Ana Sayfa
İttihat ve Terakki Tehcir
Ermenilerin Sevk ve İskanı-Tehcir

1915’TE ERMENİLERİN SEVK VE İSKÂNI (TEHCİR)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE ERMENİLER

Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti Edirne’ye kadar olan Balkan topraklarını kaybetmişti. Savaş daha devam ederken Ermeniler Rus Çarına müracaat ederek Doğu Anadolu’daki ıslahat meselesini gündeme getirmişler ve 13 Mayıs 1913’te Anadolu vilayetlerinin ıslahı için bir komisyonun kurulmasını hükümete kabul ettirmişlerdi. Bu sırada Ermeni Patriği olan Arşoroni Efendi de çeşitli gazetelere verdiği demeçlerde arazi meselesi, Islahat Komisyonu ve ecnebi memurların bu ıslahatı kontrol etmesine dair açıklamalarda bulunuyordu. Ermeni gazetelerinde ise, “biz asla Bâbıâli tarafından bir kanunun neşri ve Dahiliye Nazırı tarafından umumi bir tahrirat yapılmasıyla memleketin bir bölümünün ıslah olunacağına inanmıyoruz. Bu tür çalışmalardan hiçbir fayda gelmediğini çok defalar gördük” deniliyordu (Tanin, 3 Mayıs 1329 (19 Mayıs 1913). Balkan Harbi sonunda Osmanlı Devletinin durumu değişmeye başlayınca Taşnakların tavırları da değişmeye başladı. Hınçaklar 1913’te Köstence’de toplanan 7. Kongrelerinde açıktan açığa Türkiye’ye karşı düşmanlığa karar verdiler. Bu kararlar doğrultusunda, 10 Aralık 1913’te Pire’den İskenderun Limanına silah getirilerek İskenderun’daki Ermeni köylerine dağıtılmak istenmişti (BOA. DH.EUM.EMN. 40/17).

1912 yılında Bulgarların Edirne kuşatması

 

 

Rusçuk'ta toplanan Osmanlı vatandaşı Ermeni gönüllüleri Rusçuk Rusya konsolosu tarafından Rus ordusuna gönderildiği ve oradan da çeteler halinde örgütlenerek Osmanlı Devleti'ne gönderildikleri ve durum karşısında alınacak tedbirler. 1914.11.7 BOA. HR.SYS 2871/1 Belge No: 1.

 

Osmanlı Hükümeti, İngiliz, Fransız ve Rus baskılarından dolayı Balkanların olduğu gibi Doğu Anadolu’nun da elden çıkacağına inanmaya başladı. Bu sebeple Bâbıâli Ermeni meselesinden bahseden sefirlere, Vilâyât-ı Şarkiyyede yapılacak ıslahatta hiçbir vakit devletlerin kontrolünü kabul edemeyeceğini bildirdi ve bunu Ermenilere de duyurdu. Bu karara rağmen 2 Temmuz 1913’te İtalya, İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya’nın İstanbul sefirleri toplanarak, Anadolu vilayetlerinde icra olunacak ıslahat meselesini incelemek üzere sefaret memurlarından oluşan bir komisyon kurulmasına karar verdiler.

Bulgar Ordusunda Ermeni Gönüllüsü-1913

İngiltere, Rusya ve Fransa bir tarafta Almanya, Avusturya ve Osmanlı Devleti diğer tarafta ıslahat projesi üzerinde durdular. Rusya’nın planına göre, Doğu Anadolu iki bölüme ayrılmalıydı. Bunlardan ilki Erzurum, Trabzon ve Sivas diğeri ise, Van, Bitlis ve Harput vilayetlerini içine almalı, bu bölgeler iki ayrı Avrupalı müfettiş tarafından idare edilmeliydi. İttihat ve Terakki Hükümeti bu planın Osmanlı Devletini parçaladığını ve Doğu Anadolu’da Rus hakimiyetini kurduğunu iddia etti (Salahi  Sonyel, The Great War and the Tragedy of Anatolia, Ankara, 2000, s. 74-75). Rusya bu planla Anadolu’da kurmak istediği bağımsız Ermenistan sayesinde Türkiye’yi çember içine almak ve böylelikle Rusya için her türlü tehlike ortadan kalktıktan sonra Türklerin Kafkasya’daki Müslümanlarla ilişkisini de tamamen kesmek istiyordu. 

Bundan sonra İstanbul için planını uygulayacaktı. Ermeniler Rusların bu planlarını öğrenir öğrenmez, Rusya’ya meylettiler, Türkiye’den özerklik kazanabilecek zaman ve fırsatın artık gelmiş olduğunu sandılar. Hınçak, Taşnak, Ramgavar gibi milli Ermeni birlikleri Ermeni Patriğiyle birleştiler. Osmanlı Hükümeti Rusya’nın tekliflerini hafifletmek için teşebbüslerde bulundu, fakat bundan bir sonuç alamadı. Bundan sonra hükümet Ermenileri yapılacak ıslahat ile ilgili olarak inandırmaya çalıştı, yabancı müdahalelerden vazgeçilerek düzeltmelerin birlikte yapılmasını teklif etti. Fakat Ermeniler artık hükümete inanmayacaklarını bu bakımdan tekliflerini reddettiklerini bildirdiler. Ayrıca Rus elçisinin Vilâyât-ı Şarkiyye ile ilgili tekliflerine katıldıklarını Babıali’ye ilettiler (Talat Paşanın Anıları, s. 28-29). 8 Şubat 1914’de Doğu Anadolu bölgesine iki yabancı müfettişin tayin edilmesini Osmanlı Hükümeti kabul etti. Bu görüşmelerin yapıldığı sıralarda Taşnaksütyun’un 8. Genel Kongresi Temmuz ve Ağustos 1914’te Erzurum’da yapıldı. Kongreye dünyanın farklı bölgelerinden otuz üye katıldı. Kongrede Osmanlı Hükümetine karşı takip olunacak politika ile ilgili şu kararlar kabul edildi: İttihatçılar şimdiye kadar Ermenileri aldatıcı bir tavır sergilediler, bu sebeple komite İttihat ve Terakkiye karşı muhalefet durumunda kalmaya, siyasi programını eleştirmeye ve teşkilatına karşı şiddetle mücadele etmeye karar vermiştir.

 Ancak Birinci Dünya Savaşının patlak verip Osmanlı Devletinin 3 Ağustos 1914’te seferberlik ilan etmesi ve daha sonra savaşa girmesi üzerine hükümet, 31 Aralık 1914 tarihli karar ile uygulanacak olan ıslahat projesine resmen son verdi. Osmanlı Devletinin projeye son vermesi ve savaşta Almanya safında yer alması, Ermenilere isteklerinin gerçekleştirilmesinde yeni bir umut kapısı açtı.

Osmanlı Devleti’nin Doğu Cephesi Üçüncü Ordusu Kumandanlarından Vehip Paşa

Bir taraftan kilise inşasına ruhsat verilirken diğer taraftan Hınçak ve Taşnak teşkilatları kiliseleri sıkıştırarak kendi takip ettikleri yolu takip etmelerini istiyorlardı. Bazı vilayetlerdeki Ermeni murahhasları, İstanbul’da bulunan Ermeni Patrikliğine değil de Rusya’nın kontrolündeki Eçmiyadzin Katagigosu’na müracaat ediyorlardı. Kiliselerin çoğu silah deposu haline getirilmeye başlandı. Amasya’nın Saraydüzü Kasabası’nda daha önceden yapılmış olan kışla, Ermeni ahalinin rahatsız olmasından dolayı kasaba dışına çıkarılmıştı. Kışladan rahatsız olan bu Ermenilerin rahatsızlıklarının sebebi daha sonra ortaya çıkacak, 1914 yılı Temmuzu’nda bomba imal ederek çevre illere gönderdikleri anlaşılacaktır. Mısır’da Bogos Nubar Paşa tarafından Anadolu’daki fakir Ermenilere maddi yardımda bulunmak için kurulan Ermeni Cemiyet-i Hayriye-i Umumiyesi’nin İstanbul’da bir şubesinin açılmasına 16 Şubat 1914’te müsaade edilmişti. (Muş’ta bazı Ermenilerle Rahip Sahak manastırda silah depoladıklarından dolayı tutuklanmışlardı (17 Mayıs 1914. BOA. EUM.EMN. 72/31; BOA. DH.İD. 19-2/11; BOA. EUM.EMN. 88/33). 

Amasya’da 1914 yılı Mart ayında Ermeni ahalisi içinde yapılan aramalarda bir çok zararlı evrak, silah ve dinamit ele geçirilmiş, Patrikhane yapılan aramaların usulsüz olduğu yönünde şikayetlerde bulunmuştu (BOA. EUM.EMN. 60/9; BOA.DH.İD. 126/55).

Bogos Nubar Paşa’nın çalışmalarının mahiyeti daha sonra ortaya çıkacaktır. Osmanlı Devleti, Ermenilere karşı ne kadar iyi davranırsa davransın, Ermeniler yine de bağımsızlık hedeflerine ulaşmak için çalışmalarına devam ediyorlardı. Bu sebeple II. Meşrutiyet Dönemi Ermenilerin bu yöndeki çalışmalarına daha özgür bir ortam sağlamıştır. 

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na dahil olduğunda açtığı ilk cephelerden birisi Doğu Cephesi idi.  Bu cephede Rus birlikleri içerisinde 150.000 Ermeni gönüllüsü vardı ve bunların çoğu Avrupa sınırından transfer edilmişti. Gönüllülerin görevleri,  Rus düzenli birliklerine destek olmak ve bu bölgede onlara öncülük etmekti. Gönüllü birliklerinin başında 1890 yılından itibaren Anadolu’da birçok isyan olayına karışmış Ermeni çete reisleri vardı. Bunlar, Osmanlı Devleti ile kesin bir şekilde yollarını ayırmış, siyasi suçlu durumunda olan ve  aranan Ermenilerdi. Bu çeteler aşırı  Ermeni  milliyetçisi  idiler,  katı bir Türk düşmanlıkları vardı ve düzenli bir askeri eğitim almamışlardı. Bunlara göre bağımsız Ermenistan’ın kurulabilmesi için Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Türklerin temizlenmesi şarttı. Çeteler, savaş başlar başlamaz bu düşüncelerini ortaya koymaya başladılar. Rus komutanları bile bu Ermenilerin taşkınlıklarını önleyemiyorlardı. Van kıtaları komutanı General Nikolayev 1 Temmuz 1915’te Kafkas Orduları Komutanı’na gönderdiği telgrafında, Ermeni gönüllülerinden şikâyet ederek, devamlı yağma hareketinde bulunduklarını ve her türlü cinayeti işlemekten zevk aldıklarını, bunların önüne geçmek için Van’da divan-ı harp kurulduğunu, disiplin birlikleri teşkil edildiğini ve artık gönüllü birlikler alınmamasını istedi.

1916 yılında Antranik ve çetesi Van ve Bitlis çevresinde yakmadık köy bırakmadılar, on binlerce insanın katlettiler.  Antranik’in emrinde çalışan Arşak adlı Ermeni çete reisi de birliğiyle Erzurum ve Erzincan’da yapılanları Bayburd ve İspir kazalarında yaptı. Bu çete gruplarına Avrupa ve Amerika’daki Ermenilerden devamlı yardım geliyordu. 1915 yılı ortalarında Amerika’daki Taşnaklar bu çetelere 4.700 ruble göndermişlerdi.  

 

 

Rusya'ya giden şaki Antranik hakkında Varna Şehbenderinden gelen rapor. 6.9.1914  HR.SYS 2879/3 Belge No: 1-3

İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli anlaşmalarla Doğu Anadolu Bölgesi Rusya’ya terk edilmişti. Rusya, Ermenilere burada bağımsız bir Ermenistan kuracağını vaat ederken, gizliden gizliye bu bölgenin Ruslaştırılmasına çalışıyordu.

Rusların 1914-1915 yılında Kafkasya’nın Müslümanlardan temizlenmesi ve sürülmesi işini, 1916 yılından itibaren bu çeteler Doğu Anadolu’nun işgal edilmiş bölgesinde uygulamaya başladılar. Rusya’da 1917 yılının Şubat ayından itibaren yeni gelişmelerin olması ve ihtilalin ortaya çıkması Rus askerlerini savaş konusunda isteksiz hale getirdi ve bunların yerini Ermeni çeteleri doldurmaya başladılar. Uluslararası alanda yeni bir durum ortaya çıkmıştı. İngiltere ve Fransa Kafkasya’da ortaya çıkan yeni durumdan istifade edebilmek, bu bölgelere Osmanlı Devleti’nin yerleşmesini önlemek için çeşitli çözüm yolları aramaya başladılar. Akla ilk gelen de savaşın başından beri Osmanlı Devletine karşı savaşan Ermenilerdi. Kafkasya’da İngilizler, Kilikya’da Fransızlar hazır askerleri durumundaki Ermenileri silah ve teçhizat yönünden desteklediler. Bu durum Ermenilerin dikkatini Rusya’dan İngiltere’ye ve Fransa’ya çevirdi. Bundan sonraki aşamada İngilizler Doğu Anadolu’da büyük Ermenistan’ın kurulması görevini üstlendiler. Bu sebeplerden dolayı Kafkasya ve Doğu Anadolu’da Türklere karşı yapılan katliama göz yumdukları gibi destek de oldular.

TEHCİRE KADAR ERMENİ OLAYLARI

Büyük Ermenistan hayaliyle faaliyet gösteren Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’na kadar Doğu Anadolu’daki Türklere karşı, nüfuslarını çoğunluğa getirebilmek için Rusların da desteğini alarak soykırım ve tedhiş hareketlerini arttırdıkları görülüyordu. II. Meşrutiyetin ilanından sonra iktidarı eline geçiren İttihatçılar, Avrupa Devletlerini ve Rusya’yı dış politikada Osmanlı Devleti’nin rahatsız edilmemesi için Doğu Anadolu’da ıslahat yapacağına inandırmaya çalışıyorlardı.

Ermenilerin ümitleri yine Ruslardaydı. Rus kontrolü altında bağımsızlık, bunun için de Rus işgalini istiyorlardı. Bu amaçla Rusya, diğer devletlerle birleşecek, Ermeni davasını insaniyet perdesi altında takip edecek, Osmanlı hükümetini ıslahata mecbur bırakacak, İstanbul Patrikhanesi, Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri de Rusya etrafında toplanarak ona lazım olan her şeyi hazırlayacaklardı.

Erzurum’da Rus ordusu- 1916

Ermenilerin bu istek ve tahriklerine kapılan Rus hükümeti, Balkan Savaşlarından sonra Avrupa'daki elçileri vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’ni Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapmaya zorlamak için kamuoyu oluşturma çabasına girdi. Bu gelişmelerden haberdar olan Osmanlı Hükümeti, büyük devletlerin özellikle Rusya'nın bölgeye müdahalesini önceden bertaraf etmek için kendi inisiyatifiyle ıslahat yapmaya karar verdi.

Talât Bey, Rusya baskısından kurtulmak ve bu ıslahat işini kısa sürede halledebilmek için Ermeni komitelerinin ileri gelenleriyle müzakerelerde bulunmuştu. Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti ileri gelenleriyle, Osmanlı mebuslarından, Hallacyan ve Zöhrap Efendilerin evlerinde, Malumyan Aknumi, Şahirikyan, Vartakes, Van mebusu Vahan ve Erzurum mebusu Pastırmacıyan Efendilerle 1914 Martından itibaren defalarca toplantılar yapmıştı. Bu toplantılarda onlara: "Bu tedbir Rusya'nın bir kapanıdır, siz de düşmeyin, biz de düşmeyelim. Rusya hiçbir zaman Akdeniz yolu üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Ermenistan teşkilini arzu etmez. Geliniz, vazgeçiniz, şu ıslahatı el birliği ile yapalım" teklifinde bulunmuş, fakat onları ikna edememişti (Talât Paşa, Hatıralar, s. 22; Halil Menteşe’nin Anıları, s.175). Osmanlı hükümeti bu sırada Avrupalı devletlerle görüşerek kendisine bir yer bulmak istiyor, Almanlardan başka yardımcı bulamıyordu.

Alman İmparator II. Wilhem ile Sultan Abdülhamit Görüşmesi ile ilgili Ermeni görüşü: Wilhem: Abdül, bana Bağdat demiryolunu ver, istediğin katliamı yap. diyor.

Ermeniler arasında, Rusya'nın Osmanlı Devleti aleyhine bir Ermenistan tesis etmeye yardımcı olacağı propagandası Ermeniler ile Rusların aralarındaki ayrılıkları ortadan kaldırdı. Hınçak, Taşnak, Ramgavar fırkaları teşkilatlarını Patrikhane ile birleştirdiler ve ortak hareket etmeye başladılar. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’ni çember içine alarak Kafkasya'daki Müslümanlarla Türklerin münasebetlerini kesmek istiyor ve İstanbul hakkındaki planlarını tatbik etmek istiyordu.

Osmanlı Devleti genel savaşa girmeden önce, Ermeni komiteleri, başta patrikhane olmak üzere, Osmanlı Hükümetinin Rusya'ya karşı savaşa girmesi halinde alacakları durumu tespit için toplantılar yapıyorlardı. İstanbul Galata'daki Ermeni Büyük Merkez Okulu'nda 1914 yılı Mayıs ayında, patrikhaneden görevlendirilen rahip Gabriel Cevahirciyan'ın başkanlığında Taşnaksutyun, Veragazmiyal Hınçak, Ramgavar temsilcilerinden oluşan Birleşik Millî Ermeni Kongresi, "Ermenilerin Osmanlı Hükümetine sadık kalmaları" şeklinde bir karara vardı (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s. 421-457). Taşnaksutyun reisleri de bu şekilde propagandalar yaparak bu suretle Osmanlı Hükümeti’ne güven vermek istediler. Bir taraftan da durumun alacağı şekli bekleyerek bütün kuvvetleriyle hazırladılar. 1914 Haziranı’nda Erzurum'da, Doğu eyaletleri başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelen temsilcilerin katılımıyla toplanan Sekizinci Taşnaksutyun Kongresinde: "İttihat ve Terakki Hükümetinin, Hıristiyan unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği iktisadî, sosyal ve idari birbirine zıt politika, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terakki'ye karşı muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasî programını eleştirmeye, kendisine ve teşkilâtına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye" karar verilmiştir (M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1993, s.101).

Ermeni komiteleri, İstanbul'da aldıkları kararların aksine, taşra örgütlerine çektikleri şifreli telgraflarla da şu yönde talimatlar veriyorlardı: "Rus ordusu huduttan ilerler ve Osmanlı askeri çekilir ise her tarafta birden eldeki vasıtalarla ile kıyam olunacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, binalar ve devlet müesseseleri bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümetin kuvveti dahilde işgal olunacak, levazım silahlarıyla Ruslara iltihâk edecek ve kıtalarından firarla çeteler teşkil eyleyecek.

Osmanlı Devleti bir taraftan ıslahat meselesi ile ilgilenirken diğer taraftan uluslararası 
alanda gelişmeleri takip ediyor, kendisine yeni müttefikler arıyordu; Fransa ve İngiltere 
nezdinde 1914 Temmuzu ortalarında yaptığı teşebbüsler sonuç vermeyince Almanlarla bir 
ittifak anlaşması imzaladı. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’da Berlin’de Yaralı Bir Grup Türk Subayı

Bu arada Ermeni militanları Osmanlı Devleti'nin parçalanacağını 
ümit ederek, ortaya çıkacak ihtilafta güçlü olabilmek için çeşitli teşebbüslerde bulundular. 5 
Ağustos 1914'te Eçmiyadzin Katolikosu V. Kevork, Rusya'nın Kafkas Genel Valisi Vranzof 
Daşkof'a şu mektubu gönderdi: 

“2 Ekim 1913 tarihinde aracılığınızla Çar'dan Ermenileri koruyacağını rica etmiştik. Öğrendiğimize göre Osmanlı İttihat ve Terakki Hükümeti Ermeni Islahatını yapmayacaktır. 
Bu bakımdan Ermenilerin düşünce ve istekleri şunlardır: 

a- Anadolu’da Ermenilerin yoğun bulunduğu vilayetlerde bölünmeyen bir Ermeni 
bölgesi ayrılması, 

b- Rusya tarafından bu bölgenin başına yüksek mevki ve rütbeli bir Hıristiyan yönetici getirilmesi, 

c- Bu bölgelerde Müslüman ve Hıristiyanlardan eşit miktarda seçilecek şahıslarla 
bağımsız bir idare kurulması, 

d- Türkiye'de yapılacak Ermeni ıslahatının uygulanmasının ve kontrolünün yalnız Rusya ya verilmesi,

Rusya'nın Kafkasya genel valisi Daşkof bu mektuba olumlu cevap vermiş ve şunları 
eklemiştir: 

"Gerek Rusya'da gerek Türkiye 'de yaşayan Ermenilerin bu sırada benim talimatıma 
uygun hareket etmelerini hatırlatmayı uygun görürüm. Türkiye Rusya ile bir savaşa katılırsa 
bu savaş kendiliğinden başlamalı ve bizim tarafımızdan herhangi bir hareket olmamalıdır. Bu 
nedenle Türkiye’deki Ermenilerin zamansız ayaklanmaları uygun olmaz ve çok sakıncalı olur. 
Bu konuda Ermeni Kotagikosluğunun otoritesini kullanarak Rusya’daki Ermenilere de gerekli emri vereceğim. (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 587-592). 

Rus Çarı tarafından savaş sırasında Ermenilere yayınlanan bildiri

Daha Osmanlı Devleti Ruslarla savaşa girmeden Kafkasya'da Ermeni hazırlıkları başlamıştı. Her taraftan Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşan çetelere, intikam alaylarına girmek üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e gelmeye başladılar. Antranik teşkilat yapmak için Tiflis'e, Meclis-i Mebusanda Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan Kafkasya'ya gönderildi. Taşnaksütyun bütün kuvvetiyle bu faaliyetleri destekledi. Ruslar, siyasi nedenlerle Sibirya'ya sürülen birçok Ermeni'ye de af çıkararak Kafkasya'ya çete teşkilatı yapmak üzere gönderdiler. Mısır'daki Ermeni Hayır Cemiyeti de, Adana ve havalisinde ihtilal hazırlıkları yapmak üzere murahhaslarını bu vilayet içerisine gönderiyordu. Newyork'ta bulunan Ermeniler Harbiye Nazın Enver Paşa'ya suikast düzenlemek için teşebbüste bulunuyorlar, fakat suikastçılar Beyrut'ta yakalanıyordu (3 Haziran 1914 tarihli Dahiliye Nezaretinden Adana ve Halep vilayetlerine tel. BOA. Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi 41/154; 43/169). Van'daki İngiliz Konsolosu Ian Smith 10 Ocak 1914'te İstanbul'daki İngiltere elçisine gönderdiği raporunda, 1913 yılında Van'daki Taşnakların bütün köyleri teşkilatlandırdıklarını ve silahlandırdıklarını, şu anda Ermenilerin Müslümanlardan daha iyi bir donanıma sahip olduklarını yazıyordu. Ona göre, bölgedeki Ermeniler nüfusun beşte ikisini teşkil etmelerine rağmen Avrupa'nın kontrolü altında idarelerini kurabileceklerini iddia ediyorlardı.

Dahiliye Nezareti, Ermenilerin bir çaba içerisinde olduklarının farkında idi. 22 Mart 1914'da Beyrut ve Halep vilayetlerine gönderilen yazıda, Avrupa'dan Zeytun ve havalisine külliyetli silah ve cephane getirilmesi kararlaştırıldığından buna karşı tedbirlerin alınması isteniyordu. Zeytun, Ermenilerin savaş öncesi teşkilatlanmaya başladıkları bir bölgeydi.

Zeytunlu Ermeniler 3 Ağustos 1914 tarihli seferberlik çağrısına uymamışlardı. 1 Eylül 1914 tarihinde de isyan ederek 40 kişilik bir Ermeni çetesi Maraş'tan gelmekte olan 21 yolcuyu soymuşlar ve etrafa saldırmaya başlamışlardı. Bu isyanı önleyebilmek için Zeytun'a bir seyyar jandarma bölüğü gönderildi. Maraş'taki depo taburlarının merkezi Zeytun'a alındı ve Zeytunluların silahlarının toplanmasına karar verildi. Zeytun Ermeni Murahhasasının bu olaylarda teşvik edici olduğu anlaşılması üzerine görevden alındı (BOA.DH. ŞFR.44/233; 45/50; 45/l40; 45/165, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD.), sayı: 81, Belge No: 1806). Zeytun'da belediye reisi bir Ermeni idi. Halkı zorla Ermeniliğe davet ettiğinden Ermeni Katolik reisi Dennanasyan tarafından hükümete şikayet edilmiş ve 1912 yılı Şubat ayında bu davranışından dolayı ikaz edilmişti (BOA. DH.İD.116/35). 

Zeytun'daki saldırılarda doğrudan doğruya Osmanlı memurlarının evleri ve jandarma kıtaları hedef alınmıştı. Zeytun Hınçak Komitesi Reisi Çakıroğlu Patos'un başkanlığı altında yapılan toplantıda, Hükümet konağına saldırılarak cephanenin ele geçirilmesine, bütün memurların aile fertleriyle birlikte öldürülmesine ve telgraf hat1annın bozulmasına karar verilmişti. 1915 yılının başında da büyük bir olay çıkarılmış, Zeytun Kaymakamı kışlaya çekilerek hükümet dairesine gidememiş, Osmanlı kuvvetleri buradaki isyanı güçlükle bastırabilmişlerdi. Hükümet bir tedbir almak üzere Zeytun, Maraş ve civarında bazı zararlı Ermenileri Konya'ya sevk etti, ikinci grubun ise Halep’in güney doğusu ile Zor ve Urfa havalisine sevk edilmesine karar verildi. (B.O.A. DH. ŞFR. 45/190;  51/88, 51/207; DH. ŞFR. 52/102; 44/43)

Savaşın başlamasıyla birlikte Rusların Ermenileri tahrik politikaları daha açık bir hal aldı. Rusların Kafkasya'daki Ermenileri teşkilatlandırmaları ve Türkiye Ermenilerini de buna dahil etmeleri ile ilgili Dahiliye Nezareti tarafından vilayetlere şu telgraflar gönderildi:

"Van, Bitlis, Erzurum, Mamuretülaziz, Trabzon, Diyarbakır, Sivas, Adana Vilayetlerine

Kafkasya'daki Ermenilerin bilhassa komitecilerin ailelerinin Erivan'a gönderdikleri ve Erzurum'daki komitecilerin de ailelerini kamilen Rusya ve Erivan cihetine aşırmakta oldukları ve Rusya'daki Ermenilerin ora İslamlarını tahkir ettikleri gibi 311 (1895) intikamını alacaklarını söyledikleri ve şenlik yaptıkları, Kafkas Vali-i Umumisi'nin Ermeni ileri gelenlerine ziyafetler ve hediyeler verdiği vesikalarıyla haber alınmıştır. Bu malumatın bilhassa Memalik-i Osmaniye'nin doğu bölgelerindeki Ermenilere dair olan kısmı pek ziyade mühim ve dikkat çekici görülmekte olduğundan bu hareketin mevzi veyahut bir genel mahiyyeti haiz olup olmadığının ve şimdiye kadar Ermeni ailelerinden ne kadarının Kafkasya’ya geçirilmiş olduğunun ve orada meskun Ermeniler arasında bu gibi bir hareket veya fikr-i ihtilal mevcut ve mahsus bulunup bulunmadığının incelenerek gönderilmesi. Nazır Namına imza) 4 Eylül 1330.”

"Van, Bitlis, Mamuretülaziz, Adana, Diyarbakır, Sivas Vilayetlerine

Rusların Kafkasya'daki Ermeniler vasıtasıyla dahilimizdeki Ermenileri Memalik-i Osmaniye'den zapt edecekleri yerleri Ermenilere verecekleri ve kendilerine istiklal vaadiyle teşvik ettikleri ve köylü kıyafetinde bir çok eşhası Ermeni köylerine göndererek çeteler teşkil eylemek teşebbüsünde bulundukları ve huduttaki bazı mevkilere tevzi edilmek üzere silah ve cephane getirdikleri ve harp ilan edilirse ordu da Ermeni efradın silahlarıyla Ruslar tarafına geçmesine ordumuz ilerlerse sükûnet ve itaatin muhafazasına ricat ederse silahlanıp çete haline geçerek aleyhimize hareket eylemeye karar verdikleri mevsuken istihbar olunduğu ve bi'l-münasebe arama yapılan bazı Ermeni evlerinde de harp silahları zuhur ettiği ve hududu geçen ve elinde pasaportu olmayan gayrimüslim kimselerin yakalanarak silah ve cephane geçirmek teşebbüsünde bulunanları hemen itlaf edileceğinin ve aleyhimizde bir hareket vukuunda derhal şiddetle bastırılarak mütecasirlerinin itlaf olunacağını kıtaata emr olunduğu ve İslam ahalinin mükellef olmayanlarının köylerinde kalmak ve icabında gelmek üzere bir milis teşkilatı vücuda getirilmesi  üçüncü ordu-yu Hümayun Kumandanlığından Erzurum vilayetine tebliğ olunduğu Başkumandanlık vekaletine bildirilmiştir. Ermeniler hakkında istihsal olunan bu malumat esas itibariyle şayan-ı dikkat ve ehemmiyet görüldüğünden oralarca da tahkikat icrasıyla Kolordu Kumandanlığıyla bi'1- müzakere aynı suretle hareket olunması ve buraya malumat verilmesi 15 Eylül 1330  Nazır.”

Petersburg'dan bazı subaylar alay teşkil etmek üzere Kafkasya'ya gönderilmiş, Tiflis'teki Ermeniler toplantılar yaparak fedai kaydına başlamışlar ve bu faaliyeti diğer Kafkasya şehirlerinde de yapmaya karar vermişlerdi iı4. Taşnak çete reislerinden Samson iki yüz Ermeni ile Selmas'a gelmiş, binden fazla Ermeni toplayarak Selmas'taki Ermenilerin tamamına silah dağıtmıştı.

Bunların dışında Ruslar, Ermeni gönüllülerinin sevki için Köstence'de de bir teşkilat kurmuşlardı, Kafkasya'da "neşredilen "Volontaire Annenian" isimli albümde Ermeni gönüllü reislerinin fotoğraflan verildikten sonra "İntikam saatinin çaldığını bütün millet anladı. Bu gibi fırsatlar her zaman tarihte tekrar etmez. Ermeniler durumlarına göre Türkiye Devletinin mahvına çalışmalıdırlar" deniyordu. Rusya'nın Kafkas Umum Valisi tarafından gönderilen bazı Rus memurlar ticaret bahanesiyle Rum, Kürt ve Ermenilerle gizlice temas ta bulunarak casusluk yapıyorlardı. (BOA. DH. ŞFR. 45/115;  45/166; 46/37; 52/28; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd., Ankara, 1994, s.l67-168).

Ermeniler Kafkasya'da bu şekilde teşkilatlanırken Doğu Anadolu'da da ihtilal hazırlıkları yapıyorlardı. Bu ihtilal merkezlerinden en önemlisi Van'dı. Daha önce belirtildiği üzere Van Ermenileri 1913 yılı boyunca silahlanmışlardı. Kendilerine Ruslar tarafından Harp başlamadan hareket etmeme emri de verilmişti. 1914 yılının Aralık ayında harekete geçen Van Ermenileri ilk olarak haberleşme ağını imha etmişler ve bu sebeple Ermenilerle Osmanlı kuvvetleri arasında müsademe başlamıştı. Van'daki Ermeni mektebinde bile telsiz-telgraf mevcut olup haberleşmelerde kullanılıyordu. Vali Cevdet Bey Van Vilayetinde meydana gelen olayları, Dahiliye Nezareti’ne bildiriyordu. Bu bilgilere göre:

“Merkez vilayet ve sair yerlerdeki Ermeniler sükûneti muhafaza ediyorlardı. Ancak Selmas havalisindeki bütün Ermeniler Ruslarla müştereken harp etmekteydiler. Serhat’taki çetelere kumanda eden, vaktiyle Talori İhtilalini yapan meşhur Antranik ve arkadaşlarıdır. Hanik müsademesinde ve sonrasında Ermeni erlerden firar ve düşmana iltihak edenler vardır. Komite reislerinin vakti gelinceye kadar herhalde bir hadiseye meydan verilmemesi hakkında gizlice haber gönderdikleri bulundukları haber alınmıştır. Reşadiye ile Vastan ve Vastan Van arasındaki telgraf telleri Ermeniler tarafından kesildi ve Pelli karakol Kumandanı yine bunlar tarafından katl olundu, o civarda bulunan Gevaş Kaymakamı maiyetindeki jandarmalarla Ermeniler arasında hakiki bir müsademe başladı, Ermeniler tarafından birkaç defadır tahribata maruz kalınması fevkalade dikkat çekicidir. Gevaş ve Reşadiye'de bunları sevk ve idare edenler hükümetçe malumdur. (BOA. DH. ŞFR. 48/7; 47/60; 48/85, ATBD.sayı:86 (Nisan 1987), Belge No:2050). 

Vanlı Ermeniler, Hamit Ağa Kışlasıyla jandarma ve polis binalarını ateşe vermişler, şehir içinde büyük bir kıyım gerçekleştirmişlerdi. Yalnızca Van ilinde isyan eden Ermenilerin sayısı beş bini geçiyordu ve hepsi de en yeni silahlarla donanmıştı. Yedi yüz kadar asi Van müstahkem mevkiini el bombalarıyla uçurmuştu. 20 Aralık 1914 tarihinde Van ve Bitlis arasındaki Ermeni köyleri isyan ederek kendilerine katılan Ermeni asker firarileriyle birlikte telgraf hattını kesmişler, Van ve Gevaş arasında Gevaş kadısıyla Van posta evrakını nakleden jandarmaları pusuya düşürerek şehit etmişlerdi (BOA. DH. ŞFR. 44/188).

Bu isyan hareketleri 1915 yılı Nisan ayına kadar sürdü. Nisan ayı ortalarına doğru asgari dörder yüz kişilik Ermeni çeteleri Rus subaylarının komutasında sının geçmeye başlamışlardı (Talat Paşanın Anıları, s. 71 -72; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990). Hükümet bu olaylara karşı ilk olarak vilayetleri uyararak propaganda hareketinin ortadan kaldırılmasını istedi. Sınırdan gelecek olan Ermeni gazetelerinin ithalini men etti. (BOA. DH. ŞFR. 45/237)

Erzurum'da neşredilen ve halk arasına nifak sokan Ermenice Araç gazetesi 16 Mart 1914 tarihli Meclis-i Vükela kararıyla kapatıldı. Yine Erzurum'da neşr olunan Ermenice Perkir gazetesi de muzır neşriyatından dolayı Meclis-i Vükela kararıyla 15 Haziran 1914 tarihinde kapatıldı 128. Dahiliye Nezareti 6 Eylül 1914 tarihinde bütün vilayetlere gönderdiği yazıda, öteden beri siyasi emeller peşinde koşan ve Osmanlılık aleyhinde fesat ve melanetten geri durmayan Ermeni siyasi fırkaları reisleriyle komite sergerdelerinden mahallerinde bulunanların takip edilmesini ve yapılacak tebligata göre hareket edilmesini bildirdi. (BOA. DH.KMS. 18/33; DH. ŞFR. 42/19; DH. ŞFR. 441200).

Halep ermeni ihtilal komitesi ileri gelenleri ile komitenin Maraş ve Halep’te silahlarıyla yakalanan üyeleri.

4 Mayıs 1914'de Bitlis ve Van vilayetlerine gönderilen yazıda, Ermenilerin unsurlar arasında nefreti icap ettiren münasebetsizliklerine meydan verilmemesi, haklarında gerekli uyanların yapılması isteniyordu. Vilayetlere gönderilen 24 Nisan 1915 tarihli bir şifreyle hükümetçe şüpheli Taşnak Ermenilere ve bilhassa bunlardan müteşebbis ve faal reislerine kesinlikle seyahat varakası ve harice çıkma izni verilmemesi istendi. Bütün vilayetlere 28 Şubat 1915'de şu emir gönderildi: 

"Bütün Vilayetlere     15 Şubat 1915

Bitlis'te ortaya çıkan Ermeni eşkıyası ve Halep ve Dörtyol'da yine Ermenilerin askere karşı vuku bulan tecavüzleri ve Kayseri'de ortaya çıkan külliyatlı bombalarla Rusça, Fransızca ve Ermenice grupları havi şifreli muhaberat evrakı memlekette düşmanımız tarafından bir ihtilal teşebbüsü hazırlanmakta olduğuna delalet ettiğinden her türlü ihtimale karşı bu gibi olayların çıktığı yerlerde tatbik olunacak muamele ile silah altında bulunan Ermeni efrad hakkında Ordu-yu Hümayun Başkumandanlığı vekaletinden ordulara tebligat-ı mahsusa ve umumiye ifa kılınmıştır. Mülkiyeye müteallik eden hususlarda zaman geçirmeden makam-ı askeriye ile müzakere ile icap eden tedbirlerin tamamen tatbikine itina olunması ehemmiyetle tavsiye olunur.”

Diyarbakır Konsoloshanesi tercümanı Osmanlı tebaasından Tomas Mıgırdiçyan ismindeki Ermeni, Elazığ'a giderek asker ve efradın adedini ihtiva eden bir raporu konsolosa verdiği haber alınınca Divan-ı Harbe sevk edilmişti. 

Hınçak Komitesi Paris merkezi reisi olan ve İstanbul'da hükümet erkanına suikast tertibatı için adam gönderen Kafkasya Ermenilerinden İstepan Korigyan diğer adıyla Sabah Gülpan'ın Kafkasya yoluyla Van'a geçmiş olduğu haber alınmış olduğundan Varı olaylarında onun da parmağı olacağı anlaşılmıştı. Ermeniler Van' da görevli jandarma efrad ve çavuşlarından da kendi yanlarına adam çekmişlerdi. Hükümet 20 Ağustos 1914'de Van vilayetine gönderdiği yazıda bunların çalışmalarına engel olunmasını istiyordu (BOA. OH. ŞFR. 40/141; 52/95, 50/127; 47/243). Dahiliye Nazın Talat Paşa 20 Nisan 1915 'de Van vilayetine gönderdiği yazıda "Erbab-ı ihtilalin seri' ve kat' i bir surette tedibi hakkında alınan tedbirler şayan-ı taktiktir" diyordu. 

23 Eylül 1914'de Ma'muretü'laziz vilayetine gönderilen yazıda, Ermeni Demokrat Sosyalist Hınçakyan Komitesinin Paris merkezi efkârına hadim ve ihtilalci bir vaziyette bulunan Harput şubesi efradının ahval ve harekâtı gözaltında bulundurulması isteniyordu. Osmanlı Hükümeti Ermenilerin kışkırtılmasıyla direkt olarak alakalı gördüğü Ermeni okul ve kiliselerini de incelemeye almış, Adana Ermeni murahhasası Kirkor Vanaber'in öteden beri ihtilal fikrinde olduğunu, Adana Olaylannda mühim görevler üstlendiğini, bu sebeple hakkında inceleme yapılmasını Adana vilayetinden istemişti. (21 Eylül 1914).

Edirne'deki Ermeni mektebinde tarih derslerinde okutulan kitaplarda, yetiştirilen Ermeni çocuklarının Osmanlı toplum düzenini bozacak şekilde, Türklere kinle doldurulduğu anlaşılmış ve mektepteki kitaplara el konulmuştu. Osmanlı Hükümeti, bir savaş çıktığı taktirde ülke içerisindeki yabancı okul ve kuruluşların Hıristiyan unsur üzerinde kötü etkiler yapabileceğini göz önüne alarak bunların hepsinin harp vukuunda uzak mevkilere nakline karar verileceğini ve vilayetlerin bu konuda ki fikirlerinin ne olduğunu ve hangi yabancı müesseselerin ve ne kadar yabacı memurun bulunduğunu, bunların nerelerde oturtulmalarının uygun olacağını sormuştu. Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra ise, Dahiliye Nazın Talat Paşa bu kararın uygulanmasıyla ilgili olarak vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği 19 Kasım 1914 tarihli şifresinde;

“Tehcir edilecek düvel-i muhasıma müessesat-ı tedrisiyesindeki rahip ve rahibelerin bir tecavüze maruz kalmamaları için gerekli tedbirler alınmalıdır. Maksat bunların cezalandırılması değil ihracıdır, gerekli kolaylığın gösterilmesi... "diyordu. Ayrıca din adamları konusunda uygulanacak olan bu karar hakkında da 29 Kasım 1914 tarihli vilayetlere gönderdiği şifresinde "sevk edilecek rahiplerden kiliseleri için birinin kalmasına müsaade edilmesini istiyordu (BOA. DH. ŞFR. 44/250; 47/280; 52/46; 45/70; 45/44, 46/119).

Hükümetin aldığı bu karar direk olarak misyoner teşkilatlarını hedef almıştı. Halep'teki Amerikan Konsolosluğuna bağlı Protestan papazlardan John E. Meill'in raporunda, Zeytun'daki olaylardan bahsedildikten sonra “…Maraş bölgesinin okumuş ve kabiliyetli Hıristiyan halkının göç ettirilmesi Amerikan misyonerlerinin menfaatlerine karşı bir darbedir. 50 yıldan fazla süren bu çalışmanın ve binlerce dolar masrafın neticesi tehlikeye sokulmaktadır..." diyordu. Böylece Osmanlı Devletine karşı devletlerin düşmanlığının sebeplerinden biri de ortaya çıkıyordu. 

Ermeni komiteciler Kafkaslarda ve Anadolu' da savaş çıktığı sırada bu tür karışıklıklar çıkarmakla meşgul iken Avrupa ve Amerika'daki Ermeni komiteleri de boş durmuyorlardı. Amerika'daki Ermeni Milli Müdafaa Komitesi 23 Mart 19l5'de İngiliz Başbakanı Edward Grey'e sundukları yazıda, savaşın Asya Hıristiyanları özellikle Ermeniler için bir bağımsızlık fırsatı olduğunu, şu anda binlerce Ermeni'nin Rus Ordusunda müttefiklerin yanında savaştığını, Amerika ve İngiliz Ermenilerinin bunlara yardım ettiğini, ayrıca Kıbrıs'a bir gönüllü birliği gönderilerek bunlann Kilikya'ya çıkarılabileceğini vurguladı. Bu sebeplerden dolayı müttefiklerin Ermeni isteklerine kayıtsız kalmamalarını rica etti 143. İngiltere Ermeni komitesi başkanı Aneurin Williams da 3 Nisan 1915' de yine Edward Grey'e sunduğu yazıda, Ermenilerin savaş sonunda ki durumlarıyla ilgili endişelerini, bu konunun tamamıyla Rusya'nın isteklerine bırakılmamasını, özellikle Ermenilerin Rusya idaresi altında kalmamaları için diğer "Büyük Güçlerin" bu konu ile ilgilenmelerini, İngilizlerin Ermenileri idare etmelerini istedi. Ayrıca Ermenilerin Doğu Anadolu da nüfusun yansına sahip olduklarını kabul ettiklerini fakat ilerlemeye açık olduklarını, bu şartlar altında bütünüyle bağımsız bir Ermenistan'ı idare edemeyeceklerini kaydetti .

Amerika'nın New York şehrinden hareket edip Beyrut'a ve oradan da içerilere sevk edilmek üzere dört bin yedi yüz Martini tüfek ve o miktar sandık cephane taşıyan Franc Reşanbolayın Vapuru hakkında gereğinin yapılması. 1331.S.24 BOA. DH. ID 94-2/24

Ermeniler daha savaşın başında Rusların kendileri için bağımsız bir Ermenistan düşünmediklerini anlamışlardı. Fakat onlar için bağımsız Ermenistan'ın oluşturulması için büyük bir devletin desteğini almak şarttı. Kafkasya'daki Ermeniler de bunun farkında idiler. Bu sebeple Rusya yerine İngiltere veya Amerika’nın bölgede hakim olmalarını istemeye başlamışlardı. Fakat daha savaşın başında yapılan gizli anlaşmalarda Doğu Anadolu Rusya'nın hakimiyetine bırakılmıştı.

Rus ordusu gönüllü toplama hareketi Tiflis’teki Ermeni Milli Bürosu’nun kararıyla 1914’ün son aylarında başladı. Taşnaksütyun komitesi uzun zamandan beri çetecilik yapan kişileri askeri göreve çağırdı. Antranik, Keri, Varta, Hamazsb, Armen Gero göreve çağrılan çete reislerindendi. Rus ordusunda görev alacak olan Ermeni gönüllü birliğinin ilk gurubu Antranik idaresinde 1000 kişiden oluşuyordu. Antranik’in birliği Kuzey İran’da Rus ordusuna 16 Kasım 1914’te katıldı. Rus ordusunda yaklaşık 150.000 Ermeni vardı. Gönüllü çete birliklerinin görevleri Rus düzenli birliklerine destek olmak ve bu bölgede onlara rehberlik etmekti.( Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence, Los Angeles, 1967, s. 44).

Diyarbakır’da ele geçirilen silah ve bombalarla yakalanan komite üyeleri

Rusya’da ihtilal olması ve Şark cephesinde Osmanlı Devleti’nin avantajlı bir duruma geçmesi, Ermenileri endişelendirdi. Onlar, işgal edilmiş olan bölgelerin kendilerinde kalacağından emindiler. Fakat şimdi bu toprakların ve bütün hayallerin kaybolması söz konusu idi. Bu sebeple sonuna kadar direnmek gerekiyordu. Düzenli Rus birlikleri Erzincan, Erzurum ve Van bölgesinden çekilirken geride silahlı Ermeni çeteleri bırakmışlardı. Bu zayıf birliklerin düzenli Türk birlikleri karşısında müdafaa kabiliyetleri yoktu. Bu sebeple yapacakları tek şey çekilirken insanların ve yerleşim yerlerinin imhasıydı.

TEHCİR KANUNU VE TEHCİRİN UYGULANMASI

Tehcir kelimesi Arapça olup, göç ettirme manasına gelir. Bu kelime toplama kamplarına yerleştirme manasını ihtiva etmez. Yani İngilizce ve Fransızcadaki "Deportation" anlamına gelmez. "Deportation" sürülen kişi tutsaktır, dünya ile irtibatı kesilmiştir. Tehcirde ise böyle bir anlam ve uygulama söz konusu değildir. Savaş halinde olan devletler kendi topraklarında bulunan düşman ülke tabiiyetindeki kişileri toplama kamplarına gönderir. Bu uygulama yerleşmiş ve hemen her ülkede uygulanmış bir usuldür. 7 Aralık 1941 'de Japonya Pearl Harbour'a yaptığı ani bir baskınla Amerikan Donanmasını büyük ölçüde saf dışı bırakmıştı. Bu baskından kısa bir süre sonra Japon deniz altıları Amerika'nın batı sahillerinde görülünce, Amerika batı sahillerindeki Japonları iki gün içerisinde ülkenin iç kesimlerine sevk etmişti (19 Şubat 1942). İki gün içerisinde bölgeyi terk edemeyen Japonlar kamplarda toplandı ve açlıkla karşı karşıya bırakıldılar. Ermeniler Osmanlı tabiiyetinden olmalarına rağmen Ruslarla işbirliği içerisine girmişlerdi. Savaş halinde, her ülke düşmanı için çalışan ve savaş gücünü engelleyen kişileri vatan haini sayar ve cezası da daima idamdır. 

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdikten sonra Ermeni komitelerinin Rusya ve İngiltere ile işbirliği yaptığını, Anadolu'da birbiri ardına isyanlar çıktığını ve Ermeni olaylarının devam ettiğini görünce, hadiselerin yatışacağı beklentisiyle kesin bir tedbir alma yoluna gitmemişti. Ancak Ermeni olayları artınca Talat Paşa, Erzurum Mebusu Vartakes Efendi'ye Ermenilerin düşmanla işbirliği yapmaya devam etmeleri halinde şiddetli tedbirler alınacağı ihtarında bulunmuştu. Osmanlı Devleti Van'daki isyan patlak verene kadar yukarıda saydığımız tedbirlerle Ermeni komitelerinin faaliyetlerini önlemeye çalıştı. Osmanlı Devleti'nin cephelerde savaştığı bu sıralarda, Ermeniler, cephede ve cephe gerisinde düşmanların işine yarayacak faaliyetlerde bulunuyorlardı. Ermeni Kiliselerine mensup olan din görevlilerinin askerlikten muaf olmaları durumundan istifade etmek isteyen Ermeniler, kendilerini kilise mensubu gösteriyorlar, bu kisve altında teşkilat yapıyorlardı. Osmanlı Hükümeti bu durumun önüne geçebilmek için bazı tedbirler alarak her köy kilisesinde iki görevlinin bulunabileceğini patrikhaneye bildirdi. Ermeniler bu durumu da değerlendirip, Avrupa'ya "Türkler dini hayatımıza müdahale ediyorlar" şeklinde şikayet ettiler. (Ermeni Komitelerinin A'rnal ve Harekat-ı İhtilaliyesi, s. 235-237; BOA. Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı (DH.İ-UM.) 88/1-3/12; 88/1-3/26).

Böylece Ermeniler Avrupalıların dini duygularını galeyana getirmeyi hedefliyorlardı. Başkumandanlık 25 Şubat 1915 tarihinde bütün birliklere bir tamim göndermiş, Ermenilerin çeşitli yerlerde çeteler kurduklarına, askerden kaçarak eşkıyalık yaptıklarına, aramalarda bol miktarda silah ve bomba bulunduğuna ve bunun bir isyan hazırlığı olduğuna dikkat çekerek şu tedbirlerin alınmasını istemişti: Ermeni erler, seyyar orduda ve silahlı hizmetlerde kullanılmayacak, komutanlar silahlı saldırılara karşı koyacaklar, gerekirse örfi idare ilan edecekler, planlı harekat olamayan yerlerde arama yapılmayacak ve sadık tebaaya herhangi bir zarar verilmeyecekti.

Muş ve Bitlis civarında kurulan ve Van ve Bayezid sınırında Rus ordusuna onculuk eden ermeni çetelerinden bir grup

Mart ayında ise Van 'da olaylar çıkmaya başlamış Van Valisi Cevdet Bey, Van ihtilalinin başlamak üzere olduğunu Başkumandanlığa bildirmişti. Nihayet 17 Nisan 1915'de isyan büyük şekilde vilayetin her tarafında başlamıştır. Van Valisi, 3. Ordu Kumandanlığına 7 Nisan 1915 günü şu telgrafı çekiyordu:

“İhtilalciler şehrin Ermeni mahallerine civar karakollarımıza ve hanelerine ateş etmeye başladılar. Mukabele ve müdafaa olunmaktadır. Gevaş hattı tamir ve muhabere temin olundu. Bugün Başkale-Havasor, Mırmurtal-Peşet telleri kat olunmuştur. Bunun da tamirine teşebbüs edildi…” 

Vali Cevdet Bey 24 Nisan'da Dahiliye Nezaretine şu telgrafı gönderiyordu:

“Şimdiye kadar bölgeye etraftan dört bin kadar isyancı Ermeni getirilmiştir. Asiler yol kesiyor ve civar köylere hücum ederek buraları yakıyorlar, buna engel olmak imkansızdır. Şimdi birçok kadın ve çocuk yersiz ve yurtsuz kalmıştır. Bunların batı vilayetlerine gönderilmesi münasip midir?”

(Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd. Yayınları, Ankara, 1994, s.6, ATBD, Belge No: 1826 yıl: 31, Hratch Dasnabedian, History of Annenian Revolationary Federation Dashnaksution ( 1890-1924), Milan, 1989.s.117).

11 Mayıs 1915'de Dilmen'de Rus kuvvetlerine karşı büyük bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı kuvvetleri Van'ı boşaltarak Van Gölü'nün güneyine çekilmişlerdi. Dilmen'deki muhaberede Rus kuvvetleri içerisinde 1500 Ermeni gönüllüsü vardı ve bunlar Antranik'in idaresinde idiler. Antranik'in bölüğü General Nazarbeg'in kumandası altında Dilmen Bölgesine gönderilmişti. Van'ın Ruslar tarafından ele geçirilmesinden sonra Antranik ve Dro Ahlat ve Bitlis'e doğru Van gölünün güneyine doğru ilerlediler. Van, Bitlis, Erzurum ve Trabzon'a Batı Ermenistan'dan Ermeniler getirilerek yerleştirildi. Tarım için bu bölgelerde gerekli önlemler alındı. Ermeniler Van Gölü'nün güneyini Türklerden temizlemeye çalışıyorlardı. Antranik, Hamazasp ve Dro'nun emrindeki Ermeni çeteleri büyük bir iştiyak ile savaşarak göl üzerindeki Vastan'dan ve Siirt yolundaki Çatak ve Müküs köylerinden Türkleri çıkardılar. Ermeniler 20 Haziranda Senan'ı, 25'de Sorp'u ele geçirdiler. Van muzafferiyeti üzerine Tiflis'te Aspares Gazetesi 24 Eylül 1915' de şu haberi yayınlıyordu:

"Muzafferiyet 7 Nisan 1915

Van'da: Fişenklerinizi ittihatla kullanınız. Bütün bunlara mukabil bize bir şey kalmadı. Ermeni gönüllüleri Antranik, Vartan ve arkadaşları intikam için silahlarınız; kınlarından çıkarınız, ölüm ve ıstıraplar artık her haddi tecavüz etti. İntikam, bila istisna intikam. Merhamet gösteren her Ermeni badema alçaktır. Artık intikam kelimesiyle Ermenilik aynı olmalı. Zaten intikamdan başka bize ne kaldı.” (Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi s.277 ). 

Van'daki isyan bütün hızıyla devam ederken ve Ermenilerin amaçları anlaşılmaya başlarken diğer bölgelerde de Ermeniler isyan ediyor, yol kesiyor ve Müslüman köylerini basarak halkı katlediyorlardı. Türk ordusu savaş alanında olduğu için cephe gerisindeki olaylara engel olamıyordu. Osmanlı Hükümeti seferberlik ilan ettiği 1914 yılının Ağustos ayından itibaren dokuz aylık bir süre zarfında konuyu halletmekle ilgili çözüm yollarında başarılı olamadı. Aksine sınırları dahilindeki Ermenileri de artık kontrol edemiyordu. Bütün Ermeni olaylarını başlatan ve Ermenileri ihtilale sevk ederek silahlandıran komite merkezlerini dağıtmak için 24 Nisan 19l5'de vilayetlere ve mutasamf1ıklara bir genelge gönderildi. Bu genelgede Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanması bildirildi. Bu emir üzerine İstanbul'da 234 kişi tutuklandı. Komiteler için bir son olan hu karar günü, Ermeniler tarafından her yıl katliam günü olarak anılmaktadır.

Başkumandan Vekili Enver Paşa tehcire bir başlangıç olmak üzere 2 Mayıs 1915'de Dahiliye Nazın Talat Paşaya şu yazıyı yolluyordu:

"Dahiliye Nezaret-i Celilesine Tahrirat         2 Mayıs 1915

Gayet Mahremdir. Van Gölü etrafında ve Van Vilayetince bilhassa malum olacak mevkilerdeki Ermeniler isyan ve ihtilal için daimi bir ocak halindedirler. Bu halkın oradan kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması fikrindeyim. Üçüncü Ordunun verdiği malumata nazaran Ruslar 7 Nisan 'da hudutları dahilindeki Müslüman ahaliyi çıplak bir halde hududumuz dahiline sürdüler. Hem buna mukabele-i bilmisil olmak ve aynı zamanda yukarıda söylediğim maksadı hasıl etmek üzere: Ya bu Ermenileri ve ailelerini Rusya hududu dahiline sürmek yahut bu Ermenileri ve ailelerini Anadolu dahiline muhtelif yerlere dağıtmak lazımdır. Bu iki şıktan münasibinin seçilmesi ile icrasını rica ederim. Bir mahsur yoksa asilerin ailelerini isyan merkezlerini hudut haricine sürmeyi ve onların yerine hudut haricinden gelen İslam halkı yerleştirmeyi tercih ederim. Olbabda.” (ATBD. Sayı:81 (Aralık 1982), Belge no: 1830).

Fotoğrafın altındaki yazıda, 1 Ocak 1915, Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı sırasında katliamdan Fransızlar tarafından kurtarılmış Ermeniler” ibaresi var. (The massacre of the Armenian populations in Turkey, an encampment of Armenian refugees on the deck of a French cruiser that rescued them). Oysa 1915 Ocak ayında Ermenilere karşı herhangi bir uygulamaya geçilmiş değil. Avrupa propagandasının bir örneği.

Dahiliye Nazın Talat Paşa, durumun nezaketini düşünerek Meclis-i Vükela kararı olmadan ve herhangi bir kanuna gerek duymadan Ermeni Tehcirini başlattı. Böylece Talat Paşa sorumluluğu tek başına üzerine alıyordu. Talat Paşa ilk olarak Van, Bitlis ve Erzurum bölgelerinde bulunan Ermenilerin harp sahası dışına çıkarılmaları için 9 Mayıs 1915'de bu vilayetlerin valilerine emirler gönderdi. Bu emrinde, bu bölgedeki Ermenilerin güneye doğru sevklerinin kararlaştırıldığını, kararın derhal tatbiki için valilere her türlü yardımın yapılması için Başkumandanlık Vekaletinden 3. ve 4. Ordu kumandanlarına tebligat yazıldığını bildirdi. Ayrıca valilerden ordu komutanlarıyla iş birliği yaparak derhal uygulamaya geçmeleri istendi. 

1916, Erzurum-Erzincan yolunda Rus ordusu, Ermeni destekçileri ile.

26 Mayıs 1915 günü Başkumandanlık, Dahiliye Nezareti'ne gönderdiği yazıda, tehcirin uygulanma esaslarının şu şekilde belirliyordu: "Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun'dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerden Diyarbakır Vilayeti güneyine, Fırat Nehri vadisine, Urfa Süleymaniye yakınarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler esas alınmıştır: 

1- Ermeni nüfusu gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslam sayısının % 10 nisbetini geçmemelidir.

2- Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok olmamalıdır. 

3- Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa yakın yerlere ev değiştirmemeli"

(Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara, 2001, s. 48; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c.IIl, Kısım 3, Ankara, 1983. s. 37)

Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere Ermeniler daha Osmanlı Devleti savaşa girmeden ve tehcir karan verilmeden önce silaha sarılmışlar ve Osmanlı vilayetlerinde karışıklıklar çıkarmışlardı. Buna rağmen Osmanlı devletine karşı savaşan İngiltere, Fransa ve Rusya kendi kamuoylarının savaş konusunda daha istekli hale getirmek için bu konuyu ele almışlar ve kamuoylarında işlemeye başlamışlardı. Anadolu'daki olayları, Müslümanların masum Ermenileri kestiği şeklinde işlemişler ve bunda da başarılı olmuşlardı. 

1915 Birinci Dünya Savaşı sırasında göçürülen Ermeni yetimlerin olduğunu iddia eden fotoğraflardan biri.

Dahiliye Nazın Talat Bey’in aldığı karar üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya hükümetleri 23 Mayıs 1915'de Havas Ajansı vasıtasıyla aşağıdaki deklarasyonu yayınlamışlardı: "Fransa, İngiltere ve Rusya Devletleri, bu bildirinin yayına hususunda birleşmişlerdir: Hemen bir aydan beri Türk, Kürt halkı, Osmanlı idaresi memurlarıyla birlikte ve çok zaman bunların yardımıyla Ermenileri yok etmektedirler. Söz konusu katliamlar özellikle Nisan'ın 15'ine yakın günlerde, Erzurum, Tercan, Bitlis, Muş, Sason, Zeytun, ve bütün Kilikya bölgesinde yapılmıştı. Van yöresinde yüze yakın köyün halkı tamamen öldürüldüğü gibi, aynı zamanda Osmanlı Hükümeti İstanbul'daki sakin ve zararsız Ermenilere de musallat oldu. Türkiye'nin insanlık ve medeniyete karşı işlediği bu cinayetlerden dolayı gerek Osmanlı Hükümeti üyelerini ve gerek bu katliamlara katılmış ve katılacak olanları şahsen sorumlu tutacaklarını İtilaf Hükümetleri Babıali ye açıkça bildirdiler.

Harp bölgelerine yakın yerlerde bulunan Ermenilerin düşmanla işbirliği faaliyetlerine girişip Osmanlı Ordusu'nun savunma faaliyetlerini sabote etmesi nedeni ile sınır bölgesindeki Ermenilerin güney bölgelerine sevk edilmeleri ile ilgili Meclis-i Vükela kararı 1333.B.15 BOA. MV. 198/24

Ermeni muhacirler-1915

Osmanlı Hükümeti bu bildirgeye verdiği karşılıkta iddiaların doğru olmadığını belirtiyor, Ermenilerin Anadolu ve doğu Anadolu'da giriştikleri ihtilal hareketlerini anlatıyordu.”

1 Haziran 1915'te bir kanun-ı muvakkat yayınlanarak Ermeni sevki ile ilgili resmi işlemler tamamlanmış oldu. Bu kanun-ı muvakkatın ihtiva ettiği hükümler şöyleydi:

  1. Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen kumandanları ve bunların müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine, yurt savunmasına, asayiş in korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere muhalefet, silahla saldırı ve direnme görülürse bunu önlemeye mezun ve mecburdurlar. 
  2. Ordu, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.
  3. İş bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.

(M. Hanefi Bostan, "Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermenileri İskân Meselesi ve Bazı Gerçekler", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı:57 (Aralık 1988)).

Tehcirin gayesi neydi? Elimizdeki iki belge tehcirin gayesini açıklar niteliktedir. Bunlardan birincisi Enver Paşa'nın 2 Haziran 1915 tarihini taşıyan ve. Sadarete yazılan şu yazısıdır:

"Ma 'ruz-ı Çakergemineleridir     20 Mayıs/2 Haziran 1915

Van, Zeytun ihtilalleri ve hariçte düşmanlarımıza her suretle gösterdikleri muavenetler Ermenilerin devletimize karşı ebedi bir adavet ve bir ihanet imanıyla dolu bulunduklarını tamamıyla ispat eylemiştir. Bunların büyük kısmını memleketten-çıkarmak yahut bırakıldıkları halde zararsız bir vaziyete koymak çarelerinin ehemmiyetle tetkik ve suhuletle tatbik olunabilecek zamanı ancak şu müsait vaziyetimizde görüyorum. Bunların şimdiden memleketten çıkarılmaları mümkün olsa dahi eli silah tutanların aleyhimizde daha şiddetli bir intikamla mücehhüz ve silahlı olarak düşman ordusuna katılmalarına fırsat vermiş olacağız. Harpten sonra ise bu kararın muhtemel müma'zaatlar karşısında tamamıyla icra olunacağında şüpheliyim. Bu unsuru bize sadık değilse bile zararsız bir şekilde bırakmak ve harpten sonra bunlar hakkında tatbik olunacak etraflı bir programa müsait zemin hazırlamak için maruzatımın harbin devamı müddetince karar altına alınmasını arz ve teklif eylerim: 

Rusya hududuna mücavir Şarki Anadolu, Zeytun ve Suriye, Adana mıntıkasından Anadolu ve içerisine dağınık bir suretle çekilen ve çekilecek o/an Ermeniler civarda kalabilenlerle veya haric-i memleketle ancak Türkçe muharebeye mecbur tutulmalıdır. Yeni mıntıkalarında Ermeni mektepleri küşadına katiyen ruhsat verilmeyip çocuklarını yalnız hükümet mekteplerinde tahsil ettirilmelidirler. Harbin sonuna kadar on altı yaşından yukarı ve altmış yaşından aşağı hiçbir erkek Ermeni ne dahilden harice ne de hariçten dahile ve yeni mıntıkalarına girip çıkamamalıdır. Şimdilik yalnız İstanbul'daki Ermenice Gazetelerin yayınlanmasına müsaade olunup diğer vilayetlerdeki gazeteleri kapatılmalıdır. 20 Mayıs 331             Başkumandan Vekili Enver” (BOA. BEO. A. AMD.MV. 105/11).

 

Suriye Cephesi’nde Ermeni göçmenlere yardımcı olan Bahriye Nazırı Cemal Paşa, 1921’de Tiflis’te Ermeni komiteciler tarafından öldürüldü.

İkinci belge, Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından 29 Ağustos 1915 tarihinde vilayetlere gönderilen şu telgraftır:

"Ermenilerin bulundukları mahallerden ihraçlarıyla tayin olunan mıntıkalara sevklerinden hükümetçe muntazar olan gaye bu unsurun hükümet aleyhine teşebbüsat ve faaliyette bulunamamalarına ve bir Ermenistan hükümeti teşkili hakkındaki milli emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin esasına matuf olup, efrad ve eşhas-ı merkumenin imhası olmadığı için sevkiyat esnasında kafilelerin hayatlarının korunması ve muhacir tahsisatından sarfiyat icrasıyla iaşelerine ait her türlü tedbirler etraflıca tamamlanmalıdır. Yerinden çıkarılıp sevk edilmek üzere olanlardan başka kalan Ermenilerin yelerinden çıkarılmaması" belirtilerek bu kafilelere saldırıda bulunanların şiddetle cezalandırılacağı belirtiliyordu. (BOA. DH.ŞFR. 55/292).

Tehcir doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Kafkasya ve İran cephesinin gerisinde bulunan Erzurum, Bitlis ve Van bölgeleri ile Sina Cephesi gerisinde bulunan Mersin ve İskenderun bölgelerinde uygulanmıştır. Sonradan bu uygulama isyan çıkarma ve Ermeni komitecilerine yataklık eden diğer vilayetlerdeki Ermenileri de kapsamı içine almıştır. Ermeni kafilelerinin iskan yerlerine sevk edilirken yakın ve meşakkatsiz yollar seçilmiş, ayrıca emniyet ve muhafazaları için gerekli tedbirler alınmaya çalışılmıştır. Ermeniler güvenli bir şekilde sevk edilmeye çalışırken, İskan yerlerine gelen Ermeniler, durum ve bölgeye göre ya köylerde ve kasabalarda inşa edilecek evlere ya da hükümetçe belirlenecek yerlerde kurulan köylere yerleştirilmişlerdir. İskan yerlerine sevk edinilen Ermenilerin can ve malları korunacak, taşınabilir malların beraberlerinde götürebileceklerdir. Beraberlerinde götüremedikleri eşyalar kurulacak bir komisyonla kaydedilecek ya da açık artırma ile satılarak karşılıkları sahiplerine ödenecektir. Muhacirin tahsisatından iaşe ve iskan masraflarının dışında sevkiyat düzenli olarak yürütebilmesi için 2,250.000 kuruş tahsis edilmiş, duruma göre buna ilaveler yapılmıştır.

 

 

"Ermeni sevkiyâtının muhâcirin tahsisatından ifâsı" şeklinde İskân-ı Aşâyir ve Muhâcirîn Müdüriyeti'nden Beyrut Vilayeti'ne çekilen telgraf. 1333.N.30 BOA. DH.ŞFR 54-A/375-1 Belge No: 1

Bütün tedbirlere rağmen bazı kimseler durumdan kişisel olarak yararlanmak istemişler ve birçok cinayetin işlenmesine sahip olmuşlardır. Valiler sorumluluk korkusuyla olayları mümkün olduğu kadar önemsiz göstermeye çalışmışlardı. Bu durum Dahiliye Nezareti tarafından haber alınınca, önlemler alınması için vilayetlere talimatnameler gönderilmişti.

 

İskân edilecek Ermeniler için nakdî havâle muâmelesinin tamamlandığı ve tahliye edilen köylere iskân edilmek üzere muhâcir sevkiyâtının yapılacağına dâir İskân-ı Aşâyir ve Muhacirîn Müdüriyeti'nden Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa'ya çekilen telgraf. 133.Ş.18 BOA. DH.ŞFR 54/270-1 Belge No: 1

Dahiliye Nezareti 25 Haziran 1915 tarihinde Mamüratülaziz vilayetine gönderdiği yazısında, Erzurum'dan sevk edilen Ermenilerin Dersim eşkıyası tarafından yolları kesilerek katledilmeleri üzerine, gerekli tedbirlerin alınmasını istiyordu. Bu tür olaylar meydana gelince Dahiliye Nezareti dört ayrı tahkikat komisyonu oluşturarak Anadolu'ya göndermiş bu komisyonlar bir çok memuru görevden alarak mahalli divan-ı harplere vermişlerdi. 4 Ekim 1916 tarihinde Elazığ'daki Asım Bey ve Mazgirt Kaymakamı Tevfik Efendi Ermenilerin sevkinde görülen suiistimallerinden dolayı Divan-ı Harbe sevk edilmişlerdi. Dahiliye Nezareti 28 Kasım 1916 tarihinde İskan ve Muhacirin Müdüriyetini uyararak, Ermenilere ait emval-i metrukeden cihet-i askeriyeye, cinsleri tefrik ve miktarları tayin edilmeksizin teslim edilen eşya ve zahirenin yeniden ve açıkça tespit edilmesini istiyordu.

(BOA. DH. ŞFR. 54/156; 53/303; 55/107; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s.10-11; M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul, 1996, s. 167).

Dahiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği 4 Ekim 1915'te, hicret eden Ermenilerin geride bıraktıkları emval-i metrukelerinin muhafazası ile uygun yerlerde değerlendirilmesine dair bir karar almıştı (BOA. Dahiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği (DH. HMŞ. 12/25). 

30 Ağustos 1915 'te Ermeni muhacirlerin iaşesi için Zor Sancağına ayda dört bin liranın gönderilmesi kararlaştırılmıştı (BOA. DH. İ-UM. 4/l-9). Suriye'de bulunan Ermeni muhacirler ve yetimler için bir eytam darül-iaşasi ile hastane kurulması 1916 yılı ekim ayında kararlaştırılmıştı (BOA. DH.KMS. 39/4).

Tehcirin uygulanma alanları ve göç yolları

9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1919'ya kadar Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden 438.758 Ermeni sevk edilmiş 42.766 Ermeni yerlerinde bırakılmıştır. Sevk edilen Ermenilerden 382.148 Ermeni tehcir bölgesine ulaşmıştır. Sevk edilen Ermenilerden 56.610 kişiden 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında, 2000 kişi Urfa-Halep arasındaki Meskene'de, 2000 kişi Mardin civarındaki eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, 5.000'e yakın Ermeni, Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu hayatını kaybetmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere tehcir sırasında 9-10 bin kişi katledilmiştir. Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıktan 25-30 bin kişinin telef olduğu tahmin edilmektedir. Bununla beraber harp öncesi ve harp başladıktan sonra birçok Ermeni Rusya'ya ve Amerika'ya kaçmışlardı.

Savaş sırasında koleranın etkisini gösteren Fransız Gazete Haberi

Tehcirin uygulanmasına yola çıkarılanlar hariç yeni tehcirde bulunulmaması 27 Ekim 1915'te vilayetlere bildirilmiş, 15 Mart 1916 tarihinde de vilayetlere gönderilen emirle Ermeni sevkiyatının durulduğu ve bundan böyle hiçbir sebep ve vesile ile sevkiyat yapılmaması istenmiştir. 

 

 

"Ba'dezin Ermeni sevkiyatına nihayet verilmesi Eskişehir Mutasarrıflığı'na yazılmıştır. Şimdiye kadar oraya gelmiş olanların vilayetin münasip mahallerinde ve tebliğât-ı sabıka dairesinde iskanları muktezidir"şeklinde Emniyet-i UmûmiyeMüdiriyeti'nden Konya Vilâyeti'ne çekilen cevâbî telgraf. 1334.Ra.26 BOA. DH.ŞFR 60/199 Belge No: 1

Dahiliye Nezareti 30 Nisan 1916 da vilayetlere gönderdiği bir yazı ile de kimsesiz ve himayesiz kalan ailelerin ecnebi ve Ermeni bulunmayan köy ve kasabalara dağıtılarak iaşelerinin temini -ile genç ve dul kadınların evlendirilmeleri ve çocukların yetimhanelere ve öksüz yurtlarına yerleştirilmesini istedi. (BOA. DH. ŞFR. 63/142). 

Böylece sevk ve iskan işlemi başarılı bir şekilde tamamlanmış oluyordu. Fakat İtilaf Devletleri bu olayları büyük bir abartı ile kamuoylarına taşıdılar. İttihat ve Terakki Fırkası 28 Eylül-3 Ekim 1916 tarihlerinde yaptığı yedinci kongresinde Ermeni meselesini ele alarak incelemiş ve Ermenilerin yaptıkları taşkınlıklar anlatılarak sevkın gerekli olduğu ve iyi uygulandığı kabul edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’na Ermenilerin önemli bir kısmı Kafkasya’ya göçmüşlerdi. Erivan’da Ermeni göçmenler.

Ermenilerin iddialarına göre, 1915 yılında Doğu Anadolu'daki bütün Ermeniler soykırıma tabi tutulmuşlardı. Bugüne kadar Ermeniler soykırım iddiası ile ilgili elle tutulur bir belge ve bilgi ortaya koyamamışlardır. Elimizde bulunan 26 Temmuz 1915 tarihli bir berat Ermenilerin iddialarının bir yönden doğru olmadığını göstermektedir, Bu berat, Sultan Mehmed Reşat tarafından Ermeni Patrikliği görev sahası içerisinde olan Erzincan'a bir Ermeni murahhas tayini ile ilgilidir ve bu göreve Rahip Havyuyan Merkeztek Efendi'nin getirildiğini bildirmektedir. Beratta murahhasın görevleri ve sorumluluklarından bahsedilerek, dini vazifelerine kimsenin müdahale ettirilmemesi istenmektedir. Dahiliye Nezareti de Eylül 1916 tarihli bir kararla, papaz ve hahamları bulundukları köylerin ihtiyar heyetlerinin tabii üyesi olduklarını kabul ediyordu. (BOA. DH.HMŞ. 1/2-6).

 

1915- Ermeni Yetimler 

Ermenilerden sevk edilmeyen gruplar da vardı, Katolikler, Protestanlar ve din adamları.

"Ermeni Katoliklerden henüz sevk olunmayanların miktarı az ise göndermeyiniz" şeklinde Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti'nden Sivas Vilayeti'ne çekilen cevâbî telgraf. 1333.N.24 BOA DH.ŞFR 54-A/290 Belge No: 1

Kimsesiz çocuklar ve kadınlar da çoğu yerde sevk edilmemişlerdi.

 

Kış sebebiyle Ermenilerden kimsesiz çocuk ve kadınların sevk edilmeyerek münasip köylere tevzilerine dâir Emniyet-i Umûmiye Müdiriyetinden Mamûretü'l-Azîz Vâlisi Sabit Bey'e çekilen telgraf. 1334.M.17 BOA. DH.ŞFR 58/124 Belge No: 1

Bir devlet hem bir halkı ortadan kaldırmak isteyecek hem de onlara dini görevlerinde yardımcı olmak için papazlar tayin edecek ve bunları bulundukları yerlerin yerel yönetim birimlerine temsilci atayacak. Böyle bir uygulamanın açıklaması şudur ki, Osmanlı Hükümeti Doğu Anadolu'daki bütün Ermenileri katletmeyi bırakın tehcire tabi tutmamıştır. 1916- 1917 yıllarında cephelerde önemli gelişeler oluyordu: Osmanlı Ordularının Kafkas Cephesindeki Sarıkamış Taarruzu ve Filistin Cephesindeki Kanal Harekatı hezimetle sonuçlandı. 1914 yılı sonlarında gerçekleştirilen Sarıkamış harekatı neticesinde III. Ordu tamamıyla bozuldu. 1916 yılında karşı taarruza geçen Ruslar kısa zamanda Van, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı işgal etti. 1917 yılının ilk aylarına kadar Türk-Rus Cephesinde keşif hareketlerinden başka bir hadise olmadı. Osmanlı Ordusunun çok kritik bir durumda olduğu 1917 Şubat'ında Rusya'da ihtilal olması Osmanlı Doğu Ordusunun çöküşünü önledi. 1916 yılı başlarında Rus ordusu Erzurum'u ele geçirdiğinde Rus başkumandanı, günlük emrinde "Ermenilerin Erzurum 'da oturmaya hakları yoktur" diyordu. Rusların Doğu Anadolu'daki politikaları, burada bağımsız bir Ermenistan kurmak değil bölgeyi Ruslaştırarak kendi toprakları haline getirmekti. Bu sebeple Ruslar 1916 yılının ilk çeyreğinden itibaren ordulardaki Ermenileri tasfiye etmeye başladılar. Üç binin üzerinde Ermeni görevden alındı, generallik rütbesi verdikleri Antranik'in geniş birliği tamamen dağıtıldı. Bunlar düzenli Rus birlikleri içerisine yerleştirildi. Grand Dük Nikola Nikolayeviç gönüllü Ermeni birliklerinin milli bir problem oluşturmalarını istemiyordu.

Tehcir Uygulamasının Değerlendirilmesi, Sonuçları

Osmanlı Hükümeti 24 Nisan 1915 tarihine kadar, yani seferberlikten dokuz ay sonrasına kadar isyanlara karşı yalnız mahallî ve özel tedbirler almakla yetindi. Van'ın düşmesi ve Rus ordusunun doğu illerine yürümesi sırasında Ermeni gönüllü intikam alayları Müslüman halk merhametsizce yok ediliyordu. Hükümet Ermeni patrikliğine, Ermeni milletvekillerine, komite reislerine, ordu vatan savunmasıyla uğraşırken isyanlara, saldırılara, cinayetlere devam edildiği takdirde şiddetli tedbirler alacağını bildirdi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi şeflerinden Erzurum mebusu Vartakes Efendi'yi makamına çağırarak; Hükümetin eline geçen belgelerden her şeyi öğrendiğini, Ermeniler seferberlik münasebetiyle bir harekete geçerlerse şiddetli mukabele göreceklerini anlattı. Talât Bey anılarında bu konudan bahsederken: "Vartakes Efendi'ye müteaddit defalar İstanbul'u terk etmesini tavsiye ve hatta kendisine nakdi yardım vaat ettim. Bundan ailesi dahi haberdardır. Fakat kendisi gitmedi. Sonradan İstanbul'daki komite teşkilâtında olduğu gibi yerini terk edemediği anlaşıldı" diyordu. (Talât Paşa, Hatıralar, s. 63.) 

Talât Bey aynı zamanda, Aralık 1914'te doğu vilayetlerine gönderdiği gizli bir talimatta oldukça büyük miktarda bulunan ve özellikle Ermenilerin eğitimiyle ilgilenen yabancı kuruluş ve memurları harp sırasında başka bölgelere gönderilmelerinin düşünüldüğünü de belirtmişti. Başkumandan vekili Enver Paşa da, Ermeni patriği ile buluşarak; Osmanlı Devleti bu savaşta Ermeni vatandaşlarından sadakat beklerken silahları ile birlikte kaçan Ermenilerin köylere hücum edip memurları öldürdüklerini resmî raporlara dayanarak anlattı. Bundan sonra cemaatine iyi nasihatlerde bulunmasını tavsiye etti. Bu hareket umumî mahiyet alırsa ordunun sıkı tedbirler alacağını söyledi. Patrik, bu gibi rezaletleri yapmaya cesaret edenlerin komitacılar olduğunu, Ermeni halkına bunların hareket ve telkinlerine uymamalarını tavsiye edeceğini ifade etti. Bu konuşmaların da isyanların ve Müslüman vatandaşların katledilmelerinde bir azalma meydana getirmediği görüldü. Bunun üzerine hükümet Ermenilerin bulunduğu bütün merkezlerde genel bir arama yaptırdı. İstisnasız hepsinde bir çok silah, bomba ve siyasî vesikalar bulundu. 

Tehcirin Uygulandığı sırada Dahiliye Nazırı Olan Talat Bey, 1921 yılında Berlin’de Ermeni komiteciler tarafından öldürüldü.

Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalar bu kanunun dışında tutulmuşlardır. Ayrıca Osmanlı ordusunda görev yapan asker, subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenlerin ve ailelerinin yanı sıra merkez ve taşrada bulunan Osmanlı Bankası şubeleriyle, Reji idaresi, Düyun-ı Umumiye ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeni memurlar sadakat ve iyi haller göz önüne alınarak sevk harici tutulmuşlardır. Yetim çocuk ve dul kadınlar da sevk edilmeyerek yetimhanelere ve bulundukları yerlerdeki köylere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca ticaret ve benzeri suretle ikamet eden Ermeniler, Ermeni mebus ve aileleri de yerlerinde bırakılmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve daha sonraki dönemde Ermeniler ve Tehcir üzerine bir şeyler yazan veya araştırma yapan batılı gazeteci ve yazarlar, olaylara tamamen Ermeni gözüyle bakmışlardır. Rene-Pinon, Morgenthau, Alman Gazeteci Dr. H. Stürmer, James Byrce, Alman papazı Lepsius, Le Journal gazetesinin Kafkas muhabiri gibi bazı Ermeni taraftarları, Ermenilerin isyan etmemiş olduklarını, sürgün hareketi başlayınca "silahla karşı koyduklarını" ileri sürmektedirler. Ermenilerin ilk isyan tarihi ile Tehcir Kanunun çıkarıldığı tarihler incelendiği ve karşılaştırıldığı takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar.

Ermenilerin haksızlığa uğradıkları bilinçli olarak yok edildikleri propagandasını yapan batılı yazarlara göre; sayıları 600 bin, 800 bin hatta bir milyona kadar çıkarılan Ermeni ölülerine karşı, gerçek olan bir şey varsa, o da Rus işgalleri sırasında Ermeni çeteleri ve Ermeni gönüllü alaylarının katlettiği Müslüman halkın bunlardan fazla olduğu ve göçlerde, isyanlarda ölenlerin de bundan aşağı olmadığı, en azından doğu illeri halkının büyük bir kısmının mahvedilmiş olduğudur.

Ermeni olaylarının geldiği bu durum ve tehcir olayı karşısında yabancı yazarlar ve basının düşünceleri ve tepkileri ise şu şekildeydi: Horizon Gazetesi 1916'da (Yıllık Görüş) başlıklı yazısında, Ermenilerin durumunu anlatırken iki avunma yolu buluyordu. 1- Hiç olmazsa Ermenilerin Zeytun, Vaspuragan, Muş, Sasun, Karahisar'da isyan etmiş olmaları, 2- Ermeniler menfaatine Avrupa'da özellikle İngiltere'de düşünürler, yazarlar arasında, parlamentolarda hareketler başlaması idi. Bu suretle bu Taşnaksutyuncu gazete de isyanları açıkça kabul ediyordu.

Fransız din adamı Mgr. Touchet, 1916 yılı Şubat ayında Oeuvre d'Orient kurumunda verdiği bir konferansta: "1915 yılı başında 500.000 Ermeni’nin öldüğü tahmin edilmişti. Bu sayı bize göre çok abartılmıştır. Ancak bu miktarı bugün doğru olarak tespit etme imkânımız da yoktur. Ancak şüphe etmeden söyleyebiliriz ki, I. Dünya Savaşında Doğu Anadolu'da Türk-Rus sınırında, karşılıklı ateşler arasında bir ölüm kalım savaşı yapılırken Ermeniler orada sıkışmışlar ve bölgede çok acıklı olaylar cereyan etmiştir. Ancak bu girişimlerin başlangıcı Ermeni ihtilâlcilerin Müslümanları öldürmeleriyle başlamıştır. Bu işin ayrıntılarını bilmiyoruz. Ermenilerin yayımladıkları bilgilere de güvenmeye imkân yok. Ermeni çetelerinin evlerinde bulunan Rus silah ve bombalan bu işin iç yüzünü açıkça göstermektedir".

 

  

Avrupa ve Amerika’da savaş boyunca yapılan propagandalar, misyonerler perişan olan Osmanlı Hıristiyanları için yardım talep ediyorlardı.

21 Aralık 1915'te Berlin'de yayınlanan Ermeni Sorunu adlı bir kitapta; Ermenilerin gayet rahat yaşadıklarını, buna mukabil Türklere nankörlük yaparak açıkça karşı çıktıklarını ve Ruslara yardım ettiklerini belirttikten sonra şöyle devam ediyordu:

"....Hiçbir zaman Ermeni katliamı olmamıştır. Türkler şiddetli önlemler almışlardır. Hatta göç ettirilenler arasında masum kişiler de bulunabilir; fakat bundan dolayı Osmanlı Hükümeti suçlanamaz. Zira devlet çıkarı önde gelir. Hükümet, yalnız, Ermeni ihtilalcilere karşı değil, Arabistan’da başkaldırmak isteyen Müslüman topluluklarının da elebaşlarını acımadan cezalandırdı. Burada suç İngilizlerle, Rusların ve bizzat Ermenilerindir."

 

Türk ve Kürd halkını, Ermeni katliamını organize etmekle suçlayan "Üçlü İttifak"ın iddialarının aksine; söz konusu devletlerin Türkiye Ermenileriyle ilişki kurarak isyanları teşvik ettikleri, müslümanları katlettirdiklerinin belgelerle ispat edildiğini hâvî, Osmanlı Hükûmeti'nin hazırladığı karşı cevabî beyanname ve bu beyannameyi İsveç basınının yayınlamak istemediğine Dair Cenevre Baş şehbenderinden gelen rapor. 7.9.1915  HR.SYS 2879/38 Belge No: 1

Ayrıca aynı tarihlerde yine bir Alman gazetesi olan Deutche Taga Zeitung'da Kont Reventlow şunları yazıyordu: "Türkiye'nin Ermenileri cezalandırmak için aldığı önlemler yalnız bir hak değil, fakat bu asi ve kana susamış insanları yola getirme konusunda, yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak kabul edilmelidir". Yine, 25 Şubat 1915 tarihli Berlin'deki Piskoposluk dairesinin çıkardığı Gazette de La Croix'de "Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmeleri, bu isyankar insanların çevirmekte oldukları entrikalara karşı baş vurulmuş yeterli bir savunma çaresi değildir. Türklerin bu konuda göstermiş oldukları sabır ve tahammül cidden takdire layıktır" diyerek haklı bir karar olduğunu ortaya koyuyordu.

Savaş Sonrası Harbord Erivan’da Ermeni dini liderleri ile: Tavsiyesi Türklerle anlaşın.

ABD’nin Ermenistan Mandasını red cevabı üzerine yapılan bir karikatür

Ermenilerin savaş sırasında Osmanlı Devletine karşı yaptıkları ihanetleri ve devletin de onları yukarıda izah ettiğimiz sağlam gerekçelerle göç ettirdiği bir gerçektir. Her devlet savaş ve barış zamanlarında sınır bütünlüğünü ve kendi sınırları içerisinde otoritesini korumak zorundadır. Savaş hallerinde bu daha bir önem kazanır. Hukuk açısından devlet kendi otoritesinin yanında vatandaşlarının güvenliğini de sağlamak zorundadır. Ermeniler hem önemli bir toprak parçasını devletten kopararak bölücü ve yıkıcı faaliyetlere girişmişler, hem de bu topraklarda kendilerinden başkalarına yaşama hakkı tanımadıklarını daha baştan beri göstermişlerdi. Bu suçlarına, amaçlarını gerçekleştirmek için Osmanlı Devletinin savaş halinde olduğu Rusya ile işbirliği yapmalarını da eklendiğinde vatan hainlikleri karşısında devletin onları tehcirle cezalandırmasının haklılığı ortaya çıkar.

Yukarıdaki izahlara dikkat edilirse, Osmanlı Devletinin Ermenilere karşı uygulamış olduğu tehcirin gerekçeleri doğru ve haklıdır. Hatta uygulanış yöntemi, Ermenilere Osmanlı askerlerinin davranış biçimine bakıldığında da bütün dünyaya örnek olacak biçimdedir. 

Osmanlı Devletinin uyguladığı tehcirde Ermeni halk, ani emirlerle bir gecede evlerinden çıkartılarak yollara dökülüp perişan edilmemiş, bölgesel şartlara uygun olarak makul bir hazırlık süresi tanınmıştır. Ermenilerin Müslüman-Türk komşularına yaptıklarından dolayı ortaya çıkabilecek kin ve nefret duygularının mahsulü olarak her hangi bir zarara uğramamaları için ordu birliklerinin nezaretinde nakledilmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında Ermenilerin varlıklarını hâlâ hayatta kalabilmelerini Türklere borçludurlar denilebilir. Elimizdeki resmi kayıtlara göre tehcire tabi tutulan 438.758 Ermeni’den 382.148’inin yerleştirilecekleri bölgeye sağ salim varmış olmaları Osmanlı idarecilerinin titizliğini ve konuya göstermiş oldukları hassasiyeti en iyi şekilde aktarmaktadır.

Tabiidir ki, tehcir esnasında gidilen yolun uzunluğu, savaş şartları, göçürülen bölgelerin fiziki ve ekonomik durumu göçmen kafilelerinde ölümlere yol açmıştır. Ermenilerin soykırım diyerek dünya kamuoyunu aleyhimize çevirdikleri bu ölümlerin toplu katliam olup olmadığı konusunda Ermenilerin iddialarının hiçbir ilmî delili yoktur. Yine bu ölümlerin ardında bir kasıt aramak yukarıdaki rakamları ve tarihi gerçekleri inkar etmek olur. 

Talât Bey hatıralarında dünya kamuoyunda uğradığı saldırı ve iftiralara karşı kendini şöyle savunmuştur: “....Hiçbir millet savaşa girip arkadan hançerlendiğinde buna rıza gösterebilir mi? ....Kafkasya’ya sürülmüş bütün Ermeniler geri dönseler bile, genellikle Ermeni olmayan nüfusun ancak ufak bir azınlığını meydana getirebileceklerdi”.

Ermeniler, tehcirin başlamasından sonra günümüze kadar yaşadıklarını veya Osmanlı Devleti’nin kendilerine karşı yapmış olduğu muameleleri, kasıtlı bir Genosid (soykırım) olarak nitelemişlerdir. Yukarıda verdiğimiz bazı örneklere dikkat edilirse, batılı yazarlar ve hatta Ermeni asıllı yazarlar bile devlete karşı ilk hareketin Ermeniler tarafından ortaya çıktığını, hükümetin de meşru savunma ve egemenlik hakkını kullanarak tehcir kararı alarak uyguladığını kabul etmektedirler. Fakat bazı Ermeni asıllı veya Ermeni yanlısı yazarlar ısrarla Osmanlı Devleti’ni, dolayısıyla o dönemin hükümetini ve hükümet üyelerini sorumlu tutmuşlardır. Yayımlamış oldukları sahte belgelere dayanan iddialarla bütün ittihatçıları, özellikle Talât Bey’i suçlamışlardır. Hatta Talât Paşa hükümetinin yıkılmasından sonra, İttihatçı liderler bu mesele yüzünden yargılanmışlardır. 

Ermenilerin bunca ihanet ve taşkınlıkları, hatta Türklere karşı yaptıkları mezalim karşısında, vatansever bir devlet adamı olarak Dahiliye Nazırı Talât Beyin aldığı tedbir ve kararların haklı ve yerinde olduğu kanaatindeyiz. Ermeni meselesinde Talât Beyi suçlayanlar, ön yargılı olarak düşünmekte ve karar vermekte, dönemin mevcut savaş şartlarını göz ardı etmektedirler. Kaldı ki Tehcir konusunda ilk adım ve fikir, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa’dan çıkmış, Talât Bey de Dahiliye Nazırı sıfatıyla memleketin güvenliği ve geleceği için, aralarındaki mutabakat ve uyum sayesinde cesaretle uygulamaya koymuştur. Hasan Babacan, “I. Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu, Tehcir Meselesi ve Talât Bey”, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2001, s. 133-166).

Mütareke Döneminde Osmanlı-Fransız Kumandanları

 

Ermenilerin perişanlığına sebep olan, dünyanın kaderini ellerine alan İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan düplomatlar, Paris 1919.

Ermeniler 1918 yılında tehcirin intikamını almak için acımasızca Türklere saldırdılar. Buna dair bir belge aşağıdadır: