Ana Sayfa
Büyük Devletler ve Ermeni Sorunu
Batı Kamuoyu ve Ermeni Sorunu

BATI KAMUOYU VE ERMENİ SORUNU

BATI KAMUOYU VE ERMENİ SORUNU

Berlin ve Uluslararası Bir Sorun “Ermeniler”

Kongre’nin Toplandığı Radziwill Sarayı

Ermeni Sorunu tabiri batı kamuoyunda özellikle Berlin Kongresi’nden sonra daha fazla yer bulmaya başlamıştır. Kongrenin toplandığı 1878 tarihinden sonra büyük devletler başta İngiltere ve Rusya olmak üzere Fransa, Almanya ve Amerika bu meseleye daha ağırlıklı olarak eğilmeye başladılar. Aslına bakılırsa büyük devletlerin Ermenilere olan ilgisi daha eski dönemlere kadar geri gider. Ancak Ermeni cemaatinin geçirdiği dönüşüm, Avrupalı devletlerin kendi politikaları doğrultusunda Ermenilere daha fazla ilgi göstermeleri neticesini doğurdu. Kongre öncesinde Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeni cemaati içerisinde bir kimlik dönüşümü yaşanmıştı. Cemaat içerisinde Fransız İhtilali’nin neticesi olarak bağımsızlık isteyen milliyetçi kimliğe bürünmüş bir grup ortaya çıkmıştı. Bu milliyetçi karakter onları ilk etapta en azından özerklik elde etmeye sevk etmişti. Bu amacın elde edilmesi için de uygun zaman ve zemine ihtiyaç vardı. 93 Harbinin çıkışı onlara bu fırsatı vermiş gibi görünüyordu. Dünya kamuoyuna davalarını sunmak için yakaladıkları fırsat Berlin Kongresi’nde önlerine gelmişti. Dönemin İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Berlin’de davalarının propagandasını yapmak üzere bir heyet teşkil etti. Yunan ve Bulgar isyanlarında olduğu gibi Avrupa müdahalesini temin ettikleri takdirde özerklik veya bağımsızlık elde edebileceklerini düşünüyorlardı. Ermeni heyeti Osmanlı devletinin geleceğinin müzakere edildiği Berlin’de elinden geleni yaptı. Avrupa müdahalesi talepleri her ne kadar Berlin’de cevap bulamasa da “Ermeni Sorunu” çok yönlü Avrupa diplomasisi içerisinde bir problem olarak öne çıktı. Böylelikle Ermeni Sorunu uluslararası bir mesele haline gelmiş oluyordu. Kısacası bu antlaşma Ermeniler için adeta bir dönem noktasıydı.

Berlin Kongresi Heyeti

 –Eski Patrik Kırımyan, Horen Narbey, Minas Çeraz, Stefan Papazyan-

(Kongreyi müteakip eski patrik Kırımyan “Demir Kepçe” adlı ünlü konuşmasında Ermenilerin Avrupa müdahalesini sağlayarak bağımsızlık elde etmek için Bulgar ve Karadağlıları örnek alınmaları gerektiği üzerinde duruyordu. Kırımyan’ın konuşmasının sonundaki en dikkat çeken husus bağımsızlık için yapılması gereken yegane şeyin silahlanmak olduğudur)

Batı Basınının Osmanlı ve Ermeni Algısı  

Basın daha genel anlamıyla medya günümüzde kamuoyu oluşturmada kuvvetli bir argüman olarak dikkati çekmektedir. Mühim siyasi ve politik meseleler konusunda kamudaki algının ve fikirlerin oluşmasında medyanın rolü uzunca bir süredir tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Fakat açık olan şudur ki basın özellikle gazeteler 19. yüzyılın ortalarından itibaren batının Osmanlı devleti ile ilgili en temel haber kaynaklarından birini teşkil etmeye başlamıştı. Özellikle Berlin Kongresi sonrasında Ermeniler konusunda batıda haber sayısında hızlı bir artış olması gözden kaçmamaktadır.

Avrupa’daki Türk İmajına Bir Örnek

Tarihsel olarak dünya basınının özellikle de Avrupa basınının Osmanlı devletine karşı olan tutumu geleneksel Avrupa önyargılarının gölgesinde kalmıştır. Her ne kadar Türkler uzunca yıllar Avrupa kıtasında hem politik bir otorite ve hem de toprağa sahip olsalar da, Avrupa’da öteki olarak görülmüş, varlıkları bir problem olarak telakki edilmiştir. Bu tür bir algılama batı basınında da rahatça hissedilebilir. Bunun tersine olarak, batı kamuoyu ve özellikle gazeteleri “Şark Meselesi”nin önemli bir parçası olarak görülen Ermenilere daima sempatiyle yaklaşmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan bir şekilde basın kamuoyu ve siyasi otoriteleri yönlendirmede önemli bir rol oynamıştır. Bu şartlar altında siyasiler de bu etkiye kayıtsız kalamamış ve basının yönlendirmelerine açık olmuşlardır. Bu durum Avrupa’nın büyük güçleri ve Amerika’da net bir şekilde gözlemlenebilir. Yani basın güçlendikçe ülkelerin politikalarının oluşmasında etkili daha etkili bir konuma gelmiş oluyordu.

Batı Kamuoyu ve Basınında Ermeni Sorunu Algısı: İngiltere Örneği

Ermeni Sorunu bağlamında basının kamuoyu oluşturmadaki etkisini İngiltere’de görebiliriz. Berlin Kongresi devam ederken İngiliz basının yönlendirmeleri gazetelere okunabilir. İngiliz basını bilhassa The Times ve Daily NewsErmeniler lehine birçok habere yer veriyordu. Dönemin İngiltere’deki en etkili gazetesi olan Times haber ve makaleler yoluyla kamuoyunu, siyasileri ve hükümetleri ve hatta yabancı basını da etkiliyordu. İngiltere dışındaki gazetelerin birçoğu Times’ın haberlerini takip ediyor ve kendi amaçları doğrultusunda okuyucularına bu haberleri aktarıyordu. Bu çerçevede Kongre ile ilgili verilen her haber Times’ın sütunlarında yer buluyordu. Ermenilerin faaliyetleri de yakından takip ediliyor ve İngiltere’de destek bulabiliyordu. Ünlü James Bryce Times’daki bir makalesinde, Ermenilerin problemlerinin Kongre’nin önüne getirilmesinin tam zamanı olduğunu, İngiltere’de onlara karşı olan ilginin daha fazlasını hak ettiklerini, Avrupa’nın Babıalinin diğer Hıristiyan tebaasına yaptığı gibi Ermenilere de yardım etmesi gerektiğini ifade ediyordu.

Bryce’ın Yazısı The Times, 20 March, 1878, s. 12.

The Times’ın yanı sıra, the London Standard, Pall Mall Gazette, Morning Post ve London Daily News gibi gazeteler kamuoyuna bilgi veren diğer önde gelen gazetelerdi. Mesela Kongre esnasında Ermenilerle ilgilenen gazetelerden biri olan London Standard sayfalarında dikkat çekici başlıklar kullanıyordu. “İngilizlerin Ermenilere Karşı Sempatisi” başlığı ile Ermeniler ve İngiltere’deki faaliyetleri hakkında detaylı bilgiler veriliyordu. Londra’da yayınlanan Pall Mall Gazette bir yandan Ermenilerin Anadolu’daki en umut vadeden ırk olduğunu belirtirken diğer yandan kaynağı belli olmayan bir rapora dayanarak Anadolu’da 55 Ermeni ailesinin açlık çektiğini ileri sürüyordu. 

London Standart, 02, July 1878, s. 6.

Pall Mall Gazette, 27 June 1878, s. 3

Diğer önemli bir İngiliz gazetesi olan Morning Post Kongre esnasında Ermenileri destekleyen oldukça ilginç başlıklar kullanıyor ve gün be gün kapsamlı bilgiler veriyor, Ermenilerle ilgili alınan kararları, Berlin’de bulunan Ermeni heyetinin faaliyetlerini ayrıntılı bir şekilde okuyucularına aktarıyordu. 1 Temmuz 1878 tarihli gazete Ermeni heyetinin resmi olarak Kongreye idari özerklik talep eden bir memorandum sunduğu bilgisini veriyordu. Gazetenin iki gün sonraki nüshasında Lord Beaconsfield’in (başvekil Benjamin Disraeli) Ermeni meselesini gündeme getirdiği ifade ediliyordu. London Daily News de “Ermeniler ve Berlin Kongresi” başlığını taşıyan haberde Ermeni heyetinin faaliyetleri ile ilgili detaylı bilgileri okuyucularına aktarıyordu. Aynı gazetenin 17 Temmuz tarihli nüshasında Berlin’deki Ermeni heyetinin taleplerine yer veriliyordu. Bu habere göre Berlin Kongresi’nde Ermenilere ilgi gösterilmiş, Çerkez ve Kürtlere karşı Türklerin garantisi altında yaşayacakları hususunun temin edildiği ifade edilmişti. Yukarıdaki örneklerden anlaşıldığı üzere, İngiliz gazeteleri Ermenilerle ilgili verdikleri haberlerde onlara karşı sempati ile yaklaşıyorlardı. Böylece İngiliz kamuoyunda Ermenilere olan ilginin artması sağlanıyordu.  

Morning Post, 1 July 1878, s. 5.

Bununla birlikte gazetelerdeki bu tür yayınların İngiliz parlamentosunda akis bulduğu ve Ermenilere yardım etme meselesinin ön plana çıktığı görülmektedir. İngiliz dış politikasına şekil veren politikacılardan Lord Salisbury Ermenilerin statüsünün Berlin Kongresi’nde müzakere edilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Aynı şekilde Lord Carnarvon parlamentoda Ermenilerden daha fazla ilgiyi hak eden bir topluluk olmadığı fikrini beyan ediyordu. Hem politikacıların hem de İngiliz basının bu tavrı neticesinde Londra ve Manchester’deki Ermeniler propaganda amaçlı konferanslar düzenliyorlardı. Bu toplantılarda Osmanlı devletindeki Ermeniler için idari reform taleplerini dillendiriyor ve kongrede Ermeni sorunuyla ilgilenen İngiliz hükümetine müteşekkir olduklarını beyan ediyorlardı.

Lord Salisbury, Robert Gascoyne-Cecil

Lord Carnarvon, Henry Herbert

Bu süreçte Londra’da yayınlanmış olan bir kitap İngiltere’de Ermeni Sorunu’na dikkat çekmek için ne kadar büyük bir çaba sarf edildiğini göstermektedir. “Ermeniler ve Şark Meselesi” (The Armenians and the Eastern Question. A Series of Letters by an Armenian on Armenia and the Armenians, the text of the “memoire” addressed to the cabinets of Europe, ETC., London: Edward Stanford, 55, Charing Cross, S.W. 1878. London: Gilbert and Rivington, Printers, St. John’s Square, E.C.) başlığı ile 1878’de yayınlanan kitabın editörünün kim olduğu net olarak anlaşılamamaktadır. Hazırlanan bu kitabın giriş kısmında Ermeni milletiyle ilgili olarak Şark Meselesi’nin ele alındığı ifade edilmektedir. Şark Meselesi Birliği tarafından dağıtılan kitap Londra’da yaşayan Ermeniler tarafından birliğe sunulmuş ve Ermenistan’daki fenalığın bertaraf edilmesi için muhtariyet talep edilmişti. Bu kitap Times gazetesi başyazarına bir Ermeni imzası ile gönderilen ve kitabı hazırlayan Ermeni editörün yazdığı mektuplar, İstanbul ve Anadolu’daki Times’ın muhabirinin gönderdiği mektuplar ile editörün yakın arkadaşı olan İstanbul’dan Curtis isimli bir kişinin Ermeni milletinin isteklerine dair layihasından oluşmaktadır. Ekler kısmında ise iki belgeye yer verilmiştir. Birinci belge Erzurum’dan gönderilmiş bir mektup olup Ermeni meselesine kulak verilmesi gerektiği üzerinde dururken, ikinci belge İstanbul Ermenilerinin sıkıntılarını Avrupa kabinelerine ulaştırmak üzere hazırlanmış Ermenilerin şikayetleri için Avrupa’nın acil harekete geçmesi gerektiğine dair bir dilekçeydi. Kitabın giriş kısmında uzun uzadıya Ermeni milletinin tarihinden bahsedilirken, Hıristiyanlığı kabul eden ilk millet olduğu vurgusu dikkati çekmektedir. Özellikle Avrupalı devletlerin bu hususu gözden kaçırmamaları ve Bulgarlara yapılan yardımın Ermeni milletinden esirgenmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Burada dikkati çeken en önemli husus hem Times gazetesi başyazına gönderilen hem de bahsi geçen kitaptaki yazıların kim tarafından kaleme alındığının net olmamasıdır. Bir Ermeni tarafından gönderilen bu yazıların tamamı Ermenilerin Anadolu’da yüzyıllardan beri baskı altında kaldığını ileri sürerken, hakaret örneklerini Türkçe ve İngilizce olarak gazete sütunlarına aktarmış ve özellikle hakaret edilirken de Ermeni değil de Hıristiyanlara hakaret ediliyormuş şeklinde bir tarzla kaleme alınmış olduğu dikkat çekmektedir. Böylelikle Ermeni Sorunu Hıristiyanlık boyutuyla İngiliz kamuoyunda canlı tutulmaya çalışılıyordu. 

Ermeni Propagandası Yapılan Kitabın Kapağı

Kongre sürecinde olduğu gibi, Ermenilerle ilgili raporlara olan rağbet sonraki yıllarda da batı basınında artıyor ve Ermenilere karşı büyük bir hassasiyet gösteriliyordu. Özellikle İngiliz basını Gladstone tekrar başvekil olduğu zaman onun da etkisiyle Ermenilere karşı destek mahiyetinde olan haber sayısını arttırıyordu. Bu haberlerde işlenen tema genel hatlarıyla şu şekildeydi: Hıristiyan Ermeniler Anadolu’da zulüm görüyorlar, Berlin Kongresi’nde alınan reform kararları yerine getirilmiyor, Ermenilere finansal destek sağlanması gerekiyor. 

“Ermenilere hizmet insanlığa hizmettir” diyen Başvekil William Ewart Gladstone

Dönemle ilgili basından haberleri ele alan ve hayli popüler olan bir çalışmanın kullandığı haber başlıkları benzer ifadeler içermektedir. Bu çalışmadaki dikkate değer bazı başlıklar şunlardır: “Ermeni Katliamları-Bedbaht Ermeniler-Ermenilere Yardım: Acil Yardım İçin Başvuru-Sultan Ermen Katliamlarından Niçin Sorumludur?-Ermenilerin Yaklaşan Kıyameti: Bizim Görevimiz- Sorumlu Kim? Ermenistan’dan Bir Soru”. Bu tür haberlerin sayısı Ermeni olaylarının patlak verdiği 1890 yıllarda oldukça artmıştı.

Kaynağı Belli Olmayan Haberlerden Seçmeler

Ermenilerin Avrupa’da Basın Yoluyla Propaganda Faaliyetlerine Dair

Avrupa’da Ermenilerin Osmanlı devletinde zulüm gördüklerine dair bir algının oluşmasında Avrupa’ya giden özellikle Ermeni komitecilerinin yaptığı basın yayın faaliyetlerinin de önemli bir yeri vardır. Böyle bir algının oluşmasında Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde 1880’li yılların ortalarından itibaren yayınlanan Ermeni gazetelerinin ve bu gazetelerin yayınlayan kişilerin de etkili olduğu söylenebilir. Biri İngiltere’de diğeri Fransa’da Ermeni komitecileri tarafından yayınlanan iki gazete örneğinde bu etki rahatlıkla gözlemlenebilir.

Marsilya’da Armenia gazetesini çıkaran Mıgırdıç Portakalyan

Bu çerçevede batı kamuoyu 1885 yılında Marsilya’da Mıgırdıç Portakalyan tarafından yayınlanan Armenia adlı gazete ile doğrudan Ermenilerin ağzından haber almaya başlamıştı. Bu gazeteyi 1889 yılında Londra’da Berlin Kongresi heyetinde bulunan Minas Çeraz’ın yayınladığı Armenie (daha sonra Armenia) adlı gazete takip etmişti. Çeraz’ın Armenie’sı ve İngiltere’deki liberallerin yani Gladstone’un sözcülüğünü yapan Daily News’in İngiliz kamuoyunu etkileme hususunda paralel yayınlar yaptığı görülmektedir. Çeraz gazetesi ile birlikte bir süre sonra çok yoğun bir faaliyet içerisine girmişti. The Newcastle Chronicle gazetesi Çeraz’ın verdiği bir dersi sütunlarına taşıyordu. “Ermeniler: Memleketleri, Kökenleri, Tarihi, Dini, Dili ve Edebiyatı” başlıklı konuşmasında, Çeraz çok ilginç ifadelere yer vermiştir. Konuşmasının başlangıcında Ermenistan diye tabir ettiği bölgenin tarihi, coğrafyası, iklimi hakkında bilgi veren Çeraz çekinmeden şu düşündürücü ifadeleri dile getiriyordu. “İngilizler böyle verimli ve potansiyel olarak zengin memleketi kolonileştirebilirler…Birçok Ermeni İngiltere Kraliçesi’nin Ermenistan’ı kendi krallığına neden katmadığını merak ediyor. İngilizler elan Kıbrıs’talar. Birkaç alay askerini karaya çıkarsalar hilalin boyunduruğundan kurtulmak için cesur dağlı Ermenilere yardım edebilirler”. Çeraz’ın bu sözleri propaganda amaçlı olarak ne kadar ileriye gittiğini göstermesi açısından dikkate değerdir.

İngilizleri İşgale Çağıran Minas Çeraz

Portakalyan’ın tıpkı Çeraz gibi Fransa’da çok yoğun bir faaliyet içerisinde olduğunu görüyoruz. 1 Ağustos 1885 tarihinde ilk nüshasını yayınladığı Armenia gazetesinin hedefi dört başlık altında ele alınıyordu. Dünyanın ilgisini Ermenilerin durumuna çekmek olan birinci hedefleri doğrultusunda Osmanlı karşıtı yayınlar yapmasının çok doğal olduğu söylenebilir. Nitekim hem Portakalyan hem Armenia gazetesinin menfi çalışmaları Osmanlı hükümetinin bunu engelleme çabalarına sebep olmuştur. Bu nedenle Osmanlı hükümeti Marsilya’daki yetkililerle Portakalyan’ın faaliyetleri konusunda sürekli bir iletişim içerisinde olmuştu. Fransız kamuoyunu etkileme konusunda Portakalyan’ın muhtemel etkisi neticesinde Fransa’daki Ermeni öğrencilerin de faal bir şekilde çalıştıkları dikkati çekmektedir. Bu noktada Paris’teki Ermen öğrenciler ayrıntılı haberler hazırlayarak bunların Fransız gazetelerinde yayınlanmasını istiyorlardı. Bu haberlerdeki iddialara göre Türkler ve Kürtler Ermenilere karşı sürekli bir katliam yapıyorlardı. Onların bazı taleplerinin ise çeşitli gazetelerde yankı bulduğu dikkati çekmektedir. Bu iki örnekten anlaşıldığı üzere batıda yayınlanan Ermeni gazeteleri bir yandan yayınlandıkları ülke kamuoyuna bilgi aktararak Ermeni Sorunu’na dikkat çekiyor, öte yandan o ülkede bulunan Ermenileri de bir hedef etrafında topluyor Ermeni propagandasına önemli katkılar yapıyorlardı.

Batıda Kurulan Derneklerin Propagandaya Katkısı 

Batıda Ermeni propagandasını en ciddi şekilde yapanlar büyük şehirlerde kurulmuş olan Ermeni ve Ermeni yanlısı derneklerdi. İngiltere örneğine bakıldığında burada kurulmuş olan Ermeni Dostları, İngiliz-Ermeni Cemiyeti, Ermeni Vatanperverler Komitesi, Londra Birleşik Ermeni Derneği gibi dernek ve komiteler çok faal bir şekilde Ermeni propagandası yapıyorlardı. Mesela Londra’daki Ermeni Dostları İngiltere’de Ermenilere yardım amacıyla kurulmuş olan ilk teşkilatlardan birisiydi. Kendilerini bir yardım cemiyeti olarak görseler de zaman zaman politik olaylar hakkında açıklamalar yapıyorlardı. Bu cemiyet Ermeni davasını o kadar üzerine almıştı ki yayın organının ilk sayfasının üst kısmında “İngiltere’nin Ermenistan’a Olan Anlaşmaya Dayalı Mesuliyetleri” başlığını yıllarca kullanmıştı. 

Ermeni Dostları’nın Kurucularından Lady Lucy Cavendish

İngiliz Ermeni Cemiyeti’nin Fikir Babası James Bryce

Ermeni propagandası yapan bir diğer teşkilat ise ünlü James Bryce’ın teşvikiyle 1893 yılında kurulan İngiliz-Ermeni Cemiyet idi. Başkanı Francis S. Stevenson olan cemiyetin amacı Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin yürürlüğe konulmasıydı. Yine 1896 yılında kurulmuş olan Bilgi Bürosu çok faal bir şekilde çalışıyordu. Amacı “Ermenistan”daki merkez vasıtasıyla yayınlar yaparak ve edebi eserlerin dağıtımı yoluyla “Ermenistan” konusu hakkında bilgi vermek ve Ermeni yardımı konusu üzerine eğilen dernek, komite ve cemiyetlerin arasında bir işbirliği ve iletişim kurmaktı. Bu dernek ve komitelerin bu kadar faal bir şekilde Ermeni propagandası yapmasının sebebi İngiliz yetkililerinin bu konuda herhangi bir engelleme çıkarmamalarından kaynaklanıyordu. Aslında İngilizlerin Osmanlı devletinin terörist ve illegal olarak gördüğü Hınçak ve Taşnak komitelerinin faaliyetlerine devam etmeleri konusunda herhangi bir müdahalede bulunmaması bizzat İngilizler tarafından kurulan bu tür dernek ve cemiyetlere zaten ses çıkarmayacakları anlamına geliyordu. Bahsi geçen komitelerin hemen tamamı bir yayın organına sahipti ve yayın organları vasıtasıyla İngiliz kamuoyuna istedikleri şekilde bilgi aktarıyorlardı. İngiliz-Ermeni Cemiyeti’nin yayın organı olan Anglo-Armenian Gazette ve Ermeni Vatanperverler Cemiyeti’nin yayınladığı Hayatsan gibi gazeteler İngiliz kamuoyunu herhangi bir ciddi engelleme olmaksızın etkileyecek yayınlar yaparak, Ermeni Sorunu’nu İngiliz gündeminde tutmaya çalışıyorlardı.

Amerikan Kamuoyunda Ermeni Sorunu Algısı

Avrupa’da olduğu gibi, Amerika halkı ve basını da Ermeniler ve Ermeni Sorunu ile özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren daha ağırlıklı olarak ilgilenmişti. Aslına bakılırsa bu yüzyılın başından itibaren Amerikan kamuoyu Osmanlı devletindeki etnik grupların sebep oldukları çatışmalara Hıristiyanlık ruhu ile yaklaşıyordu. Burada üzerinde düşünülmesi gereken Amerika halkının Ermeni cemaati ve Ermeni Sorunu algısının alt yapısının ne şekilde hazırlandığıdır. 

Amerikan halkı Ermenilerle ilgili ilk bilgileri seyyahlar ve misyonerler vasıtasıyla öğrenmişlerdi. Fakat bazı Ermeni yazarların da belirttiği üzere Ermenilerle ilgili Amerikan halkının fikir edinmesindeki en önemli grup Amerikan misyonerleridir. Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyonerleri 1810 yılında Amerika’da kurulmuş ve “Tanrının adıyla git ve yardım et” parolasıyla harekete geçmiş olan American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı misyoner örgütünün kontrolü altındaydı. ABCFM’nin ilk temsilcileri (Pliny Fisk ve Levi Parsons) 1820’li yıllarda Osmanlı topraklarına ayak basmışlar ve onları başka misyonerler takip etmişti. İngiliz misyonerleriyle yakın ilişkiler içerisinde ve İngiliz hükümetinin koruyuculuğuyla Osmanlı coğrafyasında kendileri için okul, kilise ve kolejler açabilecekleri uygun yerler aramaya başlamışlardı. Zaman içerisinde, Amerikan misyoner faaliyetleri o kadar artmıştı ki Amerika denince akla misyonerler geliyordu. Amerika’da misyonerlerin yayın organlarında ve yine onların yazılarıyla beslenen basında sürekli abartılarak yer verilen Türk-Ermeni olaylarına ilişkin haber ve makalelerle bir Hıristiyan ulusun Müslüman imparatorlukta ezilmekte olduğu savı işlendi. Bunu fırsat bilen Ermeniler de Amerika halkının gözünde çirkin Türk imajının pekişmesini sağladılar. 

İlk Misyonerler

Pliny Fisk

Levi Parsons

İstanbul’daki ilk Misyoner William Goodell

 

Batı kamuoyunda ve Amerika’da Türklere karşı böyle bir tutumun oluşması elbette bir anda meydana gelmemişti. İlgi uyandıracak, basını harekete geçirecek hususların bulunması zaruriydi. Böylelikle basın bu hususlara dayanarak kamuoyunda dikkat çekici yayınlar yapabilecekti. Bunun için en ideal tema “İslam düşmanlığı” ile masum “Hıristiyan Ermenilerin katliamı” olmuştu. Hıristiyan dünyasının ise sadece dinlerinden dolayı katledilen Ermeni dindaşları karşısında hareketsiz kalması düşünülemezdi. Bu yüzden verilen haberlerde bu olgu bolca işlenmiştir. Bu tür bir yaklaşım Amerikan kamuoyunda Ermenilere karşı sempati, Türklere karşı ise bir antipati algısının oluşmasına neden olmuştur.

Amerika’da bu tür bir algının oluşmasında misyonerlerin katkısı büyüktür. Bilhassa misyonerlere ait dergilerde buna benzer birçok haberin yayınlandığı dikkati çekmektedir. Mesela New York’ta yayınlanan Christian Alliance and Foreign Missionary Weekly adlı misyoner dergisi Anadolu’da katliamlar başlığıyla yine Ermenistan diye tabir ettiği Anadolu’da Allen adlı bir rahipten aldığı bu tür haberlere yer veriyordu. Haberde uzun uzadıya 1894-95 yıllarında Anadolu’da meydana gelen olaylar ele alınmış ve Ermeni katliamları olarak sunulmuştu. Öldürülenler Ermeni olarak değil de daha çok barışçıl ve kanunlara riayet eden Hıristiyanlar olarak tasvir edilmekteydi. Haberde Türkiye’nin son iki yılının tarihte kara bir sayfa olduğu şeklinde aşağılayıcı ifadeler bulmak mümkündür. Öte yandan Amerikan misyonerlerinin yaptıkları yıllık toplantılarda da Anadolu’da meydana gelen olaylar Ermeni katliamları olarak sunuluyor, yapılan yayınlarla durum basına bu şekilde aksettiriliyordu. The American Missionary adlı misyoner dergisi yapılan toplantıları kayıt altına alıyor ve bunları yayınlıyordu. “Türkiye’deki berbat Ermeni katliamları Hıristiyan devletlerin acil ve etkili müdahalesini gerektiriyor, kendi vatandaşlarımızı korumak hükümetimizin görevi olduğu gibi hükümetimiz bu katliamlardan kaçanlara da sığınma hakkı vermelidir” şeklinde kararlar alınarak bu tür yayınlarla kamuoyuna duyuruluyordu. Ermeni olaylarının zirve yaptığı 1890’lı yıllarda, gazeteler gibi misyoner kitapları da Türklerin Amerika’daki bu olumsuz imajının pekişmesine katkı yapıyordu. 

Frederick Davis Greene’in Kitabının Kapağı

Birçok Amerikalı misyoner Osmanlılarla ilgili kitaplar yazmış ve Amerika’daki Türk karşıtlığını yaymaya çalışmışlardır. Bunu yaparken de daha çok Ermeniler ve Ermeni olayları merkeze koyuluyordu. Hiçbir kabahati olmayan hatta denilebilir ki sırf Hıristiyan oldukları için öldürülen masum insanlar teması bu tür kitapların ana konusunu teşkil ediyordu. Bunlar arasında özellikle Frederick Davis Greene ve Edwin Munsell Bliss ön plandadır. Greene’in 1895’te yazdığı “The Rule of the Turk- the Armenian Crisis” ve 1896’da yayınladığı “Armenian massacres, or, The sword of Mohammed” en çok bilinenler arasındadır. Bliss’in 1896 yılında yayınlanan “Turkey and the Armenian Atrocities- A Reign of Terror: Fram Tartar Huts to Constantinople Palaces” adlı çalışması da aynı mantıkla kaleme alınmıştır. Bu tür kitapların hemen tamamı Türklere karşı olumsuz yorumlarla, önyargılarla hazırlanmış eserlerdi. Kısacası misyonerlerin kaleme aldığı Türk karşıtı kitaplar Amerika’daki kamuoyunun bilgi kaynakları arasından ön planda yer alıyorlardı. Masum Hıristiyanlar Türk zulmü altında eziliyorlar savını işleyen bu tür kitaplar, Amerika’daki Ermeni algısını dolayısıyla Amerikan kamuoyunu derinden etkiliyordu.

Edwin Bliss’in Kitabı

Propagandanın Bir Parçası Olarak İsimsiz Mektuplar

Amerika’daki propaganda yöntemlerinden biri de Anadolu’dan gönderildiği ileri sürülen isimsiz rahip mektuplarının gazete ve dergilerde yayınlanmasıydı. Anadolu’daki Amerikan Board misyonerleri buradaki faaliyetlerini detaylı bir şekilde Boston’daki merkezlerine bildiriyorlardı. Öte yandan misyoner faaliyetlerini yürütmek için gerekli olan paranın temini hususunda gündem oluşturmak adına Anadolu’dan Amerikan gazete ve dergilere yayınlanmak üzere raporlar gönderiyorlardı. Kim tarafından gönderildiği belirtilmeyen, genelde Anadolu’da yaşadığı ifade edilen ve saygıdeğer olarak tasvir edilen rahip ve papazların gönderdiği mektuplar, Anadolu’daki olayların haber kaynağı olarak veriliyordu.

The Catholic World, (1896), “An Eye-Witness to the Armenian Horrors”, vol. 63 (May 1896), s. 279.

The Catholic World 1896 tarihli nüshasında Anadolu’da yaşayan bir papazdan gelen ve hangi vilayetten dahi gönderildiği belli olmayan mektubun bir kısmını yayınlanıyordu. Mektupta bölgenin hemen her şehrinin yağma edildiği, kilise ve okullar ile papazların evlerinin ilk başta yağmalandığı, daha sonra da ateşe verildiği iddia ediliyordu. Bu vilayetlerden kaçanların ise takip edilip yakalandığı, yaş ve cinsiyete bakılmaksızın “Barbar Türkler” tarafından zalimce öldürüldüğü ileri sürülüyordu. Bu tür mektupların nereden ve kimler tarafından gönderildiği hiçbir zaman tam olarak açıklanmıyordu. Aslında bunun da gazete ve dergiler için bir önemi yoktu. Ermeni olaylarının arttığı buna karşılık Osmanlı devletinin de olayları engellemek üzere aldığı önlemler esnasında bu tür mektupların sayısı artmıştır. Ancak burada dikkati çeken gazetelerin bu tür mektupları ve raporları yayınlamadan önce doğruluk ve güvenirlilik konusunda herhangi bir değerlendirme yapma ihtiyacı hissetmemiş olmalarıdır. Hatta gazetelerin başyazarları bile kendi köşelerinde bu tür mektuplara yer verme konusunda herhangi bir sakınca görmüyorlardı. Kısacası gönderilen mektuplardaki bilgilerin doğruluğunu peşinen kabulleniyorlardı. Bu tür isimsiz mektupların Amerika’da yayınlanan Congregationalist, New York Times, Tribune, Sun, Mail and Express, Evangelist World, Missionary Herald, Evening Star, Boston Journal ve Christian Herald gibi gazetelerde yayınlandığı dikkati çekmektedir. Bu tür mektupların isimsiz olarak yayınlanmasının sebebi ise Osmanlı hükümetinin baskı ve diplomatik teşebbüslerinin önüne geçmekti. Zira bu amaçla, Osmanlı devletinin Washington elçisinin bu tür “düşmanca” yayınların engellenmesi için çaba sarf ettiği görülmektedir. Ayrıca elçinin bu mektupların misyoner mektupları olduğunu kanıtlamaya yönelik faaliyetler içerisinde olduğu ve Amerika hükümeti nezdinde harekete geçtiğini gösteren belgeler mevcuttur. Aslında bu tür mektuplar genellikle şu tür ifadeler üzerine inşa ediliyorlardı: Osmanlı coğrafyasında binlerce Ermeni öldürülüp, kötü muamele görüyor, aç ve susuz bırakılıyor, misyonerler daima Müslümanlar tarafından saldırıya uğruyor. Açıklamalar büyük oranda Ermenilerin lehineydi. Mektupların sonunda Amerikan halkının yaptığı bağışlar veriliyor bu miktarın ne kadarının misyoner faaliyetleri için harcandığı ve kaç Hıristiyan Ermeninin kurtarıldığı aktarılıyordu. Bu suretle kamuoyunda Ermeni sorununun canlı tutulmasına çalışılıyordu.

image of page 301

The Outlook, “The Evil of the Turk”, vol. 52 (24 Aug. 1895), s. 301-2

Amerika’daki politik dergiler de Ermeni Sorunu’na benzer bir şekilde yaklaşıyordu. Mesela New York’ta yayınlanan The Outlook bu duruma örnek teşkil etmektedir. Yayınlanan bir makalenin yazarının ismi verilmiyor, bu kişinin din okulundan yeni mezun olmuş bir Ermeni olduğu ifade ediliyordu. “Türk’ün Şeytanlığı” başlığını taşıyan makalede işlenen tema Türk’ün Hıristiyan tebaasına karşı daimi olarak bir savaş verdiği şeklindeydi. Birkaç soru ile başlayan makalenin işlediği esas tema “Türk barbarlığının” aydınlanmanın yaşandığı XIX. yüzyılın sonunda neden cezasız bırakıldığıyla ilgiliydi. Londra menşeli ve Amerika’da da yayınlanan Review of Reviews dergisi de politik olayları ele alıyordu. Ancak bu derginin de tavrı aynı şekildeydi. 

“Ekim 1895 ile Ocak 1896 arasında Türkiye’de katliamlar” başlığı ile yayınlanan bir makalesinde, bu süre zarfında İslam köktencilerinin ani ve spontane hareketleriyle Anadolu’da korkunç katliamlar yaptığı, katliamların olduğu yerlerde bulunan sözüne güvenilir ve bu olaylara şahitlik etmiş birçok Fransız, İngiliz, Kanadalı, Amerikan, Türk, Kürt ve Ermeni’nin ifadelerine göre, katliamların yeri, zamanı, kurbanların milliyeti, öldürme ve yağmalama yöntemi, suçlular, Türklerin bu katliamları yapmadaki saikları belliydi. Tüm bu fikirleri öne süren kişilerin isimleri ise yine misyoner örneğinde olduğu gibi verilmiyor ve açık sebeplerden ötürü isimlerin duyurulmadığı dile getiriliyordu.

“The Massacres in Turkey from October 1, 1895 to January 1, 1896.” Review of Reviews 13, no. 2 (Feb. 1896): 197-198.

Görüldüğü üzere Ermeni olayları batı kamuoyuna katliam olarak yansıtılıyordu. Bu yapılırken özellikle misyoner dergileri olayı din boyutuyla işliyordu. Sadece Hıristiyan olduğu için bu kişilerin katledilmesi, üstelik bu feci katliamı “fanatik Müslümanların” yapması batılıların duygularını harekete geçirmeye yetecekti. Böylece batı kamuoyu harekete geçecek, gazeteler olayları halka bu şekilde aktaracak, siyasiler de ona göre hareket edeceklerdi. Bu propagandanın en etkili yoluydu. 

Osmanlı hükümeti bu misyoner kaynaklı haberleri yalanlamak zorunda kalıyor ve hükümet nezdinde girişimlerde bulunuyordu. Fakat tüm çabalarına rağmen, Osmanlı yetkilileri bu tür yayınların önüne geçemiyordu. Öte yandan bu tür misyoner mektupları sadece Amerikan gazetelerinde yayınlanmıyordu. Bu isimsiz mektuplar Ermenilerin yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde yayınlanan Ermeni gazetelerinde de kendilerine yer bulabiliyorlardı. Mesele New York’da yayınlanan bir Ermeni gazetesi olan Haik Amerikalılar üzerinde yaptığı bu tür yayınlar sonucunda Osmanlı imajı konusunda olumsuz bir etki yapmıştır. Öte yandan Amerika’daki Ermeniler de Türk karşıtı duyguların Birleşik Devletler’de artması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Öyle ki kendi gayelerine hizmet edecek her türlü yazıyı Amerikan gazetelerinde yayınlatmak için her türlü yola başvuruyorlardı. New York’da yaşayan bazı Ermeniler Amerikan gazetelerine başvurarak New York’da 10000 Ermeninin yaşadığını ve kendi davalarını sütunlarına taşıdıkları takdirde Ermenilerin bu gazetelere abone olacaklarını taahhüt ediyorlardı. Doğal olarak bu çabaları bazen netice de veriyordu. “Acı çeken Ermenistan” başlıklı Worcester Daily Spy’in 21 Mart 1894 tarihli nüshasında Hınçak Lideri Nişan Garabedyan ile yapılan bir mülakatta Garabedyan Ermenilerin tahsilli, uygar ve gelişmeye açık insanlar olduğunu ancak elan Anadolu’da Türklerin Ermenilere sürekli bir zulüm uyguladıklarını ileri sürüyordu.

loading preview of article link

Worcester Daily Spy, Suffering Armenia. A Huntchagist Leader Talks to a Spy Man. He Tells How His Country, Date:Wednesday, March 21, 1894, Worcester, Massachusetts

 Ermenilerin bu tür faaliyetleri Amerikan kamuoyunu etkileme konusunda ve Amerika halkının gözünde Türk karşıtlığı imajının yükselmesini sağlamada önemli bir rol oynamışlardır. Mesela 1894 yılında meydana gelen Sasun isyanı ve bunun sonunda gerçekleşen olaylar bu duruma iyi bir örnek teşkil edebilir. İsyandan sonra Amerika’da Türkiye aleyhine büyük bir propaganda patlak vermiş, Ermenilerin ayaklanması göz ardı edilirken sırf Hıristiyan oldukları için bu masumların kılıçtan geçirildiği ileri sürülmüştü. Kiliselerde Türkleri lanetleme için dualar ediliyor, meydanlarda protesto mitingleri düzenleniyordu. Gazete ve dergilerde Türklere karşı çok sert düşmanlık yazıları yazılıyor, birçok kitapçık ve broşür yayınlanıyordu. Böylece Ermeni Sorunu’na ilgi uyandırmak için yapılan propaganda sonuç veriyordu.   

Dünyaya Ermeni propagandası yapan bir diğer unsur da Anadolu’daki Ermeni komitelerinin mensuplarıydı. Bunların propagandası da hem Amerika ve hem de Avrupa’da çok etkili oluyordu. Ermeni komiteleri bu amaçla, gazete, dergi, beyanname ve duvar afişleriyle Amerikalıların Türkler hakkındaki düşüncelerini kendi lehlerinde oluşturmaya gayret ediyorlardı. Bu yazılar Avrupa, Merzifon ve Sivas’ta basılıyor gönderildikleri yerlerde gerekirse çoğaltılarak dağıtılıyordu. Basın yoluyla dünya kamuoyunu etkilemeye çalışan komitelerin kurduğu sistem şöyle işliyordu: Öncelikl Anadolu’da cebren bir olay çıkartılıyor, bunu yerel makamların Ermenileri tutuklaması takip ediyor, orada bulunan din görevlisi olayı patrikliğe, konsolos bağlı olduğu sefire ve bakanlığa, misyoner de bağlı bulunduğu teşkilâta arzu ettiği gazete ve sefaretlere, onlardan da dünya basınına intikal ediyordu. Ve haber döngüsü bir çığ gibi buyuyordu. Böylece hem Türk karşıtlığı imajı güçleniyor ve hem de Ermeni Sorunu kamuoyunda canlı tutulmuş oluyordu. 

Görüldüğü üzere Amerika’da Türk karşıtlığının artması ve Ermeni Sorunu birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Ermeni algısı, Amerikan basını, misyonerlerin katkısı ve Amerika’daki Ermeniler ile Ermeni komitelerinin faaliyetleri neticesinde Osmanlı devletinin aleyhine olarak gelişmiştir. Bu durum da Amerika’nın Osmanlı ülkesine karşı uyguladığı politikaları hiç şüphesiz etkilemiştir.

Havas ve Reuters Ajanslarının Batıda Ermeni Algısına Etkisi

Ermeni Sorunu ele alındığında hem Avrupa’da hem de Amerika’da kamuoyuna sunulan bilgilerin aracılığını yapan ve giderek dünya haber iletim ağını eline geçiren haber ajanslarının çok önemli bir rol üstlenmiş oldukları görülmektedir. Bilhassa propaganda konusunda bu ajansların dikkatle ele alınması, Türk karşıtlığı imajının oluşmasında ve artmasındaki işlevleri üzerinde durmak gerekir. Bunu anlayabilmek için de haber ajanslarının tarihine kısaca değinmek icap etmektedir. 

Uluslararası haber ajanslarının insanları bilinçlendirmek için değil de para kazanmak için kurulmuş yapılar olduğuna dair bir kanı mevcuttur. Bu haber ajanslarının tarihlerinin kendi haberlerinin daha geniş bölgelere yayılmasını sağlayacak pazarlar elde etme mücadelesi olduğu ifade edilmektedir. Bu çerçevede dünyanın ilk uluslararası haber ajansı Osmanlı belgelerine Havas Ajansı olarak yansıyan Agence France-Presse’dir (AFP). 1835 yılında bir Fransız girişimci olan Louis Havas yabancı dilde yazılmış haberlerin çevirisini yapan bir şirkette çalışırken buradan ayrılarak kendi işini kurmuş ve bu büroyu haber ajansına çevirmiştir. 1845 yılı itibariyle orta ve batı Avrupa’da Havas’ın bir muhabirinin olmadığı başkent ve büyük ticaret şehri hemen hemen yok gibiydi. Görüldüğü üzere on yıl gibi kısa bir süre zarfında Havas Avrupa’da çok geniş bir alanın haber iletimini ele geçirmiştir. Güçlenen Havas’ın karşına bir süre sonra rakiplerinin çıkması doğal bir gelişmeydi. 

Havas Ajansının Kurucusu Charles Louis Havas

Havas ajansı 1850’li yıllarda Londra’da Reuters ve Berlin’de Wolff ajanslarının kurulmasıyla bu haber ajanslarıyla rekabete girişti. Rakipleri de aslında daha önce Havas’ta çalışmış olan alman Paul Julius Reuter ve Bernhard Wolff isimli kişilerdi. Bu üç haber ajansı 20 yüzyıla kadar dünyanın en önemli haber ajansları olarak dikkat çekiyorlardı. Fakat Reuters ve Havas zaman içerisinde Wolff ajansına karşı üstünlük elde etmişlerdi. Bu noktada dikkat çekici bir gelişme de bu ajansların yaptıkları bir anlaşmaydı. Havas, Reuters ve Wolff 1869 yılında imzaladıkları “Ajans İttifak Anlaşması” ile kendi aralarında uluslararası haber kartelini oluşturmuşlardı. Yapılan anlaşma gereği bu tarihten sonra özellikle Havas ve Reuters Osmanlı coğrafyasını yakından takip etmişlerdi. 

Reuters’in Kurucusu Paul Julius Freiherr von Reuter (Baron de Reuter)

Berlin Kongresi sonrası Ermeni Sorunu uluslararası bir mesele haline geldiğinde ve Ermeni olayları özellikle 1890’lı yıllarda zirve yaptığında Havas ve Reuters batı kamuoyunu bu olaylarla ilgili olarak bilgilendiriyorlardı. Yukarıda da belirtildiği üzere başlangıçta önemli olayları ve bilgileri merkeze aktarmak amacıyla kurulmuş olan bu iki haber ajansı uluslar arası haber iletimini ellerine geçirmişlerdi. Bu ajansların sahte ve taraflı haberlerle borsanın inip çıkmasını sağladıkları, bazı devletlerin aleyhinde yayınlar yaparak şantaj yapıp haksız kazançlar elde ettikleri belirtilmektedir. Bu haber ajanslarının Osmanlı hükümetini de açık bir şekilde tehdit ettiğine dair örnekler vardır. Meydana gelen olayları tekzip için Ajans Havas’a gönderilen telgrafların reddedildiği, buna sebep olarak da şirkete abone olunmamasının gösterildiğiyle ilgili birçok arşiv belgesi mevcuttur. Bu durum özellikle 1890’lı yıllarda daha yoğun bir şekilde kendini gösteriyordu. Örneğin Reuters’in yaptığı olumsuz haberlerin önüne geçmek için Osmanlı hükümetinin yoğun çaba sarf ettiği bu amaçla Londra, Paris ve Berlin büyükelçiliklerinden muhtemel önlemler hususunda raporlar talep ettiği görülmektedir. Reuters ajansının önyargılı bir haberi Osmanlı hükümetinin ajansı tehdit etmesine sebep olmuştu. II. Abdülhamid’in hastalığı ile ilgili yalan olduğu belirtilen bir haberi ajans doğrudan Times gazetesine aktarmış, bunun üzerine hükümet bu tür bir yalan haberin tekrar yayınlanması durumunda ajansın İstanbul’daki bürosunun kapatılacağı kendilerine bildirilmişti. Osmanlı hükümeti biraz daha ciddi önlemler almak adına sahte haber üreten bir merkez olarak telakki ettiği Reuters’in tüm faaliyetlerini yasaklamayı dahi düşünmüştü. Tüm çabalarına rağmen herhangi bir netice elde edilememişti. 1895 Kasımı’nda Sadrazam, Şurayı Devlet Reisi ve Hariciye Nazırı’nın Sultan Abdülhamit’e sundukları ortak bir mazbatada, aleyhte yayınların etkisizleştirilmesinin en etkili yolunun gazetelere, ama en başta işte bu iki ajansa yani Reuter ve Havas’a para verilmesi olduğu belirtilmekteydi. Nihayet Osmanlı hükümeti politik spekülasyonların merkezi olarak gördüğü Reuters ajansıyla bir anlaşma yapmaya karar verdi. Hatta hükümet Osmanlı karşıtı iftiraları tekzip etmek için bu ajanstan yararlanabileceğini dahi düşündü. Bu amaçla Reuters’e maddeten yapılan yardım arttırıldı. Böylece Osmanlı hükümeti devlete karşı olumsuz haberleri engellemek için bu ajanslara abone oldu.  Ancak tüm bu çabalara rağmen batı kamuoyuna yansıtılan haberlerin hemen tamamımın Sultan’a ve Osmanlı Devleti’ne karşı olduğu gerçeği Ermeni olaylarının had safhaya geldiği bu süreçte de değişmemişti. Sultan Abdülhamid de para ile bu tür yayınların önüne geçilmeye çalışılmasının bir hata olduğunu daha sonradan kabul etmişti. Osmanlı arşiv belgelerine bakıldığında Havas ve Reuters ajanslarının Osmanlı devletini zor durumda bırakacak yüzlerce haberi batı kamuoyuna sundukları görülmektedir. Osmanlı hükümeti ise gazetelerde yayınlanan bu haberlerin tekzip edilmesi için çaba göstermekten başka bir şey yapamamıştı. Osmanlı devletinin son sultanı VI Mehmet belki de bu konuyla ilgili en uygun değerlendirmeyi yapmıştı:

Sizin gazeteleriniz ve dergileriniz, eğer yollasak bir Türkün yazdığı yazıyı basmazlar, eğer basılsa halkınız bunu okumaz, eğer okurlarsa inanmazlar. Hatta Amerika'ya Türk görüşünü sizin dilinizle anlatacak kalifiye birisini yollasak, tarafsız bir dinleyici kitlesi bulabilir mi?”. 

En Doğru Değerlendirmeyi Yapan Sultan VI Mehmed Vahdettin

Değerlendirme

Osmanlıların Millet-i Sadıka olarak adlandırdıkları Ermeni cemaati içerisinde özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir kimlik dönüşümü yaşanmış milliyetçi bir karaktere bürünmüş, ayrılıkçı bir hareket ortaya çıkmıştı. Fransız İhtilali’nin neticesi olarak ortaya çıkmış olan ulusçuluk akımlarının da etkisiyle Ermenilerin bağımsız bir devlet kurma çabaları neticesinde batı kamuoyu da bu meseleye ilgi duymaya başlamıştı. Bu çerçevede Ermeni Sorunu özellikle Berlin Kongresi’ni müteakip batılı devletlerin kamuoylarında daha fazla yer bulmaya başlamıştı. Bu süreçte dönemin basını bilhassa gazeteleri, dini ve siyasi dergileri, misyonerler ve haber ajansları batı kamuoyunun başlıca haber kaynaklarını oluşturuyordu. Bahsi geçen bu unsurların etkisi neticesinde Osmanlı devleti üzerinde çıkarı olan büyük güçler politikalarını bu doğrultuda belirliyorlardı.

Berlin Kongresi’ni müteakip İngiltere örneğinde bu tür faaliyetlerin etkileri rahatlıkla görülebilir. Kongre esnasında ve sonrasında Ermenilerle ilgili haberlerin sayısının İngiliz gazetelerinde hayli arttığı verilen örneklerden rahatlıkla söylenebilir. İngiltere’de yaşayan Ermenilerin faaliyetleri de keza daha yakından takip ediliyordu. Burada kurulan Ermeni yanlısı ve bizzat Ermeniler tarafından ihdas edilmiş derneklerin de son derece ciddi propaganda faaliyetleri içerinde olduğu, tüm bu gelişmelerin Ermeni Sorunu’nun İngiliz dış politikasının bir parçası olmasını sağladığı söylenebilir.

Öte yandan benzer bir ilginin özellikle 1880’li yıllarda Amerika’da ortaya çıktığını görüyoruz. Basın ve gazeteler Amerika’da “Barbar Türk” imajını tesis etmek konusunda Ermeni olaylarından hareketle ciddi bir işlev görmüşlerdir. Amerika örneğinde biraz daha etkili olmakla birlikte bütün batı kamuoyunu etkileme hususunda misyonerlerin çok önemli bir vazifeyi üstlenmiş oldukları söylenebilir. Kendi dergi ve gazetelerinde özellikle haber aktarırken “isimsiz mektuplarla” istedikleri şekilde kamuoylarını yönlendirmişlerdi. Bu da Ermeni Sorunu algısının Osmanlı devletinin zararına olarak gelişmesine sebep olmuştu. 

Bütün dünyada Türk karşıtlığı imajının tesisinde haber ajanslarının muazzam bir etkisi olduğu söylenebilir. Bu çerçevede Ermenilerin Osmanlı devleti tarafından katliamlara uğradığı propagandasının en önemli unsurlarının başında da dünya haber iletimi ağını kuruluşlarından çok kısa bir süre sonra ele geçiren bu haber ajansları gelir. Bu durumu Osmanlı devletine karşı kullanan bilhassa Havas ve Reuters ajansları maddi çıkarlar elde ettikleri gibi Ermeni Sorunu’nun da batılı devletlerin politikalarının bir parçası olmasını sağladılar. 

Sonuç olarak 19. yüzyılın son çeyreğinde Şark Meselesi’nin önemli bir parçası olan Ermeni Sorunu yukarıda bahsi geçen saikler neticesinde büyük devletlerin kamuoyunda daha fazla yer bulmaya başlamıştır. Aslında 1915 propagandasının altyapısının bu dönemde hazırlanmış olduğu söylemek de mümkündür. Yukarıda ele alınan hususlardan hareketle Ermeni Sorunu ya da “Ermeni Katliamları/Soykırımı” söyleminin batılı devletlerin ve bağımsızlık isteyen Ermenilerin karşılıklı çıkar ilişkilerine dayandığı sonucu çıkarılabilir.