RUSYA VE ERMENİLER
Ruslar Ermenileri Nasıl Ele Aldılar
Avrupa devletlerinin doğrudan müdahalesine izin vermeyen bir coğrafyada var olmaları nedeniyle Ermeniler, Rusya ile yakından ilişki kurmak zorunda kalmışlardır. Rusya ile Ermenilerin birbirlerine karşılıklı olarak ilgi duymaya başlaması ise, XVIII. yüzyıl başlarında I. Petro dönemine rastlamaktadır. Nitekim, I. Petro, İran ile yaptığı savaşlarda Ermenilerden yararlandığı gibi onları Rus topraklarına yerleşmeye de davet etmiştir. Bu davet üzerine bir kısım Ermeniler İran’dan Rusya’ya göç etmiştir.
Ermenileri Ele Alan Rus Çarı I. Petro
Osmanlı toprakları üzerinden güneye ve güneybatıya yayılma amacında olan Ruslar bunun için Osmanlı devletinin iç işleri karışmak adına Ortodoksların ve onlarında yanında Ermenilerin hamiliğini elde etmek için çaba göstermiş ve Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla bunu elde etmiştir. Daha sonra 1816’da Moskova’da “Lazarev ailesinin” sağladığı imkânlarla, Lazarev Doğu Dilleri Enstitüsü’nü kurarak, Ermeni konusunu sistemli bir şekilde ele almıştı. Çünkü buradaki öğrencilerin yüzde doksanı Ermeniydi. Daha sonra Çarlık Rusyası 1826-1828 yıllarında İran’la yaptığı savaşları kazandıktan sonra 1828’de imzaladığı Türkmençayı Antlaşması ile elde ettiği Revan ve Nahçivan Hanlıklarını birleştirerek Ermeni vilayetini kurmuştu.
Enstitünün 1838 Yılına Ait Bir Resmi
Fakat, Ermenisiz bir Ermeni bölgesinin var olamayacağını gören Ruslar, daha Petro zamanında başlayan Ermenileri Rus kontrolündeki bölgelere göç ettirme operasyonuna yeni bir halka ekleyerek Türkiye ve İran’dan 140 bin Ermeni’yi bu bölgeye göç ettirerek yerleştirmişti. Zira Çar I. Nikola Erivan’a Ermenilerin yerleşmesine izin vermekle “Ermenistan’ın kuruluşuna ilk adımı attığını” ilan etmişti. Bundan sonra Ermeniler de Çar’ı kurtarıcı olarak görmeye başlamış, Kafkasya’nın güneyindeki Ermenileri de kışkırtmaktan geri durmamışlardı. Bu tarihten itibaren Rusya, Osmanlı Devleti aleyhine yapacağı her faaliyetin operasyon üssü olarak bu bölgeyi kullanacak, Ermenilere vaatlerde bulunacak ve Sovyet döneminde kurulan bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti’ne kadar da hiçbir şekilde Ermeni devleti kurulmasına izin vermeyecektir.
Ermenistan’ın Kuruluşuna ilk adımı attığını söyleyen I. Nikola
Aslına bakılırsa Çar I. Nikola kullandığı bu göç metodu ile bölgenin tarihi coğrafyasına müdahale ederek, Türk dünyasının ortasında yapay bir Ermenistan oluşturarak, doğu ve batı Türklüğünün irtibatını kesmeyi amaçlamıştı. Bu amaçla Ruslar, Osmanlı Devleti aleyhinde giriştikleri her faaliyette, istedikleri neticeyi elde edebilmek için Ermenilerin yardımını talep etmiş, buna karşılık da Ermenilere, Osmanlı’ya karşı kendilerine her türlü desteği vermeyi vaat etmişlerdi. Ruslar, ikna ettikleri Ermenilerden hem asker hem de sivil destek olarak faydalanma yoluna gitmişlerdir. Savaşlarda Kafkas Ermenilerinden oluşan gönüllü alaylar, Rus ordusunun öncü birliklerini oluştururken, sivil teşkilatları da Osmanlı Devleti dâhilinde yaşayan Ermeniler arasında isyan çıkartmak için kullanmışlardır. Türkiye ile Rusya arasındaki savaşlar, Türklerin mağlubiyetiyle bitince, Ruslar, Ermenilerin Türk halkını katletmelerine hiç ses çıkarmamıştır.
Ruslar Osmanlı Devleti’ni “Hasta Adam” İlan Ediyor
Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’la siyasi, askeri, sosyal alanlarda birçok yenilikler yapmış olması, Balkanlar ve Boğazlarda gözü olan Rusya’yı rahatsız etmişti. Bu nedenle Rusya, İngiltere’nin bu gelişmeler hakkındaki görüşünü almayı uygun bulmuştu. I. Nikola, İngiliz büyükelçisi ile Petersburg’da yaptığı görüşmede “Kucağımızda bir hasta adam var, eğer ölümünden önce mirasını paylaşmak için anlaşmazsak başımıza işler açılabilir” demiştir. Ardından Sırbistan ve Bulgaristan’ın kendi emri altına girmesi gerektiğini, Mısır ve Girit’i de İngiltere’nin alabileceğini ifade etmiştir. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını kendi siyasetine uygun bulmadığı için Çar’ın bu teklifini reddetmiştir. Ancak Çar isteklerinden vazgeçmeyerek, kutsal yerlere bakma işinden çıkan basit bir meseleyi büyüterek, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoks tebaanın korunması hakkında kendilerine bir senet verilerek bu konunun güvence altına alınmasını istemiştir. Zayıf ve kendi kontrolleri altında bulunan bir Türkiye’yi, Rusya’nın işgali altında bulunacak bir Türkiye’ye daima tercih eden İngiltere ve Fransa da Türkiye’nin yanında yer almış ve böylece, üç büyük gücün asırlardan beri dayanışma, anlaşma, rekabet şeklinde sürdürdükleri Orta Doğu politikaları, Kırım Savaşı olarak bilinen savaş şekline dönüşmüştü.
Osmanlı Devleti Rusya’ya harp ilan etti ve ordunun başına Serdar Paşa getirildi. İngiltere ve Fransa’nın da desteğiyle Kırım’a asker çıkarıldı. Çar I. Nikola üzüntüsünden öldü. Yerine geçen oğlu II. Alexander barış istedi ve Paris Antlaşması imzalandı. Islahat Fermanı’ndan sonra 1870’li yılların ortalarına kadar Rusya Osmanlı Devleti bünyesindeki Ortodokslar hakkında yeni girişimlerde bulunmayacaktı.1870’li yılların ortasına gelindiğinde Rusya Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaası adına tekrar aktif politikalar izlemeye başlamıştı. Bu tarihten itibaren Rusya Ermeni meselesinin merkezinde bulunmaya başlayacaktır. Aslına bakılırsa Ermeni meselesinin uluslararası bir sorun olarak tarih sahnesine çıktığı bu dönemde başlıca rollerden birisini belki de en önemlisini Rusya oynayacaktır.
Çar II. Alexander
Rusya Ermeni Sorunu’nu Uluslararası Platforma Taşıyor
93. Harbi, Rusya ve Ermeniler
93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Türk ve Rus tarihleri açısından olduğu kadar Ermeni meselesi için de önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. 1875 yılında Hersek İsyanı başladığında, büyük devletlerin müdahalesi ile burada ıslahat yapılması düşüncesi ortaya çıkınca, Patrikhane bu fırsattan istifade ederek, doğu illeri için bir muhtariyet koparabilme düşüncesine kapılmıştı. Özellikle Rusya’nın çabalarıyla Balkanlarda başlayan isyanlar sonucunda büyük devletler, bu bölgelerdeki meselelerin çözülmesi için elçilerinin katılacağı bir konferansın İstanbul’da toplanmasına karar vermişlerdi.
İstanbul Konferansı’na Katılan Ülkelerin Temsilcileri
Hersek ve Bulgar meselelerinin halledilmesi için toplanan İstanbul Konferansı (Tersane Konferansı) sırasında Patrik Nerses Varjabedyan, İngiliz baş murahhası Salisbury’ye Osmanlı hükümetinin Ermenilere yaptığı baskılar, bunlara karşı alınmasını istediği önlemler ve destek isteklerini içeren bir rapor sunmuştu.
Salisbury’e Rapor Sunan Nerses Varjabedyan
Lord Salisbury
Nerses’in çabalarına rağmen konferansın konusu Ermeni Sorunu olmadığı için bu teşebbüslerden bir sonuç alınamamıştı. İstanbul Konferansı’nda bir sonuç alınamayınca Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açmış, hem doğudan hem de batıdan ilerlemeye başlamıştır.
Osmanlı devleti Rus ilerleyişine karşı duramamış ve 31 Ocak 1878’de Edirne Mütarekesi imzalanmıştı. Rusların Balkan sıradağlarını aşıp Trakya’ya gelmeleriyle Ermeni kilisesi ve aydınları Osmanlı Devleti’ne tam anlamıyla sırt çevirmişlerdi. Bu kişilerin başında da Patrik Nerses vardı ve Ermeniler de artık Rusya’dan medet ummaya başlamışlardı. Edirne Mütarekesi imzalandıktan hemen sonra Patrik Nerses, Ermeni ileri gelenleri ile birlikte harekete geçmişti.
Ermeni Patriği Nerses Edirne’ye Heyet Gönderiyor
Osmanlı-Rus Savaşı’nın sona erdiği günlerde tavır değiştiren Patrik Nerses ve İzmirliyan’ın başkanlığındaki Ermeni Meclisi İstanbul’da gizli surette toplanmıştı. Bu toplantıda Ermeniler Eçmiyazin Katogikosu’na müracaat edip, Türkiye Ermenilerinin ricalarını Rus Çarı’na sonra da Avrupa Devletleri’ne iletmesini kararlaştırmışlardı. Türk Ermenileri adına Çar’a sunulmak üzere bir de muhtıra hazırlamışlardı. Bu muhtırada, Doğu Anadolu’da Fırat nehrine kadar olan bölgenin geri verilmeyip, ilhak edilmesini; bu olmadığı takdirde, Bulgaristan’a ve “Bulgar Milleti”ne verilecek imtiyazların, “Ermeni Milleti”ne de verilmesini, işgal edilen toprakların boşaltılması halinde ise, Osmanlı hükümetinden ıslahat yapılması için maddi bir teminat alınmasını ve bu ıslahatın tatbik ve tamamlanmasına kadar Rus işgalinin devam etmesini istiyorlardı. Bu istekleri elde edebilmek için Patrikhane Edirne’deki görüşmelere temsilci göndermekten de geri durmamıştı.
Patrikhane, Edirne’ye bir heyet gönderilmesine ve Rus İmparatoru II. Alexander ile Başvekil Gorçakoff’a birer dilekçe sunulmasına karar vermişti. Babıâli Ocak ayında barış antlaşmasının ilk şartlarını tespit etmek üzere Edirne’ye temsilcilerini yollarken; Patrik Nerses de, Edirne Ermeni Başpiskopos’u Kevork Rusçuklıyan’a Rus Orduları Başkumandanı Grandük Nikola ve General İgnatieff’e “hoş geldiniz ziyareti” yapması için talimat vermişti. Türk heyeti içerisinde olan Stefan Aslanyan ile Ohannes Nuryan Efendiler de Ermeni Patrikhanesi adına çalışıyorlardı. Patrik Nerses’ten aldığı talimat üzerine, Rusçuklıyan Filibe’de Kont İgnatieff ile görüşmüştü. Bu görüşmede Rusya’nın İstanbul eski elçisi olan İgnatieff, Ermeni heyetine, Osmanlı topraklarında “Ermenistan” diye bir bölgenin bulunmadığını, Ermenilerin dağınık bir şekilde yaşadığını ileri sürerek, Bulgarlara verilen hakların kendilerine verilemeyeceğini bildirmişti. Fakat ileride Ermenilerden yararlanmayı planlayan İgnatieff, onlara derhal mücadeleye başlamalarını da tavsiye etmişti.
Ermenilerin Hoş Geldiniz Ziyareti Yaptığı Grandük Nikola
Ermenileri Mücadeleye Çağıran İgnatieff
Ermeniler Ayastefanos’ta Çabalıyor
Edirne’de netice alınamayınca Ayastefanos’ta devam eden barış görüşmeleri sırasında bizzat Patrik Nerses Varjabedyan, Rus murahhasası başkanı Çar’ın kardeşi Grandük Nikola ile görüşmüştü. Ardından eski patrik Mıgırdıç Kırımyan başkanlığında, Horen Narbey, İstefan Papazyan ve Mosdiçeyan’ın içerisinde bulunduğu bir heyeti Nikola’ya göndermişti. Bu heyet hazırlanmış olan muhtırayı Nikola’ya sunmuştu. Muhtırada Osmanlı Devleti aleyhine şikâyette bulunulmakta ve Ermenilerin bulunduğu Şark vilayetlerinde bir Ermeni devletinin kurulmasına müsaade edilmesi, hiç olmazsa zikredilen yerlerin Rus himayesine alınması talep edilmekteydi.
Ermeniler bu yoğun faaliyetleri sonucunda yapılacak antlaşmaya kendileri için bir madde koydurmayı başarmışlardı.
Ve 16. Madde:
“Ermenistan’da Rusya askerinin istilası altında bulunup Devlet-i Aliye’ye iade edilmesi gereken yerlerin boşaltılması, oralarda iki devletin dostane münasebetlerine zararlı karışıklıklara yer verilebileceğinden, Devlet-i Aliye, Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini sağlamayı garanti eder”.
Ayastefanos İmzalanırken
Anlaşmasının imzalandığı 3 Mart 1878 tarihi Ermeniler için bir başlangıç olmuştu. Bu tarihten itibaren Ermeni toplumu emperyalist devletlerin desteğini arkasına alarak Osmanlı Devleti’ne karşı siyasi mücadeleye başlamıştır.
Öte yandan bu antlaşma sonucunda Rusya Kafkasya’da ve Doğu Anadolu’da önemli bir nüfuz alanı elde etmiş oluyordu. Bu da İngiltere’nin politikalarına uygun düşmediği için İngilizler hemen harekete geçecek ve Rusya’yı dize getireceklerdi.
Ermeniler Berlin Yolunda
Ayastefanos ile Rusya’nın elde ettiği avantajlardan dolayı İngiltere’nin büyük tereddütleri vardı. Kırım Savaşı’ndan bu yana özlemini çektikleri Osmanlı Devleti’ne karışma ve bilhassa Doğu Anadolu’da nüfuzlarını tesis etme emeline kavuşan Rusya’ya karşı İngiltere gelişmeleri kaygı ile takip ediyordu. Rusya’ya savaş tehdidiyle boyun eğdiren İngiltere’nin, öncülüğünde antlaşmasının bazı kısımlarını yeniden gözden geçirmek ve düzeltmeler yapmak için, Berlin’de devletlerarası bir kongrenin toplanmasına karar verildi.
Ayastefanos Antlaşması’nın imzalandığı 3 Mart 1878 tarihi ile Berlin Kongresi’nin toplandığı 13 Haziran 1878 tarihleri arasında, yani üç ay süresince Ermeniler de boş durmamışlardı. Patrik Nerses İstanbul’daki yoğun faaliyetlerine devam etmiş, İngiliz Büyükelçi Layard ile görüşmüş ve isteklerini ona sunmuştu. Nerses bu görüşmede, Ermenilerin şimdi haklarını takibe kararlı olduklarını, diğer Hıristiyan topluluklarla aynı hukuku istediklerini, bu taleplerini Avrupalı devletlerin müdahalesiyle elde edemezlerse, yüzlerini Rusya’ya döneceklerini ve Rusya tarafından ilhak edilinceye kadar tahrikâta devam edeceklerini söylüyor ve muhtar bir Ermenistan teşkili için iltimas talep ediyordu. Ardından Layard’ın Ermenistan’la nereyi kastediyorsunuz sorusu üzerine, “Van, Sivas, Diyarbakır ve Kilikya” diye cevap vermişti. Elçinin, “Evet ama bu yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz.” demesi üzerine de, “Bunu biliyoruz, ama şimdi Rusya doğuda topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında güç dengesi değişti. Biz de geleceğimizi düşünmeliyiz.” diyerek Ermenilerin amacını açıklıyordu.
Dönemin İngiltere Büyükelçisi Henry Layard
Patrikhane bu teşebbüslerini sadece İstanbul’da yürütmüyordu. Ayastefanos Antlaşması’nın Berlin’de tadil edileceği haberini alan Patrik Nerses, kongreye katılacak bütün devletler nezdinde yoğun faaliyetlere başlamıştı. Kirkor Odyan’ın teklifi üzerine Patrikhanece Berlin Kongresi’ne bir heyet yollanması kararlaştırıldı. Beşiktaş Başpiskoposu Horen Narbey de, Rus Çar’ı II. Alexander ile görüşmek üzere Petersburg’a gitmişti. Gorçakoff ve Çar II. Alexander tarafından kabul edilen Narbey, Çar’a Ermenistan’ın bağımsızlığı ile ilgili bir proje sunmuştu.
Çar II. Alexander’e Muhtar Ermenistan Projesini Sunmak için Patrikhane Tarafından Rusya’ya Gönderilen Beşiktaş Başpiskoposu Horen Narbey
Ermenilerin büyük ümitler beslediği Berlin Kongresi 13 Haziran 1878 tarihinde Berlin’deki Radziwil Sarayı’nda Prens Bismarck’ın başkanlığında, altı büyük devlet ve Osmanlı devletinin temsilcilerinin katılımıyla başlamıştı. İngiltere’yi Beaconsfield, Salisbury, Odo Russel; Rusya’yı Gorçakoff, Shuvalov, O’ubril; Avusturya-Macaristan’ı Andressy, Haymerle, Karolyi; Fransa’yı Waddington, Saint-Vallier, Despres; İtalya’yı Cont de Launay ve Corti temsil etmişti.
Rus Temsilciler:
Shuvalov Gorçakoff
O’ubril
Oturumlara alınmayan Ermeni delegeleri kongreye katılan devletlerin temsilcileriyle Ermeni meselesine destek olmaları için görüşmeler yapmaya çalışmışlardır. Ermeni heyetinin yoğun faaliyetleri ve özellikle Rusya ve Fransa’nın temsilcileri vasıtasıyla, Ermeni meselesi 4 Temmuz 1878 tarihinde yapılan toplantının on ikinci protokolünde ele alınmıştı.
6 Temmuz tarihindeki toplantının ardından Ermeni heyeti ile görüşen Kont Shouvalov, onlara “Kongre’nin sizin meselenizle ilgilenecek zamanı yoktur” diyerek, Bismarck’ın kongrenin görevinin temel meseleleri halletmek olduğunu söylediğini, ayrıntıların ise daha sonraya bırakılması gerektiğini, bu nedenle de Bismarck’ın kongreyi bitirmek istediğini bildirmişti. Shouvalov muhtariyet meselesinden vazgeçmelerini ve ıslahat maddesini kabul etmeleri hususunda delegelere teklifte bulunmuştu. Fakat Ermeni heyeti sonuna kadar isteklerinden vazgeçmeyi düşünmüyordu. En sonunda Shouvalov, Ermeni isteklerini kongreye kabul ettirmeye çalışacağını ama bu olmaz ise kendi teklifini sunacağını söylemişti.
Ve nihayet madde teklifi üzerinde anlaşılıyor:
““Babıâli, Ermenilerin oturdukları illerin, yeri gereği muhtaç oldukları ıslahat ve düzenlemeleri gecikmeden yapmayı ve Kürtler ile Çerkeslere karşı emniyet ve rahatlarını korumayı taahhüt eder ve bu konuda alacağı tedbirleri sırası geldikçe devletlere bildireceğinden, adı geçen devletler de bu tedbirlerin yapılmasını gözeteceklerdir”.
Kongreye katılan üyeler hemen bu kararı onayladılar. Ermeniler bu kongreye Ayastefanos’tan daha fazla şeyler kazanmak gayesi ile gelmişlerdi. Ancak kongre sonunda, daha önce kazandıklarının bir kısmından feragat etmek zorunda kalmaları hayal kırıklıklarına sebep olmuştu. Bu karar alınmadan önce Ermeni heyeti son bir çaba olarak Ermenilerin oturduğu yerler ibaresinin yerine “Ermenistan” tabirinin kullanılması için delegelere başvurdular, fakat hiç kimse isteklerine önem vermedi.
İstanbul Ermeni Patriği Nerses’in talimatı ile Ermeni heyeti kongreye şu protesto metnini veriyordu:
“Ermeni temsilciler heyeti, haklı ve aynı zamanda ılımlı olan tekliflerinin kabul edilmemesinden dolayı üzüntülerini arz ederler. Milyonlardan meydana gelen ve şimdiye kadar hiçbir yabancı emeline alet olmayan, Türkiye’deki bütün Hıristiyan milletlerden daha fazla baskılara uğrayan, Türkiye’ye hiçbir sıkıntı vermeyen, hiçbir büyük devletin ırkdaşı olmayan biz Ermeniler, diğer Hıristiyanlar gibi müdafaa edileceğimizi ümit ediyorduk. Yine biz, hiçbir siyasi eğilimi olmayan bizim gibi bir milletin, himayeye kavuşacağını ve Ermenistan’da Ermeni memurlar idaresinde yaşayacağını zannediyorduk. Ermeniler aldandıklarını anladılar, hakları tanınmadı. Çünkü kendileri sakin bir millettir. Kiliselerinde bağımsız bulunmakla, milliyetlerini korumuş olmakla bir şey kazanmadılar”.
“Ermeni heyeti aldığı bu dersi birlikte Doğu’ya götürecektir. Fakat hiçbir zaman Avrupa isteklerine, davalarına ümit veren bir cevap verinceye kadar da seslerini yükseltmekten vazgeçmeyeceklerdir”.
Bu ifadeler Ermenilerin ileride nasıl bir hareket tarzı takip edeceklerini göstermesi açısından önemlidir. Seslerini yükseltme kararı almaları, sadece dil ve kilise ile birbirlerine bağlı olan Ermenileri, komiteler kurma yoluna sevk etmiştir
Berlin’in ardından gelişmeler Ermeni meselesinde üçüncü safhaya yani silahlı mücadele safhasına geçildiğini göstermektedir.
Berlin’deki Ermeni Heyeti Anısına Çıkarılmış Bir Pul
Heyetin Başkanı Eski İstanbul Patriği Kırımyan
Bağımsızlık isteyen Ermeniler antlaşmanın tamamen yetersiz olduğu ve kongrenin Ermenilere hiçbir şey vermediğini düşünüyorlardı. Ermeni “Masis” Gazetesi’nde yayınlanan bir haberde Hıristiyanları koruyacak Rusya’dan başka bir devletin olmadığı, Rusya’nın yardımını elde etmek için de bu devletle ya aynı mezhepten veya aynı ırktan olmak gerektiği ileri sürülmüştü.
Ruslar Ermeni Komitelerine Kucak Açıyor
Ermeni ıslahat tasarılarıyla ilgili tartışmalar devam ederken, Ermeniler, Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmek için, daha etkili yollar aramaya başladılar. Bu amaçla, 1880’den itibaren Doğu Anadolu’da bazı Ermeni komiteleri kurularak isyan hazırlıkları başlatılmıştır. Bu komiteler, yerel boyutta kalmış ve Osmanlı yönetiminden bir şikayeti olmayan, Ermeni halkının büyük çoğunluğunun bu faaliyete katılmaması sebebiyle etkili olamamış, zamanla varlıkları sona ermiştir. Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olamayınca, bu kez daha farklı bir yol denenmesine karar verilmiş ve Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında yeni cemiyet ve komiteler kurdurulmuştu. Bu cemiyetlerin en önemlileri 1887 yılında Cenevre’de kurulan Hınçak ve 1890 yılında Tiflis’de kurulan Taşnak Komiteleridir. Özellikle Taşnaklar silahlı mücadelenin öncüleri olmuşlar ve Rusya tarafından kullanılmışlardı. İngiliz diplomatı R. McDowell bir raporunda Rusların Türkiye’de casusluk yapmak kargaşa yaratmak için Taşnakları epeyce kullandığını belirtmektedir.
İstanbul’daki Robert College’in müdürü Cyrus Hamlin’in Hınçak Komitesi’nin bir üyesi ile yaptığı ve Amerika’da Boston şehrinde yayınlanan Congregationalist dergisine gönderdiği görüşme metninde Anadolu’daki ihtilalci Ermenilerin niyet ve maksatlarını, Rusların meseledeki rollerini ve komitelerin amaçlarına ulaşmadaki metotlarını açıkça göstermektedir. İhtilalci “Rusların Anadolu’ya girerek orayı zaptetmeleri için yol hazırladıklarını ve bunu umut ettiklerini belirtmiş” bunun nasıl olacağını soran Hamlin’e “Bütün Türkiye imparatorluğunda kurulmuş bu Hınçak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek için fırsat gözetecekler, bunların köylerini yakacaklar ve sonra dağlara çıkacaklar. O zaman hırstan kudurmuş İslamlar ayaklanacak ve savunmasız Ermenilere hücum edecekler, Rusya, insanlık ve Hıristiyan uygarlığı adına, içeri girecek ve Anadolu’yu zaptedecektir” demiştir. Bu kişi sözlerine devam ederek “Biz Ermeniler, serbest olmaya ant içtik. Avrupa, Bulgar zulümlerini dinledi ve Bulgaristan’a hürriyet verdi. Milyonlarca kadın ve çocuğun kanlarını görecek, yükselen haykırışlarımızı duyacaktır ” demiştir.
Congregationalist, 28 Kasım 1893. s. 992.
Taşnak Komitesi’nin kurulduğu Tiflis, ihtilalci Ermenilerin en önemli merkezlerinden biri haline gelmişti. Zira, Tiflis Osmanlı Başkonsolosu’nun ifadesiyle “merkez-i fesad-ı Ermeniyan olan” (Ermeni fesat merkezi) bu şehirde, buraya daha önce Osmanlı topraklarından gelerek Ermeni davası için çalışanlar, orada bulunan Osmanlı Ermenilerini Osmanlı devletine karşı harekete geçirmek için yoğun bir şekilde faaliyet göstermekteydiler. Komitecilerin ihtiyacı olan silah vesaireyi elde etmeye başladıkları, Rus ordusu mensubu Ermenilerin fırsat buldukça “fişenk sirkat” (çaldıkları) etmekte oldukları belirtiliyordu. Sadrazam Cevat Paşa’nın 25 Ekim 1893 tarihli yazısında da benzer ifadeler yer almaktaydı. Osmanlı ülkesinden Tiflis’e giden Osmanlı Ermenilerinin oradaki komiteleri kandırarak çevredeki Ermenileri silah bulmaya yönlendirdikleri, Rus ordusunda bulunan Ermenilerin de fırsat buldukça fişek çaldıklarını belirtiliyordu.
Ayrıca terörizm uzmanı Walter Laqueur, Rusya’da yaşayan Ermenilerle komitelerin örgütsel bağının sıkı olduğunu, silahların bir fabrikada, Tula Silah Fabrikası’nda tecrübe kazanmış işçilerce üretildiğini ve Rus Hükümeti’nin Tiflis’teki silah deposundan gayri resmi bir şekilde alındığını belirtmektedir.
Tula Silah Fabrikası
1890’dan itibaren özellikle Rusların kışkırtma ve yönlendirmelerinin kıskacında bulunan komiteler eliyle silahlı çeteler, terör örgütleri ve silahlı propaganda eylemleri faaliyete geçmişti.
I. Dünya Savaşına Giden Süreçte Rusya, Ermeniler ve Islahat Meselesi
1910’lu yılların başında Avrupa devletleri iki bloğa ayrılmış durumdaydı. 1894’te Fransa ile Rusya arasında yapılan ittifak, 1907’de İngiltere’nin Rusya ile anlaşması üzerine Üçlü İtilaf’ın meydana gelmesini sağlamış, buna karşı Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya aralarında Üçlü İttifakı oluşturmuşlardı. Bu bloklaşma sonucu her iki taraftaki devletler Osmanlı devletinin paylaşılması aşamasında kendilerine düşecek pay için hareket etmeye başlamışlardı bile. Bu amaçla 1912 yılına gelindiğinde Balkan krizi nedeniyle Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilen Rusya, Ermeni meselesini, Doğu Anadolu’yu ele geçirmek adına tekrar sahneye koymuştu. Hatta Kafkas Valisi Vorontzov-Daşkov tarafından da bu politika destek görmüştü. Aslında Rusya’nın daha önce de belirtildiği üzere Ermeni devleti kurmak gibi bir niyeti yoktu, bu konu ile ilgilenmesinin nedeni bu meseleyi bir amaç değil sadece sömürgeci ve işgalci emellerinin gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanmaktı.
Ermenileri Tekrar Ele Alan Vorontzov-Daşkov
Kafkasya Valisi Daşkov
Osmanlı Devleti Balkan savaşlarından mağlup ayrılınca, İstanbul’daki Rus büyükelçisi De Giers, 1912’de hükümetine gönderdiği raporunda, şimdilik Doğu Anadolu’da Ermenilere ıslahat yapılmasını sağlamaya çalışmasını, fakat, ıslahatın başarısız kalması halinde, Rus ordusunun bu bölgeyi işgal etmek için hazır bulundurulması teklifini yapmıştır. Rusya’nın temel hedefi Anadolu’yu doğrudan doğruya topraklarına katmaktı, Ermeni ıslahatı ile ilgilenmesinin nedeni de buydu.
Konsolos Kişhnof, Hilmi Paşa ve İstanbul Elçisi Mikhail Nikolayevich De Giers Aynı Karede
İşte Rusya bu planı doğrultusunda, öncelikle Ermeni ıslahatını sağlamakla işe girişmiş, 22 Mayıs 1913 tarihinde Ermeni ıslahatı için ilk adımını atmış ve Temmuz 1913’te yapılan komisyon toplantısında bu projeyi kabul ettirmek için hayli çaba sarf etmişti. Nitekim Rusya Ermenilerin kendi başlarına hareket etmelerinden ve Avrupa’ya başvurmalarından endişeleniyordu. Bu iki durumda Rusya’nın planlarına uymuyordu. Islahat meselesinin gündeme geldiği bu karışık günlerde Ruslar Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı sürekli kullanabilecekleri bir silah haline getirmeye çalışıyorlardı. Rusya bu planını gerçekleştirdiği takdirde Anadolu’da kurulacak bağımsız Ermenistan sayesinde Türkiye’yi çember içine alarak kendisi için bütün tehlikeleri ortadan kaldırmış olacaktı. Öte yandan daha önce Ermenileri baskı altında tuttuklarından dolayı Ermeni ihtilalcilerinin Rusya’ya karşı daima güvensizlik beslemekte olduklarını dikkate alan Rus hükümeti, hemen taktik değiştirmiş ve Ermeni siyasi mahkûmları hakkında genel af ilan ederek onları yanına çekmeye çalışmıştı. Yine bu amaçla Rusya’da yayınlanan Borsa adlı gazetede Rusya’nın Ermenilerle yakınlaşması sonucunda Moskova’da bir Ermeni komitesinin kurulduğu, bu komitenin amacının Anadolu’da Ermenilerin ıslahat ve iktisadi gelişmeleri için çalışmak olduğu, bu maksatla bir de banka kuracakları şeklinde bir makale kaleme alınmıştı. Ermeniler Rusların bu türlü girişimlerinden haberdar olur olmaz da Rusya’ya meyledip Osmanlı devletinden özerklik kazanabilecek zaman ve fırsatın geldiğini inandılar.
Bu sırada Ermeniler de ıslahat projesinin hayata geçirilmesi için çaba sarf ediyorlardı. Ermeni yanlısı Rus yetkililere başvurarak en kısa sürede ıslahat projesinin hayata geçirilmesi için çaba gösteriyorlardı. Bu amaçla Ermeni Milli Meclisi tarafından hazırlanan bir reform programı Ermeni yanlısı Rus elçisi Andre Mandelstam’a verilmişti. Daha sonra Rusya’nın hazırlamış olduğu şema ile son şeklini alan bu program İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya elçiliklerine sunulmuştu. Alman Büyükelçisi Hans von Wangenheim’ın karşı çıkışına rağmen İstanbul’daki altı elçi bu taslağın müzakere edilmesine karar vermişlerdi. Birkaç ay süren müzakerelerin ardından İtilaf Devletleri adına Rus elçisi M. N. de Giers ve İttifak devletleri adına da Wangenheim bir plan üzerinde karara varmışlardı. 8 Şubat 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti bu ıslahat projesini kabul etmek durumunda kalmıştı.
Islahat Projesinin Mimarlarından Alman Baron Hans von Wangenheim
Islahat Projesi Ermenileri tam anlamıyla tatmin etmemişti ancak bu durum meselenin tekrar Avrupa’nın gündemine taşınması anlamına geliyordu. Birçok Ermeni lideri bu durumdan memnun olmuştu. Öte yandan Taşnaksutyun’un Cenova’daki yayın organı alınan önlemlere karşı çıkmamasına rağmen, şu uyarılarda bulunuyordu:
“Diplomatik reformlara güvenmeden önce, ulusun kendisi temel yenilikler yapmalıdır, bu ürkek pasiflik lanetinin kökünü kazımalı, kendi muavenetinin sağlam ve kurtarıcı ilkelerinden ilham almalı. Silahlanmalı ve hazır olmalı”.
Öte yandan, Ermeni Katogikosu V. Kevork Rusya Dışişleri Bakanlığı’na, “kurtarıcı Çar’a”, doğuda Hıristiyanları koruyan II. Nikola’ya tüm Ermeni halkı adına teşekkür mektubu göndermişti. Islahat için yoğun faaliyetlerde bulunan Bogos Nubar Paşa ise, anlaşma için Ermenilerin Rusya’ya iki kere teşekkür etmeleri gerektiğini dile getiriyordu.
Ruslara İki Kere Teşekkürü Öneren Bogos Nubar
Anlaşma sonucu ortaya çıkan ıslahat projesine göre; altı doğu vilayeti iki müfettişlik bölgesine ayrılmış ve buralara, bir Norveçli ve bir de Hollandalı müfettiş tayin edilmişti. Fakat 28 Haziran 1914’te büyük savaşın çıkışı ve Osmanlı devletinin Almanya’nın yanında savaşa girişi ile müfettişlerin kontratı iptal edildi. Böylece yeni bir süreç başlamış oluyordu.
Savaş, Ermeniler tarafından olumlu karşılanmıştı. Rus ordusunda yer alan Ermeniler de harekete geçmek için sabırsızlanıyorlardı. Rus yazarı K. Oşevovski şu ifadelere yer veriyordu: “Bu güne kadar, Rusya’da yaşayan Ermeniler hiç Rusya’ya bu kadar yakın olmamıştı. Bu ülkeye hiçbir zaman bu kadar hizmet etmek istememişlerdi” ayrıca “Mşak gazetesinde: “Rusya’da yaşayan Ermenilerin, örnek vatandaş olmaları Rusya’nın başarısını garantilemektedir” gibi yazılar kalem alınıyordu. Yine V. Teryan “Kuzeyden mektup” başlığı altındaki yazısında şunları belirtiyordu. “Ermeniler ilk defa Rusya’ya saygı ve sempati duymuyorlar. Bu hep böyleydi. Ruslar Ermenilerle asırlardır iyi anlaşıyor”. Bu ifadeler savaş esnasında Ermenilerin ne şekilde hareket edeceğini göstermesi açısından dikkate değerdir. Zira savaşın çıkmasıyla yani 1914 Ekimi’nde Çarlık Rusyası ile beraber Taşnaklar da Osmanlı Devleti’ne harp ilan ediyorlardı.
Komite bir beyanname yayınlayarak bütün kuvvetleriyle Rusya’yı destekleyeceğini dünyaya ilan etmişti. Rus tebaası olan bu Ermenilerin hareketi belki normal karşılanabilirdi. Ancak, Türk tebaası olan birçok Ermeni bu harekete katılmak için Kafkasya’ya gelmiş ve çetelere katılmışlardı. Zira bunun farkında olan Rusya’da Taşnak temsilcisinin verdiği bilgiye göre Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce onlara yüklü miktarda para vermişti.
Son Söz
Rusya, daha önce de yapmış olduğu gibi, Ermenileri çıkarları doğrultusunda kullanmak için her yolu denemiş, I. Dünya Savaşı’nda da bu politikasını takip etmiştir. Avrupalı devletlerin Ermeni meselesine yaklaşımını Osmanlı devletinin Tiflis Başşehbenderi Münir Süreyya Bey şu şekilde özetlemiştir. “Diyebiliriz ki tarihî ve siyasî sebepler, bugün kendileriyle savaş halinde bulunduğumuz her üç devletin bazen müttefikleriyle bir noktada toplanmasını sağlamış, bazen de çıkarları uğruna birbirlerinden uzaklaşsalar da yine bizim zararımıza olan konularda birleşen çizgilerinden doğan tarihî ve siyasî sebeplerin doğal zorlamasıyla Ermeni meselesinde daima aleyhimize çalışmışlar ve başımıza pek çok dert açmışlardır”.
Bu manada Rusya, 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Anlaşması’nın ardından, Akdeniz’e inmek gayesiyle, Boğazlar’a hâkim olmak siyaseti gütmüştür. Bunu gerçekleştirmek için de adı geçen antlaşma sonucunda elde etmiş olduğu, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaasının koruyuculuğu Rusya için en önemli kozu haline gelmiştir. Böylece ileride büyük bir mesele haline gelecek olan Ermeni sorunun ortaya çıkmasına bir anlamda ortam hazırlanmış oldu. Bunun ikinci ayağı ise, 1856 Paris antlaşması ile Kırım Savaşı’nın galibi olan Osmanlı Devleti’nin hem Avrupalı hem de mağlup Rusya’ya karşı gayri-müslim tebaa için gerekli ıslahatın yapılacağı taahhüdünü vermesiydi. Böylece meselenin temeli atılmış oldu. 1878 Berlin Antlaşması ile mesele uluslararası bir sorun haline gelmişti. Başlangıçta Rusya, sonradan da İngiltere ve Fransa’nın siyasetleriyle Ermeni meselesi Osmanlı Devleti’nin mevcut zor durumunu daha da kötü bir hale getirdi. Özellikle bu tarihten sonra Ermeniler, Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve bu iki devlet tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısı haline gelmişti.
Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan I. Dünya Savaşı’na kadarki süreçte ve daha sonrasında Ermeni meselesinin en önde gelen savunucularından birisi şüphesiz Rusya olmuştu. Tarihi güneye inme politikası için Ermenileri de koz olarak kullanan Rusya, bu uğurda Osmanlı Devleti ile birçok savaşa girmiştir (1787-1792, 1806-1812, 1828-1829, 1853-1856 ve 1877-1878 Savaşları). Bu sürecin başlangıcından itibaren Osmanlı tebaası olan Ermeniler üzerinde oyunlar oynayan Rusya bu vesile ile sürekli olarak Osmanlı devletinin içişlerine karışmış, savaşlar yapmıştı. 1880’lerden 1905’e kadar kendi nüfusu altındaki Ermenileri baskı altında tutan Rusya, Osmanlı tebaası olan Ermenileri de kışkırtmak için elinde gelini yapmıştır. Bunun için Rusya’daki Ermeni komiteleri her türlü şekilde desteklenmişti. Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşlarını kaybetmesinden sonra 1895’te karara bağlanan ancak uygulanmayan Ermeni Islahatı’nı tekrar gündeme getiren Rusya, bunun Osmanlı hükümetine kabul ettirilmesine muvaffak olmuştu. Fakat Osmanlı devletinin Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmesi ile hem ıslahat projesi ortadan kalkmış hem de Türk-Ermeni ilişkilerinde yeni bir süreç başlamış oldu. Rusya ise karşı cephede yer alması hasebiyle savaş sırasında da Ermenileri amaçları doğrultusunda kullanmış, Anadolu topraklarında yaşayan birçok insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.