağlayacak nitelikte ve güçtedir. Fakat gerek Paris, gerekse Viyana polisi, işi ağırdan almakta ve failleri bulmak istememektedir." demiştir.
Gerek katillerin ustaca hareketinden gerekse polisin ihmallerinden dolayı ne Daniş Tunaligil'in ne de İsmail Erez'in katilleri bulabilmiştir. Bunun en önemli nedeni cinayeti işleyen Ermenilerin üzerinde neredeyse hiç durulmamasıdır.
7. Cinayeti Kim İşledi
Olay meydana geldiği andan itibaren cinayetin faillerinin kim olduğu merak konusu oldu. Avusturya polisinin televizyonda yaptığı bir açıklamaya göre, şu varsayımlar üzerinde durulmuştu: 1 - Kıbrıs olaylarından dolayı intikam almak isteyen bir Rum örgüt; 2 - Rumları desteklemek isteyen Filistin örgütlerinden biri; 3 - Türkler tarafından katliama uğrayan Ermenilerin intikamı; 4 - Türkiye'de öldürüldüğü iddia olunan Kürtlerin intikamı için harekete geçen bir örgüt.
Bütün dünya kamuoyu gibi Avusturya polisi de Rum örgütler üzerinde durdu. Fakat peş peşe Ermeni örgütleri cinayetin sorumluluğunu üstlenmekteydiler.
Cinayetin işlendiği gün 22 Ekim 1975'te New York'taki bir Amerikan Haber Ajansı'na telefon eden kimliği bilinmeyen birisi, Tunalıgil'in "Ermenistan Kurtuluş Örgütü"nce (ASALA) öldürüldüğünü ileri sürdü. Kimliği bilinmeyen kişi, kendisini bu örgütün üyelerinden biri olarak tanıtmıştır. New York polisi ise, böyle bir örgütten haberleri bulunmadığını söylemektedir. New York'taki Ermeni Kolonisi de böyle bir örgütten habersizdir. Öte yandan Avusturya Haber Ajansı'na (APA) telefon eden meçhul bir kişi, "Ermenistan Kurtuluş Örgütü"nün bu cinayetle bir ilgisi bulunmadığını söylemiştir.
Fakat bu arada APA Ajansı'na telefon eden biri, Daniş Tunalıgil'i öldürenlerin EOKA-B mensupları olduklarını söylemiştir. Dolayısıyla daha ilk günden cinayetin kim tarafından islendiği konusunda kafa karışıklığı meydana geldi.
Tunaligil'in öldürülmesinden iki gün sonra Paris'te Erez'in de öldürülmesi ve bu olayı da Ermenilerin üstlenmesi üzerine Beyrut'ta, Lübnan'daki üç önemli Ermeni partisinin (Taşnak, Hınçak ve Ramgavar) liderleri Gizli Ermeni Ordu'sunu kınamamışlar ve "bu örgüt Ermenilerin çıkarları aleyhine çalışıyor" demişlerdir. Ermeni partilerinin ortaklaşa verdikleri bildiride şu ifade kullanılmıştır. "Biz siyasal cinayetlere öteden beri karşıyız. Bu örgütün bazı Türkler tarafından kurulduğu ve faaliyetlerinin bu Türkler tarafından düzenlendiği inancındayız." Bildiride üç Ermeni partisinin de Ermeni sorununa sadece siyasal yolla çözüm bulunabileceği konusunda fikir birliği içinde oldukları açıklanmıştır. Fakat çok yakında Taşnak ve Hınçak Partilerinin geçmişte olduğu gibi Ermeni terörünün en büyük destekleri olduğu ortaya çıkacaktır. Şu anda amaç hedef saptırmaktan başka bir şey değildir.
Erez öldürüldükten bir gün sonra 25 Ekim'de "Ermeni Katliamının Öcünü Alma Örgütü" (JCAG) adındaki bir kuruluş, dün çeşitli radyo ve ajanslarla Yunanistan'ın Bonn Büyükelçiliğine İngilizce mektuplar göndererek Erez’e ve Tunalıgil suikastı kendilerinin düzenlediğini iddia etmiştir. Yunanistan'da hükümet kaynakları tarafından verilen bilgiye göre, Bonn Büyükelçiliğine gönderilen İngilizce mektupta, "Türkiye’nin siyasi temsilcilerine karşı giriştiğimiz eylemle büyük ve küçük bütün ülkelere unutulmuş Ermeni katliamını yapanların cezasız kaldığını hatırlatmak istiyoruz" denmekteydi.
Mektup, şöyle devam etmektedir:
"Adaletin yerine gelmesi için giriştiğimiz bu eylem, bütün dünya halklarının dikkatini 1915 yılında meydana gelen Ermeni katliamına çekmektedir. Silâhlarımızı Türk hükümeti Ermenilerle adaletin yerine getirilmesi için görüşmeler yapmaya razı olana kadar bırakmayacağız."
Aynı örgüt tarafından Avrupa'daki gazetelere gönderilen mektuba göre, Erez ve şoförünü öldüren komandolar Türkiye'de katledilen Ermenilerin torunlarıdır ve bugün dünyaya dağılmış olarak yaşayan 2,5 milyon Ermeni ulusal kişiliklerini kaybetmeden yaşama savaşı vermektedir.
Bu iddialardan sonra bir genç kadın France-Inter Radyosu'nun Beyrut muhabirine verdiği demeçte, kendilerini ASALA'ın bir militanı olarak tanıtmış ve bağlı bulunduğu örgütün "öbür demokratik Filistin ve özellikle Kürt örgütleriyle anlaşma çabasında olduğunu" öne sürmüş, güdülen amacı, "Amerikan emperyalizmiyle müttefiki Türklere karşı savaşmak" şeklinde tanımlamıştır. Genç, kadın örgüt hakkında özetle şöyle konuşmuştur: "Örgüt, üç büyük Ermeni partisinin sürdürdüğü eylemleri tasdik etmeyen gençlerden oluşmaktadır. Bunlar, kendilerini milletlerarası kamuoyuna tanıtmak ve soykırımın önerge yoluyla BM'de kınanmasını istemektedirler."
Görüldüğü üzere Daniş Tunalıgil'i Ermeni örgütler JCAG-ARA ve ASALA ile Ermeni EOKA-B üstlenmişti. Olayı Ermenilerin de üstlenmesine karşılık tüm dikkatler Rumların üzerine yoğunlaşmıştı.
8. Yanlış İz Sürüldü ve Ermeni Faktörü Göz Ardı Edildi
Avusturya polisi, Büyükelçi Daniş Tunaligil'in katillerini ortaya çıkarmak İçin yoğun bir çalışma yapmıştır. Yıllara uzanan bir tahkikat yürütmüştü, Ancak, Avusturya polis yetkilileri, hep yanlış iz sürmüşler ve dolayısıyla olumlu bir sonuç elde edememişlerdir. Cinayetten hemen sonraki saatlerde ve günlerde suçlu oldukları farz edilen epeyce insan yakalanmıştır. Bunlar İçinde Macar, Romen, Yugoslav ve Yunanlılar vardı. Ama Ermeni yoktu. Şüpheli görülerek gizlice izlenen, fakat yakalanmamış olan kimseler arasında da bir tek Ermeni yoktu. Yani Ermeniler araştırma kapsamına alınmamışlardı. Viyana'da 2.000 Ermeni yaşıyordu. Bunların iki kilisesi vardı. Kiliselerden biri Ermeni Gregoryen kilisesi idi. Bu kilise, sözde Ermeni katliamını canlı tutmak, Türk düşmanlığını cemaatine aşılamak ve yaşatmak için elinden geleni yapıyordu. Avusturya'daki Ermeni kilisesinin, Ermeni kulüplerinin, derneklerinin Tunalıgil'in faillerine yataklık etmiş, lojistik destek sağlamış olabileceği akla bile getirilmemişti.
Oysa bu cinayeti, iki Ermeni örgütü birden üstlenmişti. O günlerde Ermeni teröristler, "Türkiye'nin Viyana Büyükelçisini biz öldürdük" diye üst üste açıklamalar yapmışlardı, Paris Büyükelçisi vurulunca, Ermeni terör örgütü bu cinayeti de üstlenmişti. Açıklamalar dünya basınına da Avusturya basınına da yansımıştı.
Tirajı 5 milyona yakın olan Bild adlı Alman bulvar gazetesi, 27 Ekim günlü sayısında, "48 saat içinde 2 Türk Büyükelçisi öldürüldü... Failler anlaşılan Ermenilerdir" diye yazdı. Aynı tarihli Süddeutsches Zeltung gazetesi, Viyana ve Paris suikastlarıyla ilgili araştırmaların "Ermeniler üzerine teksif edildiğini"; General Anzelger gazetesi, "Tunalıgil'in katillerinin "Lübnan'da Filistin fedailerince yetiştirildiğini" belirtti. Die Welt gazetesi, "Bu cinayetten Ermenileri sorumlu tutmak akla yakın geliyor" diye yazdı.
Ermeni teröristler, Türkiye'nin Viyana ve Paris Büyükelçilerini katlettiklerini adeta davul zurnayla dünyaya ilan ediyorlardı. Viyana gazeteleri de bunu duyuruyor. Ama Avusturya polisi bu haberlere kulaklarını tıkıyor. Viyana Interpol Dairesi Başkanı Dr. Ernst Erben, Ermeni örgütlerinin Viyana ve Paris eylemlerini gerçekleştirdiklerine dair yapılan açıklamalara, ihbarlara ve verilen haberlere "hüsnü itibar edilmemiştir" diyor. Yani Avusturya polisinin sanıklar listesinde Ermeni yoktu; Ermeni terör örgütleri yoktu.
Yürütülen cinayet soruşturmasında Ermeni faktörü, zamanında dikkate alınmamıştı. Bunun bir nedeni, belki, Ermeni terör örgütlerinin varlığının dahi şüpheyle karşılanması olabilir. Polis, Ermenilerin terör örgütleri kurduklarına pek inanamamıştır. Çünkü Daniş Tunalıgil'in öldürülmesine kadar Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) adı ve Ermeni Adalet Komandoları (JCAG) adı hiç duyulmamıştı.
Tunalıgil'in vurulduğu gün Ermeni Gizli Ordusu diye bir örgütün çıkıp "ben bugün kuruldum, kurulur kurulmaz da Türk Büyükelçisini öldürdüm" demesi, belki pek inandırıcı görülmemiştir. Ama ne olursa olsun bu açıklamalar dikkate alınmalıydı. Kısa adları ASALA ve JCAG olan bu Ermeni örgütlerinin ısrarla "Türk Büyükelçisini biz öldürdük" diye açıklamalar yaparken, bunun hiç dikkate alınmamış olması Avusturya polisinin çok ciddi bir ihmalidir. Tunalıgil'in katillerini araştırırken Avusturya polis yetkilileri, kasıtlı değilse bile ihmalci davranmışlardır. Dolayısıyla cinayetin failleri ortaya çıkarılamamıştır.
Avusturya polisinin üçer kişilik iki Yunanlı grubunu sorgulaması, dikkatleri büsbütün Rumlar ve Yunanlılar üzerine çekti. Türk yetkililer ve Türk kamuoyu, Büyükelçilerimizi vuranların Rum-Yunan çeteleri, özellikle EOKA-B örgütü olduğuna inanmak istedi. Başka bir ihtimali pek akla getirmediler. Uzun bir suikast geleneğine sahip olan Ermenilerin, vaktiyle Talat Paşaları, Sait Hakkı Paşa'ları vurdukları gibi şimdi de Büyükelçi Daniş Tunalıgil'i ve İsmail Erez'i vurmuş olabileceklerini düşünenlerin sayısı parmakla gösterilebildi kadar azdı. Ama o günlerde Türkiye'de, Viyana cinayetini bir Rum-Yunan eylemi olarak görenler çok daha ağırlıktaydı ve dolayısıyla Ermeni faktörü tamamen ihmal edildi.
3 Ocak 1976 günlü Yunan gazeteleri Ermeni terör örgütlerinin, iki Türk Büyükelçisinin öldürülmesi sorumluluğunu üzerine aldığını yazınca, Türk gazeteleri bunu da kuşkuyla ve tepkiyle karşıladılar. Bir gazetemiz, "Rumlar, Elçilerimizin öldürülüşünü Ermeni örgütlerinin üzerine yıkmak istiyorlar" diye başlık attı. Sanki cinayetleri Rumlar işlemişti de şimdi suçu Ermenilerin üzerine atmaya çalışıyorlardı. Akıllarda hep Rumlar vardı, Ermeniler üzerinde ise önemle duran yoktu.
Kısacası, Avusturya tarafı gibi Türk tarafı da Ermeniler üzerinde pek durmadı. Daniş Tunalıgil'in katilleri başka taraflarda araştırıldı ve sonuçta ise bulunamadı.
9. Genel Değerlendirme
Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil22 Ekim 1975 günü makam odasında üç kişi tarafından otomatik silahlarla öldürüldü. Saldırıyı Ermeni terör örgütleri ASALA ve JCAG-ARA ile Rum terör örgütü EOKA-B üstlendi. O sıralarda Ermenilerin bu şekilde cinayet işleyemeyeceğini düşünen Viyana polisi cinayetin zanlısı olarak üç Yunanlıyı aramaya başladı. Viyana suikastından 2 gün sonra 24 Ekim 1975'te Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener de yine otomatik silahlı üç kişi tarafından öldürüldüler. Viyana ve Paris polisinin bütün aramalarına rağmen Tunalıgil ve Erez'in katilleri bulunamadı. Ermenilerin o yıllarda böyle bir suikastı düzenleyemeyeceği düşünüldüğünden, Tunalıgil ve Erez suikastlarının katilleri yanlış yerlerde arandı. Türkiye ile Yunanistan arasının çok kötü olması katillerin Rumlar olduğuna dair iddiaları gündeme taşıdı. Viyana polisi çok geçmeden Tunalıgil'in öldürülmesiyle ilgili dosyayı kapattı.
Gerçekte Ermeniler köklü bir terör geleneğine sahiptiler. Hınçakların, Taşnakların Anadolu'yu ve hatta imparatorluk payitahtı İstanbul'u kana bulayan o korkunç tedhiş eylemleri çoktan unutulmuştu. Ermeni teröristlerin Anadolu'da Türk valilerine, hatta İstanbul'da Yıldız'da Padişah Abdülhamid'e nasıl kanlı suikastlar düzenlemiş olduklarını artık pek hatırlanmamaktaydı. Ermenilerin enternasyonal terörizmin öncüleri ve ustaları olduklarını; eski sadrazamlarımızı ve devlet adamlarımızı Berlin'de, Roma'da, Tiflis'te vurduklarını; İsmet İnönü'ye, Atatürk'e suikastlar hazırladıklarını ve bugün de dünya her yerinde eylem yapabileceklerini hiç mi hiç kimse aklına getirmemekteydi. Ancak Viyana’da, Paris'te ve diğer merkezlerde Türk diplomatlarının Ermeni terörüne kurban gitmesi ile bütün dünya sarsıla sarsıla uyanacak ve gerçeği çok geçmeden görecekti.
Daha sonraki yıllarda edinilen bulgular sonucunda Viyana ve Paris cinayetlerinin Ermeniler tarafından işlendiği kesinleşmesine rağmen bu kez, ASALA tarafından mı yoksa JCAG-ARA tarafından mı gerçekleştirildiğine dair şüpheler bulunmaktadır. Ermeni terörü uzmanı yazarlar da bu konuda kararsızdır. Türk yazarların çoğu bu cinayetlerin ASALA tarafından gerçekleştirildiğini savunsa da Hyland bu iki cinayetin JCAG-ARA tarafından işlendiğini söylemektedir. Alper Gazigiray ise Tunalıgil suikastını Nunar Sofuyani ve Kevork Kekiçyan, Erez suikastını ise Varujan Aznavur adlı Taşnak komitesinin fanatik militanları tarafından düzenlendiğini ifade etmektedir. Taşnak komitesi JCAG-ARA ile alakalı olduğu için cinayetlerin de bu örgüt tarafından işlendiği anlamına gelmektedir. Ayrıca JCAG-ARA daha sonraki süreçte gerçekleştirdikleri suikastları üstlenirken aynı zamanda Viyana ve Paris suikastlarını de kendilerinin düzenlediklerini söyleyeceklerdir. JCAG-ARA ve ASALA'nın gelecekte düzenlediği eylemler incelendiğinde de bu iki suikastın JCAG-ARA tarafından işlendiği de ortaya çıkacaktır. Bu anlatılanlar ışığında Tunalıgil ve Erez'in katillerinin JCAG-ARA üyesi oldukları daha ihtimal dahilindedir. Fakat ne olursa olsun iki Türk büyükelçisi öldürülmüş, fakat katilleri bulunamamıştır.
Olayı gerçekleştiren ve Ermeni terör örgütleri arasında en tehlikeli olanı olarak ün salan JCAG-ARA, saldırılarına 22 Ekim 1975'te Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil suikastıyla başladı ve iki gün sonra 24 Ekim 1975'te Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez'in öldürülmesiyle devam etti. Cinayetler oldukça iyi hazırlanmış profesyonel eylemlerdi. JCAG 14 Temmuz 1983'ten eylemlerine ARA adı altında devam etti. JCAG-ARA'nın son eylemi Kasım 1986'da gerçekleşti. JCAG-ARA bu süreçte 33 eylem gerçekletirdi ve bu eylemlerin tamam neredeyse Türk hedeflerine yönelikti.
1973-1986 yılları arasında 158 eylem gerçekleştiren ASALA en büyük Ermeni terör örgütü olmasına rağmen JCAG-ARA'nın daha başarılı olduğu söylenebilir. JCAG-ARA'nın gerçekleştirdiği eylemlerde 36 ölüm, 12 de yaralama hadisesi yaşanmıştı. Ölenlerin 23'ü diplomatken sadece 1'i sivildi. ASALA'nın saldırılarında 43 sivilin öldüğü düşünülürse JCAG-ARA'nın eylemlerinin nokta operasyonlar olduğu daha açık görülür. Fakat JCAG-ARA arka planda kalmağı yeğlemiştir. ASALA'nın lideri Agop Agopyan ismini bütün dünya tanırken, JCAG-ARA'nın lideri (aynı zamanda Taşnak Partisi'nin de lideri) Hrarir Mahrukhiyan'ı kimse tanımamaktadır. Bu nedenle JCAG-ARA ASALA'ya göre daha karanlıkta kalan bir örgüt olmuştur. Birçok suikastı JCAG-ARA tertiplemişken hatta üstlenmişken, ASALA'nın parmağı aranmaya kalkışılmıştır. Esenboğa ve Orly baskınını hariç tutarsak diğer bütün önemli eylemleri JCAG-ARA gerçekleştirmiştir. Büyükelçilere karşı yapılan suikastların neredeyse tamamını JCAG-ARA üstlendi.
Şu bir gerçektir ki iddia ettikleri sözde soykırım olayının meydana geldiği 1915 yılında henüz dünyada bile olmayan Türk diplomatlarının öldürülmesi ne akli ne de insani duygularla açıklanamaz. Bu ancak intikam hissi ile beyinleri yıkanmış ve adeta canavarlaşmış bir takım kişilerin yapabileceği bir iştir.
KAYNAKÇA
Süreli Yayınlar:
Akşam
Cumhuriyet
Hürriyet
Milliyet
Tercüman
The Times
Kitap ve Makaleler:
Armenian Terrorism: A Threat to Peace, Akdeniz University Research Center for the Study of Ataturk Reforms and Principles, Antalya, 1985.
ÇİTLİOĞLU, Ercan, Yedekteki Taşeron: ASALA, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1997
GAZİGİRAY, A. Alper, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, Gözen Kitabevi, 1982.
GUNTER, Michael M., "Contemporary Aspect of Armenian Terrorism", Symposium on International Terrorism: Armenian Terrorism its Supporters The Narcotic Connection The Distortion of History, Ankara University Press, Ankara, ss. 103-147, 1984.
GUNTER, Michael M., Pursuing the Just Cause of Their People: A study of Contemporary Armenian Terrorism, Greenwood Press, New York, 1986.
HYLAND, Francis P., Armenian Terrorism: The Past, the Present, the Prospects, Westview Press, Boulder, San Francisco, Oxford, 1991
KARAKOÇ, Ercan, Geçmişten Günümüze Ermeni Komiteleri ve Terörü, IQ Yayınları, İstanbul, 2009.
KÜRŞAD, Cengiz, "Ermeni Terörü", Osmanlı Yıldız Arşivi Tasnifi-Ermeni Meselesi, C. I, edt. Ertuğrul Zekâi Ökte, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1989.
LAÇİNER, Sedat, Türkler ve Ermeniler Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, 2. bsk. USAK, Ankara, 2005
LAQUEUR Walter, A History of Terrorism, Transaction Publishers, 2001
LOWRY, Heath W., "Nineteenth and Twentieth Century Armenaian Terrosim: Threads of Conrinuity", Symposium on International Terrorism: Armenian Terrorism its Supporters The Narcotic Connection The Distortion of History, Ankara University Press, Ankara, ss. 71-83, 1984.
LÜTEM, Ömer Engin, "Ermeni Terörü", Avrasya Dosyası, Cilt:12, Sayı: 3, ss. 21-74, 2006.
STERLING, Claire, Uluslararası Terörizmin Perde Akası, terc. Oya Alpar, Yüce Yayınları, İstanbul, 1981.
TAŞDEMİR, Fatma, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK Yayınları, Ankara 2006.
URAS, Esat, Tarihte Emeniler ve Ermeni Meselesi, 2. bsk, Belge Yayınları, 1987