Ermeniler, Van ve civarına VII. yüzyılda İslam ordularının Ecmiyadzin (Üçkilise) bölgesini ele geçirdikten sonra yerleşmişlerdir. İslam devleti egemenliği altında Ermenilerin ülke sınırları içerisinde rahatça hareket edebildikleri görülmektedir. Ermeniler, İslam egemeniliğinin X. yüzyılda zayıfladığı bir dönemde “Krallık” adını verdikleri Van/ Vaspurakan derebeyliği halinde yarı bağımsız hareket etmeye başladılar. Bu oluşum 113 yıl kadar sürmüş ve Selçuklu Sultanı Çağrı Bey'in Doğu Anadolu seferiyle Van Ermenilerinin idarecileri büyük bir korkuya kapılarak topraklarını Bizans İmparatorluğu’na satarak 40.000 Ermeni 1. Ermeni Tehciri diyebileceğimiz bir tehcire yarı gönüllü olarak tabi tutulmuş olup Orta Anadolu’ya Sivas, Malatya civarlarına göçürülmüşlerdir. Bu tehcire rağmen topraklarından ayrılmayan Ermeniler, ve daha sonraları bölgeye geri dönenler Van’da Türklerin himayesinde hayatlarını devam ettirebilmişlerdir.
Ermeniler bütün varlık teorilerini kurdukları Van’ı bu şekilde satarken aslında bir gerçek gözden kaçırılmaktadır. O da Ermenilerin ilk defa Osmanlı Devleti tarafından tehcire tabi tutulmadığı gerçeğidir. Yani Bizans İmparatorluğu doğu sınırlarının güvenliği açısından Ermenileri içlere, daha güvenli bölgelere çekmiştir. Osmanlı devletinin Van’ı ele geçirmesinden 1827–28 Osmanlı-Rus savaşına kadar ne Türkler açısından ve ne de Ermeniler açısından her hangi bir olumsuzluk söz konusu değildir. Van’da sanayi ve ticareti ellerinde bulunduran Ermeniler batılı seyyahların ifadelerine göre hayatlarından oldukça memnundurlar. Zaten Osmanlı Devleti'nin sınırları içerisinde yaşayan gayrimüslim teba ile kanun ve kurallara uyduğu sürece bir problemin ortaya çıkması mümkün değildir.
Van, Ermenilerin üzerinde hak iddia ettikleri "Altı Vilayet"ten biridir. Diğer beş vilayet, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ (Mamure-tül Aziz ve Sivas vilayetleridir. Osmanlı Devleti döneminde bu vilayet, bugünkü Hakkari topraklarını da kapsıyordu. Altı Vilayetin tümü ise Sivas'tan Rus ve İran sınırına kadar uzanıyordu.
1880'lerden sonra bu Osmanlı Vilayetlerinin "Ermeni vilayetleri" oldukları ileri sürülmeye başlandı. Bu iddia o tarihlerden sonra inatla sürdürüldü. "Altı vilayet", "Altı Ermeni vilayeti" veya "Türkiye Ermenistanı" kavramları o dönemin politik literatürüne geçti. Van vilayeti, bu altı vilayet içinde önemli bir yer tutuyordu.
Van Vilayeti
"Ermeni vilayetleri" oldukları ileri sürülen bu altı vilayette. Ermeni nüfusu küçük bir azınlıktı. Osmanlı Hariciye Nazırı Abidin Paşa'nın İngiltere Büyükelçiliğine verdiği 5 Temmuz 1880 tarihli notada, bu bölgede Ermeni nüfusunun % 17, Müslüman nüfusunun ise %79 oranında olduğu belirtilmişti. % 14 oranında da başka unsurlar vardı.
Dünyanın en iyi Osmanlı tarihçilerin olan Prof.Dr. Kemal Karpat'ın ABD Wisconsin Üniversitesi tarafından basılan Ottoman Population 1830-1914. Demographic and Social Characteristics. adlı kitabında Van vilayetinin nüfus istatiskleri şu şekildedir.
1896 yılına ait nüfus cetveli:
| Müslümanlar | Ermeniler | Katolikler | Yahudiler | Toplam | Toplam Nüfus | ||||||
K | E | K | E | K | E | K | E | K | E | |||
| 73.623 | 100.150 | 31.450 | 30.483 | 11.429 | 13.625 | 925 | 975 | 117.427 | 145.233 | 262.660 | |
Toplam | 173.773 | 61.933 | 25.054 | 1.900 | 262.660 | |||||||
1914 yılına ait nüfus cetveli:
| Müslümanlar | Ermeniler | Yahudiler | Keldaniler | Nasturiler | Yezidiler | Toplam |
Van | 45.119 | 33.789 | - | - | 828 | - | 79.736 |
Erciş | 27.323 | 8.083 | - | - | - | - | 35.406 |
Çatak | 8.132 | 4.292 | - | - | - | - | 12.717 |
Adilcevaz | 10.820 | 4.849 | - | 293 | - | - | 15.669 |
Gevaş | 18.123 | 10.520 | - | - | - | - | 28.643 |
Hakkari | 21.848 | 3.461 | 836 | - | 1.534 | - | 27.680 |
Çölemerik | 7.450 | 296 | - | - | 1.258 | - | 9.004 |
Mahmudiye | 10.230 | 528 | - | 835 | - | 1.366 | 12.959 |
Şemdinan | 9.873 | - | 274 | - | 1.593 | - | 11.740 |
Gevar | 12.721 | 959 | 273 | - | 2.878 | - | 16.881 |
Hoşap | 7.691 | 1.015 | - | - | - | - | 8.706 |
Toplam | 179.380 | 67.792 | 1.383 | 1.128 | 8.001 | 1.366 | 259.141 |
Görüldüğü üzere Birinci Dünya Savaşı öncesinde vilayetin toplam nüfusu 259.141 idi ve bunun 179.380’ini Müslüman nüfus oluşturur iken sadece 67.792 yani 1/4’ünü Ermeniler oluşturmaktaydı.
Van vilayetine ait değişik yıllardaki nüfus istatistiklerden de anlaşıldığı üzere Ermeniler Van nüfusunun ancak %25'ni teşkil etmekteydiler.
Van vilayetinin bir diğer özelliği ve önemi, sınır vilayeti olmasıydı. Bitlis dışa kapalı, Van ise açıktı. Doğu Anadolu Ermenileri, çoğunlukla Van üzerinden dışarı açılıyorlar, dış dünya ile bağlantı kuruyorlardı. İran'da da Ermeniler yaşıyordu. Bu Ermenilerle Anadolu Ermenileri arasında sıkı ilişkiler vardı. İlişkiler, Van üzerinden sürdürülüyordu. Van vilayeti, Ermeniler için bir çeşit köprüydü. Anadolu Ermenileri çokçası bu köprüden işliyorlar, Van üzerinden geçip İran Ermenileri, oradan da Rusya veya Kafkasya Ermenileri ile ilişki kuruyorlardı. Ermeni Sorunu politika gündemine gelince, Anadolu Ermenilerinin dışarıyla ilişkileri ve Van'ın coğrafi konumu daha da önem kazandı. Silahlı Ermeni çeteleri, çoğu zaman, yurt dışında hazırlanıp Van üzerinden Anadolu'ya sızacaklardı. Anadolu'da sıkıştırılınca, yine Van üzerinden yurt dışına kaçacaklardı. Kısacası, silahlı komiteler Van üzerinden mekik dokuyacaklardı.
Van Şehri (I. Dünya Savaşı'nda Fotğrafta Görülen Müslüman Mahallesi Ermeniler Tarafından Harabe Hale Getirilecektir)
Altı vilayetten biri oluşu, nispeten yüksek oranda Ermeni nüfusu barındırması ve sınırda bulunması dolayısıyla Van, hedef olarak seçildi: Yıkıcı-bölücü Ermeni din adamlarının hedefi oldu. Bölücü Ermeni öğretmenlerinin hedefi oldu. Rusya'nın hedefi oldu. Ingiltere'nin hedefi oldu. Amerikan protestan misyonerlerinin hedefi oldu. Bütün bu kışkırtmalar sonucu olarak ilk silahlı Ermeni komiteleri Van'da kuruldu. Kanlı Ermeni eylemlerinin hazırlıkları burada yapıldı. Silahlı Ermeni komiteleri burada at oynattı ve Van, Ermenilerin en çok kan döktükleri yörelerimizden biri oldu. Van'ın Yerli Türk müslüman halkı, bu kanlı Ermeni eylemlerinden çok çile çekti, çok şehit verdi.
Van'da Ermeni Dükkanları
Van'daki Ermeni Köylüler
Van yöresinde Ermeni bölücülük hareketinin öncüsü, Mıgırdıç Hrimyan (1820-1907) adlı bir din adamı oldu. Hrimyan, 1820 yılında Van'da doğdu. 1841 yılında Eçmiyazin'e gitti. Oradan İstanbul'a döndü ve öğretmenliğe başladı. 1854 yılında, 34 yaşında iken, kiliseye katıldı, papaz oldu. Van piskoposluğuna atandı. Burada, 1858 yılında Van Kartalı (Ardzvi Vaspurakan) adlı bir gazete çıkarmaya başladı. O tarihte Osmanlı imparatorluğunda iki Ermeni gazetesi çıkıyordu. Biri, Carabed Ütüciyan'ın İstanbul'da çıkardığı Massis (Ağrı) adlı gazetesiydi, diğeri de Van'da Hrimya- n'ın çıkardığı Van Kartalı'ydı. Bu gazete, taşrada çıkan ilk Ermeni gazetesi oldu. Van'ın Varak manastırında basılıyordu. Hrimyan'ın kurduğu bu basımevi de İstanbul dışında kurulan ilk Ermeni matbaasıydı. Yani Anadolu'da ilk Ermeni matbaası Van'da kurulmuş, ilk Ermeni gazetesi de Van'da çıkarılmıştır.
Van Kartalı adlı gazete beş yıl kadar Van'da yayınlandı. 1863 yılında bu gazeteyi çıkaran Piskopos Mıgırdıç Hrimyan, Muş Piskoposluğuna atandı. Matbaasını da Van'ın Varak manastırından Muş'un St. Carabet manastırına taşıdı ve burada Muş Kartalı (Ardzvik Darono) adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. Bu da Muş'ta çıkarılan ilk Ermeni gazetesi oldu. Gerek Van'da, gerek Muş'ta çıkardığı gazete ile Mıgırdıç Hrimyan, Ermeni gençliğini kışkırttı. Ermenilerin sözümona sefaletlerini, ızdıraplarını dile getirdi: isyan duygularını kamçıladı. Cazetede de şöyle yayınlar yapıyordu:
"Ağlayıp sızlamayı bir yana bırakalım. Cesur olalım ve savaşalım... Biz, viyaklayıp duran tavuk sürüsü değiliz, insan oğlu insanız biz... Gözyaşlarımızı silelim. Gözyaşı dökmekten vazgeçelim. Bizden öncekiler ağlayıp sızlayarak göçüp gittiler. Onlar eskilerdi. Biz yeniyiz, yeniyi izleyeceğiz...".
Van'da, Muş'ta kışkırtıcı yayınlar yapan Piskopos Hrimyan, kendine de şöhret yaptı. Ermenilerin bir çeşit sözcüsü oldu. 1869 yılında İstanbul Ermeni patrikliğine seçildi. Dört yıl bu görevde kaldı. 1878 yılında Berlin'de toplanan kongreye, Ermenilerin temsilcisi olarak gitti. Orada Ermenilerin sözcülüğünü yaptı. Ermeniler için Muhtariyet veya ayrı bir prenslik istedi. Daha sonra yılında bütün Ermenilerin ruhani liderliğine, Eçmiyazin Katolikosluğuna seçildi.
Mıgırdıç Hrimyan, Ermeni tarihinde Ermeni ihtilalci propagandacılarının Üncülerinden ve elebaşılarından sayılır. Bu bakımdan Ermeni ihtilalcilerinin babasıdır. Ermeni literatüründe "Hairig" yani "Baba" olarak anılır. Daha sonra bütün Ermenilerin ruhani liderliğine yükselen bu din adamı, Van'dan çıkmıştır ve yıkıcı-bölücü düşüncelerini önce Van ve Muş yöresinde yaymıştır. Kendisinden sonra gelecek Ermeni kuşaklarına bir çeşit çığır açmış ve yol göstermiştir.
Mıgırdıç Hrimyan
Hrimyan'ın Van yöresinde saçtığı bölücülük tohumları, çok geçmeden filizlendi. 1862 yılında Van Ermenileri bir ayaklanma denemesine kalkıştılar. Başarılı olamadılar. On yıl sonra, 1872 yılında Van'da "Kurtuluş Birliği" (Miuthiun Perkuithun) adlı gizli bir Ermeni örgütü kuruldu. Türkiye sınırları içinde kurulan ilk Ermeni gizli örgütü buydu, örgüt, Ruslarla ve Rus Ermenileriyle ilişki kurdu. 9 Mayıs 1872 tarihinde Van Ermeni Cemaati adına Rus Kafkas Genel Valiliğine bir dilekçe gönderdiler. Van Ermenilerinin baskı altında olduklarını, buraya bir Rus konsolosu atanıp durumu yerinde incelemesini ve Ermenilerle ilişki kurmasını istediler. Ayrıca Van Ermenilerinin Rus vatandaşlığına geçmek istediklerini söylediler. Gizli örgüt, Rus Ermenilerince Kafkaslarda kurulmuş Ermeni örgütleriyle de temasa geçti. Aynı doğrultuda çalışan Rus Ermeni örgütleriyle Van Ermeni örgütü bir çeşit işbirliğine giriştiler. "Kurtuluş Birliği" adlı bu gizli örgüt daha sonra yine Van'da kurulacak olan Ermenakan adlı Ermeni gizli komitesinin öncüsü ve ilk adımı oldu.
1878 yılında Van'da "Kara Haç" adlı gizli bir tedhiş örgütü kuruldu. Ermeni gençlerinden oluşan bu küçük örgüt. Ermeni haklarını silahla korumaya and içmişti. Üyeleri, örgütün gizliliğini korumaya yemin etmişlerdi. Yeminini bozanlar örgüt tarafından öldürülüyor ve bir "Kara Haç" ile damgalanıyorlardı. Bundan dolayı "Kara Haç" adını alan bu terör örgütü, Amerika'daki zenci karşıtı Klu-Kiux-Klan örgütünün bir benzeriydi.
Ermeni Kurtulus Savaşı İsimli Tablo
Van, Hrimyan gibi din adamlarının hedefi olduğu gibi, propagandacı Ermeni öğretmenlerinin de hedefi oldu. Bu kategori Ermeni öğretmenlerinin elebaşısı da Mıgırdıç Portukalyan adlı bir öğretmen-pedagogtu. 1848 yılında bir banker ailenin oğlu olarak İstanbul'da doğan Portakalyan, genç yaşta kendisini ihtilalci yıkıcı-bölücü düşüncelere kaptırdı. Bu düşüncelerini uygulamak için de Anadolu'yu ve özellikle Van yöresini seçti. Balkan Hristiyanlarının Osmanlı yönetimine karşı ayaklandıkları bir dönemde, 1876 yılında Van'a atandı. Aynı yıl yine Van'da Ararat adlı bir eğitim derneği kurulmuştu. Bunun görünürdeki amacı Ermeniler için yeni okullar açmak ve Ermeni çocuklarına modern eğitim vermekti. Portakalyan, Van'da bu derneğin programını uygulamayı amaçlıyordu.
Portakalyan yalnız Van ile yetinmiyor, bütün bölgeyi dolaşıyor, araştırma yapıyordu. Bu ilk incelemelerinden sonra Portakalyan, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Ararat derneğinin temsilcisi olarak Van'dan Rusya'ya gitti. Rusya Ermenilerlyle ilişkiler kurdu. Rusya dönüşünde Van'da lise düzeyinde yeni bir Ermeni okulu açtı. Kısa bir süre İstanbul'a döndü, sonra tekrar Van'a geldi ve yeni açtığı okulda Ermeni gençlerini yetiştirmeye başladı. Portakalyan'ın Van'da açtığı ve başına geçtiği Varzhapetanots adlı bu okul, Ermeni yayınlarının da belirttiklerine göre "İhtilâlci Ermeni gençliğinin fideliği" oldu. 1881 yılında Portakalyan, Van'da Merkez Gimnazyum'u adlı bir okul daha açtı, burada yoğun bir Ermenilik propogandasına girişti. Ermeni bölücülük tohumları saçtı.
Mıdırgıç Portakalyan, yıkıcı-bölücü çalışmaları iyice göze batmaya başlayınca, Türkiye'de artık tutunamayacağını anladı. 1885 yılında Fransa'ya kaçtı. Aynı yıl Marsilya kentinde Armenia adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Ermenileri ayaklanmaya kışkırtan bu gazetenin Türkiye'ye sokulması yasaklandı. Ama gazete gizli yollarla yine Türkiye'ye sokuldu.
Portakalyan'ın yetiştirdiği öğrencilerden 9 kişi, 1885 yılı sonbaharında Van'da Armenakan adlı gizli ihtilal komitesini kurdular. Adını Portakalyan'ın Armenia (Ermenistan) adlı gazetesinden alan bu örgüt, "Ondokuzuncu Yüzyılda kurulan ilk Ermeni siyasi partisi" dir. Bu gizli Ermeni silahlı örgütü, aynı zamanda Türkiye sınırları içinde kurulan ilk Ermeni komitesidir. Daha sonra kurulan ve adlarından çok söz ettiren Hınçak ve Taşnak adlı Ermeni komiteleri veya örgütleri, yurt dışında kurulmuşlardı. Hınçak, 1887'de Cenevre'de, Taşnak 1890'da Tiflis'te kuruldukları halde, Armenakan 1885'te Van'da kurulmuştu. Demek ki Van Ermenileri bir bakıma başı çekmişlerdir. Bu da Mıgırdıç Hrimyan ve Mıgırdıç Portakalyan'ın Van'da ektiği tohumların bir sonucuydu.
Mıgırdıç Portakalyan
Van yöresinde ilk silahlı Ermeni tedhiş eylemine kalkışanlar Armenakan çetecileri oldu. Bu çete, Van'ı merkez yaptı. Bu merkezden yola çıkarak Muş, Bitlis, Trabzon, İstanbul kentlerinde de örgütün şubelerini açtı. Ayrıca İran'da, Kafkasya'da ve hatta Amerika'da Armenakan örgütünün şubeleri açıldı. Armenakan komitesi, Van yöresinde terör eylemleri düzenledi. İki kez yöredeki aşiretlere saldırdı. 16 Ekim 1892'- de, Van Polis görevlisi Nuri Efendi'yi vurdu. Bunlar dışında terörizm komusunda fazla bir varlık gösteremedi. Van yöresinde asıl büyük kanlı eylemleri Hınçak ve Taşnak komiteleri düzenlediler. Armenakan komitesi, onlara bakarak sönük kaldı.
Evet, Mıgırdıç Hrimyan gibi din adamları, Mıgırdıç Porta- kalyan gibi öğretmenler, Van yöresinde Ermeni isyan tohumlarını attılar. Bu tohumlar bir Ölçüde filizlendi. Gizli örgütler kurulması, silahlı terör eylemlerine geçilmesi gibi sonuçlar verdi. Ama bunlar sınırlı kaldı.
Doğu Anadolu'da ve bu arada Van'da, geniş çaplı Ermeni hareketinin alevlenmesi, yabancı devletlerin devreye girmeleriyle oldu. Büyük devletlerin Ermeni işini siyaset gündemine getirmele- riyledir ki. Ermeni sorunu büyük boyutlar kazandı.
Cemaat hayatından cemiyetçiliğe, oradan da sıkı birer ihtilalci örgütlenmeye terfi eden Ermeni komitacılarının Van’da bir isyan çıkartabilmek için çoktandır sistematik bir şekilde çalıştıkları anlaşılmış olup silah temini için Ermeniler arasında “silah vergisi” adı altında zorla para toplanarak ihtilalin ekonomik altyapısını da oluşturdukları ortaya çıkmıştır. Rusya, Türkmençay anlaşmasıyla ele geçirdikleri Revan ve civarına İran ve Anadolu’dan göçürdüğü Ermenileri yerleştirerek oluşturduğu bölgede Ermeniler Osmanlı Devleti aleyhine Rusların menfaati için ne gerekiyorsa onu gerçekleştirirken bu sayede bağımsız bir Ermenistan kurabileceklerini hayal ediyorlardı. Oysa Ruslar Ermenileri İran-Osmanlı sınırından gelebilecek tehlikeye karşı bir tampon bölge ve bu iki ülkeye karşı ileri karakol vazifesi görecek topluluk olarak bakıyordu. Bu amaçla Tiflis-Revan-Hoy bölgesi Ermenileriyle Van Ermenileri irtibatlı olup Rusya ve İran bölgesinden silah, mühimmat ve yetişmiş komitacı, eylemci rahat bir şekilde Van ve civarındaki Ermenilerin yardımına gönderilebiliyordu. Böylece Çarlık Rusya Ermeni nüfusu sayesinde bölgedeki tesirini her geçen gün arttırıyor, fakat bunun yanında Ermenilerden gelebilecek her türlü problemin de önlemini alabilmek için Ermenilerin dini merkezi olan Ecmiadzin/Üçkilise Katogigosluğu’nun seçimlerine müdahale ederek kendi kontrollerinde bir dini reis seçtiriyordu.
1827–28 Osmanlı Rus savaşından sonra Ruslar doğrudan Osmanlı Devleti bünyesindeki ve özellikle Doğu Anadolu’daki Ermenilerle ilgilenmeğe başladığından Ermeniler bundan sonra romantik bir duygu atmosferine girmiş oldular. Bu romantizm peşinden terörizmi getirdi ve Van merkez olmak üzere doğuda bir çok yerde gizli örgütlenme biçiminde silahlı propagandaya başlandı.
Rusların dışında diğer büyük devletler de Van ermenileriyle ilgilenmişlerdir. Ermenilerin Osmanlı Devleti aleyhine batılı devletlerce estirilen ayrılıkçı rüzgarlara Van’da açılan dernekleri, okulları vasıtasıyla katılarak bu ayrılıkçı duyguları bünyelerinde yeşerttikleri görülmektedir. Bu hareketliliğe Van’da açılan Rusya, İngiltere, Fransa, İran ve İtalya konsoloslukları ile yine 1872 de Van’da açılan Amerikan Protestan Misyonu, Fransız Dominiken Misyonu da büyük katkılarda bulunmuşlardır.
Ermeni Okullarında Kullanılan Ermenistan Haritası
Taşnak ve Hınçak komitelerinin teşviki ile Van'daki Ermeniler ilk önemli harekete 1895 yılında giriştiler. 22-23 Haziran 1895 tarihinde Van sokaklarında devriye gezenaskerlere saldırıldı. Daha sonra gelişen olaylar sonunda bu saldırılara 600 kadar Ermeninin katıldığı belirlendi. Bu olaylar üzerine Valilik bir dizi tedbirler aldı. Buna göre ileri gelenlerden bir Komisyon kuruldu. Bu Komisyon şu karalan aldı; Mahallelerde asayiş ve emniyeti bozacak hareketlerden kaçınılması, ihtiyar meclislerine ve sandıklara memurlar verilmesi, silah taşıma yasağının sıkı takip edilmes gibi tedbirler yarımda olay çıktığı takdirde askerin silah kullanmaması, Ermeniler ile Türklerin birbirleriyle karşılaşmalarının önlenmesi, jandarmaya silah sıkan kim olursa olsun şiddetle cezalandırılması ve olay sırasında bütün subayların vazife başında bulunmaları gibi.
Van ayaklanmasında konsolosların da payı inkâr edilemez. Ermeniler'e konsoloslar kol kanat germişler bir çok yardımlarda bulunmuşlardır. Bu hususta İngiltere büyük gayret sarfetmiştir.
Osmanlı Devleti, bu isyan hazırlıkları üzerine buradaki asayişi teminiiçin Sadettin Paşa'yı gönderdi. Paşa, aşiret ağaları ile ileri gelenlere padişahın iradesine uyarak öğütler verdi. Her hangi bir uygunsuz duruma meydan vermemelerini nasihat etti. Bütün bu nasihâtlere rağmen 24 Şubat gecesi Ermeniler'in mahallesindeki karakolda askerlerden birisi Ermeni çeteciler tarafından şehit edildi. Daha sonra ermeniler müslümanlardan 4 şahsı daha şehit ettiler. Bu şehitlerin cesetlerini parçaladılar. Kalplerini çıkanp, beyinlerini ezerek vahşice hareketlerde bulundular. Şubat-Mart-Nisan ve Mayıs aylarında hemen hemen hergün bu tür olaylar meydana geldi. Fakat bu olaylar topyekün değil münferiden meydana gelen olaylardı. fakat büyük bir isyanın haberciydi.
Bez Üstüne Basılmış Van İlinin Ermenice Haritası
Ermeniler isyandan önce çok iyi hazırlık yapmışlardı. Ermeniler evlerini çok güzel tahkim etmişlerdir. Kerpiçten yapılan ev ve bahçe duvarlarına hususi olarak yaptıklan mazgallardan ateş açma imkânları bulmuşlar, evlerin kapılarının arkalarını duvar ile örerek açılmalarını imkânsız hale getirmişlerdir. Ellerindeki silahlar ise çok mükemmeldir. Cephane çokluğu, askeri araçlar, mazgal açma aleti ve komite mühürü gibi şeyler, bir isyana hazırlandıklarının delilleridir.
..Ve Van isyanı 2/3 Haziran 1896'da başladı. İngiliz Başkonsolosu Binbaşı Williams aynı gün olan olayı raporunda şöyle anlatıyor: "2/3 Haziran 1896 tarihi gecesi Van sokaklarında devriye gezen askerlere Ermeniler'in ateş açımlan sonucu, devriyenin komutanı olan subayla bir er ağır bir şekilde yaralanmışlardır. Artık müslümânların dayanma güçleri kalmamıştı. Bunlara maceracı Ermeniler sebep olmuştu. Yapılan bu isyanın kendilerine yararlı olınıyacağmı bir kaç kere söyledim. Böylece bir harekete girişmemelerini ettim; hatta rice ettim. Sanıyorum ki şimdi artık hiçbir umutları kalmamıştır".
Ermeniler bu saldırısına müslümanlar da karşılık verdi ve müslüman-ermeni savaşı başladı. Fakat Ermeniler en iyi silahlara sahipkken Turklerin elindeki silahlar derme çatmaydı.
3 Haziran'da başlayan olaylarla, çarpışmalar 4 Haziran'da daha da hız kazanmıştır. Sabahtan akşama kadar çarpışmalar devam etmiş, gece karanlığından istifade ile kırk-elli kişilik bir yardım Ermenilere gelmiştir. buna güvenerek cesaretlenen Ermenilerin bir kaç kişiyi daha şehit ettikleri görülmüştür.
5 Haziran 1896 günü şehirdeki kargaşalık biraz da olsa bastırılmış, sessizlik sağlanabilmiştir. Fakat Ermeniler Bağlıktaki evlerinde silahları ellerinde mazgallarda hazır beklemişlerdir. İşte bu durumda işi büsbütün alevlendirmemek için askerin mahalleye girmesi yasaklanmıştır. Ancak buna rağmen Ermeniler Bağlıktaki evlerinden Türkler'e ateşe devam etmişlerdir.
Haziran 1896 günü İngiltere, Fransa, Rusya ve İran devletlerinin konsolos Vekilleri Bağlığa gönderilen Van temsilcisi Sehek Efendi aracılığı ile Ermenilere silahların bırakmaları teklif edilmiş ise de kabul etmemişler ve askere ateşle karşılık vermişler.
6 Haziran 1896 Cuma sabahı erkenden silahlı Ermeniler tarafından isyana tekrar devam edildi. İsyancıların sayısı 600 civarındaydı. Bu arada İsyancıların arasında 15 kadar Amerikan, Rus ve Bulgar uyruklu kişiler vardı. Bunun üzerine harekete geçildi. İsyana katılmıyan Ermenilere hiç bir şey yapılmadı. İngiliz konsolosluğu aracılığı ile bunların sakin yerlere taşınmalarına müsade edildi. Ancak isyana girişenler ile askeri birlikler arasında çarpışmalar oldu. Her iki taraftan da yüzlerce kişi hayatını kaybetti. İngiliz Konsolosu Willims'a göre isyancıları batılı gazetelerin yazdığı gibi can, mal ve namuslarım korumak için değil, özellikle bağımsızlık ve muhtariyet için isyan çıkardıklarının bilincindeydiler. 6 Haziran 1896 akşama doğru silahların susmuştur.
7 Haziran günü sakin geçerken 8 Haziran 1896'da şiddetli çarpışmalar tekrar başladı. Ermeniler Nurşin MahallesindekiMüslümanların evine gaz döküp yakmışlar ve karakola hücum etmişlerdir. Böylece İslâm mahallesinin arkasını keserek bütün müslümân ahaliyi öldürmek, ırz ve namusunu ayaklar altına almak istemişlerdir. Ermenilerin bu saldırılarına karşılık verilmiştir. Bunlar bulundukları yerleri daha fazla ellerindede tutamıyacaklarıni anlayınca da evleri ateşe verip terk etmişlerdir. Kaçarken Hacze Caddesini, Haç Boğazından Dere Kilisesi'ne kadar olan yerleri baştan başa yakmışlardır.
Saadettin Paşa
Bu arada bu olaylar karşısında gün isyanı duyan aşiretler dalgalar halinde Van'a gelmeye başlamışlardı. Saadettin Paşa bu aşiretlerin gelmelerine karşı çıkarak onlara padişahin iradelerini okuyarak onların itaat ederek geri çekilmelerini sağlamıştır.
8 Haziran 1896 günü bir başka olay daha yaşanmıştır. Ermenilerin şehrin kuzeydoğusundaki müstahkem evlerine hücum etmek için Türk askerleri hazırlandı. Bu arada hakim tepelere iki dağ topu yerleştirildi ve saldırılara topçu ateşi ile başlandı. Bu top atışları Rus Generali Mayewski'nin de belirttiği üzere Ermeni çetelerini korkutmak amacını taşımaktadır. Bu top atışlarını izlemek üzere Türkler evlerinden dışarıya çıktılar. Bunun üzerine mazgallarda saklanan ermeniler bu Türklere ateş açtılar, iki üç dakikada Türklerden 100-150 kişi öldü. Askerler de bu müstahkem evlere saldırdılar ve kaçtılar.
9 Haziran günü müstahkem Ermeni evlerinin çevresi kuşatılmış, askerce muhafaza altına alınmış, mahalle içine asker girmiştir. Ancak Türk yetkililerin Ermenilerin de tamamamnn-ın kaçtığına inanmamaktaydilar. Bu nedenle ihtiyat olmak üzere, Van'dan İran'a giden bütün yolların tutulması askeri birlikleri emir edilmiştir..
Ermeniler'in bir kısmı çetelerinin Van bağlığı arkasındaki Erek dağına çıktıkları, yerli Ermeniler'in bir kısmının da silahlarını saklayıp Van'da kaldıkları istihbaratları alınmıştır. Fakat Osmanlı askerleri Erek dağına çıkan 700'den fazla Ermeni çetesini etkisiz hale getirmitşir.
10 Haziran'a kadar yapılan çatışmalarda 324 Türkün şehit öldüğünü, 255 kişinin yaralandığını bildirirken Ermeniler'den de 356 ölü ve bir çok yaralı olduğunu bildiriyordu.
Ermeniler, 10 Haziran ile 16 Haziran arasında vurup kaçma taktikleri veya mazgallardan açtıklan ateşlerle Türkler'i vurmaya devam etmişlerdir. İran'dan yeni yardımcı ve fedailer de gelmektedir. Bütün bu hareketlere karşı Ermeniler'in teslim olmaları için konsoloslara müracaat edilmiş, Ermeni temsilcilerin, isyancıların, teslim oldukları takdirde Van kalesinde muhafaza edilecekleri söylenmiştir. Bu gibi tedbirlere rağmen Temmuz ayında da Ermeniler saldırılarına devam etmişlerdir.
Ağustos 1896 ayında nisbeten sakin geçse de Eylül ayında Ermeniler tekrar isyan hareketine kalkışmışlardır. Ermeni çeteleri İran'daki hazırlıklarını tamamladıktan sonra eskisi kadar geniş ve şiddetli olmamakla beraber yeniden ihtilal ve isyana başlamışlardır. 25 kadar Ermeni fedaisi Van Bağlığına gelmiş ve bir eve sığınmış, bunun tesbiti ile ev sarılıp teslim olmaları istenmiş, ancak silahla cevap verilmiş, daha sonra da kaçmaya muvaffak olmuşlardır.
Böyle bir zamanda Akdamar Katalikos vekili Ermeniler'in öldürüldüğünü, mallarının yağmalandığını, bahsedebiliyor ve can güvenliği için vilayete dilekçeler yağdırmaktan utanmıyordu. Böylece yaptıklarını örtmeye çalışıyordu. Aslında olaylan çıkaranlar Ermenilerdi.
11, 12, 13 ve 14 Eylül günlerinde Türk güvenlik güçleriyle Ermeni çeteleri arasında yer yer çarpışmalar devam etmekteydi. Van Valiliği ise 14 Eylül 1896 tarihli telgraf ile hükümetten bir seri tedbirler alınmasını isterken; "Van istyanı pek geniş bir alan yayılmıştır. İran snırı kontrol altına alınamamaktadır. Mıgırdıç Hırımyan tarafından gönderilen çeteciler, yakalanamamaktadır. Bu bakımdan hudut bölgelerinde yeni karakolların kurulması bir ihtiyaç halini almıştır" diyordu.
Hükümetin aldığı tedbirler ile I. Van İsyanı 5 aylık bir süreçten sonra Ekim 1896'de bastırıldı. Fakat bu geçici bir durumdu. Çünkü Van'daki Ermeniler henüz 1 yıl geçmeden 1897 yılında da isyan edeceklerdir. ve 1914 yılına kadar da faaliyetlerine devam edeceklerdir.
Van isyanından sonra Ermeniler dünyadaki gelişmeleri ve Osmanlı topraklarındaki ayrılıkçı hareketleri daha iyi inceleyerek Van merkezli ihtilal faaliyetlerine hız verdiler. 1. Van İsyanından sonraki Komita çalışmalarıyla Van’ın kaderinde birinci derecede rol oynayan Aram Manukyan Rusya topraklarından Van’a gidecek her türlü malzeme ve insan gücünü organize eden Poging’s isminde bir örgüt kurmuştu. Bu örgüt mensupları Van’a malzeme taşıyorlardı. Fakat Osmanlı devleti I.Van İsyanı'ndan sonra işleri sıkı tutarak sınırlarda aldığı tedbirlerden sonra bir baskınla bu grubu tamamen imha edip bölgedeki geçiş noktalarını iyice kontrol altına alınca Ekim 1904 de Aram Manukyan tebdili kıyafetle Van’a geçerek faaliyetlerine burada devam etmeğe başladı.Van’da faaliyet içerisinde olan bütün Ermeni gruplarını bir araya toplayarak Ermeni İhtilal örgütünü kurdu. Ermeniler üzerinde büyük bir tesiri olan Akdamar adasındaki Katagigosluğun kontrolündeki Ruhban mektebinin klasik sistem ve öğretimine son vererek burada yeni bir sistem oluşturdu. Tiflis’te tam bir eylemci militan olarak yetişmiş olan adamlarını daha önce Van’a geçirmiş olduğundan onları güvenli birer eleman olmaları açısından Ermenilerin yoğun yaşadığı köylere hem birer temsilci ve hem de öğretmen olarak dağıttı. Akdamar adasının Ermeniler üzerindeki tesirini bilen Aram, Kilisenin başına din adamlığı ile alakası olmayan bir zatı Katogigos olarak tayin etti. Bununla da yetinmeyen Aram Manukyan kısa zamanda kurduğu ihtilal örgütünün bütün organlarını hayata geçirerek bir heyet çatısı altında Van’ın etkili eşrafıyla bir birlik oluşturdu. Bu komitenin Katogigos vekili Yeznik, Danyel, Vartebet, yıllarca İran Ermeni okullarında komitacılıkla uğraşan Rafael, Sarkis, Karçikanlı Vartan, Oseb, Van milletvekili Vramyan ve Papazyan yönetim kurulunu oluşturarak faaliyetlere başladılar.
Teşkilatlanmayı köylere kadar yaymaya, bütün Ermenileri silahlandırmak için süratle çalışmaya başlandı. Kafkas-İran yoluyla daha önce getirilerek bazı manastırların mahzenlerinde saklanan Rus beylik tüfekler ve çeşitli çap ve marka tabancaların para karşılığı komitelere meyilli Ermenilere dağıtılmasına hız verildi. Tanesi oldukça ehemmiyetli paralara zorla satılan bu silahlardan Aram Manukyan’ın komitesi büyük meblağlarda kâr da elde ediyordu.
Aynı zamanda Aram Manukyan, köylülere dağıtılan silahları kullanma, saklama konularında resimler dağıtıyor, seminerler veriyordu. Silah almaktan, komiteye vergi vermekten sakınanlar köylerden zulüm ve işkencelerle uzaklaştırıyorlar, nikah v.s gibi hukuki haklardan mahrum etmek gibi cezalarla cezalandırılıyordu. Bu cezalar çoğu zaman da idam şekline bürünüyordu. Öldürülen bu Ermenileri de Osmanlı Devlet erkanı öldürdü diye de Van’daki konsolosluklara şikayetlerde bulunuluyordu. Bu caydırıcı ambargo neticesinde Aram Manukyan komitesinin tesir sahasına girmemek mümkün görünmüyordu.
Aram Manukyan
Osmanlı devletinin seferberlik ilan ettiği tarihe kadar cereyan eden olaylara bakıldığı zaman Aram Manukyan komutasındaki komitacılar bütün kuvvetleriyle Ermenileri Osmanlı hükümetine yanaşmayı şiddetle yasaklamış, yine komita Müslümanlar ile Ermenilerin arasında varolagelen iyi münasebetlerin bozularak önü alınamaz düşmanlıklara dönüşmesi için elinden gelen provokasyonları yapmaktan geri durmamıştır. Böylece asayişsizlik ortaya çıkacak ve meydana gelen kargaşalıkta kim olduğu önemli olmadan yüzlerce insan ölecek ve işin içine Avrupa devletleri karışarak Van ve civarında ıslahat yapılması sağlanacaktır. Aslında Aram Manukyan ıslahat talebinin Ermeniler için yetersiz bir talep olduğunu düşünerek senelerdir kafasında yeşerttiği düşünceleri artık ortaya koymaya başladı. Aram’a göre çalışmalarının gayesi önce Avrupa kontrolünde Ermeni muhtariyetini sağlamak ve peşinden de bağımsız bir Ermeni devleti kurmaktı. Çalışmalarını hep bu amaca hizmet için yapıyordu.
Osmanlı devleti Van’a 18 Mart 1907 de Hakkari mutasarrıfı Ali Rıza Paşa’yı vali vekili olarak tayin etti.Ali Paşa’dan önce Van'da valilik yapanların Ermeni meselesi üzerinde fazla eğilmedikleri görülmektedir. Ali Paşa kısa sürede Van'da sükuneti sağlar ve hem Türkler hem de Ermenilerin beğenisini kazanır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Ali Rıza Paşa'yı 20 Eylül 1907 tarihinde Van valiliğine asaleten atar.
Altı ay kadar vekaleten yürüttüğü valilik vazifesine asaleten atanmanın vermiş olduğu güvenle Ali Paşa, Hükümet işlerini yoluna koymaya, devlet otoritesini hissettirmeye gayret edip bir türlü yakalanamayan ve halkı hayatından bezdiren bazı Ermeni ve Kürt kanun kaçaklarını takibata alarak bir çoğunu yakalatarak halkın büyük bir güvenini kazandı. Vergilerini ödemeyenlerden vergiler tahsil edilirken memurun maaşı ödenmeye başlandı ve Ali Paşanın Van’da Müslüman-Ermeni halk nezdindeki itibarı dolayısıyla devlet otoritesinin yeniden tesisi oluşmaya başladı.
Fakat Ali Paşanın çalışmaları Rusya ve Avrupa destekli Aram Manukyan yönetimindeki Ermeni ihtilal örgütünün hiç de hoşuna gitmiyordu. Teorilerini Ermeni-Türk çatışması üzerine kuran bu örgüt, Ali Paşaya karşı büyük bir nefret duyuyorlardı. Örgüt Ermeni ileri gelenlerinden Ali Paşaya destek vererek halkın üzerinde oluşturdukları hakimiyetlerini yok edenlere karşı suikastlar düzenlemeye başladılar. Ali Paşa ise örgütün etkisini kırmak için Vali yardımcılığına Ohannes Efendiyi getirmiş, kardeşi Armarak Efendiyi ise Gevaş’a kaymakam olarak tayin etmişti.
Armarak Efendi Ermeni Örgütünün Akdamar adasını üs olarak kullanmalarını şiddetle engelleyerek çetelerin işlerini zorlaştırdığı gibi, çetelerin halkın üzerindeki tesirini de ortadan kaldırmak üzereydi. Bunun üzerine çeteler Armarak Efendiyi öldürerek önlerindeki büyük bir engeli kaldırmış oldular. Kardeşinin öldürülmesi üzerine Ohannes Ferid Efendi artık Van’da kalamayacağını ifade ederek Ali Paşa'dan izin isteyerek Van'dan ayrıldı. Bunun üzerine yeni Vali yardımcısı eski kaymakamlardan Leon Efendi yapıldı.
Aram Manukyan köy organizelerini bitirdikten sonra Van’daki Ermeni gençlerini örgütledi ve onları Rus konsolosluğunun yanındaki binada konsolosun da yardımıyla silahlı eğitime tabi tutarak direniş, sabotaj, suikast vb. eylemler için yetiştirmeye başlamıştı. Bu sıralarda komiteye mensup David ile Aram Manukyan’ın araları açıldı. Manukyan tarafından infaz edileceğini düşünen David örgütten ayrılıp vali Ali Rıza Paşaya sığınarak örgüt hakkında bütün bildiklerini anlattı.
Ermeniler Tarafından Şehid Edilen Ali Paşa
Vali Ali Rıza Paşa, Şubat 1908'de büyük tedbirler alarak ihbar doğrultusunda derhal harekete geçip David’in gösterdiği yerlere seri baskınlar yaptı. Yedi kilise, Dere mahallesindeki Kevork Hızarcıyan’ın evi ve Kobanis Kilisesi Ermenilerin silah ve mühimmat deposu olarak ortaya çıkarıldı. Bu depolarda 2.000 silah, 5.000 bomba, 5.0000 mermi ve bir çok askeri malzeme yakalanarak el kondu.Silahların bir orduya yetecek kadar çok olması ve bir çoğunun Osmanlı Devleti’nin elinde bile olmayışı karşısında Devlet erkanı oldukça şaşırmıştır. David’in ihbarı neticesi silah ve cephane ele geçmesine rağmen Komita üyelerinden hiç kimse yakalanamamıştı. Komitacılar evlerin altlarına mahzen ve dehlizler açarak yer altından evleri birbirine bağladıklarından yapılan baskınlardan rahatlıkla kaçabiliyorlardı.
Aram Manukyan David'in öldürme emrini verdi ve fedailerden bir kısmını bu görev ile vazifelendirdi. Fedailer uzun uğraşılardan sonra David'i sokak ortasinda kurşun yağmuruna tuttular. Bu sirada orada Müslüman ahaliden de birçok kiş öldü. Ortalık yine karişti. Ali Paşa olayları soğukkanlılıkla yatıştırıldıktan sonra şehirde sıkı bir arama tarama faaliyeti başlatılarak Taşnak komitesinin bütün üyeleri Aram Manukyan ve Dacat ile beraber yakalanarak adliyeye sevk edildiler. Ali Paşa’nın bu gayretleri Komitenin emellerinin gerçekleşmesini geciktirmiştir. Ağır aksak devam eden mahkemeler sonuçlanmadan ilan edilen II. Meşrutiyet neticesinde Van’ı kana bulayacak olan komite üyeleri siyasi mahkum addedilerek serbest bırakıldılar.
Ali Paşa’nın bu fevkalade başarısı doğuda Ermenileri destekleyen Avrupa devletleri tarafından iyi karşılanmadığı için İstanbul’a Paşanın görevden alınması hususunda büyük baskılar yapıldı. Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildir. En ufak bir meselede devlet üzerinde hesabı olan ve bu hesabı gerçekleştirmek için her fırsatı bahane bilerek müdahale eden Avrupalıların baskısına dayanamayan Babıali, Ali Paşa’nın Van valiliğine 20 Ekim 1908 tarihinde son verdi.
Ali Paşa, İstanbul'a dönerken Van’da devlet ve milletin çıkarları için gözünü bile kırpmadan çalıştığı için Ermeni komitacıları tarafından mutlaka öldürüleceğini biliyordu. Onun için İstanbul’a gideceği güzergahını gizli tuttu. Yaklaşık bir buçuk yıl canla başla çalışarak hizmet verdiği Van halkıyla vedalaştı. Bu manzarayı hatırlayan yaşlılar bütün Van halkının gözyaşlarını tutamadığını söylerler. Ali Paşa gözü dönmüş Ermeni çetecilerinden kurtulmak için hedef saptırarak önce Erzurum'a oradan bin bir güçlükle Revan'a gider. Her gittiği yerde bölgede organize olmuş Ermeni komitacılarının nümayişleri ile karşılanan Ali Paşa hemen Tiflis'e geçer ve Tiflis üzerinden de Batum'a geçip oradan da vapurla İstanbul'a gitmek ister. Fakat Ermeni komitacılarından Alev Başyan tarafından 1908 yılının son günlerinde Ali Paşa, Batum iskelesinde vapura binerken öldürülür.Harekete hazır olan gemi Ali Paşa’nın cenazesini İstanbul'a götürmek için demir alır. Fakat aksilikler birbirini kovalar ve gemi ancak on beş günde Sinop açıklarına gelebilir. Ali Paşanın cesedinde çürüme emareleri baş gösterince kaptan Sinop limanına yaklaşır. Cenaze Seyid Bilal cami bahçesine dış kapıdan girip camiye doğru ilerlerken sol tarafta caminin giriş kapısının karşısında defnedildi. Camiye girip çıkanların ilk gözüne çarpan bu mezardır. Mezarın başucundaki taşta şu ibare vardır. (Van İlbayı (Valisi) Ali Batum’da Ermeni komitaları öldürdü.
Ali Paşa olayı ve ilan edilen II. Meşrutiyet’in getirdiği ortam Ermenileri önü alınamaz bir cesarete sevk etmiştir. Gerçi büyük bir silah ve teçhizat kaybına uğramışlardı ama bunun telafisi mümkün gibi görünüyordu. Aram Manukyan örgütlenmeye kaldıkları yerden devam kararı almış, ve her olaydan yeni dersler çıkararak yeniden, fakat daha plânlı ve programlı çalışmaya koyulmuştur. Yeni açılan okullardan mezun olan Ermenilerin öğrendikleri lisanlar sayesinde Avrupa fikir hareketlerini çok rahat takip edebildikleri gibi basın ve matbuatın bütün imkânlarını kullanarak Van’da bir sürü gazete, dergi ve risale basımını gerçekleştirmişlerdir. Bunlardan en önemlisi Askhatang (Emek) Dergisi.
Avrupa devletlerinin kışkırtmalarına kapılan Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan “dikkat çekmek için isyan ve ihtilal gerekiyorsa bunu yapmak zor değil”diyerek büyük bir talihsizlik eseri olarak artık Taşnak ve Hınçak partilerine ve diğer örgütlere mensup Ermenilerin Osmanlı coğrafyasında her türlü provokasyona hazırlanması için çalışmalara başlanmıştı.Osmanlı coğrafyasında yaşayan Ermenilerin ancak yüzde onu bu olaylara alet olurken doğan sonuçtan maalesef büyük bir Ermeni çoğunluğu etkilenmiştir. Bu çalışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı yer hiç şüphesiz Van ve çevresi olmuştur.
TaşnakFırkası Van Merkez Komitesi’ne ait hususi talimatın tercümesinden anlaşıldığına göre adı geçen komite 14-17 Nisan 1909 tarihleri arasında Van’da gizli bir mahalde toplantı yaparak “İhtilal faaliyetinin lüzumu” kabul edilmiş olup, bilumum Hıristiyan ahalinin silahlandırılması, muharebe için cesaretlendirilmesi için propaganda yapılması, komitenin nezaretinde yapılan silah talimlerine halkın katılımını sağlamak, gibi konular müzakere edilmiştir.Her ne kadar bu talimat ve kararlar tevile müsait bir vaziyette kaleme alınmış ise de yazılanların tamamı gerçekleştiği takdirde mülk ve millet açısından ne derece vahim bir sonuç doğuracağını anlamak için sıradan bir fikir yürütmek kafidir.Talimatnamede Kafkasya’da yapılmış tecrübelerden bahsedilmemesine rağmen Aram ve İşhan’ın da adı geçen komiteye dahil oldukları ve bunların geçmişteki sabıkası göz önünde bulundurulursa memleket için yaman bir fesat için çalıştıkları anlaşılmaktadır.
Taşnak partisine mensup Van ihtilal örgütünü kuran Ermeniler yukarıda görüldüğü gibi ihtilal için son hazırlıklarını gözden geçirirlerken Van’da belediye başkanlığı, Van idare meclisi azalarından Bedros Kapamacıyan isminde Millet-i Sadıka’dan bir Ermeni’ye 1909 yılı ortalarında teslim edilmiştir. Şehir nüfusu Müslüman çoğunluğa sahip olmasına rağmen hiçbir ayrıma uğramadan Kapamacıyan Efendi herkesin teveccühünü kazanarak aza seçilmiş, dolayısıyla Müslümanların da oyunu almıştı. Zira yapılan seçim neticesinde 10 idare meclisi azasından ikisi millet-i sadıkadan seçilmişti.
Yöneticiliği esnasında geniş bir kitleyi memnun etmesine rağmen Van’da oldukça etkili olan ve farklı beklentiler içerisindeki Ermeni İhtilalci TaşnakKomitesi'nin arzuları doğrultusundaki bir kolaylığı sağlamamıştır. Kapamacıyan efendi Ermenilerin geleceği hakkında ne yapmak istedikleri ve ne yaptıkları pek de belirgin olmayan Taşnak ve Hınçakkomitelerine karşı daima Osmanlı devletinden yana tavır koyarak Van’da yaşayan her iki topluluğun da huzur ve refahı için açık yüreklilikle hizmet etme gayreti içerisindeydi. Belediye reisi Kapamacıyan, halkın huzuru ve şehrin geleceği için canla başla çalışırken Ermeni Patriği, Ermeni meselesini Avrupa devletleri nezdinde canlı tutabilmek, Vilayat-ı Sitte projesinin bir an önce hayata geçirilebilmesi için ihtilalci Taşnak komitesiyle işbirliği yaparak Van ve civarında bazı tertip ve provokasyonlara girişti.
Taşnaksutyun İhtilal Komitesi Arması
Bu tertipler doğrultusunda Van’da Nisan 1912’de bir dizi yangınlar çıkmış ve bu yangınlarda özellikle bazı Ermenilerin de evleri yanmıştı. Patrik bu yangın ve provokasyonlar meselenin belediye reisi ağzıyla Avrupa elçiliklerine rapor edilmesini yani Müslümanların Ermenilerin mallarına canlarına kast ederek her an ortadan kaldırmaya hazır olduğunu, Van ve civarında bu olayları Müslümanların çıkardığını bildirmesini istemiştir.Belediye reisi Kapamacıyan Efendi ise Van’da gelişen olayların böyle olmadığını yangını Ermeni TaşnakKomitesi mensuplarının çıkardığını anlatan bir rapor hazırlamıştır. Aynı zamanda Van Valiliğine çıkarak sadakatini ve Osmanlı Devleti'ne bağlılığını bildirdi.
Patriklik ise bu beklenmedik nazik durum karşısında derhal Van’a bir heyet göndererek Reisi yatıştırıp olayları ört pas etmeğe çalıştı. Zira Kapamacıyan efendinin dostu, seveni, hısım ve akrabası çok olduğundan onun bu tavrı komitenin Van’da bitme noktasına geldiği manasına yorumlanacağı gibi yıllardır yalan ve iftirayla Avrupalılar beyninde oluşturdukları kamuoyunun bir çırpıda ortadan kalkması da söz konusu olabilirdi.
Yıllardır Van merkezli büyük bir gayret içerisinde çalışan Komitenin işlerini oldukça zora sokan Reis’in yaşaması artık komite için hazmedilemez bir durumdu ve Reis hakkında infaz kararı çıktı. Sık sık tehditler alan Van belediye reisi Kapamacıyan Efendi isminin üzerine kara haç basıldığından habersiz bir şekilde kalabalık aile efradıyla akşam vakti akrabalarından Marcidciyan efendinin isim koyma günü kutlamalarına misafir olarak gitmek için evinden dışarı çıkıp kapısında bekleyen kızağa bindi. Bu esnada evin etrafında tertip alan Van İhtilal Örgütüne mensup bir grup, kalabalığın üzerine yaylım ateş açmağa başladı. Hazırlıksız ve korumasız bir şekilde yakalanan Reis kafasına isabet eden iki adet kurşunla cansız bir şekilde yere yığıldı.65 yaşında öldürülen Bedros Kapamacıyan’a karşı suikastın olacağı gün gibi ortadayken ve Avrupa devletlerinin Vilayat-ı Sitte diye tutturdukları ve buralarda Ermenilere zulüm yapılıyor diye uydurdukları hikayelerin gerekçeleri Bedros efendinin şahsıyla ortadan kalkacakken bu önemli kişi için hükümet yetkilileri tarafından her hangi bir tedbir, ya da koruma alınmamış olması ise oldukça düşündürücüdür.
Başkanın evi Bağlar mevkiinde olduğundan en yakın karakol on dakika mesafedeydi. Bunun için jandarma olay mahalline yetişinceye kadar katiller karanlıktan da istifade ederek kaçtılar. Bağlar mevkii büyük bir çoğunlukla Ermenilerin iskan ettiği bağlık bahçelik bir mahalle olup TaşnakKomitesi'nin en güçlü olduğu yerdir. Bu yüzden katillerin kaçıp saklanması oldukça kolay olmuştur. Karakol kumandanı her hangi bir taşkınlığa mahal vermemek için olay yerine yeteri kadar polis ve jandarma sevk ederek bir dizi tedbir aldı.
Kumandan olay yerinde hiçbir şeyi gözden kaçırmamak için büyük bir inceleme yaparak bütün delilleri topladı. Yapılabilecek en ufak bir hata Van’da büyük bir karışıklığın çıkmasına sebep olabilirdi. Hatta bu olayların çıkmasını bekleyen Avrupa devletleri için Vilayat-ı Sitte projesinden genel valilik statüsüne geçebilmek için iyi bir bahane olurdu. Van Ermeni ihtilal örgütlerinin önem verdikleri bir şehir olarak geçmişte ciddi manada Ermeni isyanı provasına sahne olmuştu.
Olayı görenlerin şaşkınlıkları üzerlerinden geçtikten sonra acilen ifadeleri alınmağa başlandı. Katillerin eşkal ve haklarında bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Özellikle Reisin oğlununverdiği ifadenin sonunda katillerden Karakin adındaki bir Ermeni ve ona yardım eden diğer Ermeniler de yakalandı. Faillerin bu şekilde hızlı yakalanması aslında Van için alışılmış bir manzara olmamakla beraber Kapamacıyan efendinin şahsı ve olayın nazikliği bu gelişmeyi sağlamıştır.
Bu arada Van’da TaşnakKomitesi mensuplarının çıkardığı Azadamart gazetesi köşe yazarlarından Viramyan Efendiyle Ermeni mektepleri müfettişi ve Van İhtilal Örgütü baş sorumlusu Aram Manukyan'ın ve bazı ileri gelen TaşnakKomitesi üyelerinin bir kısmı Belediye başkanı Kapamacıyan efendinin öldürülmesinin azmettiricisi olarak tutuklanmalarına karar verildi. Fakat Van'da tutuklanan bu bir-iki Ermeni'nin dışında soruşturmada ilerleme kaydedilemedi.
Kapamacıyan Efendinin belki de hayatını ortaya koyarak devam ettirmeğe çalıştığı birlikte yaşamanın asgari şartları hızla bozulmuş, ve artık Van’da gidişat geri dönülemez bir şekilde ters yüz olmuştu. Fakat Osmanlı Devletinin bunu görecek ve ona göre tedbir alacak gücü neredeyse bitmiş gibiydi.
Hükümet özellikle Ermenilerin 1912 olaylarıyla Avrupa devletlerinin bir kez daha müdahalesine meydan vermemek için reform adı altında doğuda bazı düzenlemeler işini yeniden ele aldı. Bu arada Rusya Balkan savaşlarından sonra Ermeniler üzerindeki emellerini yeniden canlandırmıştı. 21 Kasım 1912 Van’daki Rus konsolos muavini gönderdiği bir raporda “Bütün Ermenilerin Rusya’ya taraftar olduğunu ve Rus askerinin gelişini ya da Rusya’nın nezareti altında devrimler (ıslahatlar) yapılmasını samimiyetle arzuladıklarını” bildirmektedir.
Hükümet bu düzenlemeler işi için İngiltere’ye müracaat edilerek onların tayin edeceği müfettişin raporları doğrultusunda hareket edileceği bildirildi. Böylece bölgede Rus tesirinin önüne geçilmiş olacaktı. Fakat Rusya bu manevrayı anlamış olacak ki İngiltere geri çekilerek Rusya’nın reform projesi hazırlaması işi gündeme geldi. İngiltere’nin reform işini Rusya’ya havale etmesinden sonra, Temmuz 1913 tarihinde Rusya başta olmak üzere Almanya, İngiltere ve Fransa Osmanlı devletine baş vurarak Ermenilerin esas alındığı bu reform için Vilayat-ı sittenin birleştirilerek yönetimine bir genel vali getirilmesi bu vilayetlerin bir genel meclisinin oluşturulması ve bu meclis üyelerinin yarısının Hıristiyan (Ermeni) olması gibi bir sürü teklifleri vardı. Ermeniler de durumdan en üst düzeyde nasıl istifade edebiliriz diye tüm Avrupa devletlerine bölgedeki durumlarını abartan yazılar gönderiyor, 12 Mayıs 1913 de ise Osmanlı hükümetine uzun bir talep listesi sunarak Vilayat-ı Sitte uygulamasının bir an önce tatbik edilmesini sağlamaya çalışıyorlardı.
Bu süreç sonunda reform projesi ve uygulama şartları özü itibariyle kabul edilmiş oldu. Osmanlı hükümeti açısından doğu vilayetlerinin idaresinin başına yabancı genel müfettişlerin tayinini zorlayan maddesi en zor kabul edilenidir. Böylece Hükümet tam bir samimiyet içerisinde teklif ettiği projeyle bağımsızlığının kısıtlandığı bir durum ile karşı karşıya kalmış ve artık örtülü işgal yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı.
Başta Rusya olmak üzere Avrupa devletleri, Ermeni bölgeleri olarak addettikleri yerlerde Osmanlı yönetimini kontrol edebilmek için geniş bir hukuki prosedür elde etmiş oldular. Hükümetin olumsuz tavrına rağmen 2 Temmuz 1914 tarihinde Van, Bitlis, Mamüratülaziz ve Diyarbakır vilayeti reform genel müfettişliğine Norveçli Hoff, Trabzon, Erzurum ve Sivas vilayeti reform genel müfettişliğine de Hollandalı Westenen atandı. Nicolai Hoff, Birinci Dünya Savaşı başladığından geri çağrılmasına rağmen Van’a geçmeyi başarmış, Van valisi Tahsin paşa ve Van Müslüman erkânı tarafından soğuk bir merasimle karşılanırken, Van Ermenileri, ise büyük bir heyecan, nümayiş ve merasimle Hoff’u karşılamışlardır. Piskoposluk tarafından onuruna yemek verilmiş ve bu yemekte Van ihtilal komitesinin önde gelen üyelerinden İşhan verdiği nutukta “sen bizim 5–6 yıldır beklediğimiz mesih, kurtarıcısın, senin sayende Ermeniler kurtulacaktır. Bizler bu günlere gelebilmek için çok çalıştık”.[140]
Böylece Rusya bölge ile ilgili planlarını uygulama şansını yakalamış oldu. Zira daha 1912 de bölgenin işgalden önce bir reform paketinden geçirilmesi, bu reformların bölgenin şartlarından dolayı özellikle asayiş ve sukûn yönünden başarılı olma ihtimali az olduğundan işgalin bu gelişmelerden sonra gerçekleştirilebileceğini planlamaktaydılar. Bu amaçla yapılan gizli telgraf görüşmesi olayların hangi boyutta seyrettiğini göstermesi açısından son derece önemlidir. 26 Ağustos 1914 tarihli Rus Dışişleri bakanlığının gönderdiği telgraf: “Kendi milletdaşlarından oluşan çeteler teşkiline dair muhtelif Kürt reisleri ile Ermeni reisleri tarafından gerek Kürtler ile Süryanilerden oluşan çeteler icrasını üstlenen subaylarımız tarafından, şu son zamanlarda bazı teklifler yapıldı. Bütün bu teklifler, kendilerine bir miktar silah sağlanması ve verilmesi hususuna, tarafınızdan onay/muvakkat olunmasına bağlıdır. Adı geçen unsurların gayr-ı kabil-i itiraz olmakla beraber, dağıtılacak silahların bir kısmının, .......Aynı zamanda iş bu tedbirlerin askeri harekata başlanacağı zaman faydalı olabileceğine inanıyorum. ........Türklere hasım olan ve tarafımızdan haklarında iyi niyet ve meylimizi ortaya koymadan geri durulmaması gereken unsurların hırs ve isteklerini kışkırtmak gereği ve yararı hakkındaki fikir ve düşünceme iştirak edildiği takdirde .....25000 tüfek ve 12000000 fişek emre hazır vaziyette bulundurulsun”.
Rus Çarı Tarafından Ermenilere Hitaben Yayınlanan Açıklama
Rus Hükümetinin Savaşta Yanlarında Yer Alan Ermenilere Verilmek Üzere Hazırladıgı Madalya
Ermeniler gelişen bu olayları yakından takip ettiklerinden artık Van merkezli bir hareketin zamanının geldiğine kanaat getirerek bu yeni durum ve gelişmeler karşısında şimdiye kadar yaptıklarını gözden geçirerek bir dizi tedbirler aldılar. 5 Ağustos 1914 tarihinde Marsilya’da yaşayan Ermeniler büyük bir toplantı yaparak müzakerelerde bulunmuşlar ve bir beyanname yayınlayarak Rusya ve Fransa yanında hareket etmeğe karar vermişlerdir.Bu kararı gerçekleştirebilmek için de HınçakKomitesi Paris merkez reisi olan İstepan Kargiyan Ermenileri Osmanlı devletine karşı ayaklandırabilmek için 20 Ağustos’da Kafkasya üzerinden Van’a geçmiştir. İşin ilginci bu istihbaratı bildiren telgrafta özellikle Van jandarması arasında Ermenilere gizlice yardım yapıldığı da söylenmektedir. Bunun yanında Petersburg’dan bazı Rus zabitleri Ermenilerden alaylar teşkil edebilmek için Tiflis’e gelmiş ve orada Osmanlı devleti aleyhine Ermenileri galeyana getiren bir toplantı aktetmişlerdir. Bu toplantıdan sonra bütün Kafkasya ve İran Ermenilerinden gönüllü askerlik için akın akın merkezlerde yazılmaya başlamışlardır. Bu yazılanlardan üç alay asker hemen silahlı talime başlamıştır. Ruslar Ermenilerden daha önceki dönemlerde de sık sık bu şekilde alaylar oluşturarak Osmanlı ver İran devletlerine karşı kullanmışlardır. Güney Kafkaslarda Rus merkezli Ermeni çalışmaları o kadar ileri seviyeye gelmişti ki Ermeniler bu durumdan cesaret alarak Van merkezli bir “bağımsız Ermenistan” kuracaklarına kendilerini inandırmışlardı. İşte bu sebepten Ermeniler Van üzerinde bu kadar durmaktadırlar.
Ermeni İntikam Ordusundan Bir Grup Ermeni Bayrağıyla Yürüyüş Halinde
Taşnak reislerinden Samson 20 Eylül 1914 tarihinde 200 kişilik bir gönüllü Ermeni askeriyle Van’a 100 km mesafedeki Salmas’a gelmiş olup burada 1000 kişilik bir gönüllü organizasyonu gerçekleştirmiştir. Bunun yanında Salmas Ermenilerinin tamamını silahlandırarak Van ve civarında meydana gelecek isyana yardım ve müdahale edecek şekilde örgütlenmiş böylece Van’a karşı yeni bir cephe açmış oluyordu.
Taşnak Çetelerinden Bir Grup
Sınırlarda bu hareketlilik olurken Rusların saldırı ihtimaline karşılık hükümet bir ihtiyat tedbiri olarak 28 Eylülde Van sınır köylerindeki Müslüman ahaliyi çoluk, çocuk yaşlıları daha güvenli bölgelere her hangi bir kargaşaya sebebiyet vermeden çekilmesini Van valiliğinden gizli bir emirle istemiştir. Yine buna paralel olarak Rusların Van üzerindeki emelleri için dikkatli olunması istenerek Van’daki Rus konsolosluğunda görevli bir zatın Ermenileri Hükümete karşı kışkırttığından dolayı tutuklanması konusunda talimat verilmiştir. Hükümet 1 Ekim tarihli bir yazısında ise bir harp vukuunda Van’da bulunan yabancı müessese memurlarının Ermenilerin hislerini hükümete karşı galeyana getirebileceği ihtimali göz önünde bulundurularak tedbirin ona göre alınması tembih ediyordu. Ermenilerin isyan edeceği hükümet tarafından açıkça bilinmesine rağmen alınan tedbirler yeterli değildi ve Van’ın tahkimatı için gerekirse mahpushanedeki Müslüman ahali ile kanun kaçakları affedilerek kendilerinden istifade edilme yoluna gidilecekti. Bunun yanında Rus işgali, veya Ermeni isyanı ihtimalinden korkarak her hangi bir emir gelmeden yerlerini terk eden memurların bir daha memuriyete kesinlikle döndürülmeyecekleri kararı Muhaberat-ı Umumiye müdüriyetince Van valiliğine bildirilerek hükümet yetkilileri arasında bir panik havasının oluşmasının önüne geçildi.
Van ve Bayezid Sınırında Rus ordusuna Öncülük Eden Ermeni Cetelerinden Bir Grup
11 Kasım 1914 tarihinde Ruslar tarafından oluşturulan Ermeni gönüllü alayları, sınırımıza saldırınca Van ve civarında tertibat alan Ermenilerin de durumu değişti. Yakın nahiye ve köylerden getirtilen Ermeniler şehrinin çeşitli mıntıkalarına özelliklede Bağlar mevkiine yerleştirildiler. Ancak İhtilal komitasının reisleri vilayet ve şubelere “Ruslar Başkale ve Saray yönüne arkadaşlarımızla birlikte ilerleyecekler, bütün Ermeniler silahlarıyla onlara katılacaklardır. Ruslar iyice yaklaşınca istediğimizi (isyan) yapabiliriz. Van’da yeteri kadar kuvvetimiz var; fakat, hemen harekete geçersek fazla kayıp veririz. Mevsim nedeniyle yollarda kapalı olduğundan çabuk yardım yapılamaz; bu bakımdan Rusların yaklaşmasını beklemek zorundayız”, şeklinde sürekli sabırsızca davranan Ermenilere talimat üstüne talimat veriyordu.
17 Kasım’da Van’daki Ermeni mekteplerinde bir hareketlilik göze çarptığından yapılan aramalarda telsiz telgraf aleti bulunmuş olup bu aletler acilen Van valiliğine teslim edilerek Ermenilerin dış dünya ile haberleşmesi bir nebze olsun engellenmiş olacaktı.[ Fakat bu aletlerden Ermenilerin ellerinde ne kadar olduğu bilinmemekle beraber bilinen gerçek var ise oda Rus yetkililerle sürekli haberleşiyor olmalarıydı. Rusya taraflarından Van’a geçerken yakalanan iki casusun alınana ifadesinden bu günlerde Van’da bir isyanın çıkacağı kesinleşmiş, fakat vakti ile ilgili her hangi bir tarih anlaşılamamıştı. Bunun üzerine vali Cevdet bey, Ermeni reisleriyle görüşerek Müslümanlarla Ermenilerin arasında bir olay çıkmaması için onlara tembih ederek bu olaylardan Ermenilerin de zarar göreceğini söylemiştir. Fakat Cevdet Bey, her ihtimale karşı aileleri Bitlis’e göçüreceğini de aklından tasarlıyordu. Ermeni murahhaslarından birinin Cari yakınlarındaki Rus orduları komutanıyla haberleşerek Van isyanı ile ilgili görüşmeler yaptığı anlaşılınca Cevdet Bey tarafından göz altına alınmıştır. Cevdet Bey bu arada 3 Ekim 1914 tarihinde Van valisi Tahsin Bey’in Erzurum’a tayiniyle vekaleten baktığı valilik makamına 11 Aralıkta asaleten atanmış ve Ermeni meselesiyle daha rahat ve tüm yetkilerle uğraşmaya başlamıştır.
Van Rusların işgal tehdidi ile karşı karşıya iken durumdan yararlanmak isteyen Ermenilerin tüm imkânlarını seferber ederek yaptıkları hazırlıklar artık sonucunu vermeye başlıyordu. Ermeniler Patrikliğin de yoğun faaliyetleriyle Avrupa devletlerinin dikkatlerini Van’a çekmeyi başarmışlar, şimdi ise son hamleyi yapmaya hazırlanıyorlardı. Van’da bulunan askeri güç Erzurum’a gönderilmiş, gençler de seferberlik sebebiyle tamamen askere alınmış, Van’da Vali Cevdet beyin elinde polis ve jandarma kuvvetinden başka Van’ı savunacak askeri güç kalmamıştı. Ermeniler mevcut jandarma gücünün sağa sola dağılması, Van merkezinde her hangi bir kuvvetin kalmaması için her tarafta en ufak bir meseleyi bahane gösterip büyüterek jandarmanın müdahale etmesini sağlıyorlardı. Bu arada Kapamacıyan Efendinin katlinden dolayı hakkında celp kararı çıkartılan eski mebuslardan Viramyan Efendi 4 Ocak 1915 tarihinde Hükümete Van’daki Ermeni olayları ve Türk–Ermeni ilişkileriyle alakalı uzun bir rapor göndermiştir. Propaganda ve üstü örtülü tehdit amacıyla kaleme alınmış olan bu rapor Ermenilerin ileride yapacakları isyanı haklı gerekçeye oturabilmek için tamamen profesyonelce yazılmıştır. Viramyan Efendi Ermenilerin Kürtler tarafından maruz bırakılan saldırı, tecavüz, baskın ve soygunlardan uzun uzun bahsederek asker kaçakları ve Kürt çetelerinin Ermeni köylerine vermiş olduğu zarar ve ziyanın ödenmesi için tazminat teklifinde de bulunmuştur. Viramyan efendi şayet bu baskı ve zulümler devam ederse Ermeniler meşru müdafaa haklarını kullanacaklarını da belirtiyordu.
Cevdet Bey gelişmelerden rahatsız olduğundan Osmanlı mebusu olan Münip Boya ve Viramyan efendilerin riyasetinde oluşan bir heyeti Ermenilerin iddia ettiği olayların olduğu yerlere inceleme yapmaları için gönderdi. Bu heyet biraz olsun olayların yatışmasını sağlamış oldu. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı vatandaşları eşit hak ve yükümlüklere tabi olduğu için seferberlik esnasında Ermeni vatandaşlarda da asker alınıyordu. Van’da vali 4000 kadar Ermeni asker yazılmasını isteyince Ermeniler bunu vermedikleri gibi gelen heyete silahla karşılık verdiler. Bağlar/Bahçeler/Aygestan denilen mevkide ciddi bir çatışma yaşandı. Cevdet beyin soğukkanlılığıyla bu çarpışmalar para karşılığı yani bedelli askerlik formülüyle çözüldü. Fakat Ermeniler Ruslara karşı siper kazılması için kendilerinden istenen 500 kişilik grubu vermemeye karar aldılar. Hükümet tarafından Ermenilere iletilen her konu büyük problem haline dönüştürüldüğü gibi korkunç dedi kodular, şayialar komitacılar tarafından Ermeniler arasında yayılarak komitaya itibar etmeyen Ermeniler arasında huzursuzluk çıkarıyorlardı. Komita Ermenilere hükümetin ayrım yapmadan tüm Ermenileri yok edeceğini propaganda ediyordu. Artık silahlı direnişe geçilerek Rusların gelişine kadar direnerek bağımsız bir devlet kurma zamanının geldiğini söylüyorlardı.
Köy köy örgütlenen Ermeni ihtilalcileri Çatak, Hayotsz, Dzor, Timar, Gevaş ve Karçikan nahiyelerinde ve Belu, Atanantsz, Ulm, Aren, Aliur, Kem gibi köyler başta olmak üzere bir çok köyde kontrolü ele geçirerek otorite olarak Hükümeti tanımamaya başladıkları gibi hükümetin dikkatlerini buralara çekerek Van’daki isyan hazırlıklarının fark edilmesinin önüne geçilecekti. Hükümet şehri kuşatan bu tehlikeli durum üzerine iki ayrı heyet daha oluşturarak Timar ve Çatak’a gönderdi. Çatak heyetinde İşhan ve üç Ermeni ile dört Türk yani toplam sekiz kişi yolda Ermeni-Kürt karışımı Hirj Köyün’de gecelemek için mola verince Kürtler tarafından bir baskına uğradılar ve İşhan başta olmak üzere heyet orada öldü. Komitanın yayın organı olan Ashatarak gazetesi bu ve buna benzer olayları bahane ederek korkunç derecede kışkırtıcı yazılar yazıyordu. “Ya şereflice direnerek öleceğiz ya da Cevdet’in Kürtleri bizi alçakça öldürecek.” Bu sözlerle komitanın tesir sahasına girmeyen Ermeniler de artık şüpheye düşmüş, korkunç bir huzursuzluk ortamı olmuştu. Günlük olağan çatışmalarda yaralanan bir Türk’ü tedavi eden Ermeni doktor Maltızyan valiliğin karşısındaki ağaca komitacılar tarafından asılarak boğazına da şu yaftayı yapıştırmışlar “düşmanlarımıza hizmet edenlerin akıbeti budur”. Bu cinayet tarafsız kalmaya çalışan Ermenileri oldukça korkutmuştu.
Aram Manukyan yönetimindeki komita bu şekilde toplumun psikolojisini bir isyana hazırlarken başta manastır ve kiliseler olmak üzere bir çok binaları da tahkim edip kuvvetlendiriyor, birer müstahkem mevki haline getiriyorlardı. Özellikle kale gibi inşa edilen Van-İran yolu üzerindeki manastırlar yüzlerce insanın uzun süre sığınacağı bir hale getirilerek her türlü ihtiyacı tedarik edildi. Böylece buralardan Van’a destek imkânı sağlanırken vuku bulacak bir geri çekilmede ise rahatlıkla sığınılacak bir yer haline getirildi.
Van dıştan Ermeniler tarafından bu şekilde tahkim edilirken şehirde de bir dizi hazırlıklar yapıldı. Şehir üç kısımdan meydana geliyordu. Bunlardan müstahkem bir mevkide olan kale, kalenin güneyinde etrafı duvarla çevrili resmi dairelerin ve Müslüman mahallelerinin bulunduğu şehir ve şehir ile kalenin doğu tarafında başlayarak Erek dağı eteklerine kadar uzanan yeni kurulan ve çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu ve bunun yanında zengin Müslümanların da ikamet ettiği Bağlar/Bahçeler/Aygestan denilen yerden oluşmaktadır.
Bağlar/Bahçeler/Aygestan Van’ın diğer mahallelerinde oturan komita kontrolündeki Ermenilerin sistemli bir şekilde akınına uğradı. Bunun yanında Bağlardaki Müslüman ahaliden bazıları da kalenin güneyinde yer alan eski mahallelere geri dönüyorlardı. Bağlarda bu hareketlilik olurken Ermeniler yüksek binaları gözetleme kulesi haline getirerek yapılan hazırlıklara karşı her hangi bir tehlikenin vukuunu gözetliyorlar ve gereken tedbirleri alınıyordu. Kaleyi ve eski mahalleleri kuşatan 80 civarında siper hazırlanarak buralara tecrübeli komitacılar yerleştirildi. Rusların geliş tarihi hesap edilerek ona göre erzak ve mühimmat tedarik edilerek tam bir isyan ve direniş hazırlığı tamamlanmış oldu. Şehrin ekonomik ana arterleri Ermenilerin elinde olduğundan mühimmat ve gıda tedarikinde hiçbir zorluk çekilmediği gibi, iki önemli marketi de Ermeniler işlettiğinden Müslüman ahalinin erzak tedariki zorlaşmıştı. Bağlarda bu hareketlilik olurken pek de yüksek olmayan sıradan bir duvarla çevrili olan Van şehrinin Ermenilere yakın tarafındaki evler oluşabilecek bir tehlike karşısında boşaltılarak Müslüman ahali biraz daha güvenli yerlere çekildi ve bu duvar boylarında jandarma devriye gezmeye başladı.
Van Bölgesindeki Ermeni Çeteleri
Bu hazırlıklar bittikten sonra Aram Manukyan, Cevdet beyin bütün iyi niyet girişimlerini görmemezlikten gelerek direnişe geçip isyan etmek için zamanın geldiğine ve bu durumun şimdiye kadar ele geçen fırsatların en iyisi olduğuna karar vererek geniş bir toplantı yaptı. Bu toplantıda “Van Ermeni meşru müdafaası silahlı komitesi” oluşturuldu. Ermeni gençleri ilan edilen seferberliğe tabi olarak düzenli askeri birliklere hızla katıldılar. Bunun yanında “enformasyon ofisi” de oluşturularak isyan esnasında koordineyi ve haberleşmeyi sağlamakla görevlendirildi. Ashatarak gazetesin yayın işi bu komiteye devredilerek resmi savaş bülteni haline getirildi. Savaş esnasında yaralılarla ilgilenilebilmesi için Ermeni kızılhaç komisyonu da kuruldu. Dul, yetim ve savaş gazilerinin her türlü ihtiyacını giderebilmek için de yardım komisyonu kuruldu. Her ihtimale karşı Cevdet Bey ile görüşebilmek, Avrupa devletleri ile devamlı haberleşerek iyi ilişkiler kurabilmek için barış komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonların yanında tedarik komisyonu, adalet komisyonu, kadın komisyonu ve polis ve jandarma müfrezesi gibi komisyonlar yapılacak isyanın başarılı olması halinde birer bakanlık haline dönüştürülebilecek şekilde geçici bir hükümet kuruldu. Bu hazırlıkların yanında 6 seyyar hastane ve bir de savaş esnasında askerleri heyecana getirebilmek için öğrencilerden oluşan bir bando takımı kuruldu.
Aram Manukyan, “savaşçının meşru müdafaası” diye bir deklarasyon yayınladı. Askeri komiteden savunma ile ilgili son hazırlıklarının gözden geçirildiği bir brifing aldı. Armenak Ekaryan söz alarak “İsyan bizim vazifemizdir. Ondan kaçmayacağız, o bizim hayatımızın dönüm noktasıdır. Önümüzde iki yol vardır. Ya onlara baş eğerek zillet içerisinde yaşayacağız ya da gözü pekçe onlara karşı alnımız açık olacağız ve atalarımızın şerefli yolunu tercih edeceğiz.” Bu brifing neticesi ellerinde 506 yivli uzun namlunu silah bu silahlara ait 74.824 fişek, 849 tabanca 50.000 mermi, çeşitli çap ve marka tabanca, mavzer gibi tüfekler, el bombası olduğu anlaşıldı. Yine Ermeniler Bağlar mevkiini 7 savunma noktasına ayırdığını ve bu mıntıkalara birer sorumlu vererek onların komutası altındaki askerlerin yerleştiği 80 siperden başka 79 direniş noktası da oluşturdular.
20 Nisan 1915 akşamı bütün hazırlıklar gözden geçirildikten sonra aynı anda bütün Ermeni isyancıları silahlarını ateşleyerek Aram Manukyan komutasında Van isyanını başlatmış oldular. İsyan özellikle Ermeni araştırıcılar tarafından üç bölüm ayrılmaktadır. Birinci bölüm 20–28 Nisan; ikinci bölüm 29 Nisan–8 Mayıs ve üçüncü bölüm 9 Mayıs–18 Mayıs olarak incelenmektedir.
İsyanın birinci bölümü Bağlar’da bulunan bütün resmi binalar işgal edildi. Ermeniler 22 Nisanda Hamit Ağa kışlasına kazılmış olan lağımı patlattılar ve bu gelişmeler günlük olarak Ermeni direnişçilerinin moralinin yükseltilebilmesi için Ashatarak’da yayınlanarak öğrenciler tarafından bütün Ermenilere ücretsiz olarak dağıtılıyordu. Aynı zamanda bu gazete dağıtıcıları cephelerdeki sıcak çarpışmaları yerinde görerek gazeteye bilgi veriyorlar. 26, 27, 28 Nisan sayılarında adeta cephelerdeki gelişmeler dakika dakika verilerek öldürülen Türklerin istatistiklerini tutmak mümkün oluyor.
I. Dünya Savaşı sırasında Van’ın Akdamar adasında bir terör merkezi haline getirilen Ermeni Ruhban Mektebi
Cevdet Bey isyan karşısında durumu İstanbul’a bildirerek evsiz ve yurtsuz kalan Müslüman ahalinin aşiret köylerinde barındırmanın mümkün olmadığını, bu ailelerin daha güvenli yerlere göndermenin uygun olacağından bu konu hakkında talimat beklediğini söylemiştir. Sivil halk ile ilgili endişesini bildirdikten sonra Ermenilere bir ihtar olması için kaleden modası geçmiş toplarla Bağlar’a birkaç top atışı gerçekleştiren Cevdet Bey bu etkisiz girişiminin fayda vermeyeceğini bildiğinden bölgeyi abluka altına almaya çalışması da pek sonuç vermedi. Ermeniler bu etkisiz top mermileri karşısında daha da şımararak bütün gelişmelere rağmen Bağlar’ı terk etmeyen Müslüman ahaliyi acımasızca katletmeye başladılar. Bunun yanında kalenin ikmal yolu olan kuzey tarafındaki köyleri de yağmalayarak Cevdet Bey'i ricata mecbur bırakmak istiyorlardı. Fakat Ermeniler heyecanla kalkıştıkları bu girişimlerini hep Rusların gelişi üzerine kurduklarından hiç vakit kaybetmeden bir heyet oluşturarak derhal Rus yardımının gelebilmesi, Rusların Van’ı bir an önce işgal edebilmesi için gönderdiler. Bunun yanında zaman kazanabilmek için İtalyan konsolosunu Spordoni’yi Cevdet Bey'in niyetini ve son durumunu öğrenmek için kaleye gönderdiler.
Vanda Rus İşgali Sırasında Ermenilerin Osmanlı Askerlerine Karşı Carpismasi
Cevdet Bey asilerin derhal silahlarını bırakarak teslim olmalarını, Rusların onlara fayda vermeyeceğini söyledi. Spordoni ise “Ermeniler silaha sarıldılarsa hükümeti ikna etmek içindir. Zira askerlik adı altında Ermeniler imha olunacakları konusunda son derece korkmaktadırlar. Onun için Ruslar gelip onları kurtarana kadar silahlı direnişleri sürecektir” diye söyleyerek Ermenilerin niyetini Cevdet Beye bildirdi. Spordoni bütün yabancı konsolosların ve misyoner temsilcilerinin de bu şekilde düşündüğünü söyleyerek Ermenilere gereken hakların artık verilmesi gerektiğini de söyledi ve Cevdet Beye diplomatik nota verdi. Spordoni’den başka Amerikan misyoner merkezinin temsilcisi olan Dr. Clarence Ussher’de Ermenilerin temsilcisi olarak Cevdet Bey ile görüşmüş, Cevdet Beyi Ermeni isyanına karşı almış olduğu tedbirlerden dolayı adeta fırçalayarak Ermenilere gereken bağımsızlığın verilmesini sert bir nota ile bildirmiştir. Dr. Clarence Ussher bununla da kalmayarak Cevdet Beyin “Ermenilerin kökü kazılmalı, eğer bir Müslüman bir Hıristiyan’ı saklarsa önce onun evi yakılacak sonra Hıristiyan onun gözü önünde öldürülecek sonra o Müslüman kendisi ve ailesi de öldürülecek” diye talimat verdiği yalanını Ermeniler arasında yayarak galeyanın üst noktaya çıkmasını sağladı.
25 Nisan 8 Mayıs tarihleri arasındaki isyanın ikinci dönemi Ermenilerin cesaretinin Ruslardan gelen haberlerle daha da kuvvetlendiği görülmektedir. Bu arada Ermeniler Cevdet Beyin top atışlarından beklediklerinden daha az zayiat verildiğini görünce saldırılarını daha da şiddetlendirdiler. Ermeniler küçük bir fabrika inşa ederek burada oluşturdukları dökümhanede top döktüler ve silahları için mermi imal ederken topları içinde top güllesi dökmeyi başardılar. Bir kimya öğretmeni yaptığı çalışmalarla barut imal etmeyi başardığı gibi artık basit bombalar da yapılıyordu. 80 civarındaki siperlerin sayısı her geçen gün arttırılıyor, yeni yaptıkları topu deneyerek askerin üzerinde müthiş bir psikolojik heyecan oluşturuyorlardı.
Van'ın Rus Askerleri Tarafından İşgali Sırasında Osmanlı Askerlerine Karşı Çarpışan Ermeniler
Cevdet Bey, Ermeni yazarlarını ve onları destekleyen katliam çığırtkanlarını adeta yalanlarcasına köylerden komitalara mensup olup da Aygestan’a yardıma gelmek isteyen halkın şehre girmesine onları katliama tabi tutmadan izin verdi.Bu sefer Ermeniler akın akın şehre gelen bu Ermenilerin üzerine ateş ederek onları şehre sokmadılar. Bir çoğu ölen bu Ermenilerden ancak bir kaçı yara almadan kaçarak Müslümanlara sığınarak canını kurtarabildiler.
Ermeniler kendilerinden emin bir şekilde Müslüman mahallelerini lağımlayarak yakıp yıkarken Cevdet Beyin artık dayanacak gücü kalmamıştı. Cevdet Beyin yanında bulunan Kürt gönüllüleri en ufak bir bahanede bırakıp kaçmışlar, hatta Ermeniler Nogales komutasında çarpışan Müslüman kuvvetler arasında “sizi bir Hıristiyan komuta ediyor” diye tahrik ederek onları isyana teşvik bile etmiştir. Cevdet Bey gelişmelerin iyi gitmediğini görerek Ermenilere teslim olmaları konusunda bir heyet gönderdi. Fakat bu girişimden bir sonuç çıkmadı.
Van’daki ev ev, sokak sokak boğaz boğaza yapılan çarpışmaların anlatılması oldukça uzun bir ayrıntıyı gerektirmektedir. Cevdet Bey Rusların Van’a oldukça yaklaştıklarını görünce gölde beklettiği gemiler vasıtasıyla şehrin Müslüman halkını 16 Mayısta tahliyeye başladı. 18 Mayısta Daşnaksagan Kheco, Ashod Melik Mousyan, Deli Ghazar ve Dro komutasındaki Ermeni gönüllülerden oluşan alaylar General Nikolayev ile beraber Van’a girdiğinde artık Van’ı savunacak kimse kalmamıştı. Kaçabilenler kaçmış geride kalanlar ise Ermenilerin insafına terkedilmişlerdi.
Türk katili Aram Manukyan Rus orduları Kafkasya komutanı Daşkof tarafından Van valisi olarak tayin edilerek yeni bir sistem kurarak memurlarını Ermenilerden seçmesini bildiriyordu. Tüm Van Ermeni bayraklarıyla donatılarak bayram yapılmaya başlanırken Aram Manukyan isyan başlangıcında oluşturduğu geçici Van hükümeti şimdi fiiliyata geçirme fırsatını ele geçirmişti. Van 6 Nisan 1918'de Türk ordusu tarafından alınana kadar Ermeniler tarafından idare edildi. Bu dönemde on binlerce müslüman göçe zorlandı ve öldürüldü. Van müslüman mahallesi adete harabeye döndü.
Van'ın Rus Askerleri Tarafından İşgali Sırasında Osmanlı Askerlerine Karşı Çarpışan Ermeniler
Samaram Mahallesi: Keremzade Hidayet Efendinin 70 yaşındaki karısı Mehmet Bey'in evinde tecavüze maruz kalmıştır. Daha sonra 200 kadar kadın ve çocuk ihtilal arkı ve marşlarını söyleyen Ermeniler tarafından parçalanmışlardır. Yine aynı mahallede Teğmen İzzet ve Dr. Mehmet Efendiler de bunların mezalimine kurban olmuşlardır.
Mehmet Bey Mahallesi: Sadulluh'ın kızı ve Cemal'in karısı Seher'in; biri beş, diğeri yedi yaşlarındaki çocuklar zorla annelerinin ellerinden alınarak kama ile parçalanmışlardır. Kör Hamzaoğlu Abbas'ın karısı ve üç kızı; Halil Çavuşun karısı Ayşe ve kız kardeşi; 80 yaşındaki Hacı Abdullah Efendi ve karısı, acı bir lekilde dövüldükten sonra kafaları taşla ezilip alçakça şehit edilmişlerdir.
Şabaniye Mahallesi: Yataktan kalkamıyacak kadar hasta olan emekli Teğmen Abdurrahman efendi feci bir şekilde şehit edilmiştir.
Tüccar Hacı Ömer Efendinin külliyetli miktardaki parası Ermeniler tarafından elinden alındıktan sonra vücudu ikiye parçalanarak öldürül tür. Ruslar ise bu vahşete göz yummuşlar ve seyretmişlerdir.
Topçuoğlu Mahallesi: Topçu oğlu mahallesinin eda muhtarı Bekir Efendinin 12 yaşındaki yaşındaki yeğeni Zahit, Ermeliler tarafından parçalanarak şehit edilmiştir.
Hafız Efendi Mahallesi: Bu mahallede Ermeniler, Güleş Mahmut'un kız kardeşi Adile'yi, Mengüluzoğlu Bayram'ı ve kasap Abbas'ın kızı Şadiye ve Fikriye'yi de almıi ve bilinmeyen bir yere götürülmüşlerdir.
Van’da Ermeni Mezalimini Anlatan Osmanlı Arşivleri’nden Bir Belge
Emin Paşa Mahallesi: Gardiyan Ali ve iki torunu ile karısı ve gelini; inzibat memuru Bayram'ın Mustafa isminde yedi yaşındaki oğlu, Seyyit çavuşun oğlu, Mustafa'nn iki çocuğu ve karısı ile Hacı Kayaoğlu İbrahim Çavuşun genç karısı da boğazlanmışlardır.
Camii Kebir Mahallesi: Camii Kebir mahallesinden Kasım'ın hanımı Ayşe ile iki çocuğu, hunharca boğazlanmışlardır. Önce çocuklar analarının gözleri önünde boğazlanmışlar, daha sonra bunun acısı içindeki kadınlar da öldürülmüşlerdir.
Ayrıca Alay Katibi Sivas'lı Hasan Fahri Efendi'nin karısıyla tüfekçi Dursun ustanın annesini, Ermenilerden Kavas Miko, güya acıdığndan evine götürmüş, bütün mevcut paralarını ve ziynetlerini aldıktan sora alay katibinin iki çocuğunu gaddarca boğazlamıştır.
Tebriz Kapısı Mahallesi: Tebriz kapı mahallesinden cephede bulunan Salih'in karısı ve 5-15 yaşları arasında dört tane kızları, biraderinin ve bacısının 17 kişilik aileleri çok elim ve vahşi tarzda Ermeni eşkiyaları tarafından doğranmışlardır. Eşkıyalar, bir sevinç eseri olarak mazlumların kanıyla ellerindeki haçı boyamışlardır. Yine aynı mahalleden Salih'in bacısı Mahbub ile üç oğlu ve iki kızı hunharca boğazlanmışlardır.
I. Dünya Savaşı'nda Ermeniler Tarafindan Boğazlanan Bir Müslüman
Abbas Ağa Mahallesi:Abbas Ağa mahallesinde oturan, emekli alay katibi Mehmet Ali Efendi, bahçesine çıkarılmış, mevcut parası alındıktan sonra bir ağaca bağlanarak yirmiden fazla mermi ile şehit edilmiştir. Zavallının bahçede kurşunlanşını seyretmekte olan kızkardeşi ile karısı, heyecana kapılarak bahçeye koşmuşlar, caniler kamalarıyla bu zavallı kadınları da parçalamışlardır. Mehmet Ali Efendi'nin komşusu sobacı Necip Efendi ile karısı da aynı eşkiyalar tarafından zulüm ve işkencelerle öldürülmüşlerdir.
Selim Bey Mahallesi:Selim bey mahallesinden Süvaroğlu Halit, Ziya, Rıza ve kardeşi Faik, Çevikoğlu Hoca Mehmet Efendi, elliden fazla komşularıyla büyük bir evde bulunuvorlarken Van Ermenilerinden Patos'la birlikte gelen şakiler zavalıları feryatlarına ve aman istemelerine rağmen öldürmüşlerdir.
Katırcı Mahallesi: Katırcı mahallesinden Recep oğlu Mehmet'in dört çocuğu ile karısını Teğmen Hüseyin Efendi'nin 12 yaşındaki kızını, Ermeniler yanlarında götürmüşlerdir. Teğmenin kızını kurşunla yaraladıkdan sonra namusunu da kirletmişler ve perişan bir durumda bırakmışlardır. Teğmen Hüseyin Hendi'nin daha önce hizmetçiliğinde bulunmuş olan bir Ermeni tarafından saklanan çocuk, daha sonra Vali Cevdet bey tarafından Bitlis'e getirilmiştir.
Ermeniler Tarafından Öldürülen Müslümanlar
Ermenilerin bu mahalledeki mezalimleri devam etmekteydi. Recep oğlu Bakkal Mehmet Ejendi'nin evinde saklı bulunan İngiliz Konsoloshanesinin kapcısı Ali Ağa, karısı ve bunların 17 yaşında Hasan, 10 yaşında İhsan, 4 yaşında Tahsin ve 1 yaşında Kazım adlarındaki oğullarıyla kızı Zehra ve bunun kucağında altı aylık çocuğu ve Nadiye hanım, iki kızı ve bir oğluyla beraber bulundukları bir sırada, ansızın Ermeniler tarafından basıldılar. Kapıcının oğlu Hüseyin’le kızı Zehraparçalandı. Kucağındaki çocuğu Ermeni Piskoposluğuna götürdüler. Orada öldürdüler. Bakkal Mehmet Efendinin büyük kızı Hediye'yi, Tebriz Kapısı Camiinde öldürdüler. Hanımı Habu, ile küçük kızı Sabite'yi Amerikan müessesesine götürürken öldürdüler.
Halil Ağa Mahallesi:Van'ın Halil Ağa Mahallesinden, eski muhasebe memuru Hasan Efendi ve zevcesiyle kızı, öğretmen olan kardeşi Hüseyin Efendi, hanımı dört küçük çocuğu, Ermeni canavarlığına kurban olmuşlardır. Hasan Efendi de kızını bu canavarların saldırısından kurtaramamıştır. Beşiroğlu Derviş Efendinin hanımının ve eniştesi Sabri ile hanımının gözlerinin önünde Huriye ve Şadiye adında iki kıza, vahşi hayvanlan bile utandıracak derecede çirkin tecavüzlerde bulunmuşlardır. Ana ve babalarım da koyun boğazlar gibi boğazlamımşlardır.
Yine bu mahallede Nalçıoğlu Ethem ve 15 kişilik ailesini, Vehbi beyin, anne, baba ve ailesini feci bir şekilde öldürmüşlerdir.
Mahallenin 90 yaşındaki İmamı İsa Efendi ve 70 yaşındaki emekli öğretmen Rasih Efendi, Hayraniye imamı Hacı Derviş Efendi Ermeni canileri tarafından bir eşeğe bindirilerek sokaklarda gezdirilip teşhir edilmişler, sakalları tıraş edilip yerlerine insan pisliği sürülmüş daha sonra da vücuttan parça parça edilerek öldürülmüşlerdir.
Kolları ve başları kesilerek Ermeniler tarafından katledilen Türkler
Şehit merhum Rasih Hoca'nın 60 yaşındaki hanımı tecavüze uğradıktan sonra tenasül uzvuna odun sokularak çok korkunç bir şekilde öldürülmüştür.
Kavasoğlu Hurşit ve Kamil'in 12 kişilik ailesinin dokuzu öldürülmüştür.
Cilingiroğlu Süleyman Ağa ve hanımı, Kör Halil Efendi, muhasebe sekreteri Sıtkı Efendi ve hanımı, Hacı Efendi ve karısı ile ikisi erkek, üçü kadın beş çocuğu Hacı Yakup Ağanın evine sığınmışlarsa da Ermeniler eve zorla girerek bunları vahşice hareketlerle parçalamışlardır.
Yine aynı mahallede oturan ayakkabıcı Halil Ağa komisyon huzurunda yemin ettikten sonra; "Ermeniler bizi Amerikan müessesesine götürdüler, iki ay orada kaldık. Bütün halk oraya toplatıldı. Bize, günde bir somun veriyorlardı. Bunu yiyenlerin saçları dökülüyor, kanlı sular akıtarak ölüyorlardı. Kısa bir zaman içindi pek çok insan öldü. Biz yalnız yüz kişi kaldık. Köylerde toplanan halkın üçte ikisi Mermid Çayına döküldü. Bizi buradan Fransız konsolosunun bulunduğu eve götürdüler Orada hapsedildik. Ermenilerin kadınlarımıza yaptıkları iğrençlikler, tasavvurların üstündeydi. Müslüman mahalleleri, kısa bir zaman içinde tahrip edildi.Tahsildar Hacı Efendi, kansı ve üç çocuk Ermeniler tarafından eğlence olarâ öldürüldüler" diye ifade vermiştir.
Abbas Ağa Mahallesi:Abbas Ağa Mahallesinde oturan Şerif Efendi'nin karısının karakolda, yeminli ifadesinde: "Tüfek sesleri ve ıztırap çığlıkları duyulmaya başlandı. Evleri yağma ettikten sonra yakıyorlardı. Ermeniler emekli subay Mehmet Ali Efendinin parasını aldıktan sonra seksen yaşındaki kızkardeşini de götürdüler. Karısını iğfal ettiler. Kocam Şerif Efendi başından vuruldu. 16 yaşındaki oğlum ıstırap çığlıkları arasında katledildi. Haydutlar bu arada hamile bir kadını bıçaklayıp evde bulunan bütün erkekleri öldürüp kadınları Hatuniye mahallesine götürdüler. Orada 15 yaşında bir oğlanın tenasül aletini kesip ağzına koydular. Bizi oradan Amerikan müessesesine götürdüler. Yolda 15 yaşında bir oğlanı boğazladılar. Annesini iğfal itlikten sonra küçük çocuğunu da öldürdüler. Götürülen kadınlardan hiçbiri namusunu koruyamadı. Molla Kasımın, Fevzi Ağa'nın oğulları, karıları, kızları veAyan'lı İsmail ile Hakkı adlı çocukları öldürdüler. İsmail Ağanın kızı Zeliha'yı zorla iğfal ettiler".
Tacar Nahiyesi: İsyan sonunda halkın büyük bir çoğunluğu katliama ıılfamı?tıt
Havosor Nahiyesi: Halkm yüzde yetmişi katliama uğramış, bir kısmı yakılmıştır
Erçek Nahiyesi: Halkın yüzde yetmişi katliama uğramış, binaların çoğu yağmalanmış ve yakılmıştır.
Molla Selim Köyü: Köyün ileri gelenleinden yetmiş yaşındaki Fevzi Aganın başı karısının gözleri önünde kesilmiş, ayrıca 9 yaşındaki oğlu Sabri ile gelini Huriye feci bir şekilde öldürülmüşlerdi.
Yine aynı köyden Şeyh Ahmet Şakir, oğlu Ziya, torunları Sadullah, Zeynep, Muhabbet, Fahire, Fahriye ve üvey torunu Zehra feci şekilde işkence ve tecavüzlerle öldürülmüşlerdir.
Büyüklü küçüklü 70 kişi Ermeni çetelerinin zülmüne uğramıştır. Bu arada bir çok kadın kendini Ermenilerin saldırısından kurtarmak için suya atmıştır. Şeyh Ahmet'in gelinini namusunu kurtarmak için kendini suya alanlardan birisi olarak gösterilebilir.
Ermeniler Tarafından Öldürülmüş Türk Erkekleri.
Karaağaç Köyü: Yaşları 15-20 arasında 17 kız çocuğu Ermeniler tarardan Rusyaya götürülmüşler. Akibetleri hakkında bilgi alınamamıştır.
Bağdaşan Köyü: Yine yaşları17-20 arasındaki gelinlik kızları Ermeniler Rusyaya götürmüşler. Akibetleri hakkında bilgi alınamamıştır.
Amik (Yeşilsu) Köyü: Yüzelli hanelik köy halkı Ermenilerin saldırılarından kurtulmak için köydeki kaleye sığınmışlar. Ermeniler, daha sonra köye girmişler ve Türkleri kandırmak için, "Savaşın bittiğini ve artık dost olduklarını, bu sebeple korkmaları için sebep kalmadığını" bildirmişlerdir. Hatta daha inandırıcı olmak için Kur'an-ı Kerim'i öpmüşlerdir.
Buna inanan köylü kaleden çıkmaya başlamış. Ancak köyün imamı Molla Yusuf "Bu bir tuzaktır, inanmayın" demesine rağmen Ermeniler'e inanarak kaleden inmişler. Bunu fırsat bilen, Ermeniler derhal silahlarına ol koymuşlar. Kadın ve kızları bir tarafa erkekleri bir tarafa dizerek, önce erkekleri çeşitli şekilde öldürüp göle atmaya başlamışlar. Kadınlar ise namuslarına bir zarar gelmesin diye kendilerini göle atıp boğulmuşlar. Çocuk ihtiyar demeden katletmişler.
Bu köyün katliamını hatırlayan ve bugün hala Van'da yaşayan Mehmet ve Bekir Yörük bu olayı anlatırken, o günlerin vahşetinin tesirini hala hafızalarından çıkarmadıkları görülmüş ve o günleri yeniden yaşarcasına üzüntü içerisinde, yapılan katliam sonunda sağ kalan kadınların namuslarını koruyamadıklarını, bu sebeple de intihar ettiklerini açıklamışlardı.
Sursurat (Tabanlı Köyü): 70 hanelik bu köyü hiç acımadan kurşunlamışlar, yakmışlar, herkesi çeşitli işkencelerle hunharca katletmişlerdir.
Dakız ve Zorava (Yemllce) Köyleri: Bu iki köyde de yüzlerce kişi, Ermeniler tarafından katledilmişlerdir.
Adalarda Yapılan Katliam: Van'ı terkedip Hicret eden Türk aileleri gemileri kullanan Ermeni gemicilerin zaman zaman tuzağına düşerek ve kandırılarak adalara ve kıyı iskelelere görütülerek Ermeni çetecilerine katlettirilmişlerdir.
Van-Tatvan gemi yolu üzerinde, Kum adası hariç Çarpanak, Akdamar ve Ağadır adalanna fırtına veya iaşe bahane edilerek yanaştırılmış, çoğunluk!, masum, çocuk, yaşlı ve kadınlardan oluşan bu kafileler kesilerek, kurşunlanarak veya herkesin gözleri önünde feryatlar içinde göle atılarak boğulmuşlaıdır.
Göl öyle bir hal almıştır ki, her tarafta yüzen Türk cesetleri gölün yüzünü kaplamıştır.
Bezdeğan Köyü: Bu köye de Ermeniler tarafından yapılmadık vahşet ve kötülük kalmamıştır. Bu köyde de göçe karar verilmiş, fakat çeteler tarafından yolarda yakalanıp küçük büyük demeden katledilmişlerdir.
Kotar Köyü: Köyde 16 yaşındaki Gülbeyaz'a Ermeniler çirkince tecavüz ettikten sonra öldürmüşler, diğer çocuk ve erkekler tamamen katledilmişler, bir kısmını da samanlığa doldurarak yakmışlardır. Daha sonra ise kimsesiz kalan kadın ve kızlara tecavüzlerde bulunarak kirletmişlerdir.
Hereftil Köyü: Bu köyde Hacı Osman isimli birinin öldürülmesinden sonra üç kız ve iki geline söz ve yazı ile ifade edilemiyecek çirkin tecavüzlerde bulunulmuştur. Zavallıların bir çoğu sonradan fazla yaşayamamışlardır.
Henega ve Çakırbey Köyleri: Bu iki köyde kadın, çocuk, ihtiyar demeden bir çoğu öldürülmüştür. Bir kısmı da yakılmıştır.
Değirmen Köyü: Köyde şehit edilen 15 kişi sonradan kuyulara atılarak izleri kaybedilmek istenmiştir.
Ermeniler tarafından vücutlarının bazı bölümleri baltalarla kesilerek su kuyularına atılmış Türklerin ölü bedenleri
Mendan Köyü: Köy halkından 45 kişi şehit edildiği gibi Eyüp Han ve torunları acımadan katledilip kuyulara atılmışlardır.
Alaköy ve Gollü Köy: Bu iki köy arasında yolda pusuya düşürülen askeri birlikte bir binbaşı iki çavuş ve bir çok er şehit edilmişlerdir.
Hadranik Köyü: Rus ve Ermeni kuvvetleri Mayıs ayının sonuna doğru köyü kuşatıp teslim olmalarını istemişler, fakat köy kendini savunmaya karar vermiş, bunun üzerine bütün kin ve nefretleri ile saldırmışlar. Köy kısa bir zamanda mezbaha manzarasını almış, etraf bir kan gölü haline gelmiştir.
Arkelil ve Atalan Köyleri: Van'ın kuzeyinde bulunan bu köylere sığınan 15.000 kadar Türk'ten, beklemedikleri bir anda Rus ve Ermeni çetelerinin saldırısı sonucu 2.000 kadarı katledilmiş, çoğu mitralyöz ateşi ile öldürülürken bir çoğu da kılıç darbeleri ile kesilerek yok edilmişlerdir.
Serar Köyü: Ermeni çetelerinin ablukaya aldığı köyden 15 kişi ancak bulabilirken 45 kişi acımadan katledilmişler
Süfla Köyü: Şitak'lı Simon ve gurubu tarafından sarılan köy önce yakilmış, köyün 320 kişilik ahalisinden ancak 50'si karanlıktan istifade ilealabilmişlerdir.
Molla Kolaç Köyü: Rus ve Ermeni çeteleri beraberce köye saldırmışlar, 20 kadar çocuğu öldürmüşler, hamile kadınlar süngülenerek katledilirken güzel olanlarından bir kısmını beraberlerinde götürmüşler. 250 kişilik köyden 35 kişi hayatta kalabilmiştir.
Argesus Köyü: 15 Mayıs 1915 tarihinde Ermeni ve Ruslar köyü muhasara, sonra da işgal etmişler. İlk anda yağmadan sonra, Cuma bin İbrahim, Abdurrezak Abdülhamit, 12 yaşındaki Hatice, 8 yaşındaki kardeşi Ali oğlu Mahmut ve karısı, oğlu ve kızı katledilmiştir. Bu katliamdan çok az kişi kurtulabilmiştir.
Akşani Köyü: işkence sonucu ve yakılarak 500 kişi katledilmiş, köy yağmalanmış, kadınlara tecavüz edilmiş, güzel olanlar alıp götürülmüştür.
Şeyh Aynel (Otluca) Köyü: Köy halkı katliamdan kurtulmak için Zeve'ye giderken yolları kesilmiş, 200 kişi yakalanmış, kadın, çocuk ve ihtiyar demeden camiye doldurulup diri diri yakılmışlardır.
Zeve Köyü: Bu köy Van'a 15 km uzaklıkta idi. Şimdi bir harabe yığını içinde yeşeren büyük bir şehitlik olan Zeve'de şehitlerin anısına bir abide yükselmektedir.Köy halkı düşmanla sonuna kadar savaşmış, genç kızlar ve kadınlar namuslarım kurtarmak için kendilerini yakmış veya suya ahlıp boğulmuşlardır.Bardakçı köyüne yakın ve Merkit Çayı yanında, göle yakın olan bu köyün halkı kendilerine sığınanlar ile birlikte tamamen öldürülmüşlerdir.
Bu köye daha önce yine Ermeni katliamından korkup sığınan Tımar Bucağı köylerinden: Pankiz, Zorava (Yemlice), Şeyh Eynel (Otluca), Harzıl, Sorsurat (Tabanlı), Şeyhkara (Gülsünler), Ayanıs (Ağartı), Amik ve Göllü köyleri halkı aslında Van'a gitmek üzere hareket etmişler fakat Van'm işgal edildiğini ve yakıldığını duyunca Zeve'de o gece kalmışlar. Ancak sabahleyin bunu haber alan Ermeni çeteleri köyü hemen kuşatmışlar.
Daha sonra köye bütün güçleri ile saldıran Ermeniler o günü zorlanırlar. Köyün ilk şehidi Server Hoca olmuş, daha sonra da kansı ve çocukları savaşarak şehit düşmüşlerdir. Geri kalankar da kuşunlan bitinceye kadar kahramanca karşı koymuşlar fakat yine de Ermenilerin köye girmelerine engel olmamışlardır
Zeve'de, bu işkencelerden, tırnakları sökülenler, parmakları kesilenler, burun, kulak ve kolları kesilerek acı çektirilenleri, hamile kadınlardan karınlan süngülerle yarılarak çocukları süngülenenleri, camilere toplanıp diri diri yakılanları, katledilenleri görmek mümkün. Zeve'de, daha hayatlarının baharında 1300 Türk çocuğu, 300 kadar gelinlik kız, 400 kadar genç erkek olmak üzere toplam 2000 kişi Ermeni çeteleri tarafından çeşitü işkencelerle katledilmiştir
Van’ın Zeve Köyü Toplu Mezar Kazısından Görüntüler:
Van gölü civarında Reşadiye Nahiyesi'ne bağlık Aktak Köyünü Ruslar ve Ermeniler katlettikten sonra kızları iğfal ettiler. Çocukları diri diri yakıp, erkeklerin gözlerini oydular. İhtilalcilerin başında Gevaşlı Osep, Bedros, Antranik gibi komiteciler vardı. Köyün en güzel kızlarından 15 tanesini içki alemleri ile "Yaşasın Ermenistan" naraları ile kirlettiler. Karşı koyanları acımadan katlettiler.
Müküs (Bahçesaray) Köyü: 1915 Mayıs ayı sonlarında Ermenilerin giriştikleri katliamlardan birisi de bu köyde yapılmıştır. Kadın, kız, çocuk, yaşlı kişiler acımadan öldürülürken bir çoğunun burnu, kolları, kulakları kesilmiş, gözleri çıkartılmıştır. Köy masum Türk çocuklarının cesetlerinden geçilmez bir hal almıştır. Bu katliamın yanında camiler pisletilmiş, ahır olarak kullanılmıştır.
Diğer bir vahşet tablosu ise; hamile kadınların karnı yarılmış, çocuklar çıkarılıp atılmış, ayaklarından tavana asılmış ve kurşunlarla delik deşik edilmiş olmalanydı.
Ayrıca Havosor civarında Hacı Musa bey, Hacı Yusuf ve yedi arkadaşı kurulan pusuda şehit edilmişlerdir.
500 kişilik, Parço, Mako, Panik ve Serkis yönetimindeki bir Ermeni çeteci birliği Gevaş'a bağlı Karkerköyünü kuşatmış, evleri ateşe vermiş, yaşlı erkek, kadın ve çoçuklar katledilmişlerdir. Kadınların bir kısmı kirletilmiş, bunun acısına dayanamıyan bir çok kadın intihar etmiştir. Katlânı- dan çok azı kurtulabilmiştir.
Yine Kasir Köyüne saldıran aynı çete grubu burayı yağmalamış, kızları kirletmiş, erkekleri de acımadan yaylım ateşi ile öldürmüşlerdir. Bu köyde kadın, çocuk ve yaşlılardan 112 kişiyi katletmişlerdir.
Ermeniler Tarafından Şehit Edilen Kadın ve Çocuklar
Van'dan gelen Akdamar Kilisesi Piskoposu Vartan ve Tütüncüyan, Simon idaresinde yüzlerce grup Zivane, Karkar Köylerine saldırmışlar, yağma, iğfal, katliam sonunda buralarda da esir ettikleri 200 civarındaki genç kızı Van'a götürmüşlerdir.
Bu köyden kaçabilenler Müküs Köyü'ne sığınmışlar ise de bu köyü de kuşatan Ermeni çeteleri kadın, çocuk ihtiyarların tamamını katletmişler. Neticede 20-30 kişi ancak kurtulabilmiştir. Bu köyde de kadınlar ve kızlar kirletilmişlerdir.
Kumköyü. Burada da evler yakılmış, insanlar katledilmiş, Kadınlar iğfal edilmiştir Köyün ileri gelenlerinden Yunus ve karısı korkunç bir şekilde katledilmiş, Mehmet Beyin karısı Fatma hanım, İsmail Ağanın kızı Leyla işkence ile öldürülmüşlerdir. Süleyman Ağanın kansı iğfalden ölmüş, sağ kalanlar da bilinmeyen bir istikamete götürülmüşlerdir.
Engel Köyü: Bu köy ile Gevaş arasında ölenlerin sayısının on binden fazla olduğu Rusların Van'dan çekilişleri sırasında görülmüştür. Yalnız Gevaş halkından 3000 kişi Müküs Komitecileri tarafından Ahira dağlarında öldürülmüşlerdir.
Nisan aylarında Van'da olduğu gibi Şıtakta da Ermeniler çarpışmalara başlamışlardı.Ermeniler jandarmaya ve karakollara saldırmış ve telgraf hatlarını kesmişlerdir.Şıtak'ta başlayan karışıklık genişlemiş ve önem kazanmıştır. Ermeni çeteleri köylere ve kasabalara ani baskınlar katliamlara devam etmekteydiler. Bu çaıpışmalar Nisan sonralarına doğru daha da artmıştır. Nitekim Şıtak kazası merkezinde toplamı, 600 kadar Ermeni çetecisi jandarma ile şiddetli çarpışmalar yapmaktadır.
Ermeniler tarafından öldürülen Türk çocuklar, kadınlar ve karınları deşilerek bebekleri çıkarılan anneler
Komite liderlerinden Aram'ın ve îşhan'ın idaresinde başlıyan isyanda eski yapı bir top dahi kullanarak askerleri sıkıştırmışlar. Zor durumda kalan memurların bir kısmı geceleyin kaçabilmişse de, bir çok masum kadın ve çocuk sularda boğulmuşlar, bir kısmı da ötede beride saldınya uğrayarak ölmüşlerdir.
Şıtak'ın düşman tarafından işgalinden sonra etrafa ölüm saçmaya başlamışlardır. Nitekim, kadın, çocuk ve yaşlı dahil Şıtak'ın hemen hemen yansını katletmişlerdir. Bunların bir kısmım kurşunla, bir kısmını da kılıçtan geçirerek şehit etmişlerdir .
Bu arada Şıtak'a bağlı Hasnik, Kalkan (Bilgi), Rüknan (Sözveren), Hasis (Eliaçık), Berho (Alacayar), Arkanis (Işınlı), Cemik, Suvanis, Hist, Şükran, Virkez, Norevan, Sevgan gibi köylerde bulunan erkekler öldürülmüş, kızlar ve kadınlar Rusya'ya doğru götürülmüşlerdir.
Yine Tako yaylasında Ermeni ve Rus saldırısına uğrayan yüzlerce kişi şehit edilmişlerdir.
Sukan köyü: Bir gece Rus ve Ermeniler, köyü basmışlar, ellerinde silah bulunmayan masum kişileri acımadan öldürmüşler, evlerini yakmışlardır. Sağ kalanlardan bir kısmını da toplayıp bir eve kapatmışlar, diri diri yakmışlardır. Kadınları toplayıp bilinmeyen yerlere götürmüşler, bir çok genç kızı iğfal etmişlerdir. Bu köyden ise ancak 21 kişi kurtulabilmiştir.
Ojin köyü: 500 nüfuslu köyün Ruslar ve Ermeniler tarafından yakıldığını, yıkıldığını, yağma edildiğini, halkın katledildiğini, kadınların iğfal edildiğini ve ancak 30 kişinin kurtulabildiğini ve katliamdan kurtulan Mustafa ve Esat Efendilerin yeminli ifadelerinden anlamak mümkün olmuştur.
Kotis (Onağıl) köyü: Köye saldıran Rus ve Ermeniler tarafından Hurşit Bey ve oğluMusa Bey ve karısı soyulup para ve mücevherleri alındıktan sonra öldürülmüşlerdir. Kadınlar ve genç kızlar iğfal edilmişlerdir. Burada yakalanan 80 kadın ve 33 çocuk Muş'a götürmek üzere yola çıkarılmışlar fakat acımasızca katledilmişlerdir.
Kauşan köyü: Kotis köyünden getirilen erkekler burada katledilmişlerdir. Kadınlar ise yine iğfal edildikten sonra buna dayanamayıp kendilerini öldürmüşlerdir. Buradan da yalnız iki kişi kurtulabilmiştir.
Devzer (Kaşıkara) Köyü: Buraya toplananlar ile çeteci Aram Manukyan arasında şiddetli çarpışmalar olmuş ve 300'den fazla şehit verilmiştir.
Çankser (Dolutaş) Köyü: Bir çocuğu kuzu gibi kızartmışlar ve bir süngü üzerinde direğe iliştirmişlerdir.
Ahorik (Tulgalı) ve Avzerik (Bakışık) Köyleri: Bu iki köy arasında elleri karınlarına sokulmuş, tenasül uzuvları ağızlarına bırakılmış olduğu halde dört kişinin cesedi bulunmuştur.
Kavlik (Keçikayası) Köyü: Bu köyde de 7 yaşlarında Fatma ve 9 yaşlarında Gülnaz adında iki kız çocuğuna tecavüz edilmiş, tanınmaz hale getirilmiş ve daha sonra da katledilmişlerdir.
Ayrıca Ulvi admda 70 yaşındaki bir ihtiyar şehit edilmiş, tenasül uzvu kesilip ağzına bırakılmış, çene kemikleri kırılmış bir halde bulunmuştur.
Yine aynı köyde Hacı Molla Sait'e kızını kendi elleri ile boğazlatmak için zor kullanmışlar ve her isteyişte vücudunun bir organını kesmek suretiyle şehit etmişlerdir.
Ermeniler tarafından oyularak katledilen bir Türk
Ashıci (Tepedam) Köyü: Ermeniler bu köye girdikten sonra görülmemiş vahşetle katliama girmişlerdir. Bu katliamda ölenlerden bazıları şunlardır. Alo oğlu Mikail, İsmail oğlu Musto, Maksutoğlu Derviş, Nimet oğlu Ali Kelo oğlu Esat, Nebi oğlu İsa, Gani oğlu Cevher. Bunların hepsi Ermeniler tarafından kurşunlanarak ve süngülenerek şehit edilmişlerdir.
Ayrıca Haşan kızı Ziro, Ali kızı Hazal, Hüseyin eşi Hüseyin kızı Hamsa işkenceler ve kötülükler ile öldürülmüş, bu arada henüz gelinlik yaşların daki Maho kızı Sabo, Mahu kızı Miri, Ali kızı Şahap, Meho kızı Emin Mahi kızı Güllünün ırzına tecavüz edilmiştir.
Bu köydeki camiler ahıra çevrilmiş, dine büyük hakaretler yapılmışta Kemo isimli şahsın karısı Zeliha'dan, gözleri önünde çocuğu tandıra atılarak etini yemesi istenmiş, bunu kabul etmiyen annenin ayağını tandıra sokarak yakmışlardır. Bunun yanında bir çok masum çocuğun yakıldığı bulunan cesetlerden anlaşılmıştır.
Mirgehi (Sanköy) Köyü. Ermenilerin köyü kuşatıp ateşe tutmaları üzerine köyün muhtarı Molla Hasan çetecilere aman dilediği halde köyün çocuk, yaşlı ve kadınlan çeşitli şekilde katledilmişlerdir. Köyde yapılan katliamda 47 erkek, 18 kadın şehit edilir. Bunlardan, Mehmet oğlu Abdo Abdullah oğlu Mazgi, Mehmet oğlu Mahmo, Haşan oğlu Murat, Avcı oğlu Uso, Mehmet oğlu Lesko süngülenmek suretiyle, Kasım oğlu Abdullah Haşan oğlu Suliş, Çoban oğlu Abdullah, Mümin oğlu Seymo, Reso oğlu Muammer, Merzi oğlu Paşo, Bitor oğlu Gülü, Yusuf oğlu Murat, İbrahim Cedo, Fakı Mehmet, Abdülcebbar oğlu Silo kurşunlanarak öldürülmüşlerdir. Molla Süleyman ise tandırda yakılmak suretiyle öldürülmüştür.
Ermeniler tarafından katledilmiş Türk kadın ve çocukları
Kadınlara ve kızlara gelince: Halil eşi Mehmet kızı Rahime, Hacı İbrahim eşi Kaşı ve kızı Huso; Aduz eşi Fatı kızı İsa, Meho kızı Hacer kurşunlanarak; Reşo eşi Zerreşan kızı Amat süngülenerek; İbo eşi Sülo kızı Sülnü karnı yarılarak ve çocuğunu tandıra atmak suretiyle İbo kızı Fatma, Hacıhan kızı Rahime, Ali kızı Mahiye, Hacı kızı Hatı kesilmek suretiyle; Fidan Hatun, Hacı Kerim kızı Binefs, Biro kızı Ruşi tandırda yakılmak suretiyle katledilmişlerdir. Ayrıca Hacı kızı nadire, Kulu kızı Hani, Telli kızı Zeliha, Saitli kızı Arap ve daha isimleri tesbit edilememiş birçok genç kız ırzlarına tecavüz edilmek suretiyle öldürülmüşlerdir .
Mayıs ayı içinde Rus ve Ermeni birlikleri Muradiye’ye bağlı bir çok köyde katliamlarda bulunmuşlar, yollarda rasladıkları, hatta kendilerine teslim olanlan dahi öldürmekten çekinmemişlerdir. Bunu gören köy sakinleri göçe karar vermişlerdir. Nitekim Ayaya nahiyesi Muradiye'ye, diğer köyler de Erciş'e sınığınmaya çalışmışlardır. Ancak Muradiye'ye sığınanlardan bir çoğu yine de katledilmişlerdir.
Gümüşköy:i Bu Köy ve civardaki diğer köyler halkının bir çoğu ve Aram'ın çetesi tarafından katledilmişlerdir. Aram köyü yağmalamış, çocukları fırınlarda yakmış, etraf kisa zamanda harabeye çevirilirken çevre Türk ölülerinden geçilmez olmuş, yüzün üstünde ev yakılmıştır. Yine de bazıları kaçmaya muvaffak olmuştur.
Kızılkilise (Yakıncak Köyü):Gümüş köyün akibetine aynı şekilde uğramış, yine Aram çetesi tarafından yakılıp yıkılmış, çocuk, kadın ve ihtiyar demeden katledilmişlerdir.
SorderesiKatliamı: Dereden su içmek istiyen ve memleketine izinli gelen Hamza çavuş vurularak öldürüldükten sonra bu dere kenarında Ermenilere karşı kahramanca karşı koyan yüz kişi şehit düşmüşlerdir.
Erçiş'e Rus ordusunun yaklaştığını duyan Türkler hicrete karar vermişler, ancak Ermenilere çok iyiliği dokunan Hacı Haşan Ağa'ya teminat vererek kendisine bir şey yaptırmıyacaklanna söz vermeleri üzerine Erciş'i terk etmiyen Hacı Hasan Ağa bu nankörlere inanmanın cezasını hayatı ile ödemiştir.
Ruslar Erciş'e girdikten sonra büyük yağma ve katliam yapılmış, Hacı Hasan ağanın malı mülkü talan edilmiştir.
Ercişte Kanlı Şükrü diye anılan topal ve sakat bir ihtiyan boğazlıyarak şehit etmişlerdir. Yine tıpkı Hasan Ağa gibi Maruf Ağayı da çeşitli işkenceler ile şehit etmişlerdir.
Ayrıca Albay Tahir, Binbaşı Osman, Yüzbaşı Sait Ağa'nın kumandasında Erciş'e doğru ilerliyen Hamidiye Alayını Ermeniler, Kansu'daki Oğuz Köyünde pusuya düşürüp önce silahlarını almışlar, sonra da hepsini kurşunlayarak şehit etmişlerdir. Bu korkunç katliamdan sadece bir kişi kurtula bilmiştir.
Yine Erciş Askerlik Şubesi Reisi Hikmet Efendi'nin kızı kasabada davul, zurna ile gezdirilip zorla bir Ermeniye verilmiş ve Rusya'ya gönderilmiştir. Bu duruma dayanamıyan kocası Hakkı efendi ise çıldırmıştır.
Karakilise (Uncular) Köyü: Ruslar tarafından işgali üzerine Ermeniler köyü yağmalamışlar, kızları kirletmişler, bir çoğunu öldürmüşler, çocuk ve ihtiyarlan da işkenceler ile katletmişlerdir .
Van’ın Erciş İlçesi Çavuşoğlu Samanlığı Toplu Mezarı Görüntüleri
Adilcevaz Katliamı: Van'ın işgalinden sonra güneye sarkan Ermeni Rus birlikleri, Aramın liderliğinde 267 kişiyi çocuk ve ihtiyar katletmişlerdir.
Yine Van'ın boşaltılması sırasında çocuk, kadın ve yaşlılan taşıyan gemilerden batma bahanesi ile Adilcevaz-Ket iskelesine yanaşan gemilere ateş açılması sonucu 400 kişi ölmüş bir çoğu da göle atlayarak boğulmuşlardır.
Ayrıca Van'dan gelen ayrı bir gemici grubu yine Adilcevaz-Ket iskelesine yanaşarak 80 civarında çocuk ve kadını çetelere bırakıp imhâ ettirmişlerdir .
Bu sırada Adilcevaz halkının %50'si katliamda ölmüşlerdir.
Şüphesiz Ruslann Van'ı işgali bu ilçe ve civarını da tedirgin etmiştir. Rusların bu bölgeye kaymaları üzerine zaman zaman karşı koymuşlardır Bunlardan birisi Çuh gediği denilen yerde vukubulmuş ve bir çok Türk şehit düşmüştür. Bir kısmı da Zabbaşı denilen yerde şehit olmuşlardır.
Bu bölgedeki köylerde Ermeniler yine yağlama ve katliamlara fırsat buldukça girişmişlerdir. Fakat diğer bölgeler kadar büyük boyutlara ulaşamamıştır.
Rus orduları ile birlikte Gürpınar ve çevresinde de büyük zulüm yapan Ermeniler bilhassa Hoşab'tan hicret ederek daha batıya göç etmeye çalışan bir grup Kırıl ile Molla Hüseyin köyü arasında Navdivan gediğinde pusuya düşürülüp hepsi şehit edilmişlerdir.
Ayrıca Seyhan köyü dvannda yaptıkları saldırı sonunda masum bir çok çocuk kadın ve yaşlıyı katletmişlerdir .
Ermeniler tarafından katledilen Türk çocukları
Görüldüğü gibi Nisan ayı ve ondan sonraki aylar zulüm ve katliam ayı olmuştur. Vanhlar'ın evleri, tüten ocaklan yakılıp yıkılmış, mahalleleri tahrip edilmiş, masum çocuklar süngülenerek öldürülmüş, tüm insanlığın yüzünü kızartacak kadar vahşet ve zulüm ile bu güzel şehir viraneye çevrilmiştir. Bu vilâyette giriştikleri toplu katliam, suikast ve insanlık dışı zulüm ve vahşet, tüyler ürperten işkencelerle kan kusturdukları Türk toplumunun feryatlarını o günlerde duyan olmamış ve kanlarının izleri hala silinememiştir. Bugün hala zihinlerde taze olarak kalan bu katliamların, abideleri ve şehitlikleri, Van'ın bir çok yerinde mevcuttur.
O zaman ben henüz 11-12 yaşlarında idim. Annem ve babam sağ idiler. Bir gün Rusların Çaldıran'a kadar geldikleri haberi Zeve'de ve civar köylerde büyük heyecan yaratmış ve bir katliama uğramamak için Van'a göç etmeye karar verilmişti. Ancak yolda iken Van’ın işgal edildiği, valinin Aram olduğu ve büyük katliam yapıldığını duymaları üzerine Zorava (Yemlice), Pankiz, Şeyh, Eyne (Oltuca), Şeylıkm (Gülsünler), Ayanıs (Ağartı) Amik, Göllü, Khazrıl ve Sorsurat (Tabanlı) köyleri en yakın köy olan bizim köye yani Zeve’ye sığındılar. Gelenler 2000 kişi kadardı. Biz ise 500 kadar idik. Daha sonra harpten dönen, bozguna uğrayan bazı askerler de bizim köye sığındılar. Bunları yerleştirmeye çalıştık. Gelenler arasında amcam oğlu Mustafa, eniştem Mehmet, teyzem oğlu İlyas, yine amcam oğlu Seyyad onbaşı, amcamın oğlu Emrah'ın oğlu Şükrü Çavuş da bulunuyordu.
Gelen kişiler açlıktan çok bitkin olduktan gibi, pislikten üstleri ve başları bitlenmiş, feci bir durumda idiler. Bunları elden geldiği kadar temizlemeye çalıştılar.
Aradan üç gün geçti. Köyün hocası Server Hoca o gün namazdan sonra, köyün yanından geçen suyun karşı tarafında bir kadının bağırması üzerine ona yardımda bulunup bu tarafa geçirdi. Bu kadın teyzem oğlu Ahmet Ağa'nın kızı Esma idi. Esma'nın durumu çok kötü idi. Biraz dinlendikten sonra kendini merakla dinleyen cemaate şunları söyledi: "Başınızın çaresine bakın. Amik’i kestiler, Ayanıs’ı kestiler, bu gün veya yarın sıra buraya gelecektir."
Bu haber köyde büyük bir heyecan yarattı. Ancak Server Hoca hemen durumu yatıştıracak sözler ile "Arkadaşlar biz Müslümanız, bize kötü kötüye ölmek yakışıma. Teslim olmak kitabımızda yazmaz. 9-10 da askerimiz var. Sonuna kadar savaşacağız".
Bunun üzerine mevziler kazıp bekledik. Ertesi gün üç taraftan Ermeniler köyümüzü kuşattılar. O gün öğlene kadar gayet güzel çarpıştık. Ancak daha sonra Ermenilere yardımcı kuvvet geldi. Akşama doğru mermiler bitmeye başladı. Siperlerden köye çekildik. Artık Ermenilere yol açılmıştı. Çoluk çocuk bağrışıyorlardı. Ermeniler çocukları süngüye takıyor, havaya atıyor, düşerken tekrar süngülüyorlardı.
Kadınlar gelinler uya attılar. Bir kısmı da namusunu korumak için ot toplarını ateşe verip kendilerini yaktılar. Kalan kısımları kendilerini yakıp yıktılar. Tek kişi kalmayıncaya kadar doğradılar.
Bunlardan biri de Seyyat Onbaşı'ya yapılanlardır. Onu soyup bıçakla derisini yüzdüler. Omuzlarına madalya takıyoruz diye delik açtılar, baldırlarını, yarıp cep açtılar. Kollarını teker teker kestiler. Büyük işkence ile öldürdüler. Bu katliamda sağ kalanlardan amcam kızı Seher, Ahmet Ağanın kızı Esma, Babamın kayınbiraderinin gelini Hayriye ve amcamın kızları Ayşe ve Güllüyü sayabiliriz.
Babamın daha önce, Asvodor isimli bir Ermeni ye iyiliği dokunmuş, onu ölümden kurtarmış. İşte bu iyiliğinden dolayı, Asvador beni, annemi ve kız kardeşimi kurtardı. Bizi götürürken her taraf iniltilerle her gün 5-10 kızı seçip sabahlara kadar eğlenip, sonra ırzlarına geçmişler.
Ev ve camiler tamamen yakıldı. Hatta Sultan Hacı Hamza isimli büyük bir zatın türbesine sığınanları türbe ile birlikte yaktılar. Buradan yalnız üç kişi kurtuldu.
Baba Adı: Abdullah
Anne Adı: Babibe
Doğum Yeri: Van
Doğum Tarihi: 1900
Ermeni mezalimi sırasında 15-16 yaşlarında Darülmuallimin öğrencisi olan bir gençtim. Bu sebeple olayları gayet iyi hatırlıyorum. I. Dünya Savaşı öncelerinde nüfusları 17.000 kişi olduğu söylenen Ermenilerle birlikte gayet iyi yaşıyor, komşuluk ediyorduk. Biz onlara çok iyi muamele ediyorduk. Meşrutiyet'in ilânıyla hürriyet, eşitlik ve adalet prensiplerini, kendi lehlerine istedikleri gibi değerlendirerek şımarmaya başladılar Van'daki liderleri Aram Paşa adında birisi idi ki, Sultan Hamid'in tahttan indirildiğini kendisine tebliğ eden heyet içerisinde de bulunmuştu. Van da yeraltı teşkilatı kurmuşlardı. Şimdi Büyük Camii'nin yanı başında bir mahzenden başlayarak ta kale dibindeki eski şehre kadar uzanan tüneller yapmışlardır. Öyle ki, bu tünellerden atlı olarak geçmek bile mümkündü. Bir gün bir tünelin, üstünün çökmesi üzerine bir nöbetçi tarafından tesadüfen bulundu. Hatta Ermenilerden birisinin ihbarı üzerine, Aram Paşa'yı, Büyük Camii civarında bir mahzende yakaladılar ise de, o günkü politikalar sebebiyle kendisine hiçbir şey yapılmadı salıverildi.
Kısaca Ermeniler adam akıllı teşkilatlandırılmışlardı. Zaten ticaret hayatını ellerinde tutan Ermeniler iktisadi, bakımdan da gayet iyi durumda idiler Ermeni ve Yahudilere, orduya silahlı olarak katılmak izni verildikten sonra Van fırkası giderken Ermeni çeteciler orduya kendi silahlarıyla birlikte katılmışlardı. Bizim askerlerimizin elinde ham demirden Alman yapımı iptidai tüfekler vardı, dört mermi attın mı, beşincisi önüne düşerdi. Daha sonra Van'a dönen Hacı Latif Bey ve başkalarından duyduğumuza göre, Van fırkasında bulunan Ermeniler askerlerimizi arkadan vuruyorlarmış. Hatta Doğu Cephesi'nden gelen ve Van'daki hastanelerde yatmakta olan yaralı Türk askerleri de Ermeni hemşire ve doktorlar tarafından zehirlenmek suretiyle öldürülüyorlarmış.
Van'daki duruma gelince: Ruslar bu sırada Muradiye, Özalp ve Başkale'den olmak üzere üç koldan harekete geçmişlerdi. Şehirde ise Ermeniler isyan etmiş, 29 gündür Müslüman ahaliye karşı harbediyorlardı. Hatta bizim üç kışlamız vardı (Hacı Bekir, Aziziye, Toprakkale). Onar kişiden, yani birer manga asker nöbet tutardı. Bu kışlalara da baskınlar yaparak askerlerimizi koyun gibi boğazladılar, kapı komşumuzun amcası Ali Çavuş'da orada şehit olmuştu. Bizim zaten çok zayıf olan milis güçlerimiz mazgallar kazmak suretiyle savaşmaya çalışırken onlar makinelerle duvarlarda gedikler açıp her tarafı yayılım ateşine tutuyor; gazyağı tenekelerini döküp ateşe veriyor, kendileri yer altındaki mahzenlere iniyorlardı. 29 gün boyunca bu zalim saldırılar devam etti. Nihayet Müslüman ahalinin daha fazla kırılmaması için hicret emri verildi. Vasıtaları olanlar vasıtalarıyla, olmayanlar büyük bir perişanlık içerisinde yollara düştük. İnsanlar yollarda çocuklarını bıraktı, açlıktan, salgın hastalıktan kırıldı.
Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, Ermeniler yalnızca Van'da değil köylerde de büyük zulüm yapmışlardı. Tımar'ın, Başkale'nin, Özalp'ın köylerinden Müslüman halkın evlerini ot tıkayıp ateşe veriyor, dışarı kaçmak isteyenleri de kurşunla, süngüyle öldürüyorlardı. Zeve'de birkaç köyün halkı Ermenilere karşı birleşerek savaşmış; ancak mağlup olan yedi köyün halkı birkaç kişi dışında, burada toptan yok edilmiştir. Şimdi anıt da dikilmiş olan bu köyde hâlâ, toplu halde katledilmiş insanların cesetleri çıkmaktadır. Sonra buradan hicret eden insanlar için on iki gemi tahsis edilmişti. Dört tanesinde Van'da görevli memur ve aileleri vardı. Tabiî gemiciler de hep Ermeniydiler. Dört gemi dolusu insanı bu gemicilerin yardımıyla adaya (Adır) çıkaran Ermeni fedailer bu insanların hepsini katlettiler. Diğer sekiz geminin ahalisi de Tatvan yakınındaki bir adada saklanan olan Ermeniler tarafından yok edilmek istendi ise de onların silahlan bulunduğundan savaşarak az bir kayıpla kurtulmayı başarmışlarda".
Van'dan göç ettiğimizde önce Bitlis'e, oradan Diyarbakır'a gittik. Yol boyunca Ermeni zulmünün izlerini gördük. Nihayet Van’a döndükten sonra, gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatacağım. İnsanlara her türlü işkenceyi yapmışlar. Allah rahmet etsin. Yüz küsur yaşlarında İsa Hoca adında bir zat vardı. Eşeğe bindirip gezmişler. Evlere baskınlar yaparak talan etmişler; kadınları kızları toplayarak Ziya Bey'in evine doldurmuşlar, hepsinin namuslarını defalarca kirletmişler. Öldürdükleri nisanları kuyulara atmışlar; hattâ bizim camiin kuyusunu bile cesetlerle doldurmuşlar. Cevdet Paşa birinci defa Van'a girdiğinde, kocası harpte olup hayvanı olmadığı için gidememiş ve esir düşmüş bu kadınlardan 130'unu jandarmalara teslim ederek Diyarbakır'a gönderdi. Hatta bunlardan 30 kadarı da bizim evde kalırlardı. Kirman eğirmek suretiyle geçimlerini sağlarlardı. Onlara tayın de verilirdi. Onların anlattıklarına göre Ermeni çetecilerden gördükleri zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu. Erkeklerin derilerini yüzmek, uzuvlarını kesmek; kadınların da namuslarını kirletmek, kazığa oturtmak gibi zulümlere maruz bırakıyorlardı.
Biz Van'a dört sene sonra döndük. Evvelâ iki sene kaldık; Van'a geri geldik; ancak Rusların şehre girmesi üzerine yeniden göç etmek zorunda kaldık. Bu defa Siirt'e kadar gittik. Döndüğümüzde 200-250 kadar Ermeni hanesi Çarpanak adasında tahassun etmişlerdi. Türkler nasıl olsa gider, biz yine Van'a yerleşiriz diye umuyorlardı. Bunların çoğu da sanatkârdı. Ancak bir süre sona çıkarılan kanunla koruma altında, hükümet tarafından Revan'a gönderildiler.
Ancak yedi defa düşmanın girip çıktığı Van, Ermeni mahalleleri dışında tamamen harap olmuştu. Van'ı yeniden imar ettik.
Baba Adı: Cimşid
Anne Adı: Fatma
Doğum Yeri: Van
Doğum Tarihi: 1901
Ermeniler, Ruslardan silah yardımı görüyorlardı. Van'da konsoloslukları bulunan İngiltere, Fransa ve Amerika'nın teşvikleriyle Ruslar tarafından silahlandırmakta olan Ermeniler, 1915 yılı başlarında taşkınlıklarını artırmışlardı. Ben o sıralarda 13 yaşında idim. Ruslar silah yardımını gizli yollardan yapıyorlardı. Rusya'dan Trabzon limanına gönderilen ve oradan deve kervanlarıyla Van'a ulaşan şeker ve gazyağı yükleri içerisinde gönderilen yeni model silahlarla donatılıyorlardı. Hangevenk (eski şehir meydanı)'de kervan mallarının dağıtımı yapılırdı; gazyağı tenekeleri içerisinde getirilen silahlar da gizlice Ermeni milislere verilirdi. Ermeni isyancıların Van'daki lideri Aram Paşa idi; ancak Taşnak komitesi reisinin adını hatırlamıyorum. Hepsi de Van merkez olmak üzere toprak iddialarında bulunuyorlardı. XI. Fırka Van'da görev yapıyordu. Seferberlik dolayısıyla bu askeri kuvvetimiz Erzurum'a gitti. Bundan cesaret bulan Ermeni çeteciler faaliyetlerini artırarak Müslüman ahaliye zulmetmeye başladılar.
Fedailer, Müslüman köylere ve mahallelere baskınlar düzenliyorlardı. Onlara karşı yalnızca, Diyarbakırlı İmam Osman Hoca önderliğinde, şehirde cephe dışında kalmış olan yaşlı ve askerlik çağından küçük gençlerden mürekkep milis kuvvetlerimiz vardı. Şimdi o olaylardan hatırladığım bir tanesini anlatayım. Biz Ermenilerle aynı okullara giderdik. Ermeni komitacılarından olan bazı öğrenciler Rüşdü adlı bir arkadaşımızı ders çalışmak bahanesiyle kandırıp evinden alıyorlar. Okul, hükümet konağının yanında. Onlar delikanlıyı Sanayi Çarşısının olduğu yerdeki Isıtma köprüsüne getiriyorlar. Irzına geçip, türlü hakaretlere uğrattıktan sonra öldürüyorlar. Ailesi ertesi gün cesedi buldular. Onun için bir de türkü yaktılar.
Arabaya bindim belim büküldü,
Zalim atlı vurdu, kanım döküldü.
Aradım, bulamadım derdime derman, aman başıma ferman.
Aman Mahmud Emmi kaldırın beni.
Aradım bulamadım derdime derman, aman başıma ferman,
Kanımı kurtarmak için başıma çare.
Bizim milis kuvvetlerimiz, şimdi Van Devlet Hastahanesi'nin karşısında bulunan Mahmut Ağa kışlasında bulunuyorlardı. Ermeniler ile harb etmeden bugün önce milislerimiz nöbetteydiler. Fakat Ermeniler geceden hazırlık görmüşler, Hükümet Konağı'nın duvarlarını delip mevzilenmişler. Milislerimiz sabah namazı için, kışlanın yanında akmakta olan bir akarsuda (Kara Memet) abdest alırlarken kurşun yağmuruna tutulmuşlar. Birçok milisimiz orada şehit oldu. Artık Müslüman ahali ile Ermeniler arasında çatışmalar başlamıştı. Herkes sokaklara döküldü. Bir kargaşadır aldı yürüdü. Biz de kalktık okula gittik. İki öğretmenimiz vardı; biri Selanikli, diğeri Edirneli. Bize "hadi yavrular, okul tatil oldu, helalleşelim, belki bir daha kavuşmak mümkün olmaz” dediler ve Ermeni kurşunlarına hedef olmamamız için ara yollardan gitmemizi tembihlediler. Okuldan ayrıldık, fakat biz birkaç arkadaşımızla yine eski yolumuzdan gidiyorduk. Baktık Tebrizkapı'nın orada silah, mühimmat deposunu açmışlar, silah dağıtıyorlar, Ermeni çetecilere karşı Müslüman ahaliye. O sırada baktık birkaç Ermeni arka taraftan kaleye çıkıyor. Silah dağıtan adama haber verdik. Elindeki cephane sandığını yere atıp Analıkız'm olduğu yerden onlara ateş açtı. Ermeniler kaçtılar. 2-3 Nisan 1331 tarihinde harb başladı. Ruslar da 1330 (1914- 15)'da henüz cepheyi yaramamışlar. Fakat Çaldıran-Bahçerasay'dan geçip askerimizi arkadan sarmışlardı. Molla Hasan köyünde karargâh kurdular. Hatta buradan askerimize cephane silah gönderilmek istendi ise de; malzemeyi götürmekte olan genç öğrenci ve yaşlılar soğuk sebebiyle ilerleyemediler. Onlardan birçoğu kötü hava şartları yüzünden şehit oldular.
Biz de hiçbir yere hareket edemedik. Fakat baharda Ermeniler iyice azıtmışlar; 10 Mayıs 1331 (1915)'de Ruslar da Van'a doğru hareket etmişlerdi. Bunun üzerine Vali Cevdet Bey'in emriyle biz de Van'dan muhacir olduk. Harp sırasında ne alınabilirse onları alarak yollara düştük. Ermeni zulmü öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı, hasta, esir, kadın, çocuk hiç kimse kurtulamıyordu. Mezalim o derecede ki, baş destekçileri olan Ruslar bile, Ermenileri bu tür hareketlerden men etmeye uğraşıyorlardı.
Benim anneannem, adı Mihri idi, dayımın birisinin belden aşağı felçli olması dolayısıyla, bizimle birlikte muhacir olamamıştı. Bu olaylar sırasında dili tutulan anneannem daha sonra işaretlerle anlatmıştı. Dayımın bıyıklarını etleriyle birlikte kesmişler. Hacı Ziya Bey'in esirhane hâline getirilen evine götürmüşler. Oradaki esirlere envai çeşit eziyet etmişler... ta ki Ruslar gelene kadar.
Ailemiz muhacirliğe 23 kişilik bir kafile hâlinde çıktık. Bitlis, Urfa yollarında ailemizin çoğunluğunu kaybettik. Van'a ancak iki kişi olarak döndük. Muhacerete ilk durağımız Bitlis idi; 11 günde vardık oraya. Sonra Siirt'te gittik, orada akrabalarımız vardı, bir-iki ay kaldık. Rusların yaklaşması haberi üzerine tekrar yola koyulduk. Diyarbakır'a gidiyorduk. 250 kişilik kafile idik. Yollarda susuzluktan, açlıktan perişan olduk. Oradan Kurtalan'a vardık. Diyarbakır'a gittik. Kebir köyüne indik. Fakat sıcaktan dolayı fazla kalamadık. Tekrar Van'a dönmek üzere yola çıktık. Zoh (Kurtalan)'a geldiğimizde, Rusların tekrar Van'a girdiğini öğrenince Siirt'e gittik. 1332 baharında da Bağdat'a gittik. İngilizlerin oralarda ilerlemesi üzerine Mardin’e geldik. 1333’te Urfa'ya geldik. Urfa'ya giren Fransızlar Halep Ermeniler'ini şehre getirerek Müslümanlara eziyetlere başladılar. 22 gün harbettik.
Sonuç malum yenildiler. Nihayet 20 Mayıs 1331'de ayrıldığımız Van'a, Ekim 1337'de 23 kişilik aileden ayakta kalabilen iki kardeş dönebildik. Van tamamıyla harabe olmuştu. Ermeniler her tarafı yakıp yıkmışlardı. Yalnızca Ermenilere ait olan evler yerinde duruyordu. Hatta Türk ordusunun Van'a girmesi üzerine Türk halkına reva gördükleri zulme misilleme yapılacağını düşünen 2.000 kadar zanaatkâr Ermeni Adır adasına sığınmışlardı. Türk Hükümeti onların güvenlik içerisinde Revan'a gitmelerini sağlamıştı.,
Baba Adı: Mirza
Anne Adı: Hane
Doğum Yeri: Van
Doğum Tarihi: 1883
Rusların yardımlarıyla ayaklanan Ermeniler, yıllarca birlikte yaşadıkları Müslümanlara karşı harbetmeye başladılar. Maksatları bizden toprak koparmak, devlet kurmaktı. Yer altında mahzenlerde tahkimat yapan Ermeniler, cinayetlerini işledikten sonra rahatça buralarda barınıyorlardı. Van'ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar. Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek için hicrete karar verildi. Halkın bir kısmı Bitlis'e doğra kara yolundan, bir kısmı deniz yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Vanlı muhacirler Türkiye'nin her yanma dağıldılar. Bitlis'e, Diyarbakır'a, Elazığ'a, Nazilli'ye, Burdur'a gittiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van'ın köylerinde yapılmıştı.
Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van'da toplanıp cürümlerine burada devam ettiler. Kısaca tam bir felâket olmuştu. Van gölünde eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara çivilediler. Biz de gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık. Tabii savaş gerektiriyorsa yaptık. Fakat savaş dışında hiçbir Ermeni, hele kadın ve çocuklara dokunulmadı. Ama Ermeni Ermeniliğini yaptı. Ben 6-7 sene sonra (İran cephesinden) askerden döndüğümde (1921), Van'ı tam bir virane olarak gördüm. Türk mahalleleri Ermeni ve Ruslar tarafından ateşe verilmiş; Müslüman halkın malları yağma edilmişti. Ermeni mahallelerinde ise tek bir yıkık ev yoktu. Van bomboştu. Tek tük Müslümanlar gelmeye başladılar. Herkes yeniden evini barkını yaptı, şehri yeniden kurduk.
Baba Adı: Yusuf
Doğum Yeri: Van
Doğum Tarihi: 1900
Ermenilerle aynı mahallelerde otururduk. Biz de Norşin mahallesinde onlarla oturur, iyi de geçinirdik. Ta ki Ruslar müdahale edene kadar. O günlerde Ermeni gençleri (tığalar) Ruslar'm teşvikiyle komiteler kurdular ve taşkınlıklar yapmaya başladılar. Komiser Nuri Efendi'yi öldürüp çarşıda arkın içerisine attılar. Haşbağı'nda posta memurunu öldürdüler, telefonu göğsüne bıraktılar. Bugün, yerinde hamam yapılmış olan bir binayı bombaladılar, enkazın altında kalan 20 kişi şehid oldu. Meşrutiyet ilân edilmiş, müftü ile keşiş el sıkışarak sözde Müslümanlarla Hıristiyanların kardeşliğini ilan etmişlerdi. O zaman Van Valisi Tahsin Bey'di. Müftü ağlayarak el sıkışmak zorunda kaldı. Ancak hadiseler aleyhimize gelişti. Komitacılar giderek azıttılar, isyan başladı. Ermenilerle 29 gün Haşbağı'nda harbettik. Silahımız yoktu. Tümen Erzurum'a gidince tamamen korumasız kalmıştık. Meşrutiyet'ten sonra orduya alınan Ermeniler de bizim silahımızla bizi vurdular. Orduda kalanlar da askerimizi arkadan vurdular. Müslüman mahallelerde kalan yaşlı ve yeni yetme gençler sabaha kadar devriye geziyorduk. Bu arada kışlayı bombaladılar. Ruslar yardım için tenekelerle altınlar gönderdiler.
Bu mücadele 29 gün sürdü. Rusların gelişine kadar devam etti. Yaşlı Ermeniler bu kavgayı istemiyorlardı. Çünkü Van'ın zengini, en iyi hayat süreni Ermenilerdi. Eski Van şehrinde çok sayıda Avrupa kumaş satan mağazaları, 1.000 kadar dükkânları vardı. Tüccar ve servet sahibi idiler. Bu olaylar çıkınca civar köy ve kasabaların ahalisi hep Van'a döküldü. Bu dükkânlar iki gün içinde yok olup gitti.
Sonra 50 gemi dolusu insan Van'dan hicret ettik, gemilerin üçünde yaralı askerler vardı. Cevdet Paşa halkı iskeleden gemilere bindirdi. Adaya gittik (Adır adası). Burada Ermeni tığalar yer altında talim görüyorlardı. Adada 9 gün kaldık. Tahta yelkenli gemilerin bir kısmını dalgalar parçaladı. Adada kuyular vardı. İki fırın vardı. Buradan (Van'dan) kimse bir şey alıp gitmedi. Aç kaldık, perişan olduk. Ağabeyim de subaydı, Erzurum'dan yaralı olarak gelmişti. Başlarında bir yüzbaşı vardı. Ermenilerin bizi keseceğini düşünen ağabeyim, onu ikna etti. 10 gemi oradan ayrıldık. Çok fazla da gidemedik. Ahlat'tan bu yana kıyıda kaldık. Zor şartlarda ertesi gün ancak Tatvan'a vardık. Biz ayrıldığımız gün Ermeniler her tarafı yangın yerine çevirdiler. Van'da Türkiye'nin her yanından gelen yaralı askerler vardı. Ermeniler onların yatmakta oldukları kiralık evlerden yapılma hastahaneleri ateşe verdiler. O yüzden burada 67 vilayetin şehidi yatmaktadır, buralar mukaddes topraklardır.
Amcam çok yaşlı idi, adı Terren Ağa idi. Van'dan ayrılırken onu götürememişlik. Kendisi, karısı, kızı, iki torunu (kızının kocası da çayda boğulmuştu. Kaynatası, gelinini bırakmamıştı). Ermeni tığaları amcamı, o çocukları baltayla parçalayıp öldürmüş. Kızı, burada Amerikan okulu vardı (Van'da ecnebilerin konsoloslukları vardı. Olaylar çok şiddetlenince terkedip gitmişlerdi), kız oraya sığınıyor. Ermeniler onu da binanın ikinci kalından atıp şehid etmişler.
Tatvan'dan Bitlis'e geçtik. İki aya yakın bir zaman da orada kaldık. Ruslar gelince yeniden yollara düştük. Hizan'a, oradan Diyarbakır'a gittik. Biz buradan gittikten sonra Jandarma Kumandanı, Vali Vekili olan amcam, Ömer Bey'e rapor gelirdi. Mansur Çavuş adlı birisi vardı. Ömer Bey'e rapor getirdiğinde hüngür hüngür ağlıyordu. Sebebi sorulduğunda şunları anlattı. Van'ın boşaltılmasından üç gün sonra şehidleri toplamaya gittik. Yüzlerce yaşlı kadını kazığa oturtmuşlar. Başlarında örtüleri, adeta oturuyormuş gibilerdi. Yakına, yanlarına gidince kazığa oturtulmak suretiyle şehid edilmiş olduklarını gördük. Başka bir yerde yarılmış göğsüne çocuğu süngülenmiş bir kadın gördük. Akla sığmayacak binlerce vahşet örneği bu olayları gören Müslüman şahitler ağlayarak Ömer Bey'e rapor eder. O da Mustafa Kemal Paşa'ya bildirirdi. Nihayet Ruslar geldi. Van'ın nerdeyse beşte dördünün yok edildiği bu vahşete onlar bile razı olmadılar.
Ermeniler'in katlettiklerinden başka, birçok insan da muhacerette öldü. Çoğu açlık ve hastalıktan yollarda kırıldı. Van'dan giderken hiç kimse bir şey alamadı ki yanına.
Üç yıl sonra hicretten döndüğümüzde Van'da Müslüman mahallelerini yerle bir edilmiş olarak bulduk. Ama Ermenilere ait yerler sapasağlam ayakta idi. Döndüğümüzde Van'da 2.000 kadar da Ermeni yaşıyordu. Türkler dönmeye başlayınca adaya kaçtılar. Daha sonra (2 sene) hükümet onları Revan'a gönderdi.
Baba Adı: Derviş
Anne Adı: Hayriye
Doğum Yeri: Van – Zeve (Zaviye)
Doğum Tarihi: 1897
Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği kadar tedbir aldılar. Tepelere hep mevziler kazdılar Hükümet de silah verdi. Yedi köyün ahalisi bizim köye doldu. Köyde insandan, arabadan adım atacak yer kalmamıştı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler Erkekler mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı yok. Nihayet Ermeniler köye girdiler Mevzilerde şehid olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup gazyağı döküp ateşe verdiler Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi öldürdüler Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine (başörtüsü) geldi, yaktı, kendisine bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadından başka kurtulan olmadı.
Bizden önce Bardakçı'ya gitmişler Biz gece yarısı dışarı çıktık, ya Rabbi kimseye gösterme, kan-ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Birisinin yanlarında butlarına cepler açıp nişanlar çizdiklerini söyleyip eziyet ettiklerini gördüm. Bu Seyyad Onbaşı idi. Bardakçı'ya yaklaştığımızda, derenin öbür tarafında Mehmetgilin evin orda yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından birbirine bağlanmış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca süngüleyerek öldürdüler (Allahım sen gösterme bir daha) Annem para-ziynet eşyası nesi var, nesi yoksa onlara verdi. Bize bir şey yapmamaları için. Sonra bizi Van'a getirdiler O arada ellerindeki esirlere akla gelmeyen işkenceler ettiler Dört ay bir kışlada kaldık. Sonra muhacir olduk. 1918 Nisan'ına kadar muhacir kaldık.
Ermenilerin çıkardığı isyanlar dünya kamuoyuna bir bağımszlık savaşı gibi gösterilmiş ve "mazlum Ermeniler katlediliyor" propagandası ile yaptıklarını, Türk Milleti üzerine atabilmişlerdir.Çıkarılan bu isyanların asıl amacının, büyük devletlerin kendi siyasi çıkarlarını gerçekleştirmek için, Ermenileri kullanmaları ve Türk topraklarını parçalamak olduğu anlaşılmaktadır.
Rusya ve İngiltere'nin vaatlerine kanan komitecilerin çıkardıktan isyanlar, geride kan, gözyaşı ve virane olmuş yerleşim yerlerinden başka birşey bırakmamış, Ermeniler ile işleri biten İngiltere ve Rusya onları yine yalnızlığa terketmişlerdir.
Van'da ilk isyan Rusya'nın tahrik ve desteği, misyonerlerin ve Patriklerin, ayrıca dış basının yardımıyla 1896 yılında çıkarılmış, Sasun'da, Zeytun'da olduğu gibi batılı devletlerin ilgisini ve müdahelesini temin etmek için büyük gayretler sarfedilmiştir.
Bu isyanların öncelikle Van şehrinde seçilmesinin sebebi olarak İran sınırına yakın oluşu ve çetelerin rahatlıkla Van'a geçmelerinin mümkün olabileceği gösterilebilir. Ayrıca Van'ı kendilerinin kuracakları "Bağımsız Ermenistan" için Başkent olarak görmeleri, Van'da tek Türk kalmayıncaya kadar öldürmeleri gerektiği sonucuna varmışlardır. Bu sonucu temin etmek için Hınçak ve Taşnak komiteleri ve kilisenin büyük faaliyet ve yardımlarda bulundukları belgelerle tesbit edilmiştir. Bilhassa Mıgırdıç Hırımyan isimli Patrik Van'da yoğun propaganda faaliyetlerine girişmiştir.
Bütün bu hazırlık ve çalışmalardan haberi olan hükümet bazı tedbirler almaya çalışmıştır. Ancak bu tedbirler, Van'ın asayişini korumakla görevli Saadettin Paşa'nın da yaptığı gibi önceleri nasihat etmeden öteye gitmemiştir. Patrikhaneye ihtarlar netice vermemiştir. Komitelerin yanlış tutum ve davranışlarının bırakılması isteğine Ermeni çeteciler silahlarım kullanarak cevap vermişlerdir.
Nitekim 1896 şubat ayı başlarında karakollara saldırılara geçmiş, Saray ilçesini ateşe vermişler ve civardaki köyleri yağmalamışlardır. Mayıs ayında karakol basıp çok miktarda silah kaçırmışlardır. Nihayet 3 Haziran sabahı devriye gezen askerler pusuya düşürülüp şehit edilmişlerdir. Boylece isyan büyük bir hızla gelişme gösterirken Türk askeri gerekli askeri tedbirleri almaya başlamıştır. Ancak yabanc konsoloslukların raporlarından da anlaşıldığı üzere Türkler Ermenileri katletmek için hiç bir girişimde bulunmamışlardır. İlk kurşunu daima Ermeniler atmış ve askerleri pusuya düşürüp şehit etmişlerdir.
Ermeniler Van'da daha sonraki günler ve aylarda askerlerin yanında sivil halkı da hedef almaya başlamışlar.Ekim 1896'da isyan bastırılsa da fasılalarla 1897 yılına kadar devam etmiştir. İsyan sonunda Ermeniler Türklerden 300'den fazla kişiyi öldürmüşlerdir. Bunların bir kısmı asker iken birçoğu ise çocuk-kadın-ihtiyar olan Müslüman halk idi. Ermenilerden ise 250 civarında kiş ölmüştür. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki, burada ölen ve yaralanan kadın ve çocuklar, isyanın bastırılması sırasında müstahkem evlerden askerlere ateş edilmesi ve askerin bu evleri susturmaya çalışması sırasında vukuu bulmuştur. Fakat Ermeniler yoldan geçen veya rastladıkları yerde kim olursa olsun öldürmekten çekinmemişlerdir. Bunlar belgelerle tesbit edilmiştir.
Yine bu isyanlar sırasında Van'da Ermeni çetecileri hem çarpışmış hem de evleri yakmışlardır.Bu çetelerin mezalim ve işkenceleri ise anlatılacak gibi değildir. Akla hayale gelmiyecek işkence çeşitlerini masum Türk halkı üzerinde denemekten çekinmemişlerdir. Ellerine geçirdikleri veya rastladıkları kişileri kadın, kız, çocuk, yaşlı demeden katletmişlerdir.
Bütün bu vahşetten umduklarını bulamıyan Ermeni komitecileri, isyanların yer yer bastırılması üzerine yine "Ermeniler katlediliyor" propagandaları ile Batılı devletlerin yeniden desteklerini sağlamaya çalışacaklardır. Osmanlı Devleti bunu reddedecek ve yalan olduğunu Avrupa devletlerine açıklıyacaktır.
Aynı iddiaları bir İngiliz yüzbaşısı olan B.Norman yazdığı raporda yalanlıyor ve bu güne kadar Ermenilerin bütün dünyayı kandırdığını anlatıyor. Ayrıca bütün anlatılanların Anadoluyu gezdikten sonra yalan olduğunu anlıyor.
Birinci Van isyanının bastırılmasından sonra 1908 yılına kadar Ermeniler Aram Manukyan'ın önderliğinde yeraltı faaliyetlerine inerek ciddi bir hazırlık evresi geçirmişlerdir. II. Meşrutiyet ile genel af ilan edilmiş ve azılı Ermeni katilleri de salıverilmiştir. Meşrutiyetin de getirdiği ortam ile Ermeniler hazırlıklarını daha rahat bir şekilde yapmışlardır.
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nı ise bağımsızlıklarını elde etmek yolunda tarihi bir fırsat olarak görmüşlerdir. Zaten Osmanlı Devleti'nin harbe itilâf devletleri yanında girmeyip Almanya saflarında katılması batılı devletlerin "Bağımsız Ermenistan" fikrini yeniden körüklemesine vesile olmuştur. Ermeniler yeniden sahneye çıkarılmışlardır. Bilhassa Osmanlı Devleti'nin seferberlik ilânı üzerine kendilerine her türlü rahatlığı ve müreffeh hayatı temin eden devletinin yanında çarpışması gerekirken düşmanla işbirliğine hatta silahları ile birlikte Osmanlı devletine karşı savaşmaya kalkışmışlardır. Bununla ihanetlerinin en yüksek katına çıkmışlardır. "Millet-i Sadıka" ünvanını artık tamamıyla yitirmişlerdir. Ermeniler komitelerin emirlerine uyarak Türk ordusundan silahları ilebirlikte kaçarak Rus ordusuna katılmışlardır. Bu katılışın sözde kendilerinin kurtuluşu olacağını zannederek Türk'e vurmaya başlamışlardır.Ermenilere parola Rusların Türk hududundan içeri girmesi olmuş veyurdun bir çok yerinde olduğu gibi Van'da da büyük bir isyana ve katliam hareketine geçirilmişlerdir.
II. Van isyanı ve katliamı olarak tarihe geçen bu olay Nisan 1915 ayı ortalarında başlayıp Van'ın kurtuluşu 6 Nisan 1918 tarihine kadar devam edecektir. Ancak en hızlı devresi 1915-1916 yılları arasındadır. Fakat Ermenilerin Van'da giriştikleri katliam Rusların Van'a girmesi ile hız kazanırken 1917 Bolşevik ihtilali ile bütün yönetim Ermenilerin eline geçmiş ve katliamları daha da artmıştır.
Van'da Ermenilerin işlediği bu mezâlimin Türk Milleti'nin her zaman içinde bir üzüntü, tarihte ise insanlık adına bir yüz karası olarak anılacağına şüphe yoktur. Çünkü bu isyanlarda evler, resmi binalar, hastaneler, camiler ve kışlalar tamamen yakılmış ve tahrip edilmiştir. Bunun yanında büyük hicret başlamıştır. Van ve çevresinden olarak Diyarbakır’a 100.000’e yakın, Mamuratülaziz’e ise 30.000 civarında nüfus göç etmişti. Bu katliamları yine kendilerinin yayınladıkları komite bildirileri ve yabancı basın da teyid etmiştir. Nitekim Amerika'da yayınlanan Ermeni gazetesi "Goçnak"ın 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da sadece 1.500 Türk kalmıştır" denilerek vahşetlerini ortaya koymuşlardır.
Savaştan önce Van'daki Müslüman hane sayısı 3.400 iken savaş sonunda bu sayı dörde kadar düşmüştü. Ermeniler geri çekildiğinde Van, bir şehirden çok bir ilkçağdan kalma harabe bir şehre benzemekteydi. 1 Kasım 1919’da Van’a gelen 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa savaştan önceki ve sonraki Van’ı şu şekilde tasvir ediyordu: “Van harabeye dönmüş. Şehir tamamen yangın yeri. Bağlarda bir mahallede birkaç yüz halk var. Umumi Harp başında Ermenilerin Van’da İslamlara karşı katliam ve yangınlarını yerinde dinledim ve gördüm. Küçüklük zamanlarımı hazin hazin andım.”
Yapılan bu katliamlara Batı dünyası, gözleri önünde işlenen bu insanlık dışı hareketlere maalesef seyirci kalmış, hatta yine Türkleri suçlamıştır, Halbuki Van, Vanlıktan tamamen çıkmış, mahalleler tamamen tahrip edilmiş, insanlar diri diri yakılmış, hamile kadınlar, küçük yavrular süngülenmiş, yaşlı kadın ve erkekler parçalanmış, kız ve kadınlar kirletilmişlerdir. Bu yüz karası tecavüzlere dayanamıyan veya namlularım korumak isteyen kadın ve kızlar kendilerini sulara atmak suretiyle intihar etmişlerdir.
Van'daki isyanın başlaması üzerine ilk tedbir olarak 24 Nisan 1915 tarihinde komitelerin kapatılması karan alınmış, daha sonra da Türk ordusunun arkadan vurulmasını önlemek için bu bölgedeki Ermenilerin göç/tehcir işlemine karar verilmiştir. Bu kararlar karşısında Ermeniler büyük infialle “Ermeniler katlediliyor" laflarını yeniden bütün dünyaya yaymaya başlamışlaıdır. Bugün 1.5 milyon Ermeninin katledildiği iddiası bundan ibarettir.
Amerikan Arşivlerine Göre 486.000 Ermeni Tehcir Edilmiştir
Bu isyanlar sırasında hem Türk hem de Ermeni ölmüştür. Arada masumlar da gitmiştir. Ancak Türkler asla katliam yapmamışlardır. Üstelik çekilen telgraflarda çocuk, yaşlı ve kadınlara asla dokunulmamaması, sadık kişilerin korunması istenmiştir.Bu çarpışmalarda Türk jandarması sadece kendine silah çekene silah çekmiş, komitecilere aman vermemeye çalışmıştır.
1.5 milyonun ölümüne gelince, belgelerde açıkça görüleceği gibi bu iddia mümkün değildir. Çünkü Ermenilerin o zamanki nüfuslan yine yatana kaynaklara göre 1.300.000 veya 1.400.000 arasındadır. Nitekim basit bir misalle, o zamanın Fransız konsolosu Zarçeçki'nin 15 Nisan 1914 tarihli "La Revue des Deux Mondes" isimli dergide çıkan yazısında Ermeni nüfusu 1.300.000, ayrıca "Documents Diplomatiques Affeires L'Empire Ottoman 1893-1897"isimli Fransız sarı kitabının 2. ve 8. sayfalarında 1.475.011 olarak gösterilmişte önce de belirttiğimiz gibi bunlar yalan ve iftiradan başka bir şey değildir.
Tehcir ve Komitelerin kapatılması itilâf devletlerinin işine çok yaramış ve derhal ültimatomlar ile Osmanlı Devleti'ne müthiş baskılar yapılmaya başlamışlardır.Aslında komitecilerin başları ve faal elemanları yakalanmasına çalışırken tehcir edilenlerin de taşınmaz malları satılıp parası verilmiş, götürebilenin malların götürmesine izin verilmiş, yanlarına güvenlik kuvvetleri katılarak varacakları yere kadar, hatta vardıktan sonra yerleşinceye kadar yardımcı olunulmuştur. Bunlar tamamen belgelerle sabittir. Ancak yolda eşkiya saldırıları, hava şartları ve salgın hastalıklardan bir çoğu ölmüşlerdir. Bu ölenler arasında güvenlik kuvvetleri de vardır. Olay bundan ibarettir, Yoksa katledilmek için asla yola çıkarılmamışlardır.
Aslında katliamı, Türk ordusunun cephede çarpışmasından faydalanarak savunmasız, erkeksiz, yalnız, ihtiyar, kadın ve çocuklardan teşekkül eden köy ve kasabalarda Ermeniler işlemişlerdir. Bu belgelerle de sabittir.
Türkler gerektiği gibi sesini dünyaya duyuramamalar, Ermeniler propaganda silahını lehlerine çevirerek yaptıktan katliamları, Türk Milleti'nin üstüne yıkmaya çalışmışlardır. Fakat belgeler gayet açıkça ortaya koymaktadır ki, Van'ın Türk ahalisi bir taraftan Ruslar, diğer taraftan Ermeniler tarafından dayanılması güç tecavüzler ve mezâlime uğramışlardır, 1.200.000 kişi göçmen olmuş, gayrı sıhhi hayat şartlarında bunların 700.000'ni telef olmuştur. Bu bilgilerde o zamanki Hariciye Nezâreti'nin İngiliz yüksek komiserliğine sunduğu raporda mevcuttur.
Van'da Türkler'e reva görülen bu zulüm sonunda halk, akla hayale gelmiyen işkencelerle evinden yuvasından edilmiş, yaşlısından kundakta- Idne, erkeğinden kadınına ve kızına kadar katledilmiş, binlercesi Van Gölüne atılarak boğulmuş, ırz ve namusları tamamen yok edilmiştir.
Van'da ve Doğu Anadoluda Türkler tarafından Ermenilere yapıldığı iddia edilen soykırımı daha büyük ölçüde Ermeniler tarafından Türkler'e yapıldığı bir çok belgelerle ispatlanmıştır. Türk Milleti'nin seferberlikte olmasından istifade ile savunmasız, silahsız kalan köy, kasaba ve şehirlere komiteler ile saldırıp planlı bir şekilde katleden Ermenilerin karşısında sadece jandarma kuvveti ile karşı konulmaya çalışılmıştır.
Daha önce de söylenildiği gibi Ermeniler topyekûn saldırılara geçmiş, Türkler ise devlet kuvveti kullanarak bunları durdurmaya çalışmıştır. Van'da ancak savunma yapabilmiştir. Devamlı saldırıda olanlar Ermenilerdir. Bu sonuçlar belgelerle sabittir.
Netice olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak isteyen güçlere alet olan Ermeni çeteleri, masum kişilerin de mahvına sebep olmuşlardır. Ermeniler kadar bölgedeki Türk toplumu da büyük zararlar görmüştür. Yani karlı çıkan büyük devletler olmuşlardır. Binlerce masum kişi hayatını kaybederken Van ve çevresi hâlâ bir virane görünümü ile ayakta durmakta, o günlerin izlerini yıkık duvarlarında bir nişane olarak yaşatmaktadır.
KAYNAKÇA
AKÇORA, Ergünöz, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları: 1896-1916. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1994.
ÇELİK, Hüseyin, Van'da Ermeni Mezalimi: Görenlerin Gözüyle, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Ankara, [t.y.].
Ermeni Olayları Sempozyumu: Van, Bitlis, Muş 2-3-4 Nisan 1985 [Ermeni Olayları Sempozyumu (1985 : Van, Bitlis, Muş)], yay. haz. Mahmut Bayar, Müfit Gömleksiz, Van : Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1986.
GAZİGİRAY, A. Alper, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, Gözen Kitabevi, 1982.
GEDİK, İlhan, Musa Şaşmaz, Yaşar Canatan, Yakın Dönem Ermeni Hadiselerinde Van, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993.
HYLAND, Francis P., Armenian Terrorism: The Past, the Present, the Prospects, Westview Press, Boulder, San Francisco, Oxford, 1991
KARACAKAYA, Recep, Ermeni Meselesi : Kronoloji ve Kaynakça, Gökkubbe, İstanbul, 2005
KARAKOÇ, Ercan, Geçmişten Günümüze Ermeni Komiteleri ve Terörü, IQ Yayınları, İstanbul, 2009.
KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı: 1878 - 1897, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul, 1984.
KÜRŞAD, Cengiz, "Ermeni Terörü", Osmanlı Yıldız Arşivi Tasnifi-Ermeni Meselesi, C. I, edt. Ertuğrul Zekâi Ökte, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1989.
LAÇİNER, Sedat, Türkler ve Ermeniler Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, 2. bsk. USAK, Ankara, 2005
MAZICI, Nurşen, Belgelerle Uluslararası Rekabette Ermeni Sorununun Kökeni, İstanbul, 1987.
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, ed. Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2000.
ÖKE, Mim Kemal, Ermeni sorunu 1914-1923, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.
Sadettin Paşa, Sadettin Paşa’nın Anıları: Ermeni-Kürt olayları (Van, 1896), haz. Sami Önal, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2003.
SÜSLÜ, Azmi, Gülay Ögün, M. Törehan Serdar, Van Bitlis Muş ve Kars’taki Ermeni Katliamları - Gazilerle Mülakat, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van, 1994.
ŞİMŞİR, Bilal N. Ermeni Meselesi 1774-2005, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2005.
TAŞKIRAN, Cemalettin, Van’da Ermeni Devleti Denemesi, Platin Yayınları, Ankara, 2006.
URAS, Esat, Tarihte Emeniler ve Ermeni Meselesi, 2. bsk, Belge Yayınları, 1987.