ERMENİ TERÖRÜNÜN KÖKENİ
Terörün Tanımı ve Tarihsel Arka planı
Terör ve terörizmin tarihi insanlık tarihi kadar eskiye götürülebilir. Ancak terimin anlam çerçevesi sürekli değişikliğe uğradığı için kesin tanımını yapmak oldukça güçtür. Terörizm uzmanı Walter Laquer yüz farklı tanımdan bahsederken genel olarak üzerinde anlaşılan tanımda terörizmin “şiddet ve şiddet tehdidi” içerdiği sonucuna varmıştır. Bununla birlikte terörizmin şiddet ve şiddet tehdidi içeren yegâne bir girişim olmadığını, savaş, cebri diplomasi ve meyhane kavgasında dahi bu tür unsurların yer aldığından söz etmektedir. Terörün dilimizdeki karşılığı ise yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma ve tedhiştir.
Terörün çok eski dönemlerde terörist grup olarak addedilecek oluşumlar tarafından kullanıldığı görülmektedir. Tarihte organize terörizmin ilk olarak Orta Doğu’da gerçekleştiği bilinmektedir. Bu terör hareketi, Filistin’de Yahudi Zealots’un Romalılara karşı I. yüzyılda başlayan hareketiydi. Bu oluşumun eylemlerinin tahmin edilemediği, hedeflerinin genellikle sembolik olduğu, resmi ve dini günlerin eylemler için seçilen zamanlar olduğu görülmektedir. Bu yolla Zealots’un eylemleri ve propagandası en geniş şekilde yayılma şansına sahip olmuştu. Roma bu grubu ortadan kaldırarak yarım yüzyıl bir barış ortamı bulmuştu.
Zealotları Gösteren Bir Tasvir
Zealotların Kurbanlarını Öldürmek İçin Kullandığı Sicai Adı Verilen Hançer
Orta Doğu’da kurulan bu grubun dışında daha sonraki dönemlerde Avrupa’da da bunlara benzer oluşumlar göze çarpmaktadır. Örneğin XVII. yüzyılın başında İngiltere’de Guy Fawkes’ın başını çektiği “Barut Komplosu” böyle bir yapılanmadır. İngiltere devlet yönetiminde ve Katolik monarşik rejimde kökten bir devrime gitmek amacıyla toplanan on iki komplocu, Westminister Sarayı’ndaki İngiliz Parlamento Binasını, o yılki aristokrasi zirvesinde havaya uçurmaya karar vermişti. Komploculardan birinin saray çevresinden bir tanıdığına, 5 Kasım 1605 günü saraydan uzak durmasını tavsiye eden bir mektup göndermesi sonucu komplo ortaya çıkınca Fawkes ve arkadaşları 5 Kasım gece yarısı parlamento mahzenlerinde bol miktarda barut fıçısıyla yakalanmış ve 31 Ocak 1606’da sarayın karşısında asılarak idam edilmişti.
Komplocuların o dönemde (17. yy) çizilmiş eskizleri. Hollandalı çizerin bu eskizi, komplocuları hiç görmemiş olmasına rağmen bugün bile en çok kabul gören tasvirdir
Avrupa gibi Uzakdoğu ve Hindistan’da da yüzyıllar boyunca gizli örgütlerin var olduğundan söz edilir. Hindistan’da bir tarikat olan Thug’lar tarafından kurulan bir grup İngilizler tarafından XIX. yüzyılda ortadan kaldırılmıştı. Hindistan’daki İngiliz yetkililer uzun yıllar boyunca bu örgütün varlığını kabul etmemişlerdi. Ancak İngiliz General William Sleeman bu durum üzerine çalışıp daha sonra bu örgütü tamamen ortadan kaldırmıştı. Thug’lar öldürecekleri kişilerin seçiminde fark gözetmiyorlar, kurbanlarını ipekten bir iple boğuyorlardı. Hint tanrıçası Kali’ye kurban adama düşüncesine dayanan Thuggee inanışına bağlı Thug’lar ölümü küçük görüyorlardı. VII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar faal olan Thug’lar bir milyondan fazla kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmuşlardı. Bu terör örgütlerinin ortak özelliği, Ermeni komitelerinde olduğu gibi otoriteye karşı gelmek, mevcut siyasal otoriteyi yıkmak için öldürücü eylemler düzenlemektir. Şiddet ve şiddet tehdidi içeren faaliyetlerden ötürü terör örgütü olarak kabul edilen bu grupların amaçları siyasi ve dini özellikler taşıyor olmalarıydı.
Thuggee Tarikatı mensupları (1857)
19. yüzyılın başlarına ait bir thug infazı
Modern anlamdaki terör kavramını dünya literatürüne sokan Fransız İhtilali sonrasındaki gelişmelerdir. Terör kavramı, Latince “terrere” sözcüğünden Fransızcaya terrosime olarak geçmiştir ve genel olarak 1793 ve 1794 yıllarında devrimci hükümetlerin terör egemenliği dönemi ile ilişkilendirilmiştir. İngilizce terörizm kelimesi ise sözlüklerde ilk olarak 1789 yılında “bir siyaset olarak terörün sistematik şekilde kullanılması” anlamıyla yer almıştı. Kısa bir süre sonra İngiliz gazetelerinde de bu tabirin kullanıldığı görülmektedir. 30 Ocak 1795 tarihli The Times of London gazetesinde terör tabirine yer verildiği göze çarpmaktadır.
Maximilien Robespierre
Fransız İhtilali’nin önemli simalarından biri olan Maximilien Robespierre 1794’te “Halk hükümetinin dayanağı, barışta erdem ise eğer, devrim içinde de hem erdem hem de terördür: Gerçekten de, erdemin olmadığı yerde terör kıyıcıdır, terörün olmadığı yerde de erdem güçsüzdür. Terör, tetikte duran, sert, yumuşama bilmez bir adaletten başka bir şey değildir” diyordu. İşte bu tarihten sonra terör siyasetini uygulamaya koyan “Kamu Asayiş Komitesi” ajanları da terörist olarak adlandırıldı. Bilindiği gibi, Robespierre liderliğindeki Jakobenler, yaklaşık üç yıllık hâkimiyetleri boyunca binlerce kişiyi, muhaliflerini, diğer siyasi görüşlere sahip meclis üyelerini, birçok sivili ve hatta kendi üyelerini dahi katletmişlerdi. İşte bu yüzden bu döneme terör dönemi denmiştir. Söz konusu bu dönemden sonra “terör” sözcüğü ilk defa literatüre girmiştir ve devlet terörüne en büyük örnek olarak tarihin sayfalarında kendine yer edinmiştir. Bu dönemden sonra terör kurumsallaşmış ve sonraki dönemlere esin kaynağı olmuştur. Kısacası dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan Fransız İhtilali birçok şeyi değiştirdiği gibi terörizm kavramını da dünyaya tanıtmıştı.
Burada, Fransız örneğinde de görüldüğü gibi, terör kavramının ilk olarak ortaya çıkması ve kullanılması, doğrudan bir devlet terörüyle alakalıdır. Terör, ihtilalle yönetimi ele geçiren bir grubun önce rakiplerini, devamında ise kendi içlerindeki muhaliflerini ve halktan hayli insanı devlet imkânlarını kullanarak katletmeleri ve bu tür gelişmeleri ifade etmek için kullanılmıştır. Fakat daha sonraki yıllarda bu terim, devlet terörü dışında, belli sayıdaki insan grubunun “siyasi hedeflere ulaşmak için korku ve dehşetin planlı olarak yaygınlaştırılması” gibi geniş bir anlam da kazanmıştır. Modern terörizmin kurumsal kökleri Napolyon döneminde ortaya çıkan gizli Karbonari örgütünün yapısında aranmalıdır. Kömür yakıcılar anlamına gelen ve Mason teşkilatlarından etkilenerek XIX. yüzyılın başında İtalya’da kurulan bu örgüt, İtalyan Birliği’ni (Risorgimento) sağlamak istiyordu. Bu örgütün daha sonraki dönemde birçok oluşuma örnek teşkil ettiği görülmektedir.
Karbonari Toplantısı 1821
1850’lerden sonra terörizmin sistemli bir şekilde kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Rus ihtilalci gruplarının yanı sıra İrlandalı, Makedon, Sırp ve Ermeni gibi radikal milliyetçi gruplar özerklik ve bağımsızlıkları için terörü kullanmışlardı. Bu süreçte terörü bir ideoloji olarak kullanmak için yeni teorilerin ortaya atıldığı görülmektedir. Fransız İhtilali’nin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik ve vatandaşlık fikirleri modern ve daha baskın seküler bir terör anlayışı ortaya çıkardı. Marksizm gibi yeni politik ideolojilerin ortaya çıkışı mevcut düzende üretken bir karışıklık anlayışı meydana getirdi. Bu anlamda İtalyan devrimci Carlo Pisacane’nin “fiili propaganda” teorisi bu dönüşüm sürecinde hayli ilgi gördü. Pisacane propaganda dei fatti (eylem yoluyla propaganda) anlayışının ilk savunucularından biridir. Bu inanışa göre şiddet toplumun algılamasını etkilemede tek güvenilir katalizör görevindedir. İlk olarak insanların dikkatini çeker, sonra da onları peşinden sürükler. Yani şiddet toplumu büyük oranda etkiler. San Giovanni Dükü olan Pisacane İtalya’da toplumsal devrim aracılığıyla bağımsız bir ulus yaratma çağrısı yapmıştı. Ona göre;
“Fikrin propagandası bir çan sesidir. Fikirler eylemlerden kaynaklanır, tersi geçerli değildir. Ve halk eğitildiği zaman özgür olmayacak, özgür olduğu zaman eğitilecektir. Bir yurttaşın ülkenin iyiliği için yapabileceği tek iş devrimle fiilen işbirliği yapmaktır” .
Pisacane siyasal vasiyetinde ise şöyle yazar: “Fikrin propagandası hayalidir. Fikirler eylemlerden çıkar, eylemler fikirlerden değil, ve halk eğitildiği zaman özgür olmayacak, özgür olduğu aman eğitilecektir. Bir yurttaşın ülkenin yararına yapabileceği tek iş maddi devrimle işbirliği yapmaktır ”.
Carlo Pisacane
Fiili propaganda’nın teorisyenlerinden biri de Rus Mikhail Bakunin idi (1814-1876). 1870 yılında şöyle diyor Bakunin, “prensiplerimizi kelimelerle değil fiillerimizle yaymalıyız. Zira bu propagandanın en popüler, en güçlü ve karşı koyulamaz şeklidir”. Aslında bu fiili propaganda ifadesi ilk kez Fransız anarşist Paul Brousse tarafından popüler bir şekilde kullanılmaya başlanmıştı. 1877’de yayınladığı bir makalesinde 1781’deki Paris Komünü’nün bir ayaklanmasını örnek göstererek bu olayın fiili propagandaya bir örnek olduğunu ifade eder. Bu anlayışın Amerikan anarşistlerini de etkilediği görülmektedir. Emma Goldman ve Alexander Berkman bu anlayış üzerine düşünen anarşistlerdir. Örneğin Berkman 1892’de bir fabrikatör olan Henry Clay Frik’i öldürmeye çalıştığında bu noktadan hareket etmişti. 1880’lerden itibaren fiili propaganda hem anarşist hareketler bünyesinde hem başkaları tarafından da bireysel bombalama, hükümdarlar katli ve tiranların despotların katli için kullanılan bir tabir haline geldi.
Mikhail Bakunin
Bu dönüşüm sürecinde fiili propaganda anlayışını uygulamaya koyan Rusya’da terörizm, dönemin gündemine yerleşen sözcüğe göre bazen nihilizm, bazen de anarşizm ile birlikte anılmıştır. Hükümetleri ve sosyal müesseseleri yıkmak için kişisel ve kolektif şiddeti kullanmanın en hararetli savunucuları Ermeni komitelerine ilham vermiş olan 19. Yüzyılın ikinci yarısındaki bu Rus anarşistleri olmuşlardır.
Teröre Meyleden Milliyetçi Ermeni Kimliğinin Oluşumu
Fransız İhtilali Avrupa devletlerini olduğu gibi çokuluslu bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’ni de derinden etkilemişti. Bu etki özellikle milliyetçilik ve terör kavramlarıyla ortaya çıkıyordu. Osmanlı Devleti de heterojen bir yapıya sahip olduğu için milliyetçilikten daha sonra ise terör addedilebilecek hareketlerden etkilenmişti. İhtilal menşeli olan milliyetçilik fikri XIX. yüzyılın başından itibaren Osmanlı azınlıkları arasında yayılmış ve bunun neticesinde azınlıklar arasında bağımsızlık hareketleri baş göstermiştir. Osmanlı Devleti elbette, milliyetçi akımlar sayesinde dağılan tek imparatorluk değildi. Ancak hem Rusya, hem de Avusturya-Macaristan’da milliyetçi akımlar Osmanlı Devleti’ndeki kadar aktif ve silahlı eyleme dönüşmüş değillerdi. 1804 Sırp ayaklanması ve özerkliği, ardından 1821-29 Yunan ayaklanması ve bağımsızlığı bu yönde etkilerde bulundu. Yunan bağımsızlığı, kültürel bir milliyetçilik halindeki Ermeniliğin de eyleme geçmesi için önemli bir örnek teşkil etmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Sırp, Yunan ve Bulgar ayrılıkçı hareketleri Ermenilerden önce başlamıştı. Bu hareketler de Ermeni hareketinin gelişmesine bir örnek teşkil etmişti. Özellikle Yunan hareketi, Ermeni hareketini kamçılayan bir ayrılıkçı hareket olarak öne çıktı. Bu dönemde Ermeniler, Balkan halklarının birçoğu gibi kültürel bir uyanış tecrübesi yaşamışlar, şüphesiz Yunanlıların örneğinden ilham almışlardı. Denilebilir ki Osmanlı Devleti’ndeki milliyetçi hareketler, Balkan kavimlerinin daha sonra ise Ermenilerin koruyucusu rolünü üstlenen Avrupa devletlerinin, özellikle Rusya ve İngiltere’nin teşvik ve yardımları ile ihtilalci bir karakter kazanmıştır. Bu durum zincirleme bir etki ile Osmanlı azınlıklarının bağımsızlık hareketlerine girişmelerine ve birbirlerini etkilemelerine neden olmuştur. Etkilenen son grup ise Ermeni cemaati olmuştu. Ermeni cemaatinin kendisinden önceki ayrılıkçı hareketleri yakından takip ettiği, Ermeni sorunun en karmaşık dönemi ele alındığında göz önünü çıkmaktadır. Sırp ve Yunan hareketi, daha sonra Bulgaristan’daki olaylarda işlenen tema her anlamda Ermeni sorununda da yer almıştır. Aslında Ermeni cemaatinin izlediği yol, diğer ayrılıkçı hareketlerde takip edilenle büyük benzerlikler göstermektedir. Bu yolda Avrupalı devletlerin, özellikle Rusya ve İngiltere’nin takip ettiği siyaset ise onlara cesaret vermiştir. Nitekim Rusya ve İngiltere’nin Balkan krizinde takip ettiği siyaset bir örnek olarak Ermeni cemaatinin önünde duruyordu. O zaman yapılması gereken büyük devletlerin yardım ve desteğini sağlamaktı. Ayrılıkçı bir karakter kazanmış olan Ermeni cemaati önündeki bu seçeneği kullanmak için hiç zaman kaybetmemiş ve Avrupalı devletlerin Ermeni sorununa ilgilerini çekmek için her türlü yola başvurmuştu.
Ermenilerin milliyetçi bir karakter kazanmasına ve bağımsızlık için teröre yönelmeleri bazı aşamalarla gerçekleşmiştir. Bu manada üç aşamalı bir süreçten bahsedilebilir. Birinci safha fikrî hazırlık dönemidir. Bu dönem misyonerlerin Osmanlı Devleti’nde faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları 1820 yılında başlayan ve 1863 Ermeni Millet Nizamnamesi’nin kabulü ile şekillenen milliyetçilik fikrinin temellendirildiği dönemdir. İkici safha Berlin Antlaşması ile Ermeni Sorunu’na uluslararası bir hüviyet kazandıran diplomatik teşebbüsler dönemidir. Komitelerin kurulması ve Ermeni isyanlarının baş göstermesi ise üçüncü safhayı teşkil etmiştir. İşte tam bu aşamada Ermeniler terörü bir yöntem olarak kullanmaya başlamışlardır. Bu çerçevede Osmanlı Ermenilerini fikri anlamda bağımsızlığa hazırlayan unsurların başında misyoner faaliyetleri gelmektedir. Misyoner faaliyetleri ve Ermeni Kilisesi’nin çabaları neticesinde milliyetçi bir kimliğe bürünen Ermeni cemaati 1870’lerden itibaren farklı bir politika takip etmeye başladı. Fikri hazırlık devresi ve millileşme tamamlanmış, sıra artık sorunun uluslararası bir platforma taşınmasına gelmişti. Bu manada 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nı önemli bir fırsat olarak değerlendiren Ermeni cemaati özellikle kilise mensuplarının çabalarıyla bu amacına ulaşmıştı. Berlin Antlaşması ile elde edilen ve Osmanlı devletinin Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde ıslahat yapmasını içeren 61. madde Ermeni cemaati içerisinde özellikle bağımsızlık isteyen grupları memnun etmemişti. İşte bu Ermenilerin komiteler kurma ve teröre başvurmalarına sebep olmuştu. Zaten Berlin Antlaşmasına İstanbul patrikhanesi tarafından gönderilen heyetin başkanı olan eski İstanbul patriği Mıgırdıç Kırımyan’da dönüşünde yaptığı konuşmada Ermenileri silahlanmaya, kan dökmeye yani teröre yönlendiriyordu.
Ermenileri Teröre Sürükleyen Kırımyan Hayrik
Kırımyan bu konuşmasında Ermeni cemaatine nihai bir çağrı yapıyordu. Karadağ, Bulgar ve diğer Balkan milletlerinin kan dökerek bağımsızlıklarını elde ettiklerini, hâlbuki Ermenilerin isyan edip kan dökmediklerini, Ermeni bağımsızlığının elde edilebilmesi için kan dökmenin gerekli olduğunu belirten Kırımyan konuşmasını şu şekilde sonlandırmıştı:
“Ermeni Halkı, elbette sizler silahın neler yaptığını ve neler yapabileceğini çok iyi anladınız. Ve bundan dolayı, değerli ve kutlu Ermeniler, sizler vatanlarınıza, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza döndüğünüz zaman, silahlanın, silahlanın ve yine silahlanın. Ey insanlar, her şeyin üstünde bağımsızlık ümidini ilk önce kendi içinize yerleştirin. Aklınızı ve yumruğunuzu kullanın! İnsan kendi kurtuluşu için mücadele etmeli”.
Kırımyan yine Berlin sonrasında yaptığı bir başka konuşmasında kongrenin toplandığı sarayın kapısında hak güçlülerindir, siyasetin menfaati yok, hak kılıcın ucunda, Ermeniler bu demiri sevin kurtuluşunuz ancak ondadır diyordu.İşte bu tür çabalar artık Ermeni cemaatini geri dönülmez bir yola sokacaktı. Ermeniler bağımsızlık için silaha sarılacaklardı yani terörü yöneleceklerdi.
Rus Anarşistleri Ermenilere Örnek Oluyor
19. Yüzyılın ikinci yarısında Rusya’da anarşizm ve terör ön plana çıkıyordu. Tam da Ermenilerin Berlin Kongresi sonrasında komiteler kurma ve terör yoluyla bağımsızlık elde etme fikrine kapıldıkları dönemde Rusya’da terör altın çağını yaşıyordu. Bu noktada Ermeni komitecilerini en derinden etkileyen terör anlayışının Rusya’da ortaya çıktığı dikkate alındığında Rusya’da terörün tarihine kısaca bakmak faydalı olacaktır.
Rusya’da terörizmin kökenini Terör Çağı ve Fransız İhtilali’ne kadar götüren bazı yazarların olduğu görülmektedir. Fakat 19. yüzyıldaki Rus Devrimci hareketlerinin rolü, özellikle Narodnaya Volya (Halkın İradesi) ve Nihilist hareketi binlerce mensubu ile, hiç şüphesiz dönemini etkilemesi bakımından öne çıkmaktadır. Halkın İradesi tarihteki ilk politik terörizm kampanyalarından birini başlatmıştı. Aslına bakılırsa 1880’lerde iyice gündeme gelen ve büyük savaşın başlamasının suni sebebi olarak gösterilen Arşidük Ferdinand’ın öldürülmesinde doruğa ulaşan hükümdar katli dönemi diye de tabir edilen bu katliam dönemini gündeme getiren de 1 Mart 1881’de II. Aleksandr’ın Narodnaya Volya tarafından öldürülmesi olmuştu.
II. Aleksandr’ı Öldüren Narodnik Ignacy Hryniewiecki
Narodnaya Volya Hareketi’nin “terör” konusundaki tutumu açıktı. Örgütlü bir hareket olarak amacı yönetimden gelen şiddet ve zorbalık eylemlerinin sorumlularını yok etmek ya da cezalandırmaktı. Narodnaya Volya terörü, 24 Ocak 1878’de St. Petersburg Valisi General Trepov’un vurulmasıyla başlamış ve 1881’de Çar II. Aleksandr’ın vurularak öldürülmesiyle sonuçlanmıştı.
Narodnoya Volya’nın II. Alexader Suikastı Tasviri
Terörizm uzmanı David Rapoport’un dediği gibi Rus Narodnikleri modern terörizmin bir parçası olarak Rusya’dan Batı Avrupa, Balkanlar ve Asya’ya yayılan bir anarşist dalgası ortaya koydular. Bu hareket en üst seviyeye zaman zaman “suikastların altın çağı” diye tabir edilen 1890’larda ulaştı. Aslında 1881 ve 1914 yılları arasında özgürlükçü sosyalist hareket üyeleri tarafından birçok devlet ve hükümet başkanı suikasta uğradı.
Rusya’daki bu devrimci hareketlerin önde gelen ideologlarından ikisi Mikhail Bakunin ve Sergey Nechayev adlı teorisyenlerdi. Nechayev’e göre devrimci terörün amacı yığınların desteğini almak değil tam tersine halk arasında korku ve sefaleti yaymaktı. Ona göre bir devrimci isyanı kışkırtmak için sivilleri terörize etmeliydi. Yani terörü kullanmalıydı.
Sergey Nechayev
Bakunin 1870’lerde Sergey Nechayev ile birlikte yıkıcı devrimci olarak ün kazandı. Dostoyevski’nin Ecinniler romanındaki Stavrogin karakterine esin kaynağı olan Neçayev, bir öğrencinin siyasal nedenlerle öldürülmesi olayına karıştı ve devrimin ne kadar yıkıcı olursa olsun her türlü aracı haklı çıkardığını savunan bir dizi broşür yazdı. Neçayev devrimciyi şöyle tanımlıyordu, “Gece ve gündüz sadece tek bir amacı düşünmelidir. Amansızca yıkmak”. Devrimin ilkelerinde daha da ileri giderek şöyle diyordu: “yok etmekten başka bir faaliyet tanımıyoruz, ancak bu faaliyetin kendisini, zehir, bıçak, halat vb. gibi son derece farklı formlar kazanarak gösterebileceğini kabul ediyoruz. Bu mücadelede devrim her şeyi haklı çıkarır.”
Rusya’daki bu anlayış onlara en yakın duran Ermeni komitecileri tarafından da harfi harfine uygulanacak. Terör ve şiddet kullanılarak bağımsızlık elde etmek isteyen komiteler kurulacaktı.
Ermeni Komiteleri ve Terör
Ermeniler Berlin Konferansı’ndan sonra oluşan ortam neticesinde bir şeyi daha iyi anlamışlardı, o da yabancı devletlerin desteği ve doğrudan müdahalesi olmadan bağımsız bir devlet kuramayacaklarıydı. 1880 tarihine kadar yabancı devletlerin Ermeniler lehine yaptıkları müdahalelerde fazla ısrarlı olmayışlarının sebebi, Osmanlı topraklarında göze batacak ve Avrupa kamuoyunu harekete geçirecek Ermeni olaylarının meydana gelmemesinden ileri geliyordu. Bu amaçla özellikle Ermeni kilisesinin önderliğinde harekete geçme kararı alındı. Seslerini yükseltme kararı almaları, sadece dil ve kilise ile birbirlerine bağlı olan Ermenileri, komiteler kurma yoluna sevk etmiştir. Yani bağımsızlık fikrini gerçekleştirmek isteyen Ermeni milliyetçileri büyük devletler tarafından yeterince dikkate alınmadıklarını görünce, terörizm yoluyla bu devletlerin dikkatlerini Ermeni sorununa çekmek istediler. Görüldüğü üzere bağımsızlık isteyen Ermenilere göre Avrupalı devletlerin dikkatini çekmek için tek yol terör, kan dökme ve kargaşa çıkarmaktan geçiyordu.
Bu amaçla ilk olarak Doğu Anadolu’da isyanlar çıkartılarak buradaki halk tahrik edilmeli Müslümanlar ise misilleme amacıyla Ermeniler üzerine gönderilmeliydi. Böylelikle burada bir kargaşa ortamının çıkması kaçınılmazdı. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler komitelerin batıdaki propaganda bürolarınca katliam şeklinde kamuoyuna aktarılacak ve büyük devletlerde bu baskı ve kan dökümüne son vermeye davet edilecekti. Yani batı müdahalesi vazgeçilmez bir şarttı. Terör ise bağımsızlık isteyen Ermenilere göre o günün şartlarında bu müdahaleyi getirecek olan tek yoldu. Bu planın gerçekleştirilmesi için yapılacak ilk şey Anadolu’nun her yerinde komiteler kurmaktı. Planın sistemli işlemesi için bu kaçınılmaz bir durumdu.
İlk Komiteler ve Terör
Terörü bir yöntem olarak kullanarak batı müdahalesini sağlamaya çalışan Ermeni komiteleri daha ziyade 1880’den sonra kurulanlardı. Ancak bu tarihten önce sosyal amaçlı kurulmaya başlayan Ermeni dernekleri de vardı. Nitekim devlete karşı silah kullanarak Türk Ermenilerini ayaklandıran komitelerin ilk belirtileri ve çekirdekleri bu derneklerdi. Bu nedenle komitelerden önce bu dernekleri kısaca incelemekte yarar vardır.
Osmanlı Devleti’nde yardım amacıyla kurulan ilk Ermeni Derneği Adana’da 1860’ta kurulan Hayırseverler Cemiyeti’ydi. Bu cemiyetin faaliyet alanını Kilikya bölgesi oluşturuyordu. Cemiyetin üyeleri arasında Şişmanyan, Beşiktaşyan, Sıvacıyan, Tagvoryan ve Dr. Katipyan gibi kişiler vardı. Cemiyetin isyanlarda etkin olmadığı fakat üyelerinden bazılarının 1862 Zeytun isyanında yer aldıkları bilinmektedir.
Zeytun İsyanı liderleri Shovroyane, Moses, Khachukentse
Bunu müteakip Fedakârlar Derneği kurulmuştu. 1860’larda güney bölgesinde kurulan bu cemiyetleri, on yıl sonra doğuda kurulan diğer cemiyetler takip etmiştir. Özellikle 1870 ve 1880 yılları arasında bu derneklerde büyük bir artış görüldü. Van’da Araratlı, Muş’ta, Okulseverler, Doğu ve Kilikya isimli dernekler kuruldu. Araratlı, Okulseverler ve Doğucemiyetleri daha sonra Ermenilerin Birleşik Cemiyetleri adını almıştı. 1872’de Van’da İttihat ve Halas 1878’de Karahaçcemiyetleri kurulmuştu. Karahaç’ın üyeleri gizlilik yemini etmişlerdi, yeminini bozanları ise öldürüyorlardı. 1881’de Anavatan Müdafiler kurulmuştu ve amacı Erzurum’daki Ermeni gençlerini örgütlemekti. Cemiyetin lideri Kerektsiyan adlı bir komiteciydi. Gruplar halinde ve merkezden yönetilen bu cemiyet ele geçirilme ihtimaline karşılık yazılı bir programa sahip değildi. Cemiyetin üyeleri programı ezberliyorlar, gizlice toplanarak, kitap okuyup, tartışıyor, bildiriler hazırlıyordu. En dikkat çeken nokta ise silah alabilmek için Ermenilerden yardım toplamalarıydı. Ve cemiyet için silahlı mücadele her şeyden önemliydi. Cemiyet üyelerinden birinin yaptığı konuşma tek yolun silah yani terör olduğunu gösteriyordu. Halka silah verip kan dökmesi öğretildiğinde halk ne yapacağını çok iyi bilir. Mevcut durumdan kurtulmanın ve siyasi özgürlüğe kavuşmanın yolu ona buna yeminli yazılar yazmak değildir. Bunun sağlamanın yolu silahlanmadır.
Sosyal amaçlı kurulduğu belirtilen bu cemiyetler zamanla siyasi muharip çeteler ve köy çeteleri kurmaya başladılar. Kendi aralarında savaşçı birlik, yardımcı birlik, silah ve cephane birliği ve posta teşkilatı olarak çok ayrıntılı bir şekilde organize olmuşlardı.
Kurulan bu cemiyet ve derneklerin hepsinde ortak amaç, bağımsız bir Ermenistan devletini kurmak arzusunu yerine getirmekti. Bu amaca hizmet etmek üzere XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında Ermeni cemiyetleri, okulları ve kiliseleri, kanuni ve dini bazı dokunulmazlıklardan istifade etmek suretiyle isyan, ihtilal hazırlıklarının yapıldığı birer siyasi büro ve silah ve mühimmat deposu haline gelmişlerdir. Richard Hovannisian ise kurulan bu cemiyetlerin genel amacının Ermenilerin din ve kültürlerini hiçe sayan Türklere ve Kürtlere karşı cemaatlerini korumak olduğunu, küçük ölçekli olarak kurulan bu cemiyet üyelerinin yasak diye tabir ettiği ihtilalci kitaplar okuduklarını, atış talimi yaptıklarını belirtmektedir. Kurulan bu cemiyetlerin özellikle Kürt beylerinin artan baskıları sonucunda ortaya çıktığını, amaçlarının kendilerini Kürtlere karşı korumak olduğunu belirtilen yazarlar da vardır. Ancak bu cemiyetlerin bağımsızlık amacını güttüğü yine Ermeni yazarlarca belirtilmektedir. Örneğin 1881’de Erzurum’da kurulan Anavatan Müdafileri derneğinin sloganı “bağımsızlık veya ölüm” idi. Bu dernekten önce Van’dan kurulan İttihat ve Halas Cemiyeti’ne katılmak isteyen çevre köylerdeki Ermeniler de bağımsızlıkları için her şeyi yapabileceklerini belirten mektuplar gönderiyorlardı. Gönderilen bir mektupta Ermeniler, bağımsızlıkları için her şeyi yapacaklarını şu şekilde dile getirmişlerdi. “Şu anki durumumuza alternatif olarak Ruslaşmamız gerekiyorsa, hep birlikte Ruslaşalım, göç etmemiz gerekiyorsa, göç edelim, ölmemiz gerekiyorsa ölelim, fakat özgür olalım. Bizim arzumuz budur”.
Anlaşıldığı kadarıyla dernek adıyla kurulan bu cemiyetlerin asıl amaçları sosyal içerikli faaliyetler değildi. Asıl hedefin bağımsız bir Ermenistan kurmak olduğu açıktı. Nitekim Ermeni kaynaklarının satır aralarında hedefin bu olduğu rahatça görülebilmektedir. Bu cemiyetlerle ilgili söylenebilecek şey küçük ölçekli olarak kurulmalarına rağmen sonradan gelen ve daha organize komitelere örnek teşkil etmiş olduklarıdır.
Büyük Ermeni Terör Komiteleri: Armenakan, Hınçak ve Taşnak
Armenekan
Osmanlı topraklarındaki terörü kullanan ilk organize Ermeni komitesi 1885’te Van’da kurulmuş olan Armenakan idi. Komite Ermeni yazarlarca, programı ve harekât alanı sınırlı olmasına rağmen genellikle ilk siyasi parti olarak kabul edilir. Bu komitenin fikir babası ise Mıgırdıç Portakalyan’dır. Eski Patrik Mıgırdıç Kırımyan ve Portakalyan’ın Van’da kurmuş oldukları gizli “Ermeni Yurttaşlar Birliği” adlı örgüt Mıgırdıç Avedisyan tarafından yönetilecek olan Armenakan Partisi’nin temelini oluşturmuştur.
Mıgırdıç Portakalyan
Armenakan Komitesinin Fikir Babalarından Mıgırdıç Kırımyan
Soru cevap şeklinde hazırlanmış olan Ermeni Yurttaşlar Birliği’nin tüzüğü, ileride ihtilalci Armenakan Partisi’nin politik inancının temelini oluşturacaktır. Tüzük özetle aşağıdaki şekildedir:
Soru: Ermenistan’ı kim yabancılardan kurtaracak?
Cevap: Kendisi, Ermeni ulusu Ermenistan’ı yabancılardan temizleyecek.
Soru: Hakiki Ermeni kimdir?
Cevap: Hakiki Ermeni, yürekten Ermenistan’ın bağımsızlığını isteyen ve onun için dürüstçe çabalayandır. Geriye kalanlarsa çürük ve işe yaramaz Ermenilerdir.
Soru: Ermenilerin asaletleri hangileridir?
Cevap: Ermeninin en önemli asaleti, kendi varlığını ve kanını Ermenistan’ın özgürlüğü için verilen kutsal mücadeleye adamaktır.
Soru: Sabah ve akşam Ermeni’nin duası ne olmalıdır?
Cevap: Ermeni her uykudan uyandığında ve uyumadan önce yalnızca şu duayı etmelidir: Ey iyilik dolu Tanrım, bana Ermenistan’ı kurtarmam için yardım et. Ondan başka hiçbir dua Ermeniye lazım değildir.
Soru: Ermenilerin ilahi sözleri nelerdir?
Cevap: Ermenilerin ilahi sözleri sadece şu üç kelimedir; özgürlük veya ölüm
Ermeni Yurttaşlar Birliği Portakalyan’ın yetiştirdiği öğrencilerin Armenakan Komitesini oluşturmasında ilham kaynağı olmuştu. Portakalyan’ın Van’da kurduğu okuldan mezun olan bir grup öğrenci örgütlemek için gizlice görüşmeye başladı. Portakalyan’ın öğrencilerinden dokuz kişi yaptıkları toplantıda 1885’te Portaklayan’ın Marsilya’da yayınladığı Armenia gazetesinden esinlenerek Armenakan Komitesini kurdular. Partinin kurucuları Mıgırdıç Terlemezyan (Avedisyan) kardeşi Grigoris Terlemezyan, Ruben Şatavoryan, Grigor Oydan, Grigor Acemyan, M. Barutcuyan, Gevond Hancıyan, Grigor Bozikyan ve Karakin Manukyan’dı. Kuruluş esnasında orada olmayan fakat örgütlenme fikrini taşıyan diğer üç kişi ise Yegişe Kundakçıyan, Gabriyel Natanyan ve Dr. Galust Aslanyan adlı öğrencilerdi. Portaklayan’ın öğrencilerinin kurduğu bu komitenin amacı, Ermenilere ihtilal vasıtasıyla kendi kendilerini yönetme hakkı elde etmekti.
Armenakan Komitesi’nin Kurucusu Mıgırdıç Terlemezyan (Avedisyan)
Yöntemleri şu şekildeydi:
- Ermenileri örgütlemek,
- Ermenilerden para yardımı almak, ,
- Ermeniler arasında ihtilalci fikirlerin yayılmasını sağlamak,
- Meşru müdafaa ruhunu onlara aşılamak,
- Askeri disiplin içerisinde silah kullanmasını öğretmek,
- Komite mensuplarına silah ve para desteğinde bulunmak
- Gerilla kuvvetleri oluşturmaktı.
Armenekan Komitesi’nin Amblemi
Yöntemler kısmında dikkati çeken maddelerden biri ise genel bir ihtilal için dış dünyadaki şartların uygunluğuna yani büyük devletlerin ve komşu ırkların desteğini kazanmaya dikkat edilmesiydi. Yöntemler kısmında en dikkati çeken nokta ise olağanüstü şartlar haricinde gösteri, terör ve ölüm cezalarına başvurulmamasıydı. Fakat Armenakan partisi muhtemelen her durumu olağanüstü gördüğü için daha sonraki faaliyetlerinde teröre başvurmuştu. Zira Mayıs 1889’da Armenakan’a mensup üç komiteci dört zaptiyeyle silahlı çatışmaya girmişlerdi. Bunun dışında bu komite mensuplarının karışıklık çıkarmak için kışkırtıcılık yaptıkları ve teröre başvurdukları üç olaydan daha bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi, Avedisyan ve üç adamının bir Kürt aşiret reisini öldürme teşebbüsleridir. İkincisi, Türk ve Kürtlere karşı Kürtçe konuşan iki Armenakan komitecisinin suikastları, üçüncüsü ise, 1892’de Van’da Nuri Efendi adlı bir polisin dört Armenakan komitecisi tarafından öldürülmesidir. Haziran 1896’da Van’da baş gösteren olayların tertipçileri de Hınçak ve Taşnakların yardımıyla yine Armenakan komitesine mensup kişiler olmuştu. Temelde bağımsızlık çabasında olan bu hareket, terör yöntemini amaca ulaşmak için kullanmayı meşru saymıştır. Daha sonra bu yönteme başvuran diğer komitelere örnek teşkil etmiştir.
Avedisyan ve Komiteciler Martik ve Peto 1896 Van İsyanı Esnasında
Armenakan’ın Ateşli Komitecilerinden Panos Terlemezyan
Hınçak Cemiyeti
Armenakan komitesinin ardından doğrudan olmasa da Portakalyan’ın fikirlerinden etkilenen öğrencilerce Ağustos 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak Komitesi Ermeni sorununda isyanlar aşamasındaki en önemli rollerden birini oynamıştı. “Hınçak” kelime olarak Ermenice’de “çan sesi, çıngırak” anlamına gelmektedir.
Hınçak Komitesi Amblemi
Bu komiteyi kuranlar yirmili yaşlarında olup hayatlarında Osmanlı Devleti’ne ayak basmamış, eğitim için Avrupa’ya gönderilmiş, hali vakti yerinde burjuva ailelerin, ideoloji olarak Marksizm’i seçmiş gençleriydi. Önemli bir kısmı Kafkas Ermenisidir. Bu durum ideolojisindeki idealizmi ve aşırılığı açıklayıcı önemli bir öğedir. Bölge gerçeklerinden habersiz bir grup genç, bağımsız ve hayallerindeki Ermenistan’ı kurmak için yola çıkmışlardır. Sol ideolojik bağlantıları aşırılığı ve hayalperestliği daha da arttırmıştı. Komitenin fikir babası Avedis Nazarbekyan 1862 yılında Tiflis’te doğmuş, ortaöğrenimini St. Petersburga ve Paris’te tamamlamıştı. Avedis, dönemin politik ve ekonomik teorilerine ve sosyal bilimlere ilgi duyuyordu.
Avedis Nazarbekyan
Maro
Hınçak Komitesi’nin Kurucuları Bir Arada
Komitenin kurucularından Nazarbekyan’ın karısı olacak olan Maro da Tiflis’te doğmuş ilk ve ortaöğrenimini burada tamamlamıştı. Daha sonra eğitimine St. Petersburg’da devam etmiş Rus gizli ihtilal partisine katılmış ve politik meselelerden dolayı Paris’e kaçmış ve Nazarbekyan ile burada tanışmıştı. Marksist harekete gönülden bağlı olan Maro komitenin kuruluşunda ve yönetiminde çok etkili bir rol oynamıştı. Komitenin diğer kurucusu ise 1862 yılında doğmuş olan Rupen Hanazad (Garabedyan) Cenova üniversitesinde eğitim almıştı. Hınçak komitesinin Anadolu’da teşkilatlanmasında da çok önemli bir rol oynamıştı.
Kuruculardan Rupen Hanazad
Avetis Nazarbekyan, Marie Vardanyan (Maro) ve Gevorg Haradciyan tarafından hazırlanan ihtilalci Hınçak Komitesi’nin programı diğer kurucu öğrenciler tarafından da uygun bulunarak 1887 Ağustosunda Cenevre’de tamamlanmıştı. Bu programına göre; bugünkü düzen bir ihtilalle ortadan kaldırılmalı ve onun yerine ekonomik gerçeklere, sosyalizme dayanan yeni bir düzen oluşturulmalıydı. Partinin ilk hedefi Türk Ermenistanı’nın siyasi ve milli bağımsızlığıdır. Hınçaklar bu bölgeye yoğunlaşmalı ve burada köle olarak yaşayan Ermenileri kurtarmalıdır. Bu hedefe varmak için kullanılacak metotlar ise propaganda, tahrik terör ve teşkilatlanma idi. Tahrik ve terör halkın cesaretini arttırmak için gerekliydi. Hükümete karşı gösteriler, vergi ödemeyi reddetme, reform talepleri, aristokrat sınıfa karşı kin yaratmak tahrik kampanyasının başlıca yolları idi. Halk bu suretle düşmana karşı kışkırtılacak ve düşmanın misilleme hareketinden de “kâr” sağlanacaktı. Terör yöntemi ise halkı korumak ve Hınçak programına güven duymalarını sağlamak için kullanılacaktı. Osmanlı hükümetini yıldırmak hedefleniyordu, böylece rejimin prestiji azalacak ve tamamen parçalanmasına neden olunacaktı. Hükümet bu terörist taktiklerinin tek hedefi değildi. Hınçaklar, hükümet için çalışan Ermeni ve Türkleri ve bunlara ek olarak bütün casus ve muhbirleri de yok etmek istiyordu. İhtilal grubunun yapacağı başlıca işler arasında yer alan beşinci madde komitenin silah sağlama ve karışıklık çıkarmasıyla ilgili çarpıcı bilgiler içermektedir. Buna göre, hükümetin silah bulunan depolarına, vali, mutasarrıf ve kaymakam konaklarına saldırılmalı, silahları alınmalı ve hükümet nüfuzunu kırmak suretiyle memurlar işlerinden uzaklaştırılmalı, heyecan oluşturmaya gayret edilmelidir. Bazı bina ve müesseseler yıkılmalı, yüksek derecedeki memurlar zor kullanılarak kaçırılarak esir edilmeli ve serbest bırakılmaları için de hükümetten fidye istenmelidir. Ayrıca her üyenin silah kullanma eğitiminden geçmesi ve kendine ait bir silahı olması gerekiyordu. Üyeler silah olarak yanlarında en azından bir revolver ve bir süngü bulundurmak zorundaydılar. Kısacası amaç terör yoluyla bağımsız Ermenistan’ı kurmaktı.
Nazarbekian da kitabının girişinde komitenin yöntemlerinden bahsetmiştir. Anlattıklarına göre Hınçaklar Süryani, Yezidi hatta Müslümanları dahi hareketin içine çekmeye çaba göstermişler, Makedon, Girit ve Arnavut ihtilalcilerle işbirliği yapmayı planlamışlardı. Osmanlı Devleti tam anlamıyla alevler içerisinde kaldığı zaman, Avrupalı devletlerin harekete geçeceğini ve küçük milletlerin haklarını koruyacaklarını ümit ediyorlardı. Böylece Türk, Rus ve İran Ermenileri tek bir sosyalist devlet çatısı altına alınabilecekti. Kısacası Hınçakların amacı Türkiye Ermenilerini kurtararak, Rus ve İran Ermenileri ile birleştirmek ve bağımsız bir Ermenistan meydana getirmekti. Bunu başarabilmek için ise terör ve isyan yolu takip edildi. Osmanlı hükümetine karşı genel bir ayaklanmanın ve Anadolu’da asayişin bozulmasının gerekliliğine inanıyorlardı. Terör bu komitenin savunması için bir araç, insanları kışkırtmak için adeta bir silah haline gelmişti.
Taşnak Cemiyeti
Ermeni sorununun isyanlar safhasında, terörü en fazla kullananlar Taşnak Komitesi üyeleri olmuştu. Ermenice federasyon manasına gelen Daşnaksütyun/Taşnaksütyun kelimesi Türkçe’de kullanılırken kısaltılmış ve değiştirilmiş, kısaca Taşnak denilmiştir. Özellikle Rusya’dakiler olmak üzere çeşitli Ermeni grupların bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı için bu komiteye federasyon ismi verilmişti. 1890 yılında Tiflis’te kurulan Taşnaksütyun, Ermenilerin önemli bir kısmının yaşadığı Osmanlı Devleti’ni kendilerine ilk ve en mühim hedef seçmişti. Avrupalı devletlerin dikkatlerini Ermenilerin üzerine çekebilmek için yürüttüğü terör ve gerilla faaliyetlerinin üssü olarak ise Rus Ermenistanı’nı kullanmıştı.
Taşnak Komitesi’nin Kurucusu Christopher Mikaelyan
Christopher Mikaelyan
Taşnakların 1891’de yayınladıkları manifestoları dikkate değer ifadeler içermektedir. Bu manifestoda, Ermeni sorununun yeni bir çağa girdiği, yüzyıllardır köle durumunda olan Türk Ermenistanı’nın artık bağımsızlık istediği dile getiriliyordu. En dikkati çeken nokta ise “ya özgürlük ya ölüm”, “Ermeni artık istirham etmeyecek elinde silahla talep edecek”, şeklindeki ifadelerdi. Manifestoda nihai amacın “Türk Ermenistanı”nın siyasi ve ekonomik özgürlüğü olduğu belirtilmekteydi. Taşnak liderlerinin temel amacı bu şekildeydi. Ancak bu amaca ulaşmak için kesin bir programları yoktu. Bu birçok üye için sükûtu hayal anlamına gelmişti. Marks’ın bir düzine program yerine bir eylem daha önemlidirsözünden hareketle bir düzine silah sevk edecek çete, bir düzine programdan daha etkilidir diye düşünüyorlardı. Taşnaklar 1892’deki ilk programlarını, Rusların Narodnaya Volya (Halkın İradesi) teşkilatından aldılar. Aslında komitenin kurucusu olan Christopher Mikaelyan da bu teşkilatta yetişmiş birisiydi. Taşnakların sembolü, partinin başarıya ulaşması için gerekli olan üç unsurdan meydana gelmekteydi. Kalem, aydınları; kürek, işçileri, hançer ise savaşçıları ve fedaileri sembolize ediyordu. Taşnakların programın en dikkat çeken bölümü amaçlarına ulaşmada başvuracakları yöntemlerdi.
Üç Kurucu Bir Arada Soldan Dağa: Stepan Zoryan, Christaphor Mikaelyan, Simon Zavaryan
Komite programının yöntemler kısmı terörü içerisinde barındıran maddelerden oluşuyordu. Propaganda, savaşçı askeri birlikler ve onların fikri anlamda hazırlanması, halkın ihtilalci maneviyatının güçlendirilmesi, halkın silahlandırılması, ihtilalci komitelerin oluşturulması, ülke içerisinde casusluk yapma, resmi organlar ve partinin yayın organlarıyla Türk Ermenistanı’ndan bilgi alış verişi sağlamak. Yöntemler kısmında en dikkati çeken nokta bozulmuş yöneticilerin, tüm istismarcıların, Ermeni ihbarcıların ve “tüm hainlerin” öldürülmesiydi. Programın son kısmında eşkıyaların saldırılarına karşı halkın savunulması, silahların taşınması amacıyla yol inşası ve hükümet kurumlarının sabotaj ve yağmalanması maddeleri yer almıştı.
Taşnak Komitesi’nin Kurucusu Christopher Mikaelyan Gönüllü Birliklerin Başında
Taşnak komitesinin parola haline gelmiş en önemli sloganı “Türk’ü, Kürt’ü, sözünden dönenleri, hafiye ve hainleri her yerde ve her türlü şartlar altında vur, öldür, intikam al” şeklindeydi. Bu parola ile yola çıkan Taşnak komitesi Ermeni olaylarının en üst seviyeye çıktığı 1890’lı yıllarda Hınçak komitesi ile birlikte batı müdahalesini sağlamak için büyük çaba göstermişlerdi. Bunu yaparken de hareket noktaları Rus anarşistlerinden etkilenerek terörü kullanmaları olmuştu.
Büyük çaplı Ermeni olaylarını başlatanlar önce Hınçaklar olmuştu. Hınçakların organize ettiği başlıca olaylar, Erzurum Olayı, Kumkapı Gösterisi, Sasun İsyanı, Babıâli Olayı ve Zeytun İsyanı’dır. Taşnakların organize ettiği başlıca olaylar ise, Osmanlı Bankası Baskını, II. Sasun İsyanı ve Yıldız Suikastı’dır. Büyük çaplı bu olayların dışında özellikle 1895-96 yıllarında Anadolu’nun hemen her bölgesinde Hınçak ve Taşnakların öncülüğünde Ermenilerin bazı olaylar çıkardığı görülmektedir. Tüm bu olaylarda Hınçak ve Taşnak komitesinin başvurduğu yöntemler terör unsurlarını içerisinde barındırıyordu. Büyük çaplı olayların hemen hepsinde yabancı devletlerin konsolosları araya girmiş ve olaylara sebep olanlar özellikle liderler herhangi bir ceza almaksızın, yurt dışına gönderilmişlerdir.
Bu Ermeni komitelerinin çalışmaları çoğu zaman Rusya, İngiltere ve Fransa tarafından desteklenmiştir. Komitelerin para ve silah kaynakları Avrupa’da yaşayan Ermeniler ve bu bahsettiğimiz ülkelerin siyasi şubeleridir. Avrupa’yı Osmanlı Devleti’ne karşı ayağa kaldırmak isteyen Ermeni liderleri, kanlı eylemlerle Osmanlı coğrafyasında hem Müslümanlara hem de kendi ırkdaşlarına çok kötü yıllar yaşatmışlardır. Bu olayların sebebi Osmanlı Devleti’nin kötü idaresi değil bilakis Ermenilerin maceracı tutumlarıdır. Komite liderlerinin maddi anlaşmazlıklara düşerek birbirlerine karşı katl eylemlerine giriştikleri de gözden uzak tutulmamalıdır.
KAYNAKÇA
AKGÜN, Seçil (1988), “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Atatürk Yolu, Sayı: 1, Mayıs, Ankara.
ALKAN, Necmettin (2006), “Ermeni Teröristlerin Osmanlı Başşehri İstanbul’daki Saldırıları ve 1896 Osmanlı Bankası Baskını (ABD’deki 11 Eylül Saldırılarıyla Bir Mukayese)”, Türk Yurdu, Sayı 225, s. 73-81.
ANASTASOFF, Christ (1944), “Bulgaria’s National Struggles”, Annals of the American Academy of Political and Social Science, Vol. 232, A Challange to Peacemakers (Mar.), s. 101-106.
ASLANTAŞ, Selim (2007), Osmanlı’da Sırp İsyanı; 19. Yüzyılın Şafağında Balkanlar, Kitap Yayınevi, İstanbul.
AYDIN, Mithat (2002), “1876 Bulgaristan Ayaklanmasının Osmanlı İngiliz İlişkilerine Etkisi”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 12, s. 80-87.
AYDIN, Mithat (2004), “19. Yüzyıl Ortalarında Panslavizm ve Rusya”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2004/1, Sayı:15, Denizli, s.109-124.
BLISS, Edwin Munsell (1891), ed., Encyclopedia of Missions, Descriptive, Historical, Biographical, Statistical, Vol. II, Funk and Wagnalls: New York, London, Toronto.
BLISS, Edwin Munsell (1896), Turkey and the Armenian Atrocities, Edgewood Publishing Company, New York.
BLOXHAM, Donald (2005), The Great Game of Genocide, Imperialism, Nationalism, and the Destruction of the Ottoman Armenians, Oxford University Press, New York.
BLOXHAM, Donald (2007), “Terrorism and Imperial Decline: The Ottoman-Armenian Case”, European Review of History: Revue Europeenne d’Historie, 14:3, s. 301-324.
BONGAR, Bruce Michael (2007), Psychology of Terrorism, Oxford University Press, USA.
BRYCE, James (1896), Transcaucasia and Ararat, 4th edition, London.
CAPRIELIAN, Ara (1975), The Armenian Revolutionary Federation: The Politics of a Party in Exile, New York University, Political Science, International Law and Relatins, Ph.D.
CHALIAND, Gerard and Arnaud Blin (2007), “Zealots and Assassins”, The History of Terrorism: From Antiquity to Al Qaeda, Gerard Chaliand, University of California Press, s. 55-79.
CRAMPTON, R. J. (2007), The Oxford History of Modern Europe, Bulgaria, Oxford University Press, New York.
ÇELEBYAN, Antranik (2003), Antranik Paşa, çev: Mariam Arpi-Nairi Arek, İstanbul.
ÇİTÇİOĞLU, Ercan (2005), Gri Tehdit: Terörizm, Ümit Yayınları, Ankara.
DADRIAN, Vahakn N. (2008), Ermeni Soykırım Tarihi Balkanlardan Anadolu ve Kafkasya’ya Etnik Çatışma, çev. Ali Çakıroğlu, Belge Yayınları, İstanbul.
DASNABEDIAN, Hratch (1990), History of Armenian Revolutionary Federation Dashnaktsutiun (1890-1924), Trans. Bryan Fleming and Vahe Habeshian, Milano.
Ermeni Komitelerinin Amaçları ve İhtilâl Hareketleri (Meşrutiyet’in İlânından Önce ve Sonra), (2003), ATASE Yayınları, Ankara.
FEIGL, Eric (1984), A Myth of Terror, Armenian Extremism: Its Causes and Its Historical Context, Freilassin-Salzburg.
HENZE, Paul B. (1984), “Ermeni Şiddetinin Kökeni” , Uluslararası Terörizm ve Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı (17-18 Nisan 1984), Ankara, s. 173-193.
HOFFMAN, Bruce (1998), Inside Terrorism, Colombia University Press, New York.
İLTER, Erdal (1988), Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyânları (1780-1880), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları No 89, Ankara.
İLTER, Erdal (1995), Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlama Faaliyetleri 1890-1923, Turan Yayıncılık, İstanbul.
İSKEFİYELİ, Zeynep Cumhur, “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890)”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 19, Sonbahar, 2005.
KARACAKAYA, Recep (2006), Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, 47 Numara Yayıncılık, İstanbul.
KELLY, M. J. (2006) The Fenian Ideal and Irish Nationalism, 1882-1916, Boydell & Brewer.
KILIÇ, Davut, (2001), “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi (1850-1896)”, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara, s. 145-159.
KOLOĞLU, Orhan (1998), Avrupa Kıskacında Abdülhamid, İletişim Yayınları, İstanbul.
KURKJIAN, Vahan M. (1958), A History of Armenia, The Armenian General Benevolent Union of America.
LAÇİNER, Sedat (2005), Türkler ve Ermeniler Bir Uluslararası ilişkiler Çalışması, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayını, Ankara.
LANGER, William, L. (1951), The Diplomacy of Imperialism 1890-1902, New York: Alfred. A. Knopf.
LAQUEUR, Walter (1999), The New Terrorism: Fanaticism and the Arms of Mass Destruction, New York: Oxford University Press.
LAQUEUR, Walter (2001), A History of Terrorism, Transaction Publishers.
LIBARIDIAN, Gerard (1991), Armenia at the Crossroads, USA.
MARTIN, Gus (2006), Understanding Terrorism: Challenges, Perspectives, and Issues, SAGE.
MAZICI, Nurşen (1987), Uluslararası Rekabette Ermeni Sorunu’nun Kökeni (1878- 1918), İstanbul.
MCCARTY, Justin (1983), Muslim and Minorities, The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire, New York University Press.
METİN, Halil (1992), Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
MILLER, Martin A. (1995) “The Intellectual Origins of Modern Terrorism in Europe”, Terrorism in Context, ed. Martha Crenshaw, Penn State Pres.
NALBANDIAN, Louise (1963), The Armenian Revolutionary Movement, The Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Century, University of California Press, Berkeley and Los Angeles.
PILLAR, Paul R. (2001), Terrorism and U.S. Foreign Policy, Brookings Institute Press: Washington, DC.
PIPES, Richard (2001), Communism: A History, New York: The Modern Library.
POMPER, Philip (1995), “Revolutionary Terrorism”, Terrorism in Context, ed. Martha Crenshaw, Penn State Press, s. 63-105.
PURPURA, Philip P. (2007), Terrorism and Homeland Security: An Introduction with Applications, Butterworth-Heinemann.
RAPOPORT, D. C. (2004), “The Four Waves of Modern Terrorism”, ed. Cronin, Attacking Terrorism: Elements of a Grand Strategy, Georgtown University Press: Washington, s. 46-73.
RAPOPORT, David C. (1984) “Fear and Trembling: Terrorism in Three Religious Traditions,” American Political Science Review, Vol. 78, No. 3, s. 664-668.
RATH, R. John (1964) “The Carbonari: Their Origins, Initiation Rites and Aims”, American Historical Review 69, no. 21, s. 353-370.
ROSHWALD, Aviel (2001), Ethnic Nationalism and the Fall of Empires: Central Europe, the Middle East and Russia (1914-1923), London; New York: Routledge.
SALT, Jeremy (1993), Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878-1896, Frank Cass & CO. London.
SCHMID, Alex P., A. J. Jongman, Michael Stolh (2005), Political Terrorism: A New Guide to Actors, Authors, Concepts, Data Bases, Theories, and Literature, New Brunswick, NJ: Transaction Books.
SONYEL, Salahi R. (1985), “Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu Parçalama Çabalarında Hıristiyan Azınlıkların Rolü”, Belleten XLIX/195 (Aralık), s. 648-650.
SONYEL, Salahi R. (1987), The Ottoman Armenians Victims of Great Power Diplomacy, K. Rustem & Brother, London.
STEPNIAK, (1884) “Terrorism in Russia and Europe”, Contemporary Review, 45 (Jan./June), s. 325-341.
TAŞDEMİR, Fatma (2006), Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK Yayınları, Ankara.
TEICHMAN, Jenny (1989), “How to define Terrorism”, Philisophy, Vol.64, No 250, s. 505-517.
The Armenian Massacres 1894-1896, British Media Testimony, (2008), ed. Arman J. Kirakossian, The Armenian Research Center, University of Michigan-Dearborn.
WALKER, Christopher J. (1990), Armenia: The Survival of a Nation, Chatham, London.
YUNUSOĞLU, Kürşat (1992), Devlet Güvenliği ve İstihbarat, Emniyet Genel Müdürlüğü Basımevi, Ankara.