​Merzifon Olayları

Merzifon Anadolu Koleji’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri

Misyonerler Ermeniler arasında yürüttükleri faaliyetlerde yardımcı asistanlara, vaiz ve papazlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu pozisyonlar için ise eğitim zorunluydu. Bu kişileri eğitmek amacıyla misyonerlerin idaresi altında okullar açılmalıydı. Bu okullardan ilki 1840 yılında Cyrus Hamlin tarafından İstanbul Boğazı’nın üstünde Bebek’te kuruldu. Bu okulun Ermeni gençleri üzerindeki etkileri hiç şüphesiz çok büyüktü. Okulun kurucusu Hamlin; “Onların gördüğü felsefi deneyimler, aldığı kitaplar ve duyduğu gerçekler kendi evlerindeki muhabbetin ana konuları olacak ve şüphesiz şimdiden pek çok noktada kendini açıkça gösteren Ermeni düşüncesinin uyanışına katkıda bulunacaktır. Okul, bu yüzden sadece birçok genci eğitmek olarak değil, her taraftan Ermeni toplumuna yollanan etkilerin bir merkezi olarak düşünülmelidir”diyordu. Bebek’te kurulan Ruhban Okulu 20 yıldan uzun bir süre bu şekilde faaliyet gösterdi ancak Hamlin Robert Koleji’ni de kurmak istediğinde Rus ve Fransız diplomatların güçlü muhalefeti ile karşılaştı. Bu sebeple koleji Bebek Ruhban okulunun binasında açmak zorunda kaldı, dolayısıyla da ruhban okulunu Merzifon’a nakletti. Hamlin ve onun Bebek’te kurduğu ruhban okulu Merzifon Anadolu Koleji’nin temelini oluşturması açısından son derece önemli idi. Öyle ki Merzifon Anadolu Koleji’nin 100 yılını yazan Everett W. Stephens, Hamlin’i Anadolu Koleji’nin büyükbabası olarak tarif etmektedir.

Merzifon, İstanbul gibi büyük bir şehirde öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları dış dünyanın çekiciliğinden uzak, daha içerilerde bir yerdi. Böylece yetiştirilen genç rahipler de hizmet edecekleri insanlara daha yakın olabileceklerdi. Bu tür nedenlerden dolayı yeni yerleşim yeri olarak seçilen Merzifon çekici bir merkezdi. 

 

1863 yılında Bebek’teki okulun Merzifon’a taşınma kararı alındıktan sonra Merzifon’a misyoner akını da başlamıştı. 1863’te Edward M. Dodd ve John F. Smith eşleriyle birlikte istasyona katıldılar. Merzifon’da bu dönemde Julius Y. Leonard, John F. Smith, ile eşleri Amelia A. Leonard, Laura E. Smith ve ayrıca Eliza Fritcher, Fanny K. Washburn bir yerli vaiz ile 5 öğretmen bulunuyordu. Ruhban okulunun misyonerlerin faaliyetlerinin genişlemesi ve yaygınlaşması açısından son derece büyük bir rolü olacaktı.

Misyonerlerden Elias Riggs, Julius Y. Leonard ve John F. Smith tarafından Merzifon Ruhban okulunda okutulacak ders programı tespit edildi. Eğitim süresi 4 yıl olarak planlanmıştı. İlk iki yıl için Aritmetik, Cebir, Coğrafya, Tarih, Felsefe, Kimya, Osmanlıca ve Ermenice gibi hazırlık dersleri diğer iki yıl ise İlahiyat İlmi, Hıristiyanlığın Delilleri, Ahlak İlmi, İncil dersleri gibi dini ağırlıklı dersler okutulacaktı. John F. Smith okulun başkanlığını üstlendi ve 1896’da vefat edinceye kadar bu görevini sürdürecekti.

Merzifon’da bir yandan ruhban okulu ile ilgili çalışmalar devam ederken diğer yandan da yatılı kızlar okulu ile ilgili faaliyetler yürütülüyordu. Esasen Dodd, kızlar okulunun kurulması için özel bir referansla İzmir’den gelmişti. Ancak okulun açılması 1865 yazına kadar gerçekleşemedi. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/312/1/merzarch015.jpg

Kızlar Okulu

Bu yüzden bir yandan inşaat faaliyetlerini, diğer yandan ise çevre illerde misyoner çalışmalarını devam ettirdiler. Okulun açılmasından iki ay sonra 1865 sonbaharında Dodd koleradan öldü. Aslında bu okul da tıpkı ruhban okulunun kuruluşunda olduğu gibi İstanbul Hasköy’de faaliyet gösteren kız okulunun Merzifon’a taşınması ile kurulmuştu. Kız çocuklarının eğitimi ile ilgilenen bu okulların özel amacı, bayan öğretmenler yetiştirerek yerli misyonerlere okumuş eşler sağlamaktı. Bu kız okulları ilkokulların devamı niteliğinde idi ve eğitim süreleri üç yıldı.  Kızlar okulunun 30 yıl süre ile başkanlığını yürütecek olan Eliza Fritcher de bu dönemde Merzifon’a gelmişti. 1865’te Bayan Eliza Fritcher’in gözetimi altındaki yatılı kız okulunun 35 öğrencisi bulunuyordu.  

28 Ekim 1867’de Charles C. Tracy ve yeni evlendiği eşi Myra P. Tracy ile birlikte Merzifon’a geldiler. Onların gelmesi ile birlikte ruhban okulundan Anadolu Koleji’ne geçiş süreci de başlamış oluyordu. 

 

Merzifon’a gelir gelmez ilk iş olarak Ermeniceyi öğrenmeye koyuldular. Charles Tracy misyonerlerin geldiği aşamadan çok memnundu. “Ermeniler zamanın ruhunu yakalayabilmek için mezheplerinde reform yapmak zorunda olduklarını anladılar. Artık Müslüman bir kişi başkentte Hıristiyan olduğunu açıkça söylese bile idam edilmiyor. Biz bu durumdan memnunuz” diyordu. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/342/1/president007.jpg

Tracy ve Ailesi

Öncü misyonerlerin haleflerinden ve 13 yıldan fazla Merzifon ruhban okulunda öğretmenlik yapan Ira F. Pettibone ise 1867 yılında ruhban okulu öğrencilerine İncil’den yaptığı bir sınav sonrasında Amerika’daki herhangi bir okuldaki öğrenciler kadar başarılı olduklarını söylüyordu. Misyonerleri memnun eden bu gelişmeler neticesinde 1870’lerde ruhban okulunda ders vermek amacıyla yeni misyonerler ve Ermeni öğretmenler gelmeye başladı. Yeni gelenlerle birlikte okulun faaliyetleri genişledi. George F. Herrick ve eşi Helen M. Herrick’ten sonra Benjamin Schneider Mart 1874’te Merzifon’a gelen misyonerlerdendi. Tracy, Merzifon Ruhban Okulu’nda arkadaşlık ettiği Schneider’in öğrencilerin sevgisini çok çabuk kazandığını, başka hiç bir vaizin daha önce kendilerini bu kadar memnun etmediğini söylüyordu. Schneider’in Türkçesi neredeyse mükemmeldi, aksanı ve kullandığı deyimler ile Türkçe’yi anadili gibi kullanıyordu. Öyle ki, hiç bir Türk onun bir yabancı olduğunu fark edemiyordu. 

1880 yılında Batı Türkiye misyonu İstanbul’da yaptığı yıllık toplantısında daha yüksek seviyede bir eğitimin gerekliliği ve kazandıracağı yararlar üzerinde durmuştu. Doğu Türkiye misyonunda ise bu uygulamaya 1880 Kasım’ında başlanmıştı bile. Harput istasyonunun 1881 tarihli yıllık raporunda okulların kesin bir şekilde tanımlanmış müfredatlarıyla ilkokul, ortaokul, lise ve kolej olarak dört kademeye ayrılmasına karar verilmişti. Bu dönemde Merzifon’da bulunan dört Amerikalı J. F. Smith, Edward Riggs, G. F. Herrick ve Charles C. Tracy, Harput ve Antep’tekilerden aşağı olmayan bir kolej kurmak için harekete geçtiler. Ancak önce bir lise kurarak işe başlamayı ve daha sonra hedeflerini genişletmeyi uygun buldular. Ve Edward Riggs’i Merzifon kolejinin kurulmasına ikna etmek ve destek almak üzere Boston’a misyoner merkezine gönderdiler. Merkez, Ruhban Okulu binasında yeni kolejin açılmasına izin verdiği gibi gerekli olacak yeni binaların inşasına da izin vermiş hatta 1200 $’lık da bir bağış yapmıştı. Riggs henüz Boston’dayken Tracy 1882 yılında liseyi açtı. Öncü lise ruhban okulunun alt katında bir odada “Harbinger Yüksek Okulu” adıyla faaliyete geçti. Arakel G. Sivasliyan okulun tek hocası ve müdürüydü. Başlangıçta sadece dört öğrenci vardı. Daha sonra bu sayı ilk yıl içinde on üçe ulaştı. Öğrencilerden üçü yatılıydı. 1885 senesinde 9 öğrenciden oluşan sınıf mezun oldu. 1886 Haziran’ında okulun kapanış töreninde Tracy lisenin ölme noktasında olduğunu zira Anadolu Koleji’nin doğduğunu müjdeledi. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/315/1/merzarch018.jpg

Merzifon Anadolu Koleji Merkez Kampüs Binası

Okulun ismini “Anadolu Koleji” olarak seçilmişti. Stephens koleje bu ismin verilmesini şu şekilde açıklar, Anadolu kelimesi Yunan kökenli olup, gün doğumu anlamına gelmektedir. Kolej için seçilen renkler ise mavi ve sarıdır. Mavi güzel Anadolu’nun gökyüzünü ve sarı Anadolu’nun parlak gün doğumunu temsil ediyordu. Böylece Anadolu Koleji 8 Eylül 1886’da kampüsü, binası, sözleşmesi olmadan kurulmuş ve eğitime başlamış oldu. Kolej sözleşmesinin ABD Massachusetts Eyaleti Senatosu’nca onaylanması 1894, Babıâli’ce bir yüksekokul olarak değilse bile bir Amerikan mektebi olarak resmen kabul edilmesi daha sonra gerçekleşecekti. 

Charles C. Tracy, Merzifon Anadolu Koleji’nin ilk başkanı oldu. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/340/1/president002.jpg

Charles Chapin Tracy Merzifon Anadolu Kolejinin İlk Müdürü (1886-1913)

 

Tracy’e göre, “Tanrı’nın krallığının kurulmasına yardım etmek için” açılan Anadolu Koleji’nin birinci hedefi açık fikirli eğitimi mümkün olduğu kadar genişletmekti. İkinci olarak dindarlık önemliydi ama “adam olmak” da önemliydi ve bu yüzden kolej öğrencilerinin kendi kendilerine yardım etmeleri fikrine sahip çıkılmalıydı.

 

 Son olarak ise tüm insanların daha yüksek bir ahlaki ve akli seviyeye yükseltilmesi fikri korunmalıydı. Anadolu Koleji de tıpkı Hamlin’in okullarında olduğu gibi kendine yardım esasına dayanıyordu. Buna göre öncelikle öğrencilerin eğitim masraflarını kendilerinin karşılaması amaçlanıyordu. Bu sayede kendilerine güven duygularının geliştirilmesi ve emeğe saygı fikrinin yerleştirilmesi umuluyordu. Gençleri gündelik hayatta karşılaştıkları sorunları çözerken aciz ve kitaba mahkum bırakmamak için pratik, yaratıcı ve becerikli kılmayı hedefliyordu. Bu amaçla kolej bünyesinde marangoz, ciltevi, terzi, değirmen, fırın ve çiftlik gibi küçük iş yerleri kurulmuştu.

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/319/1/merzarch022.jpg

 Merzifon Anadolu Koleji ders dışı etkinlikler açısından da dikkat çekmekteydi. Okulda çeşitli müzik ve kültür kulüpleri oluşturulmuştu. Ermeni, Rum ve Rus öğrenciler kendi kulüplerini kurmuşlardı. Kolejde kurulan kulüpler arasında en fazla dikkat çekeni ise Arkeoloji Kulübü olmuştu. Kulüp üyeleri Anadolu’nun zengin tarihini araştırmaya başlamışlar ve buldukları tarihi parçaları toplayarak bunları okulda sergilemişlerdi. 

1886 Haziran’ında faaliyete geçen Merzifon Anadolu Koleji kendisinden çok daha önceki tarihlerde kurulmuş olan Antep’teki Merkezi Türkiye Koleji ile Harput Koleji seviyesindeydi. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/217/1/var074.jpg

Kolej Yöneticisi Amerikalı Misyonerler ve Ermeni Öğretmenler

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/134/1/merclass037.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/136/1/merclass039.jpg

Gerek öğretmen sayıları, gerekse öğrenci sayıları ile bu iki koleje çok yaklaşan Anadolu Koleji’nin gelirleri ise bu kolejlerden daha fazlaydı. Böylece Anadolu’nun ortasında küçük bir Amerika kurulmuş oluyordu. Duvarla çevrili bir arazi içinde misyoner merkezi, bir ruhban okulu, bir kız okulu, daha sonraki dönemlerde faaliyete geçecek olan anaokulu, sağırlar okulu, bir fırın, birkaç personel evi, bir sebze-meyve bahçesi, birkaç at için ağır bulunuyordu.

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/309/1/merzarch012.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/265/1/mer011.jpg

Sınıflardan Bir Görünüm

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/288/1/meract004.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/215/1/var072.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/285/1/meract001.jpg

 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/290/1/meract006.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/293/1/meract009.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/287/1/meract003.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/159/1/var016.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/327/1/merzarch030.jpg

 

Merzifon Anadolu Koleji’nin Anadolu’daki Siyasî Etkileri

Osmanlı ülkesi genelinde Amerikan Board misyonerlerinin siyasî yönden birçok etkisi olmuştur. Bu etkiyi en çok eğitim kurumları vasıtasıyla verdikleri eğitim ile hissettirmişlerdir. Eğitim ile azınlıkları Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik etmişlerdir. Bu etkileri de en çok Ermeniler üzerinde olmuştur. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/241/1/var098.jpg

Amerikalı Misyonerler

 

Ayrıca Amerikan Board misyonerleri azınlıkların devlete karşı giriştiği isyanlar sırasında Boston’daki merkezlerinin, Amerikan hükümetinin, Avrupa hükümetlerinin ve basınının Osmanlı ülkesindeki gözü kulağı haline gelmişlerdir. İlerleyen kısımlarda da görüleceği üzere, hazırlanmasında ve faal hale getirilmesinin her kademesinde rol aldıkları Ermeni isyanlarını dış dünyaya Ermeni katliamı olarak duyurmuşlardır. Amerikan gazetelerinde yayınlanan ve misyonerler tarafından imzasız gönderilen bazı mektuplarda Anadolu’da takriben on bin Ermeninin Osmanlı Devleti tarafından katledilmiş olduğu yazılmıştır. Batıda ve Amerika’da yayınlanan Ermeniler lehine ve Türkler aleyhine bazı gazete makalelerinin yazarları da bu okullarda ders veren misyonerler arasından çıkmıştır. İngiltere’de yayınlanan Presbyterianadlı gazetede 1893 yılında başlayan Merzifon olayları ve bu olayların suçlularının yargılandığı Ankara mahkemesi hakkında çıkan bir yazının Merzifon’daki Amerikan Koleji’ni idare eden bir misyoner tarafından yazıldığı yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilmiştir. Bu yazının içeriği hakkında ayrıntılı bilgiler ilerleyen kısımlarda verilmiştir. 

https://si0.twimg.com/profile_images/1562348623/logo.jpg

Farklı ülkelerde çıkan gazetelerdeki bu tür yazılardan da anlaşılacağı üzere, Merzifon’un merkez alınarak Anadolu çıkarılan bu olaylar, Ermeni milletinin Avrupa Devletleri arasında kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmayı düşünülen bir millet olduğu gerçeğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu devletlerin niyeti ne Osmanlı Devleti’nin çıkarları ne de Ermenilerin büyük bir devlet kurmalarıdır. Asıl olan kendi millî çıkarları olmuştur. Ermeniler de bu çıkarlar doğrultusunda kullanılan bir maşa olmaktan öte bir önem arz etmemişlerdir. 

Zira misyonerler için gerçekler değil, kendilerinin ve hükümetlerinin Osmanlı ülkesindeki çıkarları önemli ve kayda değer olmuştur. Bu yüzden, Amerikan Board okullarında çıkan olaylarda haklı olmasına rağmen, Osmanlı Devleti buradaki misyonerlerin girişimleri sonucunda, Amerikan hükümeti ile girdiği ikili ilişkilerde daima kaybeden taraf olmuştur. Bunun en açık örneklerinden biri, Board okullarında isyanlar sırasında Ermeniler tarafından çıkarılan yangınlarda zarar gören okul binaları için Osmanlı Devleti’nin tazminat ödemek zorunda bırakılmasıdır. Harput’taki Amerikan Koleji 1895 yılında çıkan olayların içinde çalkalanmış, okul binalarından sekizi yangın ya da yağmadan zarar görmüştür. Okulun gördüğü bu zarar Amerikan Board misyonerleri tarafından 20.000 İngiliz lirası olarak tespit edilmiş, bu miktarın da Osmanlı Devleti tarafından tazmin edilmesi istenmiştir. Osmanlı hükümeti, bir süre direnmesine rağmen Amerika Birleşik Devletleri ile bir ihtilafa düşmemek ve bu ülke ile dostça ilişkilerini sürdürmek için 1901 yılında bu zararı ödemiştir.

Çoğunlukla bu şekilde sonuçlanmış ihtilaf durumunda, Amerikan Board misyoner okullarının Osmanlı ülkesi genelinde yürüttüğü faaliyetler ve üstlendikleri roller dolayısıyla da devletin dağılmasında ve yıkılmasında etkili olan temel nedenlerden birini oluşturmuştur. Osmanlı Devleti’nin bir çok yerinde meydana gelen olaylarda misyoner okullarının etki ve katkısının olduğu belgelerle ispatlanmıştır. Merzifon Anadolu Koleji ve onun etrafında yürütülen çalışmalar da, Board misyonerlerinin bu çerçevede yürüttüğü ve etkisini en fazla hissettiren faaliyetlerin arasına girmiştir. Özellikle Anadolu Koleji’nin misyoner eğitim faaliyeti içerisinde yerini almasından sonra, gerek bu okulda verilen eğitim, gerek okulun öğretmenlerinin girişimleriyle öğrencilere aşılanan devlet aleyhindeki fikirler neticesinde, Merzifon ilk başlarda Ermeniler, daha sonraki yıllarda ise Rumlar için bir fesat ocağı haline gelmiştir.

Ermeniler ve Rumlar Arasında Lider Kadroların Yetiştirilmesi

Anadolu Koleji, kuruluşundan itibaren eğitim politikası olarak, yetiştirdiği öğrencileri hürriyet fikirleri ile besleme ve millî şuurlarını uyandırma düşüncesini benimsemiştir. Bu öğrenciler de buradan mezun olduktan sonra kendi cemaatlerinin aydın kişileri olarak bağımsızlık firiklerini yaymaya başlamışlardır. Bu yönde en etkili çalışmaların yapıldığı okulların başında İstanbul’daki Robert Kolej ve Beyrut’taki Suriye Protestan Koleji yerini almıştır. Konu ile ilgili bütün araştırmaların açık bir şekilde beyan ettikleri gibi Bulgaristan Devleti’nin kurucu devlet adamı kadrosu Robert Kolej’de eğitim görmüştür. Aynı şekilde Arap milliyetçiliğini yöneten idareciler de Suriye Protestan Koleji’nde yetiştirilmiştir. 

Anadolu Koleji ise Ermeni milliyetçiliği fikrinin öğrencilerin kafasına yerleştirildiği okulların en önemlilerinden biri olmuştur. Merzifon ve civarında faaliyet gösteren Ermeni ihtilâl komiteleri liderleri, bu okuldan yetiştirilmişlerdir. Hatta okul, daha sonraki kısımlarda görüleceği üzere, bu ihtilâl komitelerinin merkezi haline getirilmiştir. Ermeni öğrencilerinin ve halkının Ermeni milliyetçiliği düşüncesinin ağırlığı altında ezilmesine sebep olan fikirlerin bu insanlar arasında aşılanmasında en büyük katkıyı okulda görev yapan Amerikan Board misyonerleri ile bu misyonerlerin desteklerinden büyük cesaret alan, yine Kolejde görev yapan yerli Ermeni öğretmenler olmuşlardır. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/133/1/merclass036.jpg

  1. G. Sivasliyan

Amerikan Board misyonerlerinin Anadolu Koleji çerçevesinde Merzifon’da yürüttükleri faaliyetlerde Ermeni asileri ile işbirliğinde olduklarını saklamaya gerek görmeden misyonerler bizzat kendi hatıralarında açık bir şekilde dile getirmişlerdir. Bunlardan en dikkat çekici olanı George E. White’ın anılarında, Mr. Tracy hakkında anlattığı olaylardır. Merzifon’daki Anadolu Koleji’nde ders veren misyonerlerden Mr. Charles C. Tracy Amasya’da, üyelerinin hepsi haydut veya ihtilâlcilerin giydiği başlıklardan giyinmiş, iyi silâhlar ve bol mermi ile kuşanmış, liderliğini ve sözcülüğünü Merzifon Anadolu Koleji’nden bir Ermeni gencinin yaptığı bir Ermeni grup ile görüşme yapmıştır. Görüşme esnasında Ermeni grubu, Avrupalıların verdikleri sözü tutmadıklarını ve yardımlarına gelmediklerini, Türklerin baskıcı idaresinden kurtulmak için hayatlarını adadıklarını, gerekirse kan dökeceklerini açıkça beyan etmekten çekinmemişlerdir. Bu beyanlarını sadece sözde bırakmayarak uygulamaya da geçirmişlerdir. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/173/1/var030.jpg

1898 Mezunları

Amerikan Board misyonerlerinin Ermenilere verdikleri bu destekten cesaret alan birçok Ermeni, Sivas vilâyeti dalinde Merzifon ve civarında misyonerler gibi giyinerek dolaşmaya başlamışlar ve fesat hareketlerini bu kıyafetler içerisinde yapmışlardır. Bu dolaşımın devletin aleyhinde olduğunu gören Osmanlı hükümet yetkilileri bunların Amerikan vatandaşı misyoner dahi olsalar, dolaşımlarının engellenmesi gerektiğini gerekli yerlere bildirmiştir.

Misyonerlerin maddî, manevî ve Anadolu Koleji’ndeki eğitimin fikrî desteği ile kendilerini tam bir Ermeni milliyetçisi canisi haline getiren gözü dönmüş Ermeniler, fikirlerine ve faaliyetlerine karşı çıkan kim olursa olsun önlerinde amaçlarını gerçekleştirmelerinde engel olan herkesi, Ermeni dahi olsa gözü kapalı öldürmekten çekinmemişlerdir. Meselâ Merzifon kasabası Protestan cemaati reisi Karabet, Ermeni fesat hareketlerine karşı oluşundan dolayı 1895 yılı içerisinde Kilisesine dinî ayine giderken Ermeni caniler tarafından katledilmiştir. Ancak yapılan araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda suçluların yakalanması mümkün olmuştur. 

Ayrıca 20. yüzyıldan itibaren de Pontus bölgesi olarak adlandırdıkları Trabzon ve Samsun civarında bir Rum devleti kurma düşüncesinde olan öğrenciler yine Anadolu Koleji’nin bir ürünü olarak çalışmalarına başlamışlardır. Aynen Ermenilerin izledikleri yolla, faaliyet gösterdikleri komite ve kulüpleri Anadolu Koleji bünyesinde kurmuşlar ve misyonerlerden aldıkları destekler ile bunlar etrafında faaliyete başlamışlardır. Çevre yerleşim yerlerinde yaşayan Rumlar arasında da yaygınlaştırarak devam ettirdikleri Osmanlı Devleti ve Türk milleti aleyhindeki çalışmaları, Ankara Hükümeti’nin Anadolu Koleji’ni kapatarak personelini sınır dışı etmesine sebep olan gelişmelerin zeminini oluşturmuştur. Bu yüzden de bu çalışmaların ayrıntıları Anadolu Koleji’nin kapatılmasına sebep olan gelişmeler kısmında ele alınmıştır. 

Amerikan Board Misyonerleri ve Anadolu Koleji Bünyesinde Yürütülen Siyasî Faaliyetler

Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara’ya gayr-i resmî olarak yolladığı temsilci Robert İmbrie’nin Ankara’dan hükümetine gönderdiği 11 Temmuz 1922 tarihli bir raporda; kuşku yok ki, Türk Hükümeti, Türk halkı ile Birleşik Devletler ve Amerikalılar arasında daha dostça bir duygu yaratılamamış olmasının başlıca ve en büyük nedeni, Amerikan misyonerleri olmuştur ve olmaktadır. Misyonerlere karşı oluşlarının nedeni dinsel değildir, siyasaldır. Türk halkı, misyonerlerin sadece dinsel alanda çalışmadıklarını, siyasal eylemlere giriştiklerini sezmektedir. Bunda da pek haksız değildir ifadeleriyle Amerikan Board misyonerlerinin Osmanlı Devleti aleyhine cereyan eden siyasî olayların içinde yer aldığını  bizzat bir Amerikan vatandaşı ve Amerikan hükümet görevlisi olarak açıklamaktan çekinmemiştir. İmbrie’nin misyonerler hakkında açıkça dile getirdiği bu doğrular, Merzifon istasyonu ve Anadolu Koleji’nde görevli misyonerler  için de, burada görev yaptıkları süre içerisinde daima geçerli olmuştur. 

Açık bir şekilde Merzifon istasyonunda görevli misyonerler ve Anadolu Koleji öğretmenlerinin siyasal gelişmelerde rol aldığı ilk olaylar, 1892 yılının sonu ve 1893 yılının başlarında meydana gelen gelişmeler olmuştur. Aslında okulda görev yapan Amerikan Board misyonerleri, daha olaylar başlamadan, okullarının Ermenilerin milliyetçilik hareketlerinin yuvası olduğunu, 1893 yılındaki olayların zemininin oluştuğunu açık bir şekilde dile getirmişlerdir.

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/140/1/mission003.jpg

Misyonerlerin Yıllık Toplantısı Merzifon 1910

27 Mart 1892 tarihinde okulun müdürü Mr. Charles C. Tracy tarafından ilk defa olarak Anadolu Koleji’nin Ermenilerin milliyetçilik eğitimlerinin bir merkezi haline getirildiği, misyonerlerin Ermenilerden şikâyeti babında gündeme getirilmiştir. Ermeniler kurumu kendi Kolejleri olarak görmeye başlamışlar ve burayı Ermenileştirerek sahiplenmek istemişlerdir. Bu yüzden de Kolej içerisinde herhangi bir Rum etkisine karşı son derece duyarlı bir hale gelmişlerdir. Misyonerler bütün milletler için Protestan bir Kolej isterken, onlar okulu bir Ermeni kurumu haline getirmeye çalışmışlardır. Anadolu Koleji’nin eğitim anlayışında Misyonerlerin amacı tamamen dinî, onlarınki ise millî bir nitelik taşımıştır. Ermenilik ruhunun taşkınlığı sonucunda kurum içerisinde milliyetçilik duygusu oldukça yoğunlaşmış ve kurumun eğitim verdiği öğrencilerin etnik çerçevesi daraltılmaya çalışılmıştır. Ermenilerin bu çalışmaları Amerikan Board misyonerlerini rahatsız etmeye başlamıştır. Bunun da en büyük sebebi kurumun idaresinde misyonerlerin kendi denetimlerinin zayıfladığını görmeye başlamaları olmuştur.

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/138/1/mission001.jpg

Anadolu Koleji’nin Misyonerleri

Ermenilerin kurum üzerindeki olumsuz etkisi sadece milliyetçilik duygularının alevlenmesi ile sınırlı kalmamış, kurum içerisinde kişisel itibar yükseltme açlığı da kuvvetli bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Bu konuda herhangi bir anlaşmazlık ortaya çıktığında, Anadolu Koleji’nde görevli Ermeniler sadece misyonerlerle değil, birbirleriyle de kavga etmekten çekinmemişlerdir. 

Ancak Kolejin en üst düzeyde yöneticisi sıfatı ile bir süre müdürlüğünü de yapan bir insanın Ermenilerden bu şekilde şikâyet etmesi oldukça ilginçtir. Aslında Amerikan Board misyonerlerinin böyle bir şikâyette bulunmaya hakları yoktur. Bu azınlık grubunun bu şekilde bir davranış içine girmesinin ve böyle taleplerde bulunmasının en büyük sebebi yine Amerikan Board misyonerlerinden gördükleri aşırı iltimas sonucunda ortaya çıkmış bir manzaradır. Aslında Mr. Tracy bu konuda misyonerlerin içine girdiği tavrın yanlış olduğunu da açık bir dille ifade etmekten çekinmemiştir.

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/341/1/president006.jpg

Müdür Tracy’nin Evi ve ailesi

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/306/1/merzarch009.jpg

Zaten Mr. Tracy’nin bu mektubunun kaleme alınmasının üzerinden bir yıl dahi geçmeden 1892 yılının son günleri ve 1893 yılının başında Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde ve Merzifon ile civarında meydana gelen Ermeni olayları bunu açık bir şekilde göstermiştir. Olayların baş kahramanı da Anadolu Kolejin’de derslere giren yerli Ermenilerden Tomayan ve Kayayan adlı iki öğretmen ve bu günlerde Kolejin müdürlüğünü yapan Amerikan Board misyoneri  Mr. Herrick olmuştur.

1895-1896 Yıllarında Anadolu’daki Ermeni İsyanları, Anadolu Koleji ve Öğretmenleri

Merzifon’da meydana gelen olaylar sadece 1893 yılında çıkanlar ile sınırlı kalmamıştır. Bu tarihten sonra da hem Merzifon bölgesinde hem de Anadolu’nun genelinde bazı olaylar meydana gelmiştir. Fakat bu olaylarda Osmanlı Devleti, Amerikan Board misyonerlerinin zarar görmesine izin vermemiştir. Osmanlı Devleti’nin bu tutumu Amerikan hükümeti tarafından oldukça takdirle karşılanmıştır. Harput, Antep, Maraş ile birlikte Merzifon’da bulunan Osmanlı zaptiye memurları ve bazı mülkî memurlar tarafından Amerikan Board misyonerlerinin muhafazası hususunda tasarlanan önlemler takdire şayan görülmüştür. 17 Mart 1895 tarihinde yazılan bir takrirle Amerikan Sefiri, gerekli olduğu zamanlarda şikayetlerini daima Osmanlı hükümetine bildirdiklerini, adı geçen şehirlerde askerler ve mülkiye memurları tarafından Amerikan misyonerlerinin korunması için gösterdikleri ciddiyeti taktir ettiklerini açıkça dile getirmişler ve bunu da hükümetlerine bildirmişlerdir. Hükümetlerine gönderdikleri bir yazıda bütün bu memurların isim listesini, yerleşim yerlerini vermişler ve önde gelen memurlar ile Merzifon’da görev yapan miralayın çalışmalarını takdir ettiklerini bunu da hükümetlerine bildirdiklerin beyan etmişlerdir. 

1895-1896 yılında meydana gelen olaylar da bölgede oldukça etkili olmuş ve bu olaylar neticesinde yine Ermenilerin sesini dünya kamuoyuna duyuran ve onları zulme uğramış millet olarak tanıtan Merzifon’da görev yapan Amerikan Board misyonerleri olmuşlardır. 

Henüz olaylar başlamadan önce Eylül 1896’da Amerikan hükümetinin İstanbul’da bulunan konsolosu bölgede meydana gelebilecek olaylara karşı Merzifon’daki Amerikan Board misyonerlerini uyarmışlardır. Bu uyarılar üzerine Merzifon Anadolu Koleji müdürü Mr. Charles C. Tracy okuldaki 1895-1896 eğitim-öğretim döneminin başında okulda bulunan ve Ermeni ihtilâlci grubu içerisinde yer aldığını bildiği öğrencileri okuldan uzaklaştırmıştır. Bu şekilde bir uyarı sonucunda yaptığı bu faaliyetleri Mr. Tracy daha başka bir maske altına yapılmış gibi göstermiştir. Mr. Tracy, amaçlarının ileri görüşlü, örnek davranışlara sahip, kanunlara ve kurallara uyan, toplumun Allah’tan korkan genç insanlarını eğitmek olduğunu belirterek, daha bir yıl öncesinden aylarca öğrenciler üzerinde gözlemler yaptığını, bu ölçülere uymayan öğrenciler olduğunu, eğitim yılının sonunda nazik bir şekilde bu öğrencilere bir sonraki yıl okul açıldığında okula gelmemelerini istediğini belirtmiştir.

Buradan da anlaşılacağı üzere, Amerika Birleşik Devletleri Anadolu’nun her köşesinde Ermenilerin nasıl bir hareketlilik içerisine gireceğini daha önceden haber almaktadır. Meydana gelen olaylardan haberdardır. Merzifon’daki 1895-1896 olaylarından da daha önceden haberi olmuştur. Kendi vatandaşlarının böyle bir olayın içerisinde isminin geçmemesi içi önceden uyarma gereği duymuştur.

            Amerikan Board misyonerleri bu şekilde aldıkları tedbirlerden dolayı tehdit edildiklerini bile beyan etmişlerdir. 1893 yılındaki olaylardan dolayı suçlu bulunup tutuklanan, ancak affedilerek serbest bırakılan bazı şahıslar, Ermeni okullarında ve Kiliselerde öğretmen olarak görev almaya ve mütevelli olarak atanmaya başlamışlardır. Bir kısmı da 1895 yılında Merzifon Anadolu Koleji’nde çalışmaya başlamak için başvurmuşlardır. Ancak Okul müdürü bunu kabul etmediği için tehdit edildiğini Osmanlı hükümet yetkililerine bildirmiştir. Osmanlı hükümeti, bu gelişmelerin doğru olup olmadığının anlaşılması için araştırılmasını istemiştir.

            Amerikan Board misyonerlerinin aldıkları tedbirlerle güya uzak durmaya çalışıyor görüntüsü vermeye çalıştıkları olalyar 1895 yılının sonlarına doğru başlamıştır. Kasım ayının üçüncü Cuma günü Müslüman halk Cuma namazını kılmak için cemilerde toplandıkları sırada bir çan sesi duyulmuş, sesi duyan Ermeniler dükkanlarını kapatıp kiliselere ve büyük hanlara toplanmışlardır. Bu arada bir Ermeni, Paşa Camisi’ne gelmekte olan terzi İsmail’i revolver kurşunuyla yaralamıştır. Ermeniler caminin tam karşısında bulunan Taşlı Han’dan caminin pencerelerini kurşunlamaya başlamışlardır. Cami etrafında toplanan kırk Ermeni fedaisi Veli adında birisini yaralamıştır. Bunun yanında Caminin yakınındaki kasap dükkanında toplanmış Ermeniler de Lütfullah adında birisini yaralamışlardır. Mahalle arasında da oduncu İbrahim ve Emrullah isimli şahıslar yaralanmıştır. Bu şahıslar ile beraber yirmi kadar Müslüman yaralanmış ya da öldürülmüştür. Ayrıca Ermeniler evlerinin pencerelerinden Hükümet Konağı ile kışlaya kurşun yağdırmışlardır. Kolları meşinli, başları parlak şapkalı otuz kadar Ermeni ellerinde kasaturalarla mahallelere saldırmışlar, Hacı Abdullah Efendi’yi abdest alıp evine dönerken yaralamışlardır. Bütün bu olaylar Müslümanların sabrını taşırmış ve camilerden namazı terkederek dışarı fırlayanlar ile Ermeniler arasında büyük olaylar çıkmış ve bu olaylar sırasında seksen kadar Ermeni öldürülmüştür. Olaylar ancak asker, polis ve jandarmanın işbirliği sayesinde kısa zamanda sakinleştirilmiş ve güvenlik tekrar sağlanmıştır.

1895 yılının son dönemlerinde başlayan Ermeni olaylarından dolayı Amerikan Board misyonerlerinin etkilenip etkilenmediğini öğrenmek için Amerikan hükümeti, İstanbul’daki konsolosluğu vasıtasıyla sürekli bilgiler almıştır. Bu mahiyette raporlardan biri Amerika’nın Sivas konsolosu Mr. Jewett tarafından 5 Şubat 1896 tarihinde gönderilmiştir. Raporda Merzifon’daki Amerikan misyonerlerinin durumu hakkında bilgi verilmektedir. Rapora göre: Birkaç yıldır Merzifon’daki Amerikan misyonerleri özel bir muameleye tabidir. Misyonerler Türklerin iftira kabilinden saldırılarıyla yüz yüze kalmışlardır. Çünkü isyana teşvik edici eğitim verdikleri yönünde haksız bir şüphe duymaktadırlar. Ayrıca Ermeni asiler Amerikalılara zarar vermeye de başlamışlardır. Çünkü Amerikalılar Ermeni asilere karşı, onların aleyhinde güçlü bir tavır sergilemeye başlamışlardır. Ancak Ermeniler Kolejin maruz kaldığı zarar verici faaliyetler karşısında Amerikan hükümetini Türkler aleyhine müdahaleye zorlamışlardır. Fakat Amerikalılar bütün bu fırtınalı durumda, isyana yönelik eğilimleri olan öğretmen ve öğrencilerini okuldan uzaklaştırmıştır. İsyana yönelik hareketlere karşı her zaman güçlü bir tavır sergileyen Kolej,  yerel hükümetin teftişine açık tutulmuştur. Çok yakın zamanda kolejin bütün öğrencileri, isyan hareketlerinden uzak durmayanların kolej tarafından herhangi bir korumaya tabi tutulmayacakları yada herhangi bir özel statü uygulanmayacağı konusunda uyarılmışlarrdır. Ayrıca zaman zaman Kolej öğrencileri, her türlü ateşli silâhı teslim etmeye zorlanmışlardır. Yakın zamanda bu yönde yapılan bir aramada altı ya da yedi revolver (tabanca) bulunmuştur. Şu da unutulmamalı ki, uzak yerlerden okula gelen bir çok öğrenci, yollardaki güvenlikleri için yanlarında silâh taşımak zorundadırlar. Bölgede ortaya çıkan tehlikeli durum, Merzifon’daki Amerikalılar için önemli zorluklar ve tehlikeler ortaya çıkarmıştır.

Raporda Mr. Jewett, Amerika Birleşik Devletleri Sefiri Mr. Terrel’in emri üzerine Merzifon’u ziyaret ettiğini ve durumu düzeltmek için ne yapılabileceği konusunda araştırmalar yaptığını da yazmıştır. Merzifon’da 15 Kasım günü meydana gelen soykırımda, çetelerin Amerikalılara ait binalara saldırmak istediğini, fakat Mr. Terrell tarafından talep edilen korumayla görevli askerler ve polisler tarafından engellendiklerini ve Amerikalılara zarar verici hiçbir faaliyete izin verilmediğini de beyan etmiştir. Raporda olayların gelişimi ile verilen bilgilere göre, kargaşa başladıktan kısa bir süre sonra, vali 30 asker ve bir yüzbaşı ile birlikte Anadolu Koleji kampüsüne gelmiş ve misyonerlerin idaresindeki Kolej binalarını korumak için onları yerleştirmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda okul binalarından birinde uzaktan ateş edildiği anlaşılan iki ya da üç kurşun bulunmuştur. Bu olay kampüste büyük bir heyecana sebep olmuştur. Fakat ne Amerikalılar ne de binalar zarar görmemiştir. Şehirde durum sakinleşince asker sayısı on beşe indirilmiştir. 

Raporda bu askerler hakkında gerçi bu askerler de çok az bir eğitim görmüş redif askerleridir  ve az ya da çok hepsi de yakın zamanda meydana gelen soykırım ve yağmada yer almışlardır şeklinde bahsedilmektedir. Raporun devamında ise askerler ile öğrenciler arasındaki münasebetlerden bahsedilmiş ve ilk başlarda öğrenciler ve askerlerin karşılıklı birbirlerinden korktukları, fakat zaman geçtikçe birbirlerini tanıdıkları ve aralarında arkadaşça bir ilişki oluştuğu belirtilmiştir. 

Mr. Jewett’in raporunda üzerinde önemle durduğu bir diğer konu da, Kolej için özel tehlike kaynağının, öğrenciler arasında isyankâr bir duygu yaratmak isteyen Ermeni asilerin devamlı bir çaba içinde olduğunun vurgulanması olmuştur ve bu konuda şu ayrıntılar üzerinde durulmuştur; Amerikan Board misyonerlerine, Koleje buradaki asilerin bir zarar verebileceği hissi her zaman korku vermiştir. Bu tehlikelere karşı daha etkili bir korumanın gereği Amerikalılar ve Türkler tarafından anlaşılmıştır. Kapıyı muhafaza etmek yüzbaşı ve misyonerler tarafından üstlenilmiştir. Birkaç hafta cesur bir bayan misyoner kapının yanında durmuş ve kuruma zarar verebileceğinden şüphe edilen insanların girmesine izin vermemiştir. Ayrıca şehrin insanları ve öğrenciler arasındaki münasebetler katı bir şekilde göz altında tutulmuştur. Önceden alınan bu tedbirler, asilerin düşmanlığını ve kinini artırmasına rağmen, iyi bir etki yaratmıştır. Asilerin, kolejden herhangi bir şekilde Koleje ya da öğrenciye sataşmanın iyi niyetle karşılanmayacağını ve buna izin verilmeyeceğini, bu şekilde bir harekette bulunurlarsa şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını bilmeleri istenmiştir.

Mr. Jewett raporunun sonunda Merzifon’dan ayrılmadan önce, Amerikalılar arasında isyankâr, asi komitelere karşı gelişen güçlü hassasiyet ve asilerin şehirden kaçmaya gayret etmelerinden oldukça memnun olduğunu belirtmiştir. Memniyetini artıran diğer noktalar ise, Kolejde asi hareketlere karşı sempati duyan çok az öğrencinin olması olmuştur.  Çok ciddî şüphe duymadan öğrencilerin okuldan uzaklaştırmanın mümkün olmadığını da belirtmiştir. 

Raporun sonunda bölgedeki hükümet yetkililerinin Koleje ve misyonerlere karşı tavırları üzerinde de durulmuştur. Mutasarrıf ve Kaymakamın, Kolej ve Amerikalılara karşı kendilerini oldukça yakın gösterdikleri ve Amerikan vatandaşlarının çıkarlarını ilerletmek için görünüşte ellerinden geleni yaptıkları dile getirilmiştir.  

Bu olayların çıkması ve Ermenilerin içine girdiği bu siyasî hareketlilik sonucunda Amerikan Board misyonerleri Merzifon’daki misyoner kurumlarında eğitim gören bütün öğrencilerin gönderilmesi meselesi tartışmaya başlamışlardır. Ancak o dönemde çalışmalar lehinde gelişen ve devam eden durumdan dolayı kalmaları uygun görülmüştür. Misyonerlerin Anadolu’nun içlerini terk etmesi konusu da misyonerler arasında tartışılmıştır. Ancak din, eğitim ve yardım çalışmaları terk edilemeyecek kadar önemli olduğu vurgulanmış ve yerli Hıristiyan nüfusunun bu hizmetlere ihtiyacı olmasından dolayı bu düşünceye de fazla itibar edilmemiştir. Yine olayların şiddedinten dolayı Merzifon istasyonunda bulunmaları gerekli olmayan kadın ve çocukların ülkeden ayrılması da tartışılmıştır. Böyle bir uygulamanın da panik yaratmadan ya da Amerikan hükümetinin Amerikalıları koruyamadığı duygusuna kapılmaması şartıyla kabul edilmiştir. Mr. Jewett bu yönde alınan kararlar neticesinde, bölgede yaptığı araştırmaları bitirip İstanbul’a giderken iki misyoner çocuğunu yanına almıştır. Bu yolculuğun rahat olması durmunda diğerlerinin de bu iki çocuğu görütülmelerine karar verilmiştir. Ancak Merzifon’daki Amerikan Board misyonerlerini korumak için Osmanlı hükümetinin gerekli tedbirleri aldığını hem misyonerler, hem de Amerikan hükümeti yetkilileri kabul etmişlerdir.

Ancak meydana gelen bu olaylar ve yaşanan gelişmelerin ardında Amerikan Board misyonerlerinin parmağının olduğu da bir gerçektir. Bu gerçek de sadece Osmanlı Devleti’nin dile getirdiği bir şey değildir. Fransız ve Rus konsolosları kendi elçiliklerine gönderdikleri raporlarda Amerikalı misyonerlerin isyan hareketlerini körükledikleri, teşvik ettikleri yönünde bilgiler vermişlerdir. Aynı görüşleri yerel yöneticilere de rapor etmişlerdir. 14 Temmuz 1896 tarihinde New York Tribuneadlı gazetede çıkan bir makalede bu gelişmeler kaleme alınmış ve Amerikan Board misyonerleri hakkında söylenen bu olayların yanlış olduğu vurgulanmıştır. Fakat aynı yazı içerisinde 1877 yılında meydana gelen isyanlardan sonra, Bulgaristan Devleti’nin Robert Kolej’de eğitim gören kişilerce kurulduğu, Anadolu’da faaliyet gösteren diğer Board Kolejlerinin de Ermeniler için böyle bir kader ve gelecek arzu ettiklerini, bunun da oldukça doğal olduğu yazılmıştır. Yazı ile bir yandan Amerikan Board misyonerleri hakkında dile getirilen bir gerçek ifade edilmeye çalışılmış, bir yandan da bu gerçek kendi içinde büyük bir çelişki ile pekiştirilmiştir. 

Diğer güçlü devletlerin de dile getirmekten çekinmediği ve basında da artık net bir şekilde ifade edilen bu gerçekler sonucunda Merzifon’da Amerikan Board misyonerlerine ve Anadolu Koleji’ne bakışlardaki değişmeler de kendini açık bir şekilde göstermeye başlamıştır. Bu değişmelerin etkisiyle olsa gerek 27 Eylül 1896 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Sivas’taki konsolosu Mr. Jewett, İstanbul’a yazdığı bir mektubunda, kendisine göre Amerikalıların ve onların mülklerinin korunmasının çok gerekli olduğu ve olayların bazı köklü değişikliklerle yatıştırılıncaya kadar korunmaya devam edilmesi gerektiği, Avrupalılar tarafından Türkiye’ye yapılacak herhangi silâhlı bir müdahalenin ülkenin iç kesimlerine vaktinde yerleştirilecek yabancı birliklerle desteklenmesi gerektiği, aksi takdirde bütün Müslüman olmayanlar için büyük tehlikelerin olacağı bir zaman diliminin beklenebileceğini belirtmiştir. Mr. Jewett’in bu düşüncesi İstanbul Konsolosu tarafından da muvafık görülmüştür.

27 Ekim 1896 tarihinde Kolej müdürü Mr. Tracy, İstanbul’daki Amerikan temsilcisi Mr. Terrell’e gönderdiği mektupta bölgede yeniden bir canlanma meydana geldiği ve kendilerine karşı yeni hareketlerin görülmeye başladığını yazmıştır. Kendilerine karşı alınan tepkilerin tamamen iftiralardan kaynaklandığını, öğretmenlerinin masum olmalarına rağmen, isyancılar tarafından sürekli olarak tehdit edildiklerini ve  suikast tehlikesine maruz kaldıklarını beyan etmiştir. Kolej hocalarından Prof. Manisaciyan’ın birkaç gün hapishanede kaldığını, bütün Ermeni öğretmenlerin hapse atılmakla tehdit edildiğini ve Rum öğretmenlerin iki defa sorgulandığını, iki öğrencilerinin hapiste olduğunu ve diğerlerinin de tehdit edildiğini yazarak, zaten kendilerinin asi elemanlarını okuldan uzaklaştırdığını, kurumlarında isyana teşvik edici herhangi bir proje yada bir isyan hareketi olduğuna inanmadıklarını, bütün bu olayların koleje zarar vereceğini de hükümetine bildirmiştir. Mr. Tracy’den alınan bu mektup neticesinde İstanbul’dan 4 Ekim 1896 tarihinde hükümetlerine (Dışişleri Bakanlığına) gönderilen yazıda, Merzifon’daki Anadolu Koleji aleyhindeki bu gelişmelerin okulun Osmanlı vatandaşı Ermeni öğretmenlerinin cüretkar davranışlarından kaynaklandığı, bunların sadakatinin sarsıldığı ve misyonerler tarafından açılan diğer okullarda olduğu gibi burada da eğitime bakışın çok kötü bir hal aldığı ifade edilmiştir.

Yine 18 Ekim 1896 tarihinde okul müdürü Mr. Tracy tarafından Mr. Terrell’e gönderilen mektupta bütün Ermeni profesörlerin sorgulamaya çağrıldığını, Rum profesörlerin ve yaklaşık yirmi öğrencinin de sorgulandığını ve bunlardan ikisinin iki hafta tutuklu kaldığını, kendisine, Mr. Riggs’e ve Mr. White’a aynı karakterde  birer yazı gönderildiğini, bu yazıda okulda isyana teşvik etmek amacıyla okulda gizli bir dil şekli yada şifre kullanıldığını yönünde uyarılar geldiğini, kendilerinin bu ayaklandırmaya yönelik hareketlerden öğrencilerinden biri ile birlikte sorumlu tutulduğunu, bu işlerden sorumlu tutulan öğrencinin geçen yaz döneminde okuldan uzaklaştırıldığını, uzaklaştırılan bu öğrencinin 11-12 yaşlarında kalın kafalı, aptal olduğunu, kendisini destekleyen patronunun onun üzerinden desteğini çektiğini, bu öğrencinin en düşük seviyedeki hazırlık sınıfında çok geri kaldığını, yazı yazmayı beceremediğini, yazı yarıyorum diye ancak karaladığını, onun bu karalamalarının cebinde bulunduktan sonra mükemmel şifreler olduğu şeklinde yanlış bir kanıya varıldığını ifade etmiştir. Beyni ve hiçbir prensibi olmayan bu öğrencinin, tehdit ve gözdağı yoluyla öğretmenlerinin ayaklanmaya teşvik edici bir takım faaliyetler içerisinde bulunduğu yönünde tanıklık etmeye ikna edildiği, okulun bir başka öğrencisinin kendi öğretmenleri aleyhinde yaptığı tanıklıktan dolayı bir sorgulama esnasında onun yüzüne yumruk attığını da yazmıştır.  Yine mektupta Mr. Tracy kendisine ve meslektaşlarına karşı yöneltilen bu anlamsız ve nefret dolu ithamların çok açık olduğu ve bundan sonra hangi yönde gelişeceğini bilmediklerini, buna karşılık vermemenin daha çok şüpheye sebebiyet vereceğini, bu aşağılayıcı ithamlara karşılık vermenin kendine-güven ilkesine ters olduğunu belirtmiştir. Kaymakam kendilerine gönderilen yazıya cevap vermemeleri durumunda mahkemeye çağrılacaklarını ve bu çağrıya uyarak gitmek zorunda olduklarını söylemiştir. Mr. Tracy ve arkadaşları sonunda bütün yazılan beyanları inkâr eden bir cevap yazmışlardır.

Yaşanan bu olayların etkisiyle 23 Aralık 1896 tarihinde Mr Terrell, Rev. H. O. Dwight’a yazdığı bir mektupta aşağıdaki sorular hakkında bir araştırma yapıp derhal bir rapor halinde sunmasını istemiştir. Hakkında araştırma yapılmasını istediği sorular şunlardır: 

1. Mart 1893 tarihinden beri Osmanlı ülkesinde bulunan Amerikan misyonerleri üzerinde Osmanlı vatandaşları ya da Türk hükümeti tarafından herhangi şiddetli bir ceza verici hareketin olup olmadığı, 

2. 1895 yılındaki soykırım başlamadan önce Osmanlı Devleti’nde Amerikan vatandaşları tarafından eğitim verilen okullardan hangileri Türk yetkilileri tarafından kapatılmıştır? Kapılan okullar nerelerde bulunmaktadır, Amerikalı öğretmenlerin isimleri nelerdir, yaklaşık ne zamandan beri kapalıdırlar ve ne zaman ve kimin tarafından ilgili olaylar Birleşik Devletler’e rapor edilmiştir? 

3. Amerikan misyonerleri tarafından eğitim verilen hangi okullarda 1893 yılında başlayan soykırım nedeniyle eğitime ara verilmiştir? Böyle bir okul varsa şimdi kapalımıdır? Kapalı ise, niçin kapalıdırlar ve kapanmadan önce kimler burada ders vermekte idi? 

Mr. Terrell en kısa zamanda bu soruların cevaplandırılmasını istemiştir. Hemen bir gün sonra 24 Aralık 1896 tarihinde Rev. H. O. Dwight cevap yazısını yazmıştır. Cevapta İstanbul’da hiçbir okulun olumsuz şartlardan etkilenmediğini, eğer diğer bölgelerin durumunu öğrenmek istiyorlarsa, buralarla doğrudan iletişim kurmaları gerektiğini yazmıştır.

Mr. Dwight’ın bu cevabı üzerine, 1896 yılında meydana gelen olaylarda Osmanlı ülkesindeki  Amerikan Board misyonerlerinin güvenliklerinin tam olup olmadığı konusunda bir araştırma yapan Amerikan hükümeti, bütün misyoner merkezlerine, içinde bulundukları durum hakkında bilgi almak için 30 Aralık 1896 tarihinde bir yazı göndermiştir. Bu yazıya 24 Şubat 1897 yılında cevap veren Merzifon Anadolu Koleji müdürü Mr.Tracy, halihazırdaki durum devam ettiği sürece Merzifon Anadolu Koleji’nin güvenliği için bulunan Türk muhafızlara bir süre daha ihtiyaçları olduğunu belirtmiştir. Sebebini de kendileri hakkında huzursuzluk, rahatsızlık ve terörün varlığından söz ederek açıklamıştır. Yine aynı yazısında Müdür Dr. Tracy, kendilerine sorulan soruların mahiyetinde, 1893 yılından beri Merzifon’da hiçbir okulun kapatılmadığını, burada Amerikalıların idaresinde bulunan okullara ortalama 1.200 öğrencinin devam ettiğini, bunlardan yaklaşık 400 tanesinin sürekli öğrencileri olduğunu, öğrencilerin çoğunluğunu (4/5) Ermenilerin, geri kalanını Rumların oluşturduğunu, birkaç tane Alman ve diğer milletlerden öğrencileri bulunduğunu, ama Müslüman öğrencileri olmadığını yazmıştır. Yine aynı mektupta, düzeltilmeyen haksızlıklar konusunda ise şunları yazmıştır: 

(a) Gümrüklerde ders kitapları ve diğer kitapların alıkonulduğu, bunların kendilerine aylarca hatta bir yıldan daha fazla bir sürede ancak ulaştığı, bazen gümrükten geçse bile tamamen kaybolduğu;

(b) Okullarına gelen öğrencilerin engellendiği; 

(c) Öğrencilerinin, onlara karşı yapılan suçlamaların kanıtlanamadığı halde günlerce, haftalarca hatta aylarca hapis tutulduğu; 

(d) Postalarına müdahale edildiği, mektuplarının açıldığı, dergi, mecmua gibi periodiklerinin kaybolduğu; 

(e) Halâ tatmin edici bir fermanın okullarına verilmediği. 

Dr. Tracy şikayetlerini bunlarla bitirmemiş ve kendilerine en yakın Amerikan konsolos postasının sekiz saat uzakta olduğu konusunda dert yanmıştır. Sorulan sorularla ilgili olarak da herhangi Amerikan Board misyoner yayınevlerine bağlı seyyar kitap satıcısının hapishanede olmadığını da belirtmiştir. 

Bölgede bütün bu gelişmeler yaşanırken 20 Şubat 1897 tarihinde İstanbul’daki Amerikan temsilcisinden Amerika Dışişleri Bakanlığına gönderilen bir yazıda, Osmanlı hükümetinin bütün ülkesindeki bütün yabancı okulları kapatma niyetinde olduğu yazılmıştır. Bu konudaki söylentiler de ilk defa Rev. Josiah Strong’un Sefarete yazdığı bir telgrafta gündeme getirilmiştir. Aynı telgrafta Mr. Strong, okulların kapatılması konusunda Osmanlı hükümetine uyarıların Anadolu’nun iç bölgelerindeki valiler tarafından yapıldığını beyan etmiştir. Ancak bu dedikoduların doğru olmadığı Mr. Terrel tarafından Washington’a bildirilmiştir. 

Bütün bu olaylar sırasında Amerikan hükümeti, kendi vatandaşı Amerikan Board misyonerlerinin yanında yer almıştır. Onlar aleyhine meydana gelebilecek gelişmelere daima tepki ile yaklaşmıştır. Bunun güzel bir örneğini, 1896 yılında Ermeni isyanlarının neticelerinin en şiddetli tartışıldığı bir dönemde göstermiştir. 12 Ağustos 1896 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Sivas Konsolosu Mr. Jewett İstanbul’daki Amerikan Konsolosu Luther Short’a bir mektup göndermiştir. Mektupta bir Belçikalı olan, 25 yıldan beri Osmanlı Devleti’nde yaşayan ve Osmanlı Bankası’nın acentalığını yapan Mr. Rodigas’ın yürüttüğü konsolos vekilliği görevinden alınması talep edilmiştir. Böyle bir talepte bulunulmasının en önemli sebebi olarak, onun bir casus olması ve Osmanlı hükümeti memurlarına bilgi aktarması gösterilmiştir. Ayrıca 1893 yılında Merzifon’da meydana gelen olaylar sırasında bu şahsın Türk hükümeti ile birlikte Amerikan çıkarlarına karşı birlik olduğu, hem kendi evinde hem de hükümet binasında Jewett’in aleyhinde konuştuğu ve Amerikalı misyonerlerle alay ettiği de belirtilmiştir. Bu hizmetleri karşılığında da şahsın son yıllarda Türk yetkililerden üç nişan ve iki madalya aldığı, birkaç yıl önce, Türk yetkililere eski mektupların kopyalandığı defteri getireceğini ve Mr. Jewett’in hükümet aleyhine raporlarını göstereceğini söylediği; Mr. Jewett’in bulunmadığı geçen kış döneminde de bu defteri Konsolosluktan alıp, evinde genel vali ile defter üzerinde çalıştığı ifade edilmiştir. Bütün bu sebeplerden dolayı Mr. Jewett bu şahsın konsolos vekilliği görevinden alınmasını talep etmiş, bu isteği İstanbul konsolosluğu tarafından Amerika Birleşik Devletleri’ne bildirilmiştir.

Bu olaylar sırasında Amerikan hükümeti daima Board misyonerlerinin yanında olduğunu göstermek için onlarla sürekli yazışmış ve ne durumda oldukları konusunda bilgiler almıştır. Ancak bu çalışmaları yürütürken izledikleri yöntem konusunda zaman zaman misyonerler tarafından eleştirilmişlerdir. Böyle bir durum 1896 yılı yaz aylarında yaşanmıştır.

Amerikan hükümeti 1896 yılı yaz aylarında Anadolu’da bir kısım misyonerlere  Osmanlı hükümeti tarafından uygun bir şekilde korunup korunmadıklarını, korumanın devam etmesini isteyip istemediklerini, bütün istek ve içinde bulundukları tehlikeleri doğrudan kendilerine bildirmelerini isteyen bir telgraf göndermiştir. Hükümetlerinin bu girişimleri, Amerikan Board’ın İstanbul’daki yetkili misyoneri Mr. Dwight tarafından oldukça takdire lâyık görülmesine rağmen, onu endişeye sevk edecek durumlar da ortaya çıkarmıştır. Amerikan hükümetinin bu telgrafı, Anadolu’nun her köşesinde görev yapan misyonerlere ulaştırılmıştır. Ancak Antep ve Van gibi kritik ve endişe verici bir bölgede görev yapan misyonerler için böyle bir telgraf almak şaşırtıcı ve endişe verici olmamıştır. Adapazarı, Bursa gibi koruma istemeyen diğer yerlerde görev yapan misyonerler ise, böyle bir telgrafı aldıktan sonra hükümetlerinin kendilerini ciddî bir sebep dolayısıyla uyarma gereğini duyduğunu düşünmeye başlamışlar ve heyecanlanmışlardır. 

Bunların yanında büyük çalkantılı olayların yaşanmasından sonra dahi Merzifon, Maraş, ve Kayseri gibi yerel yöneticilerle misyonerler arasında iyi bir ilişkinin başladığı yerlerde, böyle bir telgraf neticesinde bu iyi ilişkilerin, yerel hükümetin bu telgrafın genel bir mesaj olduğunu düşünmeyerek, misyonerler tarafından yapılan herhangi bir şikayetten dolayı gönderilmiş olacağı şeklinde bir kanaatin oluşmasından dolayı bozulacağı endişesini de ortaya çıkarmıştır.

Bu telgraf hakkında Mr. Dwight’ın duyduğu bir diğer endişe de, telgrafların yetkililerce adına gelen şahısların ellerine geçmeden okunabileceği, içeriğinin kahve konuşmalarının konusu olabileceği, bunun da halk arasında Amerikan Board misyonerlerinin korku içinde olduğu duygusunun oluşmasına sebep olacağı düşüncesi oluşturmuştur. 

Mr. Dwight, gönderilen bu telgraf ile ilgili olarak endişe duyduğu bütün konuları hükümetine bir mektup ile bildirmiş, güç işleri arasında başını ağrıtmak istemediğini, ancak telgraftaki mesajın bazı bölgelerde Türk yetkililerin eline geçmesi durumunda kötü sonuçlar ortaya çıkacağını, bu yüzden Anadolu’nun iç kısımlarındaki misyoner kurumları ile haberleşme sırasında telgraf yerine postanın kullanılmasının daha iyi olabileceğini, böylece misyonerler ile Türkler arasındaki yanlış anlaşılmanın ortadan kalkacağını bildirmiştir. 

Amerikan hükümet yetkilileri, Mr. Dwight’ın bu endişelerinin yersiz olduğunu, kahve sohbetlerinde Türklerin Amerikalıların korktuğunu düşünmelerinin böyle bir telgrafın gönderilmesini engellemede pek önemli olmadığını vurgulyan bir cevap göndermişlerdir. Ayrıca kendi vatandaşları Amerikan Board misyonerlerinin gereksiz yere endişelenmelerine izin vermemek için, telgrafın çekildiği bütün bölgelere tekrar birer mektup gönderilerek, niçin böyle bir telgrafın yazıldığını da açıklamışlardır. Yine de Mr. Dwight’ın bütün endişelerine rağmen, telgrafa on tane cevap yazısı yazılmış ve İzmir istasyonu haricinde geriye kalan bütün bölgelerden Osmanlı askerlerinin korumasının devam etmesi yönünde talepler bildirilmiştir.

Anadolu’daki Amerikan Board misyonerlerinin herhangi bir koruma isteyip istemedikleri ya da var olan korumalarının devam edip etmemesine dair çekilen telgrafa Merzifon’dan 7 Ağustos 1896 tarihinde Mr. Riggs tarafından bir cevap yazısı gönderilmiştir. Yazıda: Biz güvendeyiz ve şu andaki korumamızın devam etmesini istiyoruz şeklindeki taleplerini bildirmişlerdir. Merzifon’dan gelen bu talep üzerine Amerikan hükümeti, buradaki askerî korumanın devam etmesinden yana karar almış ve Osmanlı askerleri Merzifon’da misyonerleri koruma görevlerine bir süre daha devam etmişlerdir.

Amerikan Board misyonerlerinin ve Anadolu Koleji’nin Merzifon’da yürüttüğü siyasî faaliyetler sadece bunlarla sınırlı kalmamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra imzalanan mütarekenin ardından İngiliz askerlerinin Merzifon’u işgal etmesiyle birlikte, burada bulunan Ermeni ve Rum azınlıklar üzerinde yine benzer faaliyetler sürdürülmüştür. Bu faaliyetlerinin neticesini almak için 1920-1921 yıllarında içine girdikleri yoğun çalışmalar bu sefer Ankara hükümeti tarafından tamamen sona erdirilmiştir. Bu dönemde meydana gelen olaylar Anadolu Koleji’nin Merzifon’daki faaliyetlerine son veren gelişmelerdir. 

Kolejin Kapatılması

Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin de katılmasıyla birlikte öncelikle seferberlik ilan edildi ve Merzifon “Harp Bölgesi” oldu. Merzifon’un harp bölgesi ilan edilmesi ve Trabzon ile Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edilmesi sebebiyle misyonerlerin güvenlikleri için bölgeyi terk edip binalarını Türk makamlarına devretmeleri istendi. Amerikalı misyonerler, Merzifon’u terk etmek istemiyorlardı. Fakat savaşın giderek şiddetlenmesi üzerine başka çareleri kalmayan ve İstanbul’daki Amerikan Başkonsolosluğunun dahi kapanması üzerine misyonerler ilk önce Samsun’a oradan da İstanbul’a gittiler. İki ay başkentte kaldılar. Bu sırada Talat Paşa’yı ikna ederek 5 misyonerin Merzifon’a dönmesini kabul ettirdiler. 10 Mayıs 1916’da okul binalarına el koyan İttihat ve Terakki Hükümeti, buraları hastaneye çevirmiş ve yaklaşık 4.000 Türk askerinin tedavi edilmesini sağlamıştır. 

Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte hem misyonerler, hem de göç etmiş Ermeniler Merzifon’a geri döndüler. Mütareke’nin şartlarına uygun olarak Merzifon, Samsun ve çevresi İngiliz askerleri tarafından işgal edildi. Komitacı Ermeniler, İngiliz işgalcilerinden güç alarak katliamlara başladı. İngiliz işgali, misyonerlerin okullarını tekrar açmalarını da sağladı. Merzifon Anadolu Koleji, 1 Ekim 1919’da 147 öğrenci ile eğitime başladı. Bu tarihlerde Merzifon Anadolu Koleji’nin en yetkin ismi Misyoner Getchell idi. İngilizler Merzifon ve çevresinde teşkilatlanma konusunda Anadolu Koleji’nden azami ölçüde yararlandılar. 

Ermenilerin ve Rumların bölgede çıkarmak istedikleri isyanlara karşı Merzifon ve çevresinde eski İttihat ve Terakki Fırkası’nın üyelerinden olan Ahmet Fevzi Bey, Belediye Başkanı Hacı Ömer liderliğinde “Merzifon Direniş Teşkilatı”nı kurdular. Bu teşkilatın amacı, bölgedeki İngiliz işgaline son vermek, Ermenilerin ve Rumların tedhiş hareketlerini önlemekti. Misyonerler ise Türklerin kurdukları teşkilatın amacının Ermeni ve Rumları katletmek olduğunu söyleyerek huzursuzlukların artmasına katkıda bulunuyorlardı. Misyonerler Ermenileri Türklerin kendilerini öldüreceklerine o kadar inandırmışlardı ki yaklaşık 2.000 Ermeni korunmak için koleje toplanmıştı. Ancak beklenen gerçekleşmedi. Ermeniler söylenen sözlerin gerçek olmadığını anlayarak dağıldılar. Mustafa Kemal Atatürk de Merzifon Amerikan Koleji’nin Rumlara destek olması hakkında Nutuk’ta şöyle der:
“Ateşkes Anlaşmasından sonra, bütün Rumlar Yunanlılık millî davası ile her tarafta şımardığı gibi, Etniki Eterya Cemiyeti’nin propagandacıları ile Merzifon’daki Amerikan kuruluşlarının manevî destekleri ile eğitilip yetiştirilen, maddî bakımdan da yabancı hükümetlerin silâhlarıyla güçlendirilip cesaret verilen bu bölgedeki Rumlar da bağımsız bir Pontus hükümeti kurma emeline düştü.”  

Kolej 1920-1921’de 218 öğrenci ile eğitim öğretime başladı. Bu dönemde, Zeki Ketani ve İsmail Şevket Bey isimli iki Türk hoca kolejde çalışmaya başlardı. Bölgedeki Amerikan çıkarlarının Ermeniler ve Rumlar vasıtasıyla korunmasını sağlamak için Anadolu Koleji büyük çaba sarf etmeye devam ediyordu. Fakat 12 Şubat 1921 gecesi kolejin kapanmasına neden olan olay gerçekleşti. Kolejin Türk öğretmeni edebiyat kulübü toplantısından çıkıp evine giderken öldürüldü. Zeki Bey’in cesedi kolejin civarında bulundu. Zeki Bey’in öldürülmesine ilişkin kanıt bulmak ve Amerikan hastanesinde çalışan bir kadının kolejin altında gizli geçitler olduğu konusundaki ihbarını araştırmak için bölgedeki ordu birlikleri komutanı Cemil Cahit Bey, askerleri ile birlikte 16 Şubat 1921’de kolejde arama başlattı. Yapılan aramalar sonucunda çok sayıda Pontus Rum Devleti haritaları, Pontus armaları ve Yunan bayrakları bulundu. Bunun yanında Osmanlı silahları ile donanmış kişilerin fotoğrafları bulundu. Bu kişilerin kim oldukları sorulduğunda ise kolej çalışanlarından tutarsız cevaplar alındı. Fotoğraftaki kişilerden dördü aramalar sırasında kolejde bulunup tutuklanan Ermenilerdi. Ele geçirilen belgelere ve yapılan tutuklamalara rağmen okulun faaliyetine devam etmesine izin verildi. Ancak 21 Mart 1921’de okul Bakanlar kurulu kararı ile kapatıldı.

Kolej Bahçesinde Osmanlı Askerleri 1920

Maârif Vekili Hamdullah Suphi, Şubat 1921’de TBMM’de şöyle der: “Bazı sakıncaları olmasa Türkiye dâhilindeki bir tek ecnebi mektep bırakmam. Fakat bu, dahilî olduğu kadar haricî bir meseledir. Amerikan mekteplerini kapattığımız gün, Amerika üzerinde bunun yankıları ne olacaktır, düşünüp incelemeliyiz. İtalyan mekteplerini kapattığımız zaman yine ortaya çıkacak etkileri göz önüne almalıyız. Demek ki, elimizde bir çare vardır. O da mekteplerimizi, ailemizi, ecnebi mekteplere ihtiyaç göstermeyecek şekilde yükseltmektir. Kendi mekteplerimiz, lâzım gelen irfan ve terbiyeyi temin etti mi, emin olunuz ki bir tek aile çocuklarını ecnebi mekteplere yollamaz”

 Sadece yetimhanede kalan 290 Ermeni ve Rum çocuğa bakması için Mr. Campton ve eşi ile Donald M. Hosford adlarındaki üç misyonerin kalmasına izin verildi. 22 Mart 1921’de Amerikalı misyonerler iki kamyon ve altı küçük at arabası ile Merzifon Anadolu Koleji’ni terk ettiler. Böylece Anadolu Koleji’nin 35 yıllık macerası sona erdi. Kızlar Okulu’nun faaliyetlerine bir süre için izin verildi. 

1938 yılında Türk Hükümeti koleje ve tüm mal varlığına el koydu. Kolej, Kara Astsubay Okulu ve 8. Kolordu Merkezi olarak Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. Daha sonra Merzifon’daki Topçu Birliği ve askeri hastane tarafından 1993 yılına kadar kullanıldı.

Anadolu Koleji Amerikalı misyonerlerin Anadolu’da kurdukları en büyük misyon okullarından biriydi. Okulda verilen eğitim sadece Ermenilerin milli duygularını geliştirmekle kalmadı misyonerlerin elinde yetişen Ermeni gençleri bağımsızlıklarını kazanmak için tek yolun isyan olduğuna inandırıldılar. Her geçen gün Müslümanlar ile Ermenilerin arasındaki huzursuzluk arttı. Bağımsız Ermenistan hayali ile kandırılan gençler kısa zaman içerisinde büyük devletlerin desteğini sağlamak ümidiyle komitalar kurmaya ve Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmeye başladılar. Ermeni ihtilal örgütlerinin tertiplediği ayaklanmalar her zaman misyonerler ve konsoloslardan destek ve korunma gördü. Okullar ayaklanmaların planlandığı ve yönlendirildiği, silahların saklanıp komite üyelerine dağıtıldığı yerler oldu. Devlet bu okulları aramak istediğinde misyonerler her zaman buna engel oldular. Büyük devletlerin ve kapitülasyonların koruması altında olan misyoner okulları bu suretle çetecileri barındırıp korudu. 

Kurtuluş Savaşı ve Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi'den sonra Merzifon'da bulunan Kolej kapatıldı ve 1924 yılında Yunanistan Selanik'te yeniden Anadolu Koleji ismi ile yeniden açıldı. Bugün hala Anadolu Koleji adıyla Selanik’te faaliyetlerine devam etmektedir. 

http://www.anatolia.edu.gr/images/intro_anatoliahigh_slide.jpg

 

 

 

Merzifon’da uzun yıllar atıl olarak duran Amerikan koleji ise 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından restore edilerek 2011 yılında Amasya Merzifon Fen lisesi olarak hizmete açtı. Fen lisesinin karşısında bulunan kızlar okulunun da restore edilip kültür merkezi olarak hizmet vermesi planlanıyor. 

Merzifon Ermeni Olayları (6 Ocak 1893)

Misyonerler Anadolu ve Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerini kolayca yürütebilmek amacıyla her yönden destekledikleri Ermenilerin içindeki ihtilalci ruhu da beslemişlerdi. Merzifon Anadolu Koleji’nde her yönden lider olmak isteyen ve yönetimi kendi ellerine geçirmeye çalışan Ermeniler Osmanlı Devleti için de aynısını istemeye başladılar. 

Merzifon’da hayat ile ilgili Görseller

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/280/1/var_mer003.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/282/1/var_mer005.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/250/1/var107.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/251/1/var108.jpg

Bağımsız Ermenistan” fikrini gerçekleştirmeyi arzulayan Ermeni milliyetçileri bu isteklerinin büyük devletler tarafından yeterince dikkate alınmadığını görünce, terörizm yoluyla büyük devletlerin dikkatlerini Ermeni isteklerine çekmek istediler. Zira Ermeniler, bağımsız bir Ermenistan’ı oluşturacak imkan veya şartlara hiçbir şekilde sahip olmadıklarını gayet iyi biliyorlardı.

http://net.lib.byu.edu/~rdh7/wwi/1915/bryce/maps/sivas.gif

Ancak Ermeniler, dış güçlerin özellikle Avrupa’nın müdahalesi ve onayı olmaksızın davalarını yalnız başlarına kazanamayacaklarını da biliyorlardı. Merzifon Amerikan Koleji Öğretmenlerinden Ermeni Karabet Tomayan, “Vatanda, milli toprak üzerinde hareket; bu hareketlerle, fedakarlıklarla güçlenmiş olarak siyasi veyahut herhangi bir şekilde Avrupa devletlerinin müdahalesini temin: İşte Doğu sorununun bütün tarihi” diyordu. Avrupalı devletlerin müdahalesini temin için ise öncelikle Doğu Anadolu’da isyanlar çıkartılarak yöre halkı tahrik edilmeli ve Müslümanlar misilleme amacıyla ile Ermeniler üzerine sevk edilmeliydi. Böylece bölgede iç savaş çıkması işten bile değildi. Osmanlı güvenlik güçlerinin aldığı her tedbir, komitelerin Batı’daki propaganda bürolarınca “katliam” şeklinde kamuoyuna yansıtılacak ve devletler de güya bu kan dökümüne son vermeye davet edilecekti. Kısaca; Batı müdahalesi Doğu Anadolu’nun “Ermenileştirilmesi” için vazgeçilmez bir şart; terör ise o günkü şartlarda bu müdahaleye yol açacak kapının yegane anahtarıydı. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/303/1/merzarch006.jpg

İşte bundan dolayıdır ki Ermeniler tedhiş ve terör yolunu amaçlarına ulaşmanın tek yolu olarak kabul etmişler ve bu fikri uygulama alanına koymuşlardı. Diğer tüm Ermeni komiteleri gibi bağımsızlık yolunda kan akıtılması gerektiğini düşünen bir cemiyet de Merzifon’da kurulmuştu. 

http://coincircuit.com/sites/default/files/old_site/picture-postcards-black-sea-pontus-04100.jpg

Aynı plan Merzifon Hınçak Komitesi tarafından uygulamaya kondu. Ankara ve Sivas vilayeti dahilindeki tüm köy ve karyelerde cami duvarlarına, kilise kapılarına, okullara, hükümet binalarına, Müslüman hatta Ermeni hanelerinin kapılarına ilanlar asacaklardı. Bu ilanları da sanki Müslümanlar asmış gibi bütün Ermenileri ayaklandıracaklar, şehirlerde, kasabalarda dükkânları kapatarak büyük bir isyan dalgası başlatacaklardı. Amaç Müslüman halkı tahrik etmek ve onları Ermeniler üzerine sevk etmekti. 

Bildiri Asma Olayları

Merzifon’daki Hınçak İhtilal Cemiyeti tarafından 1892 yılının Eylül ayında ön hazırlık toplantısı düzenlenmiş ve planlanan hareketin başlatılmasına karar verilmişti. Toplantıdan yaklaşık üç ay sonra 5/6 Ocak 1893’te Kayseri, Develi, Yozgat, Çorum, Merzifon, Tenos, Aziziye, Gemerek şehir ve kasabalarında aynı anda biri “İslam Vatanperver Komitesi”, diğeri “Müslümanların Selametini İsteyen Hindistanlılar” imzasıyla iki farklı ilan bazı Müslüman hanelerine, cami ve kilise kapılarına, kamu binalarına ve Merzifon Anadolu Koleji’nin duvarlarına yapıştırıldı. 

“İslam Vatanperver Komitesi” imzası yer alan ilan “Osmanlılar!” diye başlıyor ve şu şekilde devam ediyordu: “İslamiyet’i beğenilmeyen ve mukaddes Osmanlı tahtını kirleten zorba hükümdar Abdülhamit’in son günleri yaklaşmıştır. Haksız yere gasp ettiği saltanatını devam ettirmek için sevgili vatanımızı yıkıp viran eden o gaddarın dökmüş olduğu kanların intikam sedası göklere kadar çıkmıştır. Bu intikamın vakti geldi. Milyonlarca Müslüman’a hükmeden büyük bir devlet sizlere yardıma geliyor. İlan  “Cesaretli olun” diyerek sona eriyordu.  

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/168/1/var025.jpg

İkinci ilanda ise “Müslümanların Selametini İsteyen Hindistanlılar” imzası yer alıyordu. Bu ilanda Hindistan’da her derde deva olan bir ilaç bulunduğunu, ilacın insanların gözlerini kulaklarını açtığı belirtiliyordu. Bu ilacın Türkiye’de de kullanılması tavsiye edildiği halde zalim hükümdar Abdülhamit’in bunu engellediği ancak yakında bu ilacı kullanan doktorun Türkiye’ye gelip ilacı dağıtacağı ve kendilerini zorba ve diktatörlerden kurtaracakları yazılıydı. Mecazi ifadeler kullanmak suretiyle Osmanlı yönetimini kötüleyen bu bildirinin tamamı şu şekilde idi:

“Her hastalığa deva olan ve bütün dünyada şan ve şöhret bulan meşhur Hint ilacıdır. Bu ilaç şimdiye kadar bilinen ilaçların en iyisidir. Osmanlı memleketlerinde her gün ve her saat insanların müptela olduğu ve her sene binlerce vatanperverin ölümlerine sebep olan kalp hastalığına ve inme (felç) ve boğaz ağrısına ve korkuya ve başka illetlere deva olduğu tecrübe edilmiştir. Bu ilaç bundan yüz sene evvel Hint’te meşhur olan kumpanyanın kullanmış olduğu ilaçtır. İngiliz kraliçesi Viktorya tarafından bundan otuz dört sene evvel özel bir irade hükmünce hala bu memlekette kullanılmaktadır. İnsanın üzerine büyük tesiri vardır. Korkuya ve sefalete ve açlığa dayanmak için vücuda kuvvet verir. Her şeyi görmek ve işitmek için gözlere nur verir ve kulakları açar. Her ne kadar bundan evvel Osmanlı memleketlerinde bunun kullanılması tavsiye edilmiş ise de zalim adamlar mani olmuşlardır. Yakın vakitte bu meşhur ilacın kullanılması konusunda en çok mahareti olan bir hekim birçok muavinleriyle Osmanlı memleketine gelip ahaliye bedava ilaç dağıtacaktır. O vakit ahali bu hekimin yardımı ve bu ilacı sayesinde şifa bulmuş olacaklar ve o zalim ve fesatçı adamları kovacaklardır. Ve bütün Osmanlı memleketi saadete kavuşacak ve rahat edecektir.”

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/138/1/mission001.jpg

 

Olayların meydana gelmesinden hemen sonra Babıali’ye “acildir” başlıklı telgraflarla Yozgat’ta bazı mahallerde bildiriler dağıtıldığı haberi ulaştı. Yozgat’ta akşam ile yatsı arasında Müslüman mahallelerine, beldedeki saygın kişilerin evlerinin kapılarına, cami avlularına bazıları yapıştırılmış, bazıları ise zarf içine konarak bırakılmış hepsi aynı şekilde mürekkeple çoğaltılmış 25 adet ilan bulunduğu bildiriliyordu. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/140/1/mission003.jpg

Bu ilanlar Müslümanlar ile Ermeniler arasında fesat çıkarmak emeliyle padişah ve hükümet aleyhinde olarak biri “İslam Vatanperver Komitesi”, diğeri “Müslümanların Selametini Arayan Hindistanlılar” tarafından imzalanmış ve matbu olarak basılmışlardı. Olayın araştırılması ve faillerinin bulunması için büyük bir gayret sarf edildiği ve neticenin derhal bildirileceği söyleniyor ve asılan bildirilerin birer sureti gönderiliyordu. Yozgat mutasarrıflığı ile cereyan eden haberleşme neticesinde ilanları asanların Ermeniler olduğu, bunların karışıklık çıkarmak amacıyla tertip edilmiş olabileceği anlaşılmıştı. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/241/1/var098.jpg

Misyonerler

Olayın derhal tahkik edilmesi için Ankara vilayetine iki bölük ihtiyat askerinin sevk edilmesi cevabı verildi. Daha sonra aynı bildirilerin Kayseri ve Çorum kasabalarıyla, Kayseri’ye yakın üç dört karyede de dağıtılmış olduğuna dair telgraflar ulaştı. Telgrafta bölgedeki Müslümanların silahları olmayıp halbuki Ermenilerin Amerika’dan getirilen silahlarla teçhiz edildikleri yolunda şayiaların dolaştığı bildiriliyordu. Bu söylentiler dolayısıyla bölgeye asker sevk edilmesi halk arasında heyecanın yükselmesine sebep olacağından ve asayişin temin edilmiş olmasından dolayı asker sevkine lüzum görülmedi. Ancak bildiri dağıtılması olayının derhal araştırılması ve Ermenilerde silah bulunduğu rivayetinin tahkiki istendi. Bu arada Merzifon’daki Protestan Okulu müdür vekilin el yazısının uygun bir şekilde temin edilmesi yahut daha önce yazdığı mektuplardan birkaçının hemen bulunup gönderilmesi ve bildirilerdeki yazılarla karşılaştırılması isteniyordu.

Ertesi gün Yozgat ve Kayseri’de olduğu gibi Sivas’ta da bazı mahallerde bildiriler dağıtıldığı bu suretle Ermenilerin bir gaile çıkarmak istedikleri ortaya çıktı. Sivas’taki olayların suçlularının kısa zamanda takip edilip yakalanması istendiği gibi vilayetlere yapılan tebligat ile de teyakkuzda bulunmaları ihtar edildi. Sivas vilayetinde meydana gelen olaylar ile ilgili Babıâli’ye gelen telgrafta bildirilerin Aziziye, Tokat, Merzifon ve Gümüşhacıköy kazalarında cami kapılarına asıldığı ve bu işin Ermeni komiteleri tarafından tertip edilmiş olduğunun bilindiği yazıyordu. Ancak daha önceden bildiri dağıtıldığı söylenen Yozgat, Kayseri ve Çorum kazalarının da buralara hudut olduğu ve bu kazalarda da cami ve medreselerin bulunmasından ötürü olaylara sebep olan kişilerin İstanbul’a gönderilmiş olan talebe takımından olması ihtimalinin de göz önünde bulundurulması isteniyordu. Özellikle Ermeniler sultana karşı düzenlenen bu düşmanca gösterinin kendileri tarafından düzenlenmediğini ve kısa bir süre önce İstanbul’a gönderilen softalar tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiler. Ancak daha sonra ele geçirilen deliller ve bazı Ermenilerin itirafı ile olayın Ermeniler tarafından gerçekleştirilmiş olduğu kesinlik kazandı. 

7 Ocak tarihinde Ankara Valisi Abidin Paşa’nın Babıâli’ye gönderdiği telgrafta Ankara vilayetine bağlı kazalarda meydana gelen olayların ortaya çıkışı ve gelişimi anlatılarak, olaylar gün yüzüne çıkarılıyordu. Aynı gece Yozgat, Kayseri ve Çorum’da aynı bildiriler dağıtılmıştı. 20 kazadan ibaret olan Ankara vilayetinin sadece bu üç kazasında olaylar olmuştu. Bu yerlerin Merzifon’a yakın olmalarından dolayı akla Protestan Mektebi ile Ermeni komitelerini getiriyordu. Abidin Paşa, padişah aleyhindeki bu bildirilerin Ermenilerin yortu gecesinde dağıtılmış olmasını ise Müslüman halkın hiddetlenerek Ermeniler aleyhine harekete geçmesi ve olayların Avrupa kamuoyuna bir mesele olarak aktarılması isteğinden kaynaklandığına dikkat çekiyordu. Olayların asıl merkezinin Merzifon olduğu halde aynı anda başka birçok yere de bu bildirilerden asmak suretiyle hükümetin dikkatinin önemsiz noktalara çekilmek istendiğini belirtiyor ve karışıklıklara sebep olanların bir an evvel bulunacağını bildiriyordu. Bildiri faillerinin bulunması ve asayişin sağlanması için yeterli miktarda asker sevk edilmesi ve Kayseri’ye Ermenice bilen bir komiser ile altı polis gönderilmesine izin istiyordu. Abidin Paşa çeşitli yerlere asılan bu bildirileri inceledikten sonra bunları yazan kişilerin asla Müslüman olamayacağı, ilanda kullanılan tabirlerin Protestan Ermenilere mahsus olduğuna dair mütalaasını dile getiriyordu. 

Olayın üzerinden bir iki gün geçtikten sonra Ankara vilayetine bağlı Yozgat, Kayseri ve Çorum kazalarında, Kayseri’ye bağlı Develi, Efkere, Talas karyelerinde ve Sivas vilayetine bağlı Sivas, Amasya ve Tokat kazalarında ve Amasya’nın Merzifon, Gemerek, Tenos, Aziziye, Gümüşhacıköy karyelerinde ve diğer bazı kasaba ve köylerde meydana geldiği anlaşılmıştı. 7-8 Ocak’ta Osmanlı hükümeti vilayetlere gönderdiği telgraflarla olayların sadece bir yerde değil aynı anda çeşitli mahallerde birden meydana geldiğini, karışıklıklara sebep olanların bir an evvel meydana çıkarılması gerektiğini bildiriyordu. Diğer başka vilayetlerde ve kazalarda bu türden olayların olup olmadığı bu suretle tetkik edildi. 

Bu ilanların Merzifon, Yozgat, Sivas, Kayseri ve diğer köy ve kasabalarda oldukça geniş bir bölgede aynı günde dağıtılması, hareketin çok daha önceden planlandığını, hazırlıkların yapıldığını ortaya çıkarıyordu. Bildirilerin asılması için seçilen gün de son derece manidardı. 6 Ocak tarihi Ermeni kilisesi tarafından İsa’nın kutlu doğum günü olarak kabul edilen ve kutlanan bir gündür. Ermeniler bu günü diğer Hıristiyan mezheplerden farklı olarak vaftiz yortusu ile birlikte kutlarlardı. Bildirilere Müslümanlar tarafından asılmış izlenimi veren Ermeniler bunun üzerine her yerde harekete geçerek isyan edecekler ve Müslümanlar da buna karşılık verdiklerinde ise olaylar “kutsal Noel gününde Müslümanlar Ermenileri katlediyor” şeklinde propaganda malzemesi edilecekti. Bu suretle başta İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere büyük devletlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine her fırsatta müdahale etmekten çekinmeyecekleri olaylar zinciri başlamış oluyordu. 

Olaylara Karışanların Tespiti ve Tutuklanmaları

6 Ocak 1893 tarihinde Ankara ve Sivas vilayetleri dahilindeki bir çok kaza ve karyede aynı anda meydana gelen bildiri asma olayı üzerine suçluların yakalanması için Osmanlı hükümeti tarafından geniş ve kapsamlı bir tahkikat başlatıldı. Olayların hemen ardından görgü tanıklarının ihbarları ve bazı Ermenilerin itiraflarıyla durumun ne olduğu anlaşılmaya başladı. Yapılan ilk araştırmalar sonucunda ilanların Ermeniler tarafından dağıtıldığı ve bunun Müslümanlar tarafından yapıldığı izlenimi verilerek tüm bu şehirlerde büyük bir isyan başlatmak istedikleri ortaya çıktı. Bunun üzerine olaylara karıştığı tespit edilen Ermenilerin evlerinde kapsamlı bir arama faaliyeti başlatıldı ve bazı Ermeniler tutuklandı. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/166/1/var023.jpg

Hükümet tarafından gerçekleştirilen kapsamlı inceleme ve araştırmalar sonucunda olayları meydana getiren kişilerin kimler olduğu, olayın nasıl ve ne şekilde planlandığı da tüm açıklığı ile ortaya çıkmaya başlıyordu. Konu ile ilgili olarak kişilerin yaptıkları ihbarlar, Osmanlı idari makamlarınca gerçekleştirilen aramalar ve yapılan sorgulamalardan elde edilen bilgiler ayrıntılı bilgilerin temin edilmesine yarıyordu. Bununla birlikte Osmanlı hükümeti olayların bir an evvel açıklığa kavuşturulması için hafiyeler tayin edilmesini, Sivas, Amasya, Merzifon, Kayseri vilayet ve kasabalarında tahkikatlar yapılmasını istiyordu. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/149/1/var007.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/153/1/var011.jpg

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/157/1/var014.jpg

Bildiri asma olayları hakkında ihbarda bulunan Ermenilerden birisi de Gürünlü Agop isminde gezici antika kilim ve halı tüccarlığı yapan bir Ermeni idi. Yolculuk yaptığı sırada öğrendiği haberleri mükâfat verildiği takdirde kanıtlarıyla birlikte bildireceğini ifade etmişti. Vereceği bilgilerin önemi ve gerçek olup olmadığına göre uygun şekilde ödüllendirileceğinin vaat edilmesi üzerine Talas’ta bundan 10 sene önce kurulan bir gizli cemiyete geçen yıl ölüm tehdidiyle kayıt olduğunu söylemişti. Bu cemiyetin Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Yozgat ve Everek’te daha büyük şubeleri bulunduğunu, bu şehirlerde yaşayan Ermenilerin çoğunlukla bu cemiyete kayıtlı olduklarını ve ABD, Marsilya ve İngiltere’de de adamları olan bir cemiyet olduğunu bildirmişti. Agop, cemiyetin üyelerinden aldığı giriş ve aidat ücretleri, gasp ve hırsızlık yoluyla elde ettikleri paralarla silah ve cephane tedarikine giriştiğini ve hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz uygun bir zamanda isyan çıkarıp Ermeni krallığı kurmak niyetinde olduklarını ifade etti. Yanına Ermeniceyi iyi bilen iki sivil polis verildiği takdirde komitecilerin kendisinden şüphelenmeyecekleri için elde edilecek bilgilerle her yere baskın yapılabileceğini sözlerine ilave etti. Gürünlü Agop’un ihbar ettiği bu komite, Merzifon’da kurulan Hınçak Komitesi idi. 

Böylece ortaya çıkarılan cemiyete mensup oldukları tespit edilen 20 kadar komite üyesi yakalanarak adalete teslim edildi. Osmanlı hükümeti, bildiri asma olaylarına karışan ve bir isyan çıkarma teşebbüsünde önemli payı bulunanların bir an evvel tutuklanarak cezalandırılması, diğerlerine ise mutedil davranılması yolunda ilgili mutasarrıf ve kaymakamlıklara talimat vermeyi de ihmal etmedi. Bizzat Ermenilerin yaptığı ihbarlarla ilk tutuklamalar başladı. 

Merzifon’da olaylara karıştığı ihbar edilen 10 kişi tutuklandı. Bildirilerin bu kişiler tarafından basıldığına dair 3 kişi ile 1 çarşı bekçisinin ifadeleri bulunuyordu. Tutuklananlardan birisi Çerkez takımlı bir ata binmiş, gürcü kıyafeti giymiş, üzerinde bir revolver, Çerkez kaması bir de kırmalı tüfek ile yeterli miktarda cephane bulunduğu halde Amasya’dan Merzifon’a giderken hal ve kıyafetinden şüphe edilerek yakalanan saatçi Dikran idi. Durumu incelendiğinde birkaç yıl önce cinayet suçundan Sivas ve Tokat’ta hapis yatmış olduğu ve olay gecesi bu kıyafetler ile çarşıda gezdiği ortaya çıkmıştı. 12 Ocak tarihinde Ankara Valisi Abidin Paşa, bildiri olaylarında karıştıkları tespit edilen 5 Ermeninin daha tutuklandığını bildiriyordu. Kayseri ve Yozgat mutasarrıflıklarından ve diğer bazı kaymakamlıklardan da olaylara karıştığı ihbar edilen birtakım Ermenilerin tevkif edildiği, evlerinde aramalar yapıldığı ve aramalar sırasında Ermenileri isyana davet eden nutuklar ile bazı zararlı evraklar bulunduğu haberleri geliyordu. 

Trabzon’daki İngiliz konsolosu Longworth yapılan aramalar sırasında bir gencin evinde 20 kilogram barut ve 10 adet revolver bulunduğunu bildiriyordu. Yozgat’ta bağlı Hüseyinabad nahiyesinin merkezi olan Alaca’da esnaflıkla meşgul olan bazı Ermenilerin bildiri asma olayından birkaç gün evvel dükkânlarını kapatarak Yozgat ve Merzifon’a gittikleri tespit edilmişti. Aziziye kazasında 3 Ermeni olaylara karıştığı için tutuklanırken, Gümüşhacıköy kazasında ise 7 Ermeni tutuklanmıştı. Bu Ermeniler yaptıklarını pişmanlık ile itiraf ederek bildirilerin kendilerine Tomayan tarafından gönderildiğini ve Tomayan’ın Ermeni komitesi mührüyle mühürlenmiş mektubunu gördüklerini söylemişlerdi. Tutuklanan Ermeniler ile birlikte yapılan ilk sorgulamalar sonucunda olayla ilgisi bulunmadıkları anlaşılan Ermeniler de serbest bırakılıyordu. Bu suretle olaylara Merzifon Anadolu Koleji öğretmenlerinin de adı karışmış oluyordu. 

Bu durum Anadolu Koleji Müdürü George Herrick’i harekete geçirdi. 12 Ocak tarihinde Çorum kaymakamlığına gönderdiği bir telgraf ile öğrencilerinden Manuk Kigork’un tatil münasebetiyle Çorum’a gittiğini, burada tutuklandığını işittiğini ve tutuklanma sebeplerini soruyordu. Okul müdürü bu sorusuyla yetkisini aşmakla kalmıyor bir de Ermenileri koruyucu bir tavır takınıyordu. Ayrıca kaymakama yazdığı bu telgrafı Ermenilere göstererek kendilerinin arkasında olduğunu söylüyor ve onları cesaretlendiriyordu. Osmanlı idari makamları tarafından Müdür Herrick’in bu çabaları tevkif edilen Ermenilerin itiraflarından endişe ederek telaşlanmış olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Gerçekleştirilen tutuklamalar ve ilk sorgulamalar sonucunda olayların ne şekilde ortaya çıktığı meselesi de yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyordu. Ve yapılan ilk incelemelerin sonuçları ise tüm dikkatleri Merzifon’daki Anadolu Koleji’ne ve burada kurulan Hınçak Cemiyetine çevirmeye başlamıştı. 

Bu hususu destekleyen en büyük olay Londra ve Atina’yı dolaştıktan sonra Kayseri’ye gelen Andon Rüştuni’nin komiteyi takviye için bir talimatname ile gönderildiği haber alınması üzerine 22 Ocak’ta Derevenk manastırında yakalanması ve yaptıklarını itiraf etmesi olmuştur. Manastırda bir süreden beri saklandığı anlaşılan Rüştuni’nin tutuklanması sırasında çok sayıda evrak, Atina Merkez Komitesi’nin Hınçakyan İhtilal Genel Komitesi yazılı büyük bir mühür ile Rüştuni’nin kimliğini açıklayan belgeler ele geçirildi. Rüştuni’nin yanında daha önceden yerel bir postaya saldıran, Talaslı bir kadını öldürerek diğer yolcuları soyan suçlu bir Ermeni silah ve cephanesiyle beraber yakalandı. Manastırın papazı işe eşkıyaya yataklık etmek ve fesat işlerine karışmak suçlarından tutuklandı. Andon Rüştuni ile birlikte “Hınçakyan Sosyalist Güruhunun Kanun-i Esasi” namıyla tercüme edilen risaleler de ele geçirilmişti. Cemiyetin nizamnamesinin daha önce Londra’da matbu olarak basıldığı ve Merzifon’a gönderildiği, burada ise Ermeniceye çevrilerek diğer şubelere dağıtıldığı anlaşılmıştı. Böylece Merzifon Anadolu Koleji öğretmenleri Tomayan ile Kayayan’ın Hınçak Cemiyeti’ne bağlı olarak bir komite kurdukları, bu cemiyete mensup pek çok Ermeninin bulunduğu, Merzifon ve çevresindeki kaza ve köylerde şubelerinin bulunduğu ve bildiri asma olayını planladıkları meydana çıkarıldı. 

Kolej öğretmenleri Tomayan ve Kayayan’ın daha 1891 yılı sonbaharında Tenos’a bağlı Gemerek köyüne gittikleri, Protestanlar ile Ermenilerin bağımsızlık hedefinde birleşerek silahlamaları gerektiğini telkin ettikleri ve komitenin bir şubesini de burada kurmaya çalıştıkları anlaşılmıştı. Londra’daki Hınçak merkezinden gelen Jirayir’in de kendilerine yardım ettiği ortaya çıktı. Bildiriler Merzifon’da basılmış ve 1 Ocak tarihinden itibaren Merzifon ve çevresindeki birçok şehir ve kasabadaki cemiyet üyelerine gönderilmişti.

Cevahirciyan Rupen’in yaptığı ihbarlara göre Sivas vilayetinden başka Boğazlıyan ve Yozgat kazalarındaki Ermenilerinin hepsi birden cemiyete üye olmuşlardı. Kayseri köylerinde bulunan Ermeniler ise yapılan nasihatler üzerine ellerinde bulunan silah ve barutu hükümete teslim edeceklerini bildirdiler. Bildirilerin basılması ve dağıtılmasında ön ayak olanlar dışındakiler evlerine gönderiliyordu. Yozgat’ta 39 kişi tutuklanarak adliyeye sevk edildi. Olaylara karıştıkları tespit edilen kişilerin tutuklanmalarının ardından ilk sorgulamalar da başladı. Yapılan bu ilk sorgulamalar sırasında verilen ifade ve itiraflar olaylar hakkında daha detaylı bilgileri gün yüzüne çıkarıyordu. Tutuklu bulunanlardan Keçeciyan Misak yapılan ilk sorgusunda Merzifon’daki cemiyet tarafından kendisine bir mektup ile birlikte 150 adet bildirinin gönderildiğini ve bu bildirilerin cemiyete mensup kişiler tarafından dağıtılıp astırıldığını itiraf etmişti. Misak 30 Ocak’ta tekrar verdiği ifadesinde başlangıcından itibaren olayların ne şekilde geliştiğini anlatmıştı. 

Buna göre; Eylül 1892 tarihinde Merzifon’da Hınçak Cemiyeti tarafından genel bir meclis toplanmıştı. Kendilerine bir nizamname ile bir de mühür verilmişti. Üyelerden komitenin genişletilmesine yardım etmelerini istenmiş ve ardından dağıtmaları için bildiriler verilmişti. Meselenin ortaya çıkması ile birlikte ise Misak, hükümet tarafından bazı evlerin aranması üzerine korkarak nizamname ile diğer evrakları yaktığını, mührü de kırarak her parçasını bir tarafa attığını söylüyordu.

 Keçeciyan Misak ile birlikte tutuklanan Moşe ise verdiği ifadesinde bildiri asma olayı ile ilgili olarak bir gece önce saat dokuz buçuk civarlarında Mihekyan Kirkor, Sinekerim Keçeciyan, Misak ve Köşker oğlu Batros’un bildirileri hazırladıklarını, dağıtılması kendi payına düşen kısmı saat bir sularında mahkeme azasından Kirkor Ağa’nın adamı Mikail Mihran’ın gelip aldığını ve dağıttığını söylemiştir. Kendisinin de orada bulunduğunu, bildirileri gördüğünü fakat dağıtma işini yapmadığını iddia etmiştir. Bildirilerin Merzifon’dan geldiğini, buradan Kayseri’ye gönderildiğini söyleyen Moşe, Yozgat’ta da cemiyetin bir şubesi bulunduğunu bildirmiştir.  Kendisinin komiteye üye olmamakla beraber komite üyeleri ile birlikte bulunduğunu, bir yıl evvel İncil üzerine yemin ettirilerek komiteye alındığını, kendilerine sır saklamak için de yemin ettirildiğini söylemiştir. Cemiyetin kendilerine devamlı sırları güzelce saklayıp, silahı olmayanların da silah edinmelerini telkin ettiklerini bildirmiştir. Asıl vazifelerinin Hıristiyanları ihtilale teşvik etmekten ibaret olduğunu ve bildiri dağıtılmasından maksadın ise Müslümanları galeyana getirerek Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında bir kapışma meydana getirmek ve bunu Avrupa’ya karşı şikayet vasıtası olarak kullanmak olduğunu beyan etmişti. 

Kayseri’de bulunan Çorumlu Devletyan Agop ile attar Mihran da komite üyesi oldukları ele geçirilen mektuplarından anlaşılması üzerine tutuklanmışlardı. Agop’un komite için para topladığı tespit edilmişti. Yozgat’ta bulunan Ermenilerin ileri gelenlerinden Papazyan Hamparsum ile Arslanyan Aram görülen lüzum üzerine tutuklanmışlardı. Yaptıkları itiraflardan dolayı şüphe üzerine tutuklanan Ermenilerden 21 kişi ise serbest bırakıldı. Ermenilerin yanında şüphe üzerine tutuklanan Müslümanlar da bulunuyordu. 

6 Ocak günü meydana gelen bildiri asma olaylarının hemen ardından hükümetin Merzifon ve çevresinde teşkilatlanmış gizli Hınçak cemiyetini ortaya çıkarması ve olaylara karıştığı tespit edilen kişileri tek tek yakalaması cemiyet mensubu Ermenileri harekete geçirdi. Komiteci Ermeniler kendilerini ihbar edenlere karşı oldukça sert bir tutum takınıyorlardı. Verdikleri ceza ise ölümdü. Merzifon Hınçak Komitesi’nin faaliyetleri ve üyeleri hakkında ihbarda bulunan Ermeni de Sahak da bu muameleden kurtulamadı. Amasyalı olup Merzifon’da ikamet eden ve Ermeni komitecilerini ihbar eden Sahak, kilisenin önünden geçerken kiliseden çıkan kalabalık içinden altı silahlı Ermeni tarafından yaralanmıştı. Sivas Valisi Halil Paşa daha önce de Ermeni muhbirlerin öldürülme olaylarının gerçekleştiğini hatırlatarak daha sert tedbirlerin alınması gerektiğini bildiriyordu. Sahak’ın yaralanması olayı ile birlikte cemiyetin reis, katip ve yüzbaşı gibi ileri gelenlerinden tutuklanan 40 kadar kişinin bir yıldan beri 1000 kadar eşkıyayı silahlandırdıkları, Tomayan Artin’in ve arkadaşlarının bol miktarda silah ve cephaneyi Protestan kilisesinde sakladıkları da ortaya çıkarılmıştı.  

Bildiri asma olaylarına karıştıkları şüphesiyle tutuklananların sayısının giderek artması bölgedeki askeri kuvvetlerin sayılarının yetersiz kalmasına yol açtı. Sahak’ı yaralayanların tutuklanması ve Merzifon’da tutuklu bulunan 40 kadar Ermeninin muhafazası için mahalli zaptiye kuvvetlerinin yeterli gelmeyeceği, şimdilik Tokat ve Amasya sancakları dahilindeki tabur merkezlerinde bulunan ihtiyat askerlerinden 150 neferin acilen Merzifon’a gönderilmesi isteniyordu. Sivas vilayeti dahilinde ise yalnız merkezde bir ikinci, bir üçüncü komiserle dört polis neferi hizmet veriyordu. Sancak ve kazaların hiç birinde polis memurları bulunmadığından bir baş komiser ile ikinci sınıftan üç komiser ve yirmi beş polis memurunun ilave edilmesi gerekli görülmüştü. 

Tutuklanan şüphelilerden olaya karışanların birkaç yüz fakir ve genç Ermeni olduğu anlaşılmıştı. Onlara Rus sınırında 100.000 kişilik bir Ermeni ordusunun Avrupalı subaylarla birlikte Osmanlı topraklarını istila etmek ve kendilerini özgür bırakmak için bekledikleri söylenmişti. Bazılarına ise İngiltere’de kurulan yeni kabinenin kendilerine yardıma geleceği vaat edilmişti. Diğerleri ise komiteye katılmaları için şiddet veya hükümete komplocu olduklarının ihbar edileceği yoluyla tehdit edilmişlerdi. Tutuklanan Ermenilerin itiraflarından ya da yapılan ilk sorgulamalarından olayların ne şeklide planlandığı ve uygulamaya konulduğu hususları aydınlanıyordu. Bildirileri dağıttıkları tespit edilenler olayları asıl planlayan ve organize edenlerin kimler olduğunu da ortaya çıkarıyordu.

Merzifon Hınçak İhtilal Komitesi ve Teşkilat Yapısı

Bildiri asma olayının ardından yakalanan Ermenilerin verdikleri ifadeler ve yaptıkları itiraflar sonucunda Merzifon’da kurulmuş olan bir ihtilal komitesinin varlığı kesinleşti. Komite “Küçük Ermenistan Hınçakyan İhtilal Cemiyeti” adını taşıyordu. Peki nasıl olmuştu da Merzifon’da bir Hınçak cemiyeti kurulmuştu, maksadı ve hedefi neydi? Bu sorular 1887 yılında Cenevre’de kurulmuş olan Sosyalist ve Marksist Hınçak Komitesi’ni akla getirmektedir. Komite, Ermenilerin zincirlerini kırmaları gerektiğini, isyan edip ayaklanmadıkça özgürlüklerine kavuşamayacakların söylüyordu. Siyasi gayesinin “Türkiye Ermenistanı’nı kurtarmak, burayı Rus ve İran Ermenistanı’yla birleştirerek hür ve bağımsız bir büyük Ermeni devleti kurmak” olduğunu açıklıyordu. Cenevre’den sonra Londra’ya taşınan Hınçak Cemiyeti kendisine faaliyet alanı olarak Osmanlı topraklarını seçmişti. İşte tam bu noktada Cenevre’ye birkaç saat uzaklıkta Lozan’da eğitim görmüş ve 1886 yılında da İsviçre’yi ziyarete gitmiş olan Karabet Tomayan’ın Ermenilerin bağımsızlığını hedefleyen bu cemiyetin fikirlerinden etkilenmemiş olduğu düşünülemez. Hatta kendisinin cemiyetin kurucuları arasında bulunduğu iddia edilebilir. 

Hınçaklar öncelikle ilk merkezlerini İstanbul’da kurmuşlardı. İstanbul merkezi kurulduktan sonra daha evvel kurulmuş olan bir isyan örgütü de Hınçaklara katıldı. İstanbul merkezi derhal harekete geçti, komiteye girmeyenlere veya para vermeyenlere suikastlar düzenlemeye başladılar. Komite daha sonra Anadolu’nun içlerine yayılmaya başladı. Anadolu’daki merkezleri Merzifon’du. Merzifon’daki Anadolu Amerikan Koleji’ne bağlı olarak 1887 yılında burada bir şube açmışlar, burası Hınçak teşkilatının batı bürosunu oluşturmuştu. Hınçak batı bürosunun başkanı bu kolejde öğretmen olan Karabet Tomayan, sekreteri ise yine aynı okulda öğretmenlik yapan Ohannes Kayayan idi.  İşte bu iki Ermeni öğretmenin desteği ile kolej öğrencileri tarafından “Küçük Ermenistan İhtilal Komitesi” kuruldu. Böylece Osmanlı hükümeti bildiri asma olaylarının ardından karşısında geniş bir alana yayılmış, merkez teşkilatı, şubeleri, nizamnamesi ve çeşitli alt birimleri olan gizli bir cemiyet bulmuştu. 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/290/1/meract006.jpg

Komitenin merkezi Merzifon’du, basın, yayın ve propaganda merkezi Anadolu Koleji ve yöneticileri ise kolejin iki öğretmeni idi. Sivas’ta bulunan Protestan vaizi Mardiros Kalosniyan’ın verdiği ifadeye göre, Tomayan ve Kayayan yanlarına vaiz Mardiros’u da alarak faaliyetlerine başlamışlar, öncelikle Merzifon civarındaki köy ve kasabaları gezerek buralarda vaazlar vermişler, Ermenilere telkinlerde bulunmuşlardı. Merzifon’daki Hınçak komitesi Ankara ve Sivas vilayetleri içerisine yayılmış durumdaydı. Başta Merzifon olmak üzere Kayseri, Yozgat, Develi, Talas, Efkere, Tenos, Aziziye, Gemerek, Gümüşhacıköy, Çorum, Tokat, Amasya, Sungurlu, Sivas ve Vezirköprü’de şubeleri ve bu şubelere ait idare heyetleri bulunuyordu. Londra’da basılan Hınçak gazetesi Avrupa devletlerinin Ermenilerin bağımsızlık meselesini ele alabilmeleri için Ermenilerin silaha sarılmaları gerektiğine dair bentler yayınlarken Tomayan ise Ermenilerin 93 harbi sırasında büyük kayıplara uğradığını öne sürerek bütün Ermenilerin birleşmesinin şart olduğunu, yabancı devletlerin müdahalesini sağlamak için ise büyük olaylar çıkarılması yönünde propagandalar yapıyordu. 

Keçeciyan Misak’ın sorgusu sırasında verdiği açıklamalara göre ise “Küçük Ermenistan Hınçakyan İhtilal Cemiyeti” maksatlarını gerçekleştirmek amacıyla 25-26-27 Eylül 1892 tarihinde Merzifon’da genel bir meclis toplamıştı. Toplantının açılış konuşmasında Karabet Tomayan, İngiltere’den Gladstone ve Amerika’dan James Bryce ve Yunanistan’dan da ismini hatırlamadığı birinden aktardığı sözler cemiyetin gerçekleştirmek istedikleri ihtilal fikirlerini açıkça ortaya koyuyordu: “Eğer Ermeniler imtiyaz istiyorlarsa böyle olmaz. Büyük olay çıkarılmalı, bazıları asılmalı, bazıları kesilmeli, Müslümanlarla tutuşmalıdırlar. Biz de o vakit işin içine girip bunların isteklerini yerine getirmeye çalışalım”. Toplantıya Vezirköprü ve Gemerek mebusları hariç Merzifon, Sivas, Tokat, Amasya, Yozgat, Kayseri, Çorum, Sungurlu, Hacıköy mebusları katılmıştı. Hatta Yozgat’tan gelen şube üyeleri arasında ruhani meclis heyetinden, idare meclisinden ve adliye mahkemeleri azalarından kişiler de yer almıştı.

Merzifon’daki Ermeni komitesinin düzenlediği bu meclis ve aldığı kararlar ile ilgili evrak 7 Şubat 1893 tarihinde ele geçirildi. Buna göre meclis ilk olarak bir divan heyeti tertip etmişti. Merzifon mebusu Tomayan “Mize” efendi takma adıyla meclis reisi seçilirken diğer Merzifon mebusu Kayayan ise “Vahram” efendi olarak reisin baş katibi oldu. Meclis yapılan tavsiyelerin okunup kabul edilmesinden sonra daha önceki toplantıda verilen on adet kararın uygulanması meselesini ele aldı. Meclis başkanı meclis zabıtnamesini ele alarak verilen kararları tek tek okuyarak bunların yapılıp yapılmadığını sordu. Her şubenin mebusu bu sorulara cevap verdi. 26 Eylül günü başlayan ikinci oturum ise daha önce alınan karar zabıtnamelerinin tekrar okunmasından sonra her bir mebusun görüşünü bildirmesi ve birkaç meselenin müzakere edilmesinden sonra kapandı. Üçüncü oturum ise ertesi günü başladı. Alınan kararlar birer birer tasdik olundu. Meclis alınan kararların aynı saatte uygulanması talimatını verdi. 

Üç gün boyunca devam eden toplantıların ardından alınan kararlar özetle şu şekilde idi: Birincisi bu meclis şubelerin işlerine dikkat ve nezaret etmek ve kendilerine gerekli talimatları vermek üzere Küçük Ermenistan’ın vilayet merkezinde yani Merzifon’da kurulmuştu. İşlerin gereği gibi yapılması için bir seyyar müfettiş ve onun gözetiminde ufak zaptiye bölükleri bulundurulacaktı. Bunun gerçekleştirilebilmesi için şubelerden vergiler peşinen alınacak ve bu paralar merkezdeki kasada toplanacaktı. İkinci karar ile de şubelerin verecekleri vergi miktarları tespit ediliyordu.  Üçüncü olarak 1893 yılının başından itibaren on beş günde bir “Harp” isminde gazetenin çıkarılması kararlaştırılıyordu. Dördüncü madde ile her bir şubede komite tarafından alınmış bir at bulundurulacaktı. Beşinci karar ile Kasım ayının birine kadar her şube silah alınması için para gönderecekti. Meclis başkanı ve katibin meclisi olağanüstü toplama hakları vardı. 

Olaylar sonucunda yapılan tahkikatlarda yakalanan Andon Rüştuni ile birlikte “Hınçakyan Sosyalist Güruhunun Kanun-i Esasi” adıyla tercüme edilen risaleler de ele geçirilmişti. Bu belge cemiyetin teşkilat yapısını ortaya çıkarıyordu. Hınçak cemiyeti örgütlendiği yerleri büyüklüklerine göre vilayetlere ayırmıştı. Bu vilayetler hiyerarşik bir şekilde merkezlere, şubelere ve takımlara bölünmüştü. Merzifon koleji öğretmenlerinden Karabet Tomayan ile Ohannes Kayayan’ın öncülüğünde Küçük Ermenistan devletinin merkezi olarak kabul ettikleri Merzifon şehrinde tesis edilen bu Ermeni komitesi ise Hınçak cemiyetinin batı bürosunu teşkil ediyordu. Dolayısıyla kuruluşu, amacı ve teşkilat yapısı itibariyle de Hınçak komitesine ait genel kuralları esas almıştı. Hınçak Sosyalist İhtilal Güruhu Programı’nda kuruluş maksatlarını birinci kısımda şu şekilde açıklamışlardır: 

“… Türk hükümeti kimdir (el-cevap) hiçtir. Cemaat kimdir (el-cevap) herkestir. Bu fikirden hareketle bizler cemaatin akıllı ve duygulu kısmı olduğumuz halde bir ten bir vücut gibi bir heyet meydana getirdik ki cemaatin en ufak bir kısmına dahi Türk hükümeti bir zarar verirse ona dirensin. Amacımız esarete, kabalığa, zulme karşı cemaat arasında ihtilal çıkarmaktır. ”

İkinci kısımda cemiyete üye olma şartları sıralanmıştı. Mezhep, hal ve mevkii ayırt etmeksizin her şahıs bu cemiyete dahil olunabilir denildikten sonra cemiyetin amaçları için dini, eşi, annesi, babası, kardeşleri, mevkii, evi yani her şeyini feda etmek için yemin etmesi gerektiği belirtilmişti. Üye yemin ettikten sonra adını, sahte mahlasını ve haftalık vereceği vergi miktarını kaydettirirdi.

Hınçak Sosyalist İhtilal Güruhu Programı’nın teşkilat başlığını taşıyan üçüncü kısmı ise 14 maddeden oluşuyordu. Buna göre; üyelerin yaklaşık olarak yirmiye ulaşması gibi özel durumlar haricinde birliğin ancak on üyesi birbirini tanıyabilirdi. Sadece on üyenin birbirini tanıması şartı üyelerin yakalandıklarında kendilerini ve faaliyetlerini açıklamaması için alınmış bir tedbir olarak düşünülebilir. Birbirini tanıyan her on kişi içlerinden birini onbaşı olarak, onbaşılar içlerinden birini yüzbaşı olarak, yüzbaşılar ise içlerinden birini binbaşı olarak seçeceklerdi. Bu görevleri iki seneden fazla sürmeyecekti. Birliğin her memuriyeti ücretsiz olarak yapılacaktı. Seçimler günleri çift gelen senenin ocak ayında onbaşılardan başlayarak, yüzbaşılar, binbaşılar ve diğerleri şeklinde devam edecekti. Bu onbaşılar, yüzbaşılar ve binbaşılar kendi aralarından üçer kişiyi seçecek, onlar da idare meclisini seçeceklerdi. 

Programda, daha sonra toplam altı bölümden oluşan Mülahazalar kısmı başlamaktaydı. Birinci bölümünde üyelerin genel vazifeleri sıralanmıştı. Üyelerin parolası “fert ve kişi toplum için, toplum ise fert ve kişi canını feda etmelidir” şeklinde idi. Her bir ferdin en yakın dostunun kendi arkadaşı olduğu, bu arkadaşın yanında anne, baba, kardeş ve eşin önemi olmadığı söyleniyordu. Üyelerin birbirleri ile iyi dostlukları bu çerçevede kurulmalıydı. Arkadaşını ayıplama, iftira veya onu şikayet etme yasaktı. Her üye oyçokluğu ile seçilen reisine itaat etmek zorundaydı. İtaatsizlikte bulunanlar ve kendilerine verilen görevleri yapmayanlar şiddetle cezalandırılacaklardı. Her üye kendi kesesinden silahlanmalı ve her zaman silah taşımalıydı. Taşımamanın cezası ise en az beş kuruş idi. Toplantılara da silahla katılacaklardı. Her üye birliğin işlerini ileri götürmeye gayret etmeli, birliğin fikirlerini yayarak yeni üyeler kazandırıp aidatı çoğaltmalıydı. Birlikten ihraç olanlarla oldukça az görüşmek veyahut tamamen ilişkiyi kesmek her üyenin vazifelerindendi. 

Üyelerin vazifelerinin ardından ikinci bölümde onbaşıların görevleri sıralanmıştır. Bunlar birliğin esas kurucuları olarak görülmektedir. Bu kişiler ne kadar kuvvetli, sağlam ve emin iseler teşkilatın da o kadar kuvvetli olacağı düşünülmektedir. Her on kişi bir reis ve bir de vekil seçecekti. Her onbaşı takımı reisin başkanlığında ayda bir defa toplanacaktı. Onbaşı takımı oyçokluğu ile kendi reisini azledip yenisini seçebilirdi. Yine istemedikleri üyeyi aynı şekilde ihraç edebilirlerdi. Birlikten kovulan ya da istifa eden üyeler verdikleri aidatları geri isteyemezlerdi. Bilakis eğer kendilerine silah verilmişse iade etmeliydiler, aksi takdirde idam edilirlerdi. Bu madde Ermenilerin silaha ve silahlanmaya ne kadar önem verdiklerini göstermektedir. 

Üçüncü bölümde onbaşı, yüzbaşı ve diğer memurların vazifeleri anlatılmıştı. Yönetici durumunda olan bu kişilerin diğer üyelere karşı sevgi ile muamele etmesi isteniyordu. Reis idare meclisi nezdinde kendi takımından sorumluydu. İtaatsiz ve vazifesiz üyelerin isimlerini yazılı olarak meclise arz edecekti. Azledilmiş reis yeni seçilene itaat etmez ise şiddetle cezalandırılır, karışıklık sırasında reisin şehirden gitmesi firar olarak değerlendirileceğinden idamına karar verilirdi. 

İdare meclisi ile ilgili maddeler dördüncü bölümde ele alınmıştı. Üyelerin miktarına göre bu meclis ya onbaşılardan, ya mülazımlardan yahut yüzbaşılardan oluşurdu. Birliğin tüm işlerini yürüten bu meclisin azalarının sayısı tek olup beşten eksik ve dokuzdan fazla olmayacaktı. Azalık süresi ise iki yıldı.  Meclis oy çokluğu ile divanı teşkil ederdi. Divanda idari merkezle haberleşmeyi sağlayan bir mebus, kasadar, silahşor, baş hafiye, cemiyet esaslarını neşreden bir memur, bir tahrikçi veya teşvikçi ile örfiye memuru yer alırdı. Bunların son dördü birer takım teşkil ederdi: Hafiyeler takımı, şirket münteşirleri takımı, muharrik veyahut müşevvikler takımı ile örfiye memurları takımı. İdare meclisi haftada bir defa ihtiyaç olduğunda ise birkaç defa toplanırdı. Yılda bir kez de idari merkeze hesap verirdi. İdari merkezin her emrini yerine getirmek zorundaydı. Getirmezse suçlu bulunanlar idam edilirdi. Meclisin bir mührü bulunurdu, yukarısında (Hınçakyan Taraftarları), altında ise (filan şehrin şubesi) yazılıydı. İdam cezası kararı meclisin oyuna bağlıydı. 

Beşinci bölüm şirket mahkemesi başlığını taşıyordu. Türk hükümetinin çağa uygun nizamnameleri olmadığı, olanların da uygulanmadığını ve Türk mahkemelerinin aciz olduğunu iddia etmekte, bu sebeple kendi mahkemelerini oluşturduklarını söylemektedirler. Cemiyete mensup kişilerin hükümet mahkemelerine başvurmaları kesinlikle yasaklanmıştı. Buna muhalefet eden yirmi kuruştan elli kuruşa kadar nakdi ceza verecekti. Her kişi şirket mahkemelerinin kararlarına uymak mecburiyetindeydi. İtaatsizliğe şiddetli cezalar uygulanırdı. Şirket mahkemesi idare meclisinin şirket azalarından takriben 10 kişiden oluşurdu. Altıncı bölümde hâkimlerin vazifeleri sıralanmıştı. 

Hınçak Sosyalist İhtilal Güruhu Programı’nda mülahazalar kısmı bu suretle sona erdikten sonra dördüncü kısımda ceza kanunnamesi ele alınmıştı. Toplam sekiz maddeden oluşan bu cezalar şu şekildedir: “Bu mukaddes işe doğrudan ya da dolaylı olarak zarar verenler idam cezasına çarptırılır. Kendi yanlış hareketleriyle şirkete zarar verenler hakkında idare meclisi veya icap ederse mahkeme gereken cezayı verecektir. Hırsızlık suçunu işleyenler şirketten uzaklaştırılırlar. Aleni surette sarhoşlukta bulunanlar on kuruştan on liraya kadar nakdi cezaya çarptırılırlar, eğer bu suçu dördüncü defa işlerlerse şirketten kovulurlar. Şirketten çıkan veya kovulanların ihanetleri görülürse idam edilirler. Hafiyelere ancak idam cezası verilir. Şirketin parasını boş yere sarf veya gasp edenlere de idam cezası verilir. Şirketin silahını iade etmeyenlere de aynı ceza verilecektir.” 

Yedinci kısım hafiyeler takımı, örfiye, müşevvik ve münteşir-i şirket takımları hakkındadır. Son kısım ise şirket sandığı başlığını taşımaktadır. Cemiyetin başlıca gelirleri yeni üyelerden alınan giriş ücreti (duhuliye vergisi) ile üyelerin düzenli vermeleri gereken haftalık vergiler, ianeler, tiyatro, nutuk ve derslerden alınan ücretler, Hınçak gazetesini okuyan ve kütüphanelerden yararlananlardan alınan vergilerdi. Nakdi cezaların tamamı şirket sandığına verilirdi. Şirket sandığının gelirleri olarak sayılan nutuk ve derslerden alınan ücretler ise ilk olarak akla bölgede faaliyet gösteren Merzifon Anadolu Kolejini ve burada görev yapan öğretmenleri getirmektedir. 

Hınçakların şube programına bakıldığında önemli yetkilerin ve karar alma mekanizmalarının merkezde toplandığı görülmektedir. Takımlar ve şubeler alınan kararları harfiyen uygulamakla ve kusursuz itaatle vazifelendirilmişler, itaatsizliğin cezası ise her zaman idam olmuştur. Merkez alınan kararların uygulanmasını sıkı bir şekilde denetlediği gibi finansmanı da kontrolü altında tutmuştur. Üyelerden istenen ise her zaman emirlere tam itaat etmeleri ve vergilerini düzenli olarak ödemeleri olmuştur. Sosyalist kimliği ile ön plana çıkan Hınçak cemiyeti Osmanlı topraklarında daha ziyade Ermeni milliyetçiliği ve bağımsız Ermeni devleti fikirleri ile taraftar bulmuştur. Zira Osmanlı Ermenileri cemiyetin bu yönü ile daha fazla ilgilendikleri gibi Avrupa ve Amerika da cemiyete bu suretle destek vermiştir. Dolayısıyla Merzifon Hınçak İhtilal Cemiyeti’nin şube programı sosyalist fikirlerden ziyade Ermeni milliyetçiliğine ve davasına hizmet edecek şekilde hazırlanmıştı.

 

http://dlib.anatolia.edu.gr/jspui/bitstream/1886/279/1/var_mer002.jpg

 

KAYNAKLAR

AÇIKSES, Erdal, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003. 

ADAMOF, E.E.; Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu’nun Taksimi Planı, Belge Yayınları, İstanbul 1972.

ALAN, Gülbadi, Gökhan Polat, “The American Board And The Ottoman Women’s Education”, History Studies: ABD ve Büyük Ortadoğu İlişkileri Özel Sayısı, Ekim 2011.

ANADOL, Cemal; Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Turan Kitabevi, İstanbul 1982.

ARMAOĞLU, Fahir; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1997. 

ARMAOĞLU, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara 1984.

AYDIN, Mithat “Amerikan Protestan Misyonerlerin Ermeniler arasındaki Faaliyetleri ve Bunun Osmanlı-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi Dergisi (OTAM), S: 19, Ankara, 2005. 

BARTLETT, S.C. Historical Sketch of The American Board: Turkey Report, American Board, Boston, 1889. 

BOZKURT, Gülnihal; Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1996.

BURNABY, Fred; At Sırtında Anadolu, (Çeviren: Fatma Taşkent), İletişim Yayınları, İstanbul 1999.

ÇARK, Y.G.; Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, Yeni Matbaa, İstanbul 1953.

ÇELİK, Mehmet, “Osmanlı’da Misyoner Kiliseler Nasıl ve Neden Kuruldu”, http://www.tbbd.org/index.php?option=com_content&view=article&id=153%3Aosmanlida-msyoner-klseler&catid=36&Itemid=48 Ulaşım: 31.03.2012. 

ÇUKUROVA, Bülent, Antep’te “Ermeni Ulusçuluğunun Doğuşunda Amerikalılar ve Kolejin Etkisi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Kasım 2007. 

DANACIOĞLU, Esra, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Board Okulları ve Ermeniler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitü Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 9-10. 

DİNÇARSLAN, Latif, Zeytun’da Misyoner Faaliyetleri, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Editörler: Metin Hülagü, Şakir Batmaz, Gülbadi Alan, EUSAS II, Cilt: 3, Kayseri 2008. 

ERDOĞAN, Dilşen İnce “Merzifon’da Amerikalı Misyonerler ve Ermeniler”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 11, İzmir, 2005. 

Ermeni Komitelerinin İhtilal Hareketleri ve Besledikleri Emeller, (Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu), Ankara 1981. 

Ermeni Sorunu El Kitabı, (Hazırlayanlar: Şenol Kantarcı, Kamer Kasım, İbrahim Kaya, Sedat Laçiner), Saemk ve Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayını, Ankara 2003. 

ERYILMAZ, Bilal; Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Risale Yayınları, İstanbul 1990.

FENDOĞLU, Hasan Tahsin, “Amerika Birleşik Devletleri’nin Misyonerleri ve Osmanlı Devleti”, Türkler Ansiklopedisi, Ed: Hasan Celal Güzel, Cilt:14, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002. 

GÖYÜNÇ, Nejat; Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983.

GÜLER, Yavuz “Osmanlı Devleti Dönemi Türk - Amerikan İlişkileri (1795 – 1914)”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, Ankara 2005. 

GÜLLÜ, Ramazan Erhan. Antep Ermenileri (Sosyal, Siyasi ve Kültürel Hayatı), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2010. 

GÜLMEZ, Nurettin, “Tahkik Hey'eti Raporlarına Göre 1894 Sason İsyanı”, Belleten, Cilt: LXX - Sayı: 258 - Yıl: 2006. 

GÜRÜN, Kamuran; Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1984. 

HAYDAROĞLU, İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt: 14, Ed. Hasan Celal Güzel, Ankara, 2002.

HOCAOĞLU, Mehmet; Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, And Dağıtım, İstanbul 1976. 

Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, I, (Hazırlayanlar: Necati Aktaş, Mustafa Oğuz, Mustafa Küçük), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 1998.

IŞIKSAL, Turgut; “Ermeni Faaliyetiyle İlgili Araştırmalarda Osmanlı Belgelerinin Önemi ve 1893 Merzifon Olayı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt:XIX, (Nisan-Mayıs-Haziran), Sayı:79-80-81. 

IŞIKSAL, Turgut; “Ermeni Faaliyetlerinin Bir Bölümü: 1893 Merzifon Olayı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt:XIX, (Temmuz-Ağustos-Eylül), Sayı:82-83-84.

İNCE, Dilşen, “XIX. Yüzyılda Amerikan Okullarının Ermeni İsyanlarındaki Etkileri: Merzifon Anadolu Koleji Örneği”, Ermeni Araştırmaları II. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2007, s. 463-474.

KILIÇ, Remzi, “Osmanlı Devleti’nde Amerikan Misyonerlerin Ermeni Okullarında Ermeni Milliyetçiliğine Etkileri”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Editörler: Metin Hülagü, Şakir Batmaz, Gülbadi Alan, EUSAS II, Cilt: 4, Kayseri 2008. 

KOCABAŞ, Süleyman, Türkiye’de Gizli Tarih III: Misyonerlik ve Misyonerler, Vatan Yayınları: 29, İstanbul, 2002.

KOCABAŞOĞLU, Uygur, Anadolu’daki Amerika Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Yayınları, Ankara, 2000. 

KOLBAŞI, Ahmet, Merzifon, Yozgat ve Kayseri Ermeni Olayları (1892-1893), Kayseri, 2005. 

KÜÇÜK, Mehmet Alparslan, “Anadolu’da “Protestan Ermeni Milleti”nin Oluşumu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50:2, Ankara 2009. 

MALKOÇ, Mustafa Nulman, “Türkiye’de Protestan Misyonerliği”, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi, No 43, Türkiye’de Misyonerlik, İsav Yayınları, İstanbul, 2004. 

MUTLU, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkube Yayınları, İstanbul, 2005. 

ÖKE, Mim Kemal; Ermeni Sorunu 1914-1923, (Devletin Dış Politika Araç Alternatifleri Üzerine Bir İnceleme), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1991. 

ÖZBEK, Pınar, Missionaries and the Near East Relief Society U.S. Foreign Policy Towards the Armenian Question 1915-1923, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2009. 

ÖZCAN, Tuğrul, II. Abdülhamid Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Meydana Gelen Ermeni Olayları, Akis Kitap, İstanbul, 2007. 

SELVİ, Haluk, “Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeni Faaliyetleri”, Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitim Dergisi, Yıl:3, Sayı: 38. 

SELVİ, Haluk, Birinci Dünya Savaşından Lozan’a Ermeni Sorunu, Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları 2. Baskı, Sakarya 2004. 

SEZER, Ayten, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, Ekim 1999. 

STRONGWilliam E. The Story Of The American Board, The Pilgrim Press, Boston, 1910. 

ŞAFAK, Nurdan, Osmanlı Amerikan İlişkileri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2003. 

ŞİMŞİR, Bilal, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri (8-12 Ekim 1984 Erzurum), Ankara 1985.

ŞİŞMAN, Adnan, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt: 14, Ed. Hasan Celal Güzel, Ankara, 2002. 

TAŞKIN, Faruk, Amerikan misyoner okullarından "Merkezi Türkiye Koleji" (1876-1924), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin 2007. 

TURAN, Ömer, “Amerikan Misyonerlerine Ermeni Patrikhanesinin Tepkisi”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Editörler: Metin Hülagü, Şakir Batmaz, Gülbadi Alan, EUSAS II, Cilt: 3, Kayseri 2008.

TUZCU, Ali; “Merzifon’da Ermeni Ayaklanması”, Belleten, LVII/220, Ankara 1994.

Türkler-Ermeniler ve Avrupa (Yayına Hazırlayan: Bayram Kodaman), Süleyman Demirel Üniversitesi Yayını, Isparta 2003.

URAS, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.

WHITE, George E., Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan KolejiHatıraları, çev: Cem Tarık Yüksel, Enderun Kitabevi, İstanbul 1995.