Ana Sayfa
Büyük Devletler ve Ermeni Sorunu
Büyük Savaştan Günümüze Rus Ermeni İlişkileri

​BÜYÜK SAVAŞTAN GÜNÜMÜZE RUSLAR VE ERMENİ SORUNU

BÜYÜK SAVAŞTAN GÜNÜMÜZE RUSLAR VE ERMENİ SORUNU

I. Dünya Savaşı’ndan Lozan Antlaşması’na Kadar Ermeni Sorunu ve Rusya

1914 yılı Haziran ayında, dünya güçleri arasındaki çıkar çatışmaları nedeniyle Birinci Dünya Savaşı patlak vermişti. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın yanında Almanya ve Avusturya-Macaristan’a karşı savaşa girmişti. Savaşın başlaması ile birlikte Ermeniler bağımsızlıkları yolunda tarihi bir fırsat yakaladıklarını düşünmekteydiler. Başta patrikhane olmak üzere Ermeni komiteleri Osmanlı Devleti’nin Rusya ve müttefiklerinin karşısında savaşa girmesi durumunda neler yapacaklarını tayin etmek için toplantılar yapmaktaydılar. Basın ise, daha savaş başlamamışken sürekli olarak Rusya yanlısı olarak Osmanlı Devleti aleyhinde yazılar yazmaktaydı. Tifliski Listof Gazetesi 4 Nisan 1914 tarihli nüshasında, Rusların Ermenilerin hamisi olduğunu, Türkiye ile Rusya arasında çıkması muhtemel olan bir savaşta Ermenilerin eskiden olduğu gibi Ruslara yardım ve rehberlik edeceklerini, buna karşılık Rusların da Ermenilerin kurtuluşu için çalışacaklarını yazmıştı. Bunun için yapılan konferanslara Rus konsoloslarının yanı sıra Türk karşıtlığı ile bilinen Miliyikuf gibi kişiler katılıyordu Mesela Rus akademisi profesörü Albay Pletneff, Tiflis’te “Ermeni Meselesi” isminde bir konferans vererek, Ermenilerin olası bir savaşta Rusların yanında yer alması gerektiğini belirtmişti. Profesör Pletneff, Batum ve Erivan’da da konferanslarına devam etmişti.

İstanbul’un Kesinlikle İşgal Edilmesi Gerektiğini Söyleyen Miliyukov

Taşnak Kongresi ve Alınan Kararlar

Kafkasya’da bu gibi faaliyetler oluyorken, Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 Haziran ayında Erzurum’da Taşnaksutyun genel kongresi toplanmıştı. Yaklaşık iki hafta süren kongreye dünyanın değişik yerlerinden komitenin önde gelen 30 üyesi katılmış ve kongre sonunda şu karar alınmıştı: “İttihat ve Terakki hükümetinin, Hıristiyan unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği iktisadi, sosyal ve idari birbirine zıt politikayı, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun kongresi, İttihat ve Terakkiye karşı muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasi programını eleştirmeye, kendisine ve teşkilatına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye karar vermiştir”. Ermenilerin görünüşteki hedefi, İttihat ve Terakki Partisi’ne karşı mücadele olmasına rağmen asıl hedeflerinin Osmanlı Devleti olduğu açıktır.

Ermenilerin İstanbul’da Temmuz ayında yaptıkları toplantıda ise iki karar alınmıştı. Birincisi, Osmanlı Devleti’ni şüphelendirmemek için devletin savaşa girmesi halinde hükümetin alacağı kararlara sadık kalınacağı şeklinde idi. Gizli olan diğer karara göre ise, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi durumunda Ermeniler, Rusya’ya yardım ederek isyanlar çıkaracaklardı. Bu karar bir talimatname ile gizlice bütün Ermeni komitelerine dağıtılmıştı. Talimatname şu şekilde idi: “Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı askeri geri çekilir ise, her yanda birden eldeki araçlarla ayaklanılacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, emir komuta kurumları ve binaları bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümet kuvvetleri içeride oyalanacak, ikmal kollarına baskınlar yapılacak. Bunun tersi, Osmanlı ordusu ilerler ise Ermeni askerleri, silahlarıyla Ruslara katılacak ve birliklerinden kaçarak çeteler oluşturacaklar”. Açıkça görülmektedir ki Ruslarla işbirliği yapan Ermeniler, Osmanlı Devleti Ruslara savaş ilan ettiğinde Osmanlı Devleti’ni arkadan vuracaklardı.

Osmanlı Ordusunu Arkadan Vurma Kararının Mimarları

Rustem “Stefan Zoryan”

 

Rupen Zartaryan

Simon Vratzian

 

Katogikos V. Kevork ve Kafkas Valisi Vorontzov-Daşkov

Ermenilerin üzerinde büyük etkisi olan Eçmiyazin Katogikosu Kevork, 5 Ağustos 1914’te Kafkas Genel Valisi Vorontzov Daşkov’a bir mektup göndermişti.

Katogikos V. Kevork

 Mektubunda özetle şu ifadeler vardı: “Yüksek şahsınızdan, şevketli imparator hazretlerine gerek benim ve gerek Rusya’daki cemaatim adına sadık tebaalarının sadakat duygularını ve Türkiye Ermenilerinin içten bağlılık ve ilgisini sunmanızı ve aynı zamanda Çar’ın yanında Türkiye Ermenilerinin ümitlerini savunmanızı istirham ederim…” Vorontzov Daşkov’un katogikosa verdiği cevabın bir kısmı ise şu şekildedir: “…. gerek bizim Ermenilerin ve gerek hududun öte tarafındakilerin hareketlerinin bu sırada benim talimatıma uygun olmasını isterim. Cemaatiniz üzerinde yetkilerinizi kullanıp, bizim Ermenilerin hudut memleketlerinde bulunan Ermenilerle ortaklaşa ve Türkiye’nin bugünkü belirli durumda olduğu gibi gelecekte de, bir Rus-Türk savaşı halinde de kendilerine yapılmasını bildireceğim, yapımını kendilerine vereceğim görevleri, hizmetleri gerçekleştirmelerinin teminini rica ederim”. 

Ermeni cemaatinin lideri ile Rusya’nın Kafkasya Valisi olası bir savaşta açıkça işbirliği yapmıştı. Vorontzov Daşkov Ermenilerle yapılan işbirliğinden memnun bir vaziyette, Ağustos 1914’te de Ermeni ileri gelenlerinin bulunduğu bir mecliste şu ifadelere yer vermişti:

Ermeniler

Şarktan garba kadar büyük Rusya’nın büyük ahalisi vakii olan davetimize icab ettiler. Beş asır devam edip, gerek sizlerden birçoğunun pençe-i istibdat altında ezilmelerine bais olan ahvalin izâlesi ve sizin için iktisâb-ı hürriyet zamanı hulûl eylemiştir. Asırlardan beri devam eden sadakatiniz, bu mühim günlerde dahi ordumuzun muzaffariyet-i kat’iyyesi ve mukaddesâtımızın husûlü uğrunda sarsılmaz bir iman ile ifâ-yı vazife edeceğine berât-ı istihsaldir. 

Ermeniler 

Siz kan karındaşlarımızla beraber Çar’ın emr ve idaresine inkiyâd etmekle binnetice hürriyet ve adaletin semerât-ı meşkûresine nail olacaksınız”.

Kafkas Genel Valisi Vorontzov-Daşkov

Rus Ordusundaki Ermeni Gönüllü Birlikleri

Rusların bu şekilde kışkırtmaları ile Ermeniler, Osmanlı hükümeti savaşa girmeden önce Doğu Anadolu ve Kafkasya’da hazırlıklarına başlamışlardı. Her taraftan Ermeni gönüllüleri Kafkasya’ya gelerek Türklere karşı savaşmak için çeteler ve intikam alayları oluşturmuştu. Türkiye’nin her vilayetinden, Rusya’dan, Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, Bulgaristan’dan, Romanya’dan ve hatta Buhara’dan bile Ermeniler gelmekteydi. Rus hükümeti de Ermeni gönüllü alaylarının kurulması için bazı Rus subaylarını Kafkasya’ya göndermiş ve bu iş için 242.900 ruble para ayırmıştı. Ayrıca, ünlü çeteci Antranik Tiflis’e getirilmiş, Osmanlı meclisinde Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan komite tarafından Kafkasya’ya gönderilmişti. Taşnaksutyun bütün gücüyle faaliyete geçmişti. Ermeniler, artık Rusya’ya karşı sadakatlerini gösterme zamanının geldiğine inanmaktaydılar. 

Ermeni Çete Reisi Antranik

Karakin Pastırmacıyan (Armen Garo) Gönüllü Birliklerin Başında

1914 Eylül ayına geldiğinde bütün Doğu Anadolu ve Kafkasya’daki Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı ihtilale hazır hale gelmişti. Bunda Rus ajanlarının iki seneden beri bu bölgede gerçekleştirdikleri faaliyetleri etkili idi. Ruslar, ajanları sayesinde bütün Ermeni köylerine inebilmişti ve köylerin halkı tamamıyla olası bir savaşta Rus tarafında idi. Ayrıca Rus maraşellerinden Loris Melikov’un oğlu ihtilal çıkarmak için Van’a gitmiş ve “Osmanlı Rusya’ya taarruz etmedikçe, sizler tarafından bir ihtilal ortaya çıkmasın. Her ne zamanki, Osmanlı harbe başlarsa siz de o sırada ihtilal çıkarınız. Askere de giderseniz, üçte biriniz gidin. Askerde iken Rusya’ya taarruz etmeyiniz”. Loris Melikov’un oğlu Van’da Ermeniler üzerinde bir hayli etkili olduğu söylenebilir. Çünkü, ileride görüleceği üzere Ermeniler isyana kalkıştıklarında en fazla tahribatı Van ve civarında yapacaklardır. 

Ermeni Kökenli Loris Melikov

İngiliz Hükümeti ise Rusların müttefiki olarak Doğu Anadolu ve Kafkaslardaki durum ile yakından ilgiliydi ve bölgeden devamlı olarak raporlar almaktaydı. 29 Eylül 1914 tarihinde İngiltere’nin Batum Konsolosu P. Stevens tarafından Londra’ya gönderilen raporda, Rusların Ermeniler üzerinde çok yoğun bir propaganda faaliyetine giriştikleri, Anadolu’da binlerce Ermeni gönüllüsünün Ruslara yardım için hazır olduğu ve Rusların Ermeni gönüllülerini Anadolu’yu işgal ettiklerinde kullanacakları yazılıydı. 

Osmanlı Devleti, 1914 Ekim ayında savaşa Rusların karşısında girmişti. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açtığı tarihte Taşnaksutyun da Türkiye’ye karşı savaş ilan etmişti. Komite yayın organı Horizon gazetesinde şu bildiriyi yayınlamıştı: “…Ermeniler açık alınla meydana çıkıyor. Rus ordularında çalışan Ermenilerden başka savaş alanına, teşkil ettiği gönüllü alaylarını çıkarıyor. Bunlar, Rus askerleriyle birlikte çarpışacaklar ve onlara küçük kuvvetleriyle yardım ederek, İtilaf Devletleri’nin zaferini temin edeceklerdir.

Հորիզոն, 1912թ.

Taşnakların Horizon Gazetesi

Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimat ile komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilaf Devletleri’nin ve özellikle Rusya’nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya, Kafkasya ve Azerbaycan’da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletleri’ne yardım edeceğini ilan etmişti. Hatta Osmanlı Meclisi’nde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşmelerini istemişti. Açıkça görülmektedir ki, Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı savaş kılıcını çekmişti. 

Gönüllü Birliklerin Oluşturulması Çağrısı Yapan Vahan Papazyan

Ermeni gönüllülerinin organize olması için Tiflis Belediye Başkanı A. Hadisyan’ın başkanlığında bir Ermeni Ulusal Bürosu kurularak, gönüllülerin örgütlenmesi kurumsallaştırılmıştı. 

Belediye Başkanı Hadisyan

Rus Çarı, 1914 Kasım ayında savaş hazırlıklarını teftiş amacıyla Tiflis’e gelmişti. Katogikos Kevork, fırsattan istifade Çar’ı ziyarete giderek, Çar’a karşı şu sözleri söylemişti: “…Şevketlim, cemaatimin ıstıraplarına siz son vereceksiniz Türk Ermenilerinin kurtuluşu, kendilerini kesinlikle Türk hakimiyetinden ayırarak bağımsız bir Ermenistan kurulmasından ve bunları da Büyük Rusya’nın kudretli himayesine vermekten başka bir suretle mümkün değildir. Türkiye Ermenilerinde bağımsızlık düşüncesi o kadar olgun bir haldedir ki, bütün milleti canlandıran, yaşatan yalnız bu fikirdir… Bütün Türkiye Ermenilerinin kalbi gerek yüksek şahsınız ve gerek Büyük Rusya hakkında derin bir minnettarlıkla dolu olacaktır ”. Çar, Katogikos’a “Saygıdeğer peder, cemaatinize söyleyiniz, Ermenileri en parlak bir gelecek bekliyor” cevabını vermişti. Katagikos Kevork da bütün Ermenilere hitaben bir emirname yayınlayarak Türklere karşı Rusların yanında savaşa hazır olunmasını istemişti.

Ruslarla İşbirliği Yapan Katogikos Kevork V.

Ermenilere Vaatler Veren Çar II. Nikolas

Ruslar tarafından propaganda ile kışkırtılan Ermenilerin eylem planları şu şekilde idi: Takım takım silah ve cephanelerle askerden kaçmak; olaylar çıkarmak, tedhişler yapmak suretiyle Türk askerlerini, ailelerini, köylerini korumak için görevlerini bıraktırarak yerlerine yurtlarına döndürmek; seferberlik, askeri ulaşım tertibatını güçleştirmek, asker, yiyecek, cephane konvoylarını vurmak; Ruslar hududu geçer geçmez silaha sarılmak, orduyu iki ateş arasında bulundurmak; gönüllü olarak hükümet silahıyla kaçmak ve Ruslara katılmak; boşaltacakları köylerde kiliselerini, evlerini, tarım ürünlerini yakmak, yangınlar çıkarmak; İtilaf Devletleri, özellikle Rusya için casusluk yapmak; Türklerin moralini bozmak, askerden kaçırtmak için propaganda yapmak idi. 

1st Armenian Battalion 1914 (Before WW1)

1. Gönüllü Ermeni Taburu. Kasım 1914

Doğu Anadolu’da Ermeni gönüllü birlikleri hazırlıklarını tamamlamışlardı. Kafkas Cephesi’ndeki 3. Ordu’ya mensup birlik komutanları, ordu komutanlığına durumu bildiren raporlar göndererek alınacak önlemler hususunda emir beklemişlerdi. Gönderilen bu raporlarda, Sivas’ta 30.000, Van’da 15.000, Erzurum’da 10.000, Muş’ta 7.000 Diyarbakır’da 5.000, Bitlis’te 5.000 ve Elazığ’da 4.000 olmak üzere yaklaşık 76.000 Ermeni’nin Rusların lehine isyan hazırlığı içinde oldukları belirtilmekteydi. Sarıkamış Harekatı’na katılan toplam Türk askeri sayısının 118.000 olduğu düşünüldüğünde bu rakamın ne kadar büyük olduğu ortaya çıkmaktadır. 

2. Gönüllü Ermeni Taburu. Kasım 1914

Bölgedeki Türk kuvvetleri Sarıkamış Harekatı’na katılmaları nedeniyle isyan için hazır bekleyen Ermenileri kontrol altında tutamamışlardı. Bunun yanında, harekat, 90.000 askerin ölmesiyle büyük bir başarısızlıkla sonuçlanınca Ruslar için büyük bir fırsat doğmuş ve Türkler üzerine saldırıya geçmişti. Bu sırada Ruslar Ermenilere talimat göndererek harekete geçmelerini istedi. Bu talimat doğrultusunda, Osmanlı ordusunda bulunan Ermeniler silahlarıyla birlikte firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlardı. Rus ordusundan uzakta olan Ermeniler ise çeteler kurarak isyan hareketlerinde bulunmuşlardı. Yıllarca gerek Ermeni okul ve kiliselerinde gerekse misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silahlar gün yüzüne çıkarılmış, depolar basılarak yeni silahlar elde edilmişti. Ermeni çeteleri Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekatını engellemişler, ikmal yollarını kesmişler, yaralı taşıyan konvoyları pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişlerdi. Böylece, Türklere karşı ilerleyen Rus birliklerinin işini kolaylaştırmışlardı. Ayrıca, erkekleri cephelerde olduğu için savunmasız kalan Müslüman şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişlerdi. Rus ordusunda bulunan Ermeni gönüllü birliklerinin yaptığı zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevk etmek zorunluluğu hissetmişti. Ermeniler bu faaliyetlere katılmayan Ermenileri ve Türk olmayan diğer unsurları da öldürmekten çekinmemişlerdi. Ermeniler bulundukları bütün şehirlerde yani Zeytun, Bitlis, Kayseri, Van, Trabzon, Ankara, Sivas, Adana, Urfa, İzmit-Adapazarı, Bursa ve daha birçok yerlerde isyan ederek büyük katliam hareketlerine girişmişlerdi.

Karakin Pastırmacıyan’ın (Armen Garo) Kafkaslardaki Rus ordusuna katılmak için ayrılmadan önce katıldığı dini tören.

Rus Ermeni İşbirliği ile Doğu Anadolu’daki Katliamlar

Ermeni komitelerinin en yoğun faaliyette olduğu Van Vilayeti’nde komiteler 1914 yılından itibaren organize olmaya çalışmışlardı. Van Ermenileri Rusların Türklere karşı taarruzda bulunduğu sıralarda, 15 Nisan 1915 tarihinde isyan etmiş, isyan kısa sürede büyümüş ve Türkler çok zor durumda kalmışlardı. 

Van Valisi Cevdet Bey

Van Valisi Cevdet Bey, Rusların Van’a doğru ilerlemesi üzerine, 14 Mayıs’tan itibaren Van’dan Bitlis istikametine doğru çekilme emri vermişti. 15 Mayıs’ta Rus ordusu içindeki Ermeniler, Van Vilayeti’ndeki Ermeniler ile buluşarak vilayette bulunan 20.000’in üzerinde Müslüman’ı katletmişlerdi. 

Van’ın Zeve köyündeki toplu mezar kazısında olayın tanıklarından İbrahim Sargın, yerli-yabancı basın-yayın kuruluşlarına Ermeni çetecilerin yaptığı katliâmı anlatıyor

Rus ve Ermeni İşgalinden Sonra Van

Van’daki Ermenilerin Müslümanlara yaptığı katliamlar o kadar ileri gitmişti ki, bu olaylar tehcir kararını ortaya çıkaran, Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın Dahiliye Nazırı Talat Bey’e 2 Mayıs’ta gönderdiği yazıya neden olmuştu. 18 Mayıs’ta ise Çar, Van’daki Ermeni halkına bağlılıkları için teşekkür etmişti. 

General II. Nikolas

Ermeniler, Rus ordusu Başkomutanı General II. Nikolas’a bir buket çiçek sunmuşlar, II. Nikolas da buna şu ifadelerle karşılık vermişti: “Ruslar 1826 yılından beri daima Ermenistan’ı kurtarmaya çalışmışlardır. Ancak politik koşullar bunu engellemiştir. Bugün uluslar arası dengeler değişmiştir ve Ermenilerin bağımsızlığının yakın olduğu söylenebilirRuslar tarafından Van’a vali seçilen ve “Türk katili” olarak anılan Aram Manukyan da Nikolas’a “iki ay önce ayaklandığımızda Rusların geleceğine güveniyorduk. Durumumuz çok tehlikeliydi. Ya teslim olacaktık ya ölecektik. Ölmeyi seçtik ve siz beklemediğimiz bir anda imdada yetiştiniz” diyerek teşekkürlerini bildirmişti. 

Aram Manukyan

Ermeni komitelerinin Van’dan sonra en fazla önem verdiği bölge Bitlis ve Muş çevresi idi. Komiteler özellikle Rusya’dan getirilen silahlarla isyan hazırlığı içerisine girmişler ve Ocak 1915’te bölge Ermenileri hemen hemen her köyde isyan çıkarmışlar, Müslümanları katletmeye başlamışlardı. Komitelerin önem verdiği diğer yerlerden birisi de Erzurum-Erzincan idi. Buradaki Ermeniler de Ruslardan aldıkları silah ve mühimmat ile Osmanlı Devleti savaşa girer girmez isyan etmişler, Müslüman halkı çeşitli işkencelerle katletmişlerdi. 

Sunu1

Ermeni Çeteciler Tarafından Erzincan’da Öldürülen Türk Kadını

Ermenilerin sadece Kars ve Ardahan civarında Müslüman ahaliden öldürdükleri erkeklerin sayısı Mart 1915 tarihi itibari ile otuz bini geçmişti. Ayrıca Ermeniler, Müslümanların evlerini yakmışlar, kadın ve çocuklarını perişan halde bırakmışlar ve Ruslar lehine casusluk faaliyetlerinde bulunmuşlardı. Bununla birlikte, Ruslar ve Ermenilerce esir edilen Türkler türlü işkencelere maruz kalmışlardı. Osmanlı Hükümeti, Ermenilerin Kafkasya’daki Türklere yaptığı bu eziyetlerin önüne geçmek için Rusya Devleti nezdinde müracaatta bile bulunmuştu.

Kars, Subatan’da Ermenilerin katlettiği kadın ve çocuklar

Ermeni isyanlarının amacı, daha önce bahsedildiği gibi, Rus ordularına yardım için Osmanlı ordusunun askeri harekatını, ulaştırmayı, haberleşmeyi sekteye uğratmak, ordu birliklerini ve müfrezeleri uğraştırmaktı. Ermeniler böylece, Rus ordularının işini kolaylaştırdıkları gibi on binlerce Müslümanı da öldürmüşlerdi. Bunun üzerine, Osmanlı hükümeti ilk önce 24 Nisan 1915’te Ermeni komite merkezlerinin kapatılmasını, evrakına el konulmasını ve ele başlarının tutuklanmasını öngören bir emirname yayınlamıştı. Fakat, Ermeni faaliyetlerinin önüne geçilememesi üzerine Osmanlı hükümeti, Mayıs ayından itibaren özellik Van ve Bitlis bölgesindeki Ermenilerin daha güvenli bölgelere gönderilmelerini düşünmekteydi. Nihayet, 27 Mayıs 1915 tarihinde de Sevk ve İskan Kanunu’nu çıkararak, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermenileri, savaş bölgelerinden uzak yerleşim merkezlerine götürmek zorunda kalmıştı. Bu şekilde yarım milyona yakın Ermeni sevk edilmiş ve Ermeni terörünün önüne geçilmeye çalışılmıştı. Ermenilerin 1965 yılından beri Türklere isnat etmeye çalıştığı sözde soykırım-genocide hadisesi, işte bu tehcir olayıdır. Fakat görüldüğü üzere tehcir, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı isyan edip Müslümanları toplu halde katletmeye başlaması neticesinde, Osmanlı Devleti’nin bunu önlemek için düşündüğü çareden başka bir şey değildir. Nitekim, tehcir edilen yerlerde bu tür hadiselerin azaldığı gözlemlenmiştir. Unutulmaması gereken, başta Ruslar olmak üzere İtilaf Devletleri’nin kışkırtmaları ve yardımları olmasaydı, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı topyekun isyan etmeyecek ve dolayısı ile tehcir kararının alınmayacak olmasıdır.  

Ruslar 1916 Ocak ayında Anadolu içlerine doğru taarruza başlamışlardı. Bunu yaparken Rus ordusunda bulunan Ermenileri de kullanmayı ihmal etmemiş ve onları silahlandırmaya devam etmişlerdi. Ruslar, Ermeni birlikleri ile 16 Şubat 1916’da Erzurum’a, daha sonra Muş ve Bitlis’e, 19 Nisan 1916’da Trabzon’, 25 Temmuz 1916’da da Erzincan’a girmişti. Ruslar ve Ermeniler bu saldırılarında bölgedeki Müslümanlara çok gaddarca davranmışlardı. 

Trabzon'da, Ermeniler tarafından boğularak öldürülmüş bir Türk

1916 yılı Mart ayında Erzurum, Van, Bitlis ve Mamüratülaziz vilayetlerinden sürekli olarak İstanbul’a telgraflar gelmekteydi. Bu telgraflarda Rusların Ermeni çeteleri ile birlikte Hasankale’de bulunan iki bin Müslümanın çoğunu öldürdüğü; Erzurum’da Müslüman ahaliyi sokak ortasında astıkları ve on dört yaşına kadar olan erkek nüfusunu bilinmeyen bölgelere gönderdikleri; Van’da sadece Mahfuran deresinde sekiz-on bin Müslümanı katlettikleri; Bitlis’te öldürülen Müslümanların cesetlerinin köpeklere yedirildiği, ağır hasta olan çocukların öldürüldükleri, kadın ve kızlara tecavüz edilip ihtiyarların yakıldığı ve çocukların süngüyle öldürüldükleri şeklinde haberler yer almaktaydı. 

Ermeni Çetelerinin İki Bin Müslümanı Öldürdüğü Hasankale

Hasankale’de Ermenilerin Katlettiği Türkler

Ruslar ve Ermenilerin elinde bulanan Van’da Müslümanlara yaptıkları mezalimi ise Van Jandarma Alayı Kumandanı Ali Cevad başta olmak üzere Van’ın diğer önde gelenlerinin 1916 yılı Haziran ayında Dahiliye Nezareti’ne gönderdikleri telgraftan öğrenmekteyiz. Buna göre, Ruslarla birlikte Ermeniler, Van ve civarındaki bütün köylerdeki genç kızlara tecavüz ettikten sonra onlarla birlikte bütün yaşlıları da öldürmüşlerdi. Bunun yanında Van’da Amerikan müessesinde toplanılan sekiz bin Müslüman Ermeniler tarafından zehirlenerek öldürülmüştü. Ruslar ve Ermenilerin zulmünden kaçan iki bin Müslüman ise Edremit Köyü civarında kendilerini takip eden Ermeniler tarafından mitralyöz ile öldürülmüşlerdi. 

Trabzon ve Diyarbakır vilayetlerinden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen telgraflardan ise Ermenilerin Müslümanlara daha feci zulümler yaptığı anlaşılmaktaydı. Burada da Ruslar ile birlikte Ermeniler Müslüman kadın ve kızlara tecavüz etmişler, ihtiyar ve çocukları evlere doldurup canlı canlı yakmışlar, cami ve türbeleri yıkmışlardı. Bu yapılanlardan daha kötüsü, Rusların ve Ermenilerin öldürülen Müslümanların cesetlerini parçalayarak ateşte pişirip sağ olanlara bunları yemeleri için baskı yapmalarıydı. (Belgesi Aşağıdadır) 

HR.SYS. 2872/4 Rus ve Ermeni Mezalimi

Diyarbakır’ın Hızır İlyas köyünde Ermeni Çetesi tarafından hançer ve kurşunla katledilen erkek, kadın ve çocuklar.

Ruslar 1916 yılında Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan, Trabzon gibi bölgeleri Ermenilerin yardımı ile ele geçirmelerine rağmen, 18 Haziran 1916 tarihinde çıkardıkları bir düzenleme ile Ermenileri yine aldatmıştı. “Savaş Hakkıyla Zaptedilen Türkiye Arazilerinin Geçici İdaresi Hakkında Kanun” adını taşıyan bu yeni düzenleme ile Rusya savaş sırasında Osmanlı Devleti’nden aldığı yerlerin idaresini genel valiliğe havale etmişti. Düzenlemede, Ermenistan veya Ermeni tabirlerine kesinlikle yer verilmemişti. Kafkas Genel Valisi ve Kral Naibi Nikolayeviç, 16 Temmuz 1916 tarihinde Rus dışişlerine gönderdiği yazıda “benim derin kanaatime göre bugünkü Rusya sınırları içinde bir Ermeni meselesi asla yoktur. Böyle bir meseleyi hatırlamak bile icap etmez. Çünkü Rus tebaası olan Ermeniler, tıpkı Müslümanlar, Gürcüler ve Ruslar gibi eşit haklarla Rus tebaasından sayılmaktadır” dedikten sonra bu düzenlemenin uygunluğundan bahsetmiş ve gerçekleşmesi için elinden gelen gayreti göstereceğini belirtmişti. 

Rusların Ermenilere verdikleri vaatleri tutmadığı,  1916 yılı boyunca Rusya, İngiltere ve Fransa arasında devam eden Osmanlı Devleti’ni kendi aralarında paylaşma projelerinde de gün yüzüne çıkmıştı. Çünkü, bu devletler Osmanlı Devleti’ni kendi planladıkları şekilde paylaşmışlar ve bağımsız bir Ermenistan’dan bahsetmemişlerdi. 

1915 yılının ikinci yarısından 1917 yılı başına kadarki dönemde Rusların Ermeniler üzerindeki siyasetlerinin değişmesi sonucunda Ermenilerin karşı tepkisi iyice artmıştı. Ermenilerin Türkiye ve Rusya’daki siyasi durumları hakkında B. A. Boryan tarafından yazılan Rusça bir eserde şöyle denilmektedir: “….. Beynelmilel vaziyet ve Çarlık Rusya’nın temayülü hiçbir zaman Ermenistan muhtariyetini vücuda getirmek değildi. Türk Ermenilerinin halâsı ve Ermenistan muhtariyeti için çalışan partinin hakikat halde yalnız Rusya’nın Ermenistan’ı almasına çalışmakta olduğunu görmemek mümkün değildi.….”. İlk Ermenistan Başbakanı H. H. Kachaznuni de şu şekilde Ruslardan yakınmaktadır: “…1915 yılının ikinci yarısı ve 1916 yılı bizim için ümitsizlik devresi idi. …Ruslar bizi aldattılar, bize hıyanet ettiler…. Yalnız şurası malum olmalıdır ki Rusların maksatları her neye mal olursa olsun Türkiye Ermenileri’ni kurtarmak değildi ve kat’iyyen böyle olmamıştı…. Biz onlara kendi arzumuz ile hizmet ettik, sürüklendik, hakikatte ise onların maksatlarına çalışmış olduk”. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Ermeniler artık Rusların gerçek niyetlerini anlamışlardır. 

Hohvannes Katchaznouni

Ermenistan Başbakanı H. Kachaznuni

Rusya’da 28 Şubat 1917’de büyük Rus İhtilali çıkması ile koşullar bütünüyle değişmişti. Kerenski tarafından kurulan geçici hükümet, Kafkasya’ya özel bir komite (Maverayı Kafkasya Özel Komitesi) göndermişti. Ermeniler, Gürcüler ve Azeriler de yeni rejime itaatlerini bildirmişti. Geçici hükümet de Ermenileri kazanma yoluna giderek, 9 Mayıs 1917’de “Geçici Hükümetin Türk Ermenistanı Hakkındaki Düzenlemesi” adında yeni bir kanun kabul etmişti. Türk Ermenistanı Rusya’ya bağlı bir komiserlik haline dönüştürülerek başına General P. Averianov, sivil yardımcılığına da Ermeni Zayriyev getirilmişti. Bununla yetinmeyen Ermeniler, Kafkas Cephesinin kapanmasını istemedikleri için bu cepheyi tahkim etme iznini Rusyadan almışlar, bu bölgeye 150.000 Ermeni’yi yerleştirmeye çalışmışlardı. Fakat, Gürcüler ve Azerilerden gelen tepkiler Rusya’ya geri adım attırmıştı. 

1917 Kasım ayında, Bolşevikler tarafından Kerenski hükümeti devrilince bunun yerine Sovyet idaresi geçmiş ve yine aynı ayda Rus ordusu dağılmıştı. Diğer yerlerde olduğu gibi Kafkas cephesindeki Rus askerleri silah bırakarak evlerine dönmeye başlamışlardı. Aralık 1917’de Rus Kafkas Ordusu’ndan cephede 40.000 kişi kalmış, 200.000 kişi Kafkasya’ya çekilmişti.  

Rusya’daki yeni yönetim Kafkasya’da bir Komiseryat oluşturmuştu. Taşnaksutyuncular ise Osmanlı Devleti topraklarında kendi kaderini tayin ederek hakimiyetlerini kurmak istedikleri konusunda Lenin’e müracaat etmişlerdi. Lenin de Rus Meclisi’nde bu meseleyi görüşmüş, Ermenistan hakkında altı maddelik bir kararname yayınlamıştı. 13 Ocak 1918 tarihinde yayınlanan kararnameyi Lenin, Stalin, Bonteh, Brouievitch ve Goronounoff imzalamıştı. Ermeni İstiklâli İçin Teminat-ı Evveliye şeklinde başlayan ve “13 nolu Decret” diye bilinen kararname genel hatları ile şu şekilde idi: “İşçi ve Köylü Hükümeti Rusya’da ve Türkiye Ermenilerinin isterlerse ta bağımsızlığa kavuşuncaya kadar kendi mukadderatlarını seçmeleri hakkını destekler. Komiserler Meclisi bu hakkın gerçekleştirilmesinin ancak özgür bir plebisit için teminat-ı evveliye ile sağlanılmasıyla olabileceği kanısındadır. Bu inançlar şunlardır: 1. Türk Ermenistanı sınırlarından askeri birliklerin çabucak çekilmesi ve durmadan bir Ermeni milisi kurulup, orada can ve mal güvenliğinin sağlanmasına; 2. Yakın bölgelere sığınmış olan Ermeni göçmenlerinin yerlerine dönmelerine; 3. Savaşın başından beri Türk Hükümetince sürülmüş olan Ermenilerin yerlerine dönmesine; 4. Demokratik ilkelere göre seçilmiş Slavlardan kurulmuş geçici bir Ermeni ulusal Hükümetinin oluşturulması. Bunun koşulu, Türkiye barış görüşmeleri sırasında ileri sürülmesine; 5. Bu yönlerin gerçekleşmesi için Kafkas İşleri Komiseri Şomiyan Ermenilere yardım edilmesine; 6. Ermeni topraklarının yabancı birliklerce boşaltılması için bir Karma Komisyon kurulmasına karar verilmiştir”. Bu kararname gerçekçi olmaktan uzaktı, Ruslar Ermenileri bir kez daha aldatmaktaydılar. Çünkü, Sovyet hükümetinin Osmanlı hükümeti üzerinde baskı kurma ihtimalleri bile yoktu. Zaten birkaç ay sonra Rusya ile Brest-Litovsk Antlaşması imzalanacak ve bu kararnamenin de işlevi kalmayacaktı. Ayrıca, Lenin’in Ermenilerden oluşan milli bir ordunun kurulmasını istemesinin altında yatan neden, Ermeni Gönüllü Taburlarının Bolşeviklerle arasının iyi olmamasıdır. Bunun sebebi de bu taburların kontrolünü ellerinde tutan Taşnak Komitesinin arkasında Fransa ve İngiltere’nin olması idi. 

Brest-Litovsk Antlaşması

 Fakat, bu kararnamenin satır aralarında Rusların Osmanlı topraklarından Ermenileri silahlandırdıktan sonra çekilecekleri bilgisi mevcuttu. Bu arada Avrupa’da özellikle sosyalist çevreler Bolşevik Rusyası’nın Ermeniler ile işbirliği yapacağı konusunu işlemekteydi. Özellikle İrlandalı Sosyalist lider O’Connor, Rusya ve Türkiye’deki Ermenilerin birleşerek büyük bir Ermenistan kuracakları şeklinde değişik yerlerde beyanat vermekteydi. Tiflis’te çıkan bir gazetede de Rusya’daki Ermenilerden oluşan 150.000 kişilik bir ordu kurulduğu ve bu ordunun Ermenistan’ın Türkiye’de kalan kısmının kurtarılması için Rus ordusuyla birlikte yan yana harp edeceği yazılmaktaydı. Fakat, bunlar gerçeklerden uzak olup sadece Ermenilerin moralini yükseltmek için yazılan haberlerdi.   

1917 yılı sonlarında Rus askerleri Kafkas cephesini terk etmeye başladıkları zaman, bütün silah ve cephaneleri Ermenilere bırakmışlardı. Ermeniler Ruslardan aldıkları silah ve cephaneler ile bu cepheyi kendi adlarına savunmaya teşebbüs etmişler, böylelikle Türklerin durumu daha kötü bir hale gelmişti. Türkiye’nin altı ili bir kısım Rus askeri ile Ermeni gönüllü alayları elinde bulunmaktaydı. Ermeniler Müslüman ahaliye yaptıkları zulmünün şiddetini artırmaktaydılar. Bu durum bölgede yaşayan Müslümanlar için tam bir felaket olmuştur. Ermeniler henüz sütten kesilmemiş çocukları öldürmüşler, hamile kadınların karınlarını yarmışlar, kız çocuklarına akla gelmedik işkenceler yapmışlar, insanları diri diri yakmışlardı. Erzincan’da bir çok köyün halkını topluca katletmişler, Bayburt, Mamahatun, Erzurum ve çevre köylerdeki savunmasız halk korkunç bir katliama maruz kalmışlardı. Sadece, Erzurum’da 2.127 erkek cesedi, Kars Kapı’da 250’si balta ve süngü ile öldürülmüş toplam 8.000 ceset, Hasankale’de ise toplam 3.000 ceset tespit edilmişti. Trabzon, Bayburt ve Van’daki Müslüman ahali de aynı şekilde katliama maruz kalmıştı. Başta Erzincan, Erzurum ve Van olmak üzere hemen hemen bütün şehirler, kasabalar yakılıp yıkılmıştı. 

Erzurum’da, Ermeniler tarafından, Türklerin toplanarak yakıldığı konak

Ermeni Çetelerce Erzurum Tortum’da Elli Bin Evin Yakıldığı ve Köylerin Ateşe Verildiğine Dair BelgeBOA. HR.SYS. 2878/48

Türk kuvvetleri Ermenilerin bu zulmüne son vermek için ileri harekata geçmişler, fakat kısa süre sonra 1917 Aralık ayında Rusların isteği üzerine Erzurum’da ateşkes yapılmıştı. Bu ateşkese göre Kafkas Başkumandanlığı Müslüman ahaliyi koruyacaktı, fakat zulümlerin devam etmesi üzerine Türkler ilerleyişe devam ederek 1914 yılındaki sınıra ulaşmışlardı. 3 Mart 1918’de ise Türkler ile Ruslar arasında Brest-Litovsk Anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmaya göre Rusya, Doğu Anadolu illerini boşaltacak ve Osmanlı Devleti’ne geri verecekti. Yani, Kars, Ardahan ve Batum sancakları Osmanlı Devleti’nin eline geçecekti. 

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan bu anlaşma ile kendilerinin sonlarının geldiğini düşünen Ermeniler, Rusya’dan kopmuşlar ve İtilaf Devletleri’ne daha sıkı bağlanmaya başlamışlardı. Kafkas Komiseryat’ı Brest Litovsk Anlaşması’nı tanımadığını ilan etmişti. Bunun üzerine Kafkas heyeti ile 1 Nisan 1918’e kadar Trabzon’da görüşmeler yapılmıştı. Türkler karşı tarafın Brest-Litovsk Anlaşmasını tanımasını istemekteydi. Fakat, Batum’u Gürcüler, Kars’ı da Ermeniler bırakmak istemiyorlardı. Türk orduları Batum’a doğru ilerleyince, sonunda, Türklerin baskısı üzerine Kafkas heyeti, 28 Mart’ta Brest- Litovsk Anlaşması’nı kabul ettiğini açıklamıştı.  

Kafkas heyeti Brest- Litovsk Anlaşması’nı kabul etmesine rağmen bazı problemler devam etmekteydi. Bunların giderilmesi için 1 Nisan - 26 Mayıs 1918 arasında Batum görüşmeleri yapılmıştı. 9 Nisan’da Kafkasya Rusya’dan ayrıldığını ilan etti. Kars Vilayeti de Osmanlı hükümetine verilmişti. 12 Nisan’da Ermeniler Kars’ı tamamen yaktıktan sonra terk etmişlerdi. Kafkas heyeti ise artık Brest-Litovsk Anlaşması’nın hükümlerinin yerine getirildiğini bildirmişti. Fakat, Osmanlı hükümeti anlaşmadan sonra çok kan döküldüğünü dile getirerek daha fazla toprak istemiş ve bu yönde ileri harekata geçmişti. Türk ordusu harekatına devam ederken, 26 Mayıs 1918 Gürcistan bağımsızlığını ilan ederek Almanların himayesine girmişti. Ermeniler de 28 Mayıs 1918’de İngilizlerin desteğinde Erivan başkentli bir Ermenistan hükümeti kurmuşlardı. Bu arada, Türk ordusunun ileri harekatı hala devam etmekteydi. Sonunda, 4 Haziran 1918 günü Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile Batum Antlaşması imzalanmıştı. 

1918 Yılı Türkiye’nin Gürcistan-Ermenistan sınırlarındaki değişiklikler

Batum Andlaşması’nın imzasına kadar geri çekilen Ermeniler kadın çocuk ayırmaksızın Müslümanları katletmişlerdi. Antlaşmanın imzalanmasından sonra da Ermeni çete reisi Antranik binlerce adamı ile birlikte Gence, Erivan, Ordubat ve İran’da Müslümanları katletmeye devam etmişti. Ermeniler, Şahıtahtı, Zengezur, Nagcıvan, Iğdır, Derdarabad ve havalisindeki yüzlerce köyde binlerce Müslümanı öldürmüşler, evleri yakıp yıkmışlar, Müslümanların malları gasbetmişler, binlerce Müslümanı göç etmeye zorlamışlardı. Ermeniler bütün bu yaptıkları yetmezmiş gibi Türkleri Avrupa’ya da şikayet etmişlerdi.    

Binlerce Müslümanın Katili Antranik

Ermenilerin bu zulmüne son vermek isteyen Türk ordusu ileri harekatına devam ederek Hazar Denizi’ne kadar bütün güney Kafkasya Bakü de dahil olmak üzere ele geçirmişti. Fakat, 30 Ekim 1918’de Osmanlı hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanınca, anlaşmanın 11. maddesi gereğince İran’ın Kuzeybatısında ve Güney Kafkasya’daki Osmanlı birlikleri Birinci Dünya Savaşı öncesindeki sınırlara çekilmişti. Bu Osmanlı hükümetinin Kars, Ardahan ve Batum’u boşaltması anlamına geliyordu. Böylece Brest-Litovsk Anlaşması hükmünü kaybetmişti. Mütarekenin 24. maddesine göre ise Vilayât-i Sitte’de karışıklık çıkar ise İtilaf Devletleri bu vilayetleri işgal etme hakkına sahip olacaktı. Türkler kuvvetlerini geri çekmeye başlayınca, 17 Aralık’ta İngilizler Batum’a asker çıkarmıştı. 1 Mart 1919’da Osmanlı kuvvetleri 1914 hudutlarına geri çekilmişti. Bundan istifadeyle Nisan ayında Gürcüler Ardahan’a Ermeniler de Kars’a girmişlerdi.    

Mütarekeden sonra barış görüşmelerine Paris’te başlanılmış ve Ermeniler de buraya iki temsilci göndermişlerdi. Görüşmelerin sonunda 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Barış Antlaşması’nda Doğu Anadolu tamamen Ermenilere bırakılmıştı. Ermenistan Cumhuriyet’i büyük Ermenistan kurmak adına Sevr’de kendisine verilen bölgeleri almak için harekete geçmişti. Ermeniler Kars ve civarında bir tek Müslüman bırakmamak maksadıyla ahaliyi çeşitli işkencelerle katletmeye başlamışlardı. Kars ve civarındaki 38 köyü yakıp yıkan Ermeniler, kadın erkek ve çocuk olmak üzere, toplam 14.620 kişiyi öldürmüşler, Sarıkamış ve civarında ise 11.000 Müslümanı yok etmişlerdi. Ayrıca, Gümrü ve Çıldır bölgesinde de katliamlar devam etmekteydi. Bölge ahalisinin ısrarlı yardım çağrıları karşısında Ankara’nın da iznini alan Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu, 29 Ekim 1920’de Sarıkamış’ı, 30 Ekim’de Kars’ı kurtarmıştı. 7 Kasım’da ise Gümrü alınmış, Erivan’ın düşmesi ise an meselesi idi, bunun üzerine Ermeniler Türklerin bütün şartlarını kabul ederek 3 Aralık 1920’de Gümrü Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardı. Bu anlaşma ile günümüz Türkiye-Ermenistan sınırları da çizilmişti. Sovyetlerle 16 Mart 1921’de yapılan Moskova Anlaşması ve Kafkas Devletleriyle 13 Ekim 1921’de yapılan Kars Anlaşması neticesinde Türkiye’nin doğu sınırları bugünkü halini almıştı. Stalin de Ermeni Meselesi’nin kendileri için bittiğini ilan etmişti.  

1922 yılında Kafkasya haritasında bazı değişiklikler meydana gelmişti. Sovyet Rusya yayılma politikasına Kafkasya’yı da katmış, adım adım bu bölgeyi kendi topraklarına katma hesaplarını yapmaya başlamıştı. Bu amaçla 12 Mart 1922’de Kafkasya Sosyalist Federe (Birleşmiş) Sovyet Cumhuriyeti’ni meydana getirmişti. Cumhuriyet merkezi Tiflis olmak üzere Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’dan meydana gelmekte idi. Cumhuriyet ilk toplantısını 13 Ekim 1922’de toplamış ve anayasayı kabul etmiştir. Böylece, diğer devletler gibi Ermenistan da bağımsızlığı büyük ölçüde kaybederek Rusya’nın boyunduruğu altına girmiştir.  

Map of Soviet Armenia, 1920-1991

Sovyet Ermenistanı Haritası

Ermenilerle Gümrü, Sovyetlerle Moskova ve Kafkas Devletleri’yle imzalan Kars Anlaşması ile barış ortamına girilmişti. Fakat, Rusların Ermeniler ile birlikte Birinci Dünya Savaşı ve hemen sonrasında Kafkasya ve Doğu Anadolu’daki Müslüman halka yaptıkları zulmün izini tarihten silmek imkansızdır. 1914-1922 yılları arasındaki dönemde bölgedeki bilanço tam anlamıyla bir yıkımdı. 

1916 yılında Doğu Anadolu bölgesinde Rus ve Ermenilerin zulmü neticesinde mülteci olan Müslümanların sayısı ise şu şekilde idi: Trabzon ve Erzurum’un doğusundaki 79.100 mülteci Samsun’a; Erzurum’dan 300.000 mülteci Sivas’a; Erzurum’un Doğu ve Güney yanı ile Van’dan 80.000 mülteci Mamüratülaziz’e (Elazığ); Van ve Bitlis’ten 200.000 mülteci de Diyarbakır’a gitmişti. Diğer 43.800 mülteci ile bu rakamlar toplandığında yörenin 2.300.000 Müslüman nüfusunun yaklaşık 660.000 nüfusu mülteci durumuna düşmüştü. 

1914-1922 yılları arasında Ruslar ve Ermeniler tarafından Türkiye’nin Doğu vilayetlerinde öldürülen Müslümanların toplam sayısı 1.118.436 idi. Bu öldürülen Müslümanların vilayetlere göre dağılımı ise şu şekildedir: Van Vilayeti’nde 194.167 (toplam nüfusun %62’si), Bitlis Vilayeti’nde 169.248 (toplam nüfusun %62’si), Erzurum Vilayeti’nde 248.695 (toplam nüfusun %31’i), Diyarbakır Vilayeti’nde 158.043 (toplam nüfusun %26’sı), Mamüratülaziz Vilayeti’nde 89.310 (toplam nüfusun ’sı), Sivas Vilayeti’nde 186.413 (toplam nüfusun ’i), Halep Vilayeti’nde (vilayetin Türkiye Cumhuriyeti’nde kalan bölümü) 50.838 (toplam nüfusun %9’u), Adana Vilayeti’nde 42.511 (toplam nüfusun %7’si) ve Trabzon Vilayeti’nde ise 49.907 (toplam nüfusun %4’ü). 

Transkafkasya (Bakü, Elizabetpol-Gence, Kutais, Tiflis, Kars ve Erivan illeri) bölgesinde ise 413.000 Müslüman, Rus ve Ermeniler tarafından bu dönemde katledilmişti. Şu an Ermenistan’ın başkenti olan Erivan’da Müslüman nüfus 1914’te 270.000 iken 1926 SSCB nüfus sayımına göre 89.000’e kadar inmişti. Yani nüfusun %67’si kayıptı. 1897’de Kars ilinin Müslüman nüfusu 145.582 iken 1922 yılında 73.959’a düşmüştü. Kars yöresine Kafkaslardan mülteci olarak gelen nüfus 243.744 idi.  

Bu rakamlara göre, Ermeni ve Ruslar tarafından 1914-1922 yılları arasında Kafkasya ve Doğu Anadolu’da öldürülen toplam Müslümanların sayısı yaklaşık 1.5 milyon civarında iken, mülteci durumundakilerin sayısı ise yaklaşık 1 milyon idi. 

İnsanların bu şekilde öldürülmesinin yanı sıra şehirler, kasabalar ve köyler de Ruslar ve Ermeniler tarafından haritadan silinmek istenmişti. Savaştan önce Van’da bulunan 3.400 Müslüman evinden sadece 3 tanesi ayakta kalabilmiş, Bitlis’te bulunan 6.500 Müslüman evinin ise tamamı yok edilmişti. Köylerde durum farklı değildi. Savaştan önce Van’da bulunan 1.373 Müslüman köyünden sadece 350’si kullanılır durumda idi. Diğer 1.023 köy ise Rus ve Ermeniler tarafından yerle bir edilmişti. 

 

Türk kayıpları hakkında detaylı bilgi için bu çalışmaya bakılabilir (Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, çev: Bilge Umar, İnkılap Yayınları,  Ankara, 1998

Kısaca, Türkler Ermenilere soykırım yapmamış tam tersine, Ruslar ve Ermeniler Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgesinde 1914-1922 yılları arasında Türk-Müslüman nüfusunu bilinçli bir şekilde yok etmeye çalışmıştı.    

Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeni Meselesi ve Rusya 

Lozan görüşmeleri sırasında Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ne yapmış oldukları hizmetleri ve Sevr Antlaşması’nda kendilerine verilen yerleri hatırlatarak Ermeni davası konusunda baskı politikası uygulamışlardı. Sevr Anlaşması’nda olduğu gibi Sovyetler bu görüşmelerde de Ermeni sorunu ile fazla ilgilenememiş, sadece isteyen Ermenilerin Rusya ve Ukrayna’ya gelebilecekleri görüşünü ileri sürmüşlerdi. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nda Ermeni Meselesi Türk tarafının istediği gibi çözülmüş, böylece Ermeni sorunu Türkiye sınırlarının dışındaki bir olay haline gelmişti.

Lozan Antlaşması Neticesinde Türkiye Haritası

Lozan Antlaşması’ndan sonra Ermeni komiteleri arasında ihtilaflar baş göstermiş ve kendi aralarında mücadeleler olmuştu. Ancak, “Sovyet Ermeni Cumhuriyeti’nin içerideki rejimden ayrı bir şekilde ekonomi ve kültürünü pekiştirmek” üzerinde birleştikleri konular arasında idi. Ermeniler bu prensip ile ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda bağımsız bir politika izlemeyi tasarlamışlardı. Bazı Ermeniler ise artık Avrupa devletlerinin kendilerine bir fayda sağlamayacağını, bu nedenle Rusya’ya yönelmeleri gerektiğini söylemişler, bazıları ise Osmanlı Devleti’ne uyguladıkları terör hareketlerini Rusya’da da uygulamaları gerektiğini belirtmişlerdi. Ermenistan’ın ilk başbakanı H. H. Katchaznouni Ermenistan’ın gelecek planları hakkında şu demeci vermişti: 

Araks ve Sevan arasında küçük bir topluluk ismen bağımsız, fakat hakikatte Rusya’nın özerk bir vilayeti. Artık Doğu Anadolu’da bir Ermeni yurdu, ne hükümet ve ne de uluslararası bir Ermeni Sorunu yok. Bu sorun daha Lozan’da kapanmıştır. Artık Türkiye’nin doğu illerinde Ermeni yok bundan sonra da olmaz Türkler kapılarını sıkıca kapadılar. Bunu zorlayıp açtırmak için biz de kuvvet yok... Taşnaksagan komiteciler, birlikte çalışmak için esasen ihtilalci Bolşeviklere yanaşmışlar ve fakat onlardan yakınlık görmemişlerdir. Yıllarca Türkiye’de yaptıklarımızı şimdi Ermenistan Cumhuriyetinde yapamaz mıyız? Kuşkusuz bunu da yapabiliriz. Dağlardaki köylerde isyanlar çıkartır ve oralardaki Komünistleri ya dışarı atmaya yada öldürmeye gücümüz yeter; sonra gürültülü gösteriler yapar ve hatta Erivan’da birkaç saatte her hangi resmi bir daireyi, vaktiyle İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı ele geçirdiğimiz gibi işgal eder, şu veya bu daireyi havaya uçurur, katliamlara girişiriz. Sultan ve Çarın adamlarını öldürdüğümüz gibi birkaç Bolşevik’i de öldürebiliriz. Yıldız’da Sultan Hamid’e attığımız bombalar gibi Rus yöneticilerine de aynı şeyleri uygulayabiliriz. Fakat bütün bunları hangi amaçla yapacağız? Osmanlı Devleti’nde bu eylemleri yaptığımız zaman Avrupalı büyük devletlerin dostça dikkatlerini üzerimize çekeceğimizi ve bizim için işe karışacaklarını biliyorduk ve inanıyorduk. Şimdi artık böyle bir işe karışma yok. Eğer müttefik devletleri bizim Türkiye’den istediğimiz konularda bize yardım etmediler veya edemedilerse, artık fazlasını yapmak istemeyeceklerini anlamak gerekir. Bize şimdi Rusya da yardım edemez. Bu nedenle işi Rusya’ya bırakmalıyız. Esasen Bolşevikler Ermenistan’ı istila etmemiş olsalardı, kendilerini biz  çağırmak zorunda kalacaktık.

DASHNAGTZOUTIUN HAS NOTHING TO DO ANYMORE

Katchaznouni’nin Kitabı

Başbakan’ın bu sözleri Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları eski eylemleri itiraf eder mahiyette olduğu gibi, Ermeniler arasında bir fikir birliğinin ve gelecek için belli planlarının olmadığının da bir göstergesi niteliğinde olmuştu. Bundan birkaç yıl sonra Türkiye ile Sovyet Rusya arasında 17 Aralık 1925 tarihinde Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı imzalanmış, Türkiye-Sovyet ilişkileri belli bir düzeye gelmişti. Fakat, buna rağmen Ruslar Türkiye aleyhine Ermeniler üzerindeki faaliyetlerden vazgeçmemişlerdi. 

1930’lu yıllarda Sovyetler Birliği yeni bir tez ortaya atmıştı. Buna göre, Sovyet Ermenistanı’nın Ermenilerin vatanı olduğu için yeryüzündeki bütün Ermenilerin Sovyet Ermenistanı’na göç etmesi gerekmekteydi. Bu tezi gerçekleştirmek için bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de planlı ve kapsamlı propagandalara girişmişlerdi. Sovyetler Birliği’nin gerçek amacı ise, Türkiye’ye karşı her an bir baskı politikası oluşturmaktı. Eğer bu plan başarıya ulaşırsa Ermenistan’da nüfus artmış olacak, böylece bu yerlerin kafi gelmediği iddiası ortaya atılacak ve Doğu Anadolu üzerinde toprak talepleri yeniden gündeme gelmiş olacaktı. Sovyetler Birliği’nin Sovyet Ermenistanı’nın Ermenilerin anavatanı olduğu propagandalarının diğer amacı da Ermeni sorunun tek savunucusunun ve koruyucusunun kendisi olduğu idi. 

İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin arasını açan birtakım olaylar meydana gelmişti. Bunlar Türkiye’nin Haziran 1941’de tarafsızlığını ilan etmesi, Almanya ile bir saldırmamazlık ve ticaret anlaşmasını imzalaması ve savaşın başında İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı savaş gemilerine kapatması idi. Bu nedenlerden dolayı, Sovyetler Birliği, 19 Mart 1945’te 1925 Dostluk Anlaşması’nı yenilemeyeceğini ilan etti. Haziran 1945’ten sonra da Sovyetler Birliği, Türkiye’den Kars ve Ardahan’ın tekrar kendilerine verilmesini, Montrö Antlaşması’nın yeniden gözden geçirilerek Boğazlarda kendilerinin de askeri birlik bulundurmasına izin verilmesini ve Trakya sınırlarının yeniden çizilmesini talep etmişti.

Sovyet Rusya’nın bu istekleri arasından ilki Sovyetler Birliği ve diasporadaki Ermenileri harekete geçirerek, buldukları her fırsatta Sevr Antlaşması’nda kendilerine verilen Türk sınırları içerindeki toprakları istemelerine neden olmuştu. Tam bu sırada, 1945 Haziranında yeni Ermeni Katogikosluğu seçimleri bahane edilerek Eçmiyazin’de Ermeni ileri gelenleri toplanmışlardı. Toplantı böylesine uygun bir ortamı fırsat bilerek amacından tamamen uzaklaşarak siyasi bir karar vermişti. Dünya kamuoyuna açıklanan bu taleplerde, Kars ve Ardahan’ın Ermenilerin Ata toprakları olduğu savunularak, Sovyetler Birliği’ne verilmesi gerektiği belirtilmişti. Ermeniler bu toprak isteklerini Temmuz 1945 tarihinde toplanan Potsdam Konferansı’na da iletmişlerdi. 

Dönemin Katogikosu Kevork VI

Ermeni Katagikosu, Aralık 1945’te Moskova’da düzenlenen Dışişleri bakanları konferansına başvurarak Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı haksızlıkların giderilmesini ve Ermenistan dışındaki Ermenilerin anavatana dönmelerinin teminini istemişti. Sovyetler Birliği ise Ermenilerin bu isteğini olumlu karşılayarak, uluslararası platformda Ermenileri destekleyeceğini belirtmişti. Bu amaçla, Sovyetler Birliği 1947 yılında New York’ta Dünya Ermeniler Birliği Kongresi’nin toplanmasını sağlamıştı. Burada Kars ve Ardahan’ın Sovyet Ermenistanı’na ilhakının gerektiği kararlaştırılmış ve Birleşmiş Milletler’e bu yolda bir muhtıra verilmişti. Ancak, bu olayın Sovyetlerin aldatmacasından başka bir şey olmadığı Kars ve Ardahan’ın Rus Azerbaycan’ı için istendiği açıklanınca ortaya çıkmıştı. Ermeniler bundan sonra daha temkinli bir politika izlemeye çalışmışlardı. 

 

The Times, 24 Aralık 1945, s. 4.

Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasındaki sert politikaları sonucunda, Türkiye kendine dayanak noktası arayarak İngiltere ve Amerika’ya başvurmuştu. Batı ise bu başvuruyu kabul ederek Marsall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye’ye yardımda bulunmuştu. Ekonomik yardımlarım dışında Batı Türkiye’yi NATO’ya kabul etmişti. Türkiye siyasi oluşumlara da yönelerek Bağdat Paktı’nı Ortadoğu ülkeleri ile imzalamıştı. Bu gelişmeler Sovyetler Birliği’ni oldukça tedirgin etmişti. Bu arada Stalin’in de ölmesi ile Sovyetler Türkiye üzerindeki toprak ve Boğazlardaki taleplerinden vazgeçmişti. Sovyetler Birliği’nin yeni ilkesi Barış İçerisinde Birlikte Yaşama olmuş ve hassas bir konu olan Ermeni davasının olası bir sıcak savaşa dönüşmemesine dikkat etmiştir. Fakat, “Ermeni davası”, Sovyetler Birliği için Orta Doğu’da en güçlü kozlarından biri olmaya devam etmiştir. Esat Uras’a göre bu dönemde Sovyet Rusya’nın Ermeni davası üzerinde üç hareket noktası vardı. Bunlar şu şekildeydi: 

1-    “Sovyetler Birliği’nde ve Sovyet Ermenistanı’nda ve diğer Sovyet Cumhuriyetlerinde kurulmuş İlim Akademileri ve Araştırma merkezleri aracılığı ile devamlı olarak Ermeni davasını işlemek, yaymak ve Batı grubu araştırma merkezleriyle bunların ilişkilerini sağlamak;

2-    Din ve dini kuruluşları etkisi ve kontrolü altına alarak Sovyet Ermenistanı’nda bulunan Eçmiyazin Katagikosluğunun tek dini merkezi olduğunu kabul ettirerek bu yoldan Ermeni Davasını canlı ve hareketli tutmak;

3-    Turizm ve tanıtma yolu ile dünya kamuoyu üzerinde Sovyet Ermenistanı’ndaki yaşantıları ve Ermeni davasının propagandasını yapmak”.    

Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki yumuşak politikalar 1950’lerin sonu ve 1960’ların başında yerini tekrar gerginliklere bırakmıştı. Buna Menderes’in son dönemlerinde Türkiye’nin NATO’ya ve Amerikan yardımlarına çok bağımlı olması neden olmuştu. 1963 yılında patlak veren Kıbrıs krizinde ise Türkiye Sovyetler Birliği ile karşı karşıya gelmiş, fakat bu durumda ne NATO ne de Amerika Türkiye’ye destek vermemiş, Türkiye yalnız kalmıştı. Uluslararası siyaset tekrar Ermenilerin işine yaramış Sovyet Rusya tekrar Ermeni kartını Türkiye’ye karşı kullanmaya başlamıştı.

1965 yılı sözde Ermeni soykırımının 50. yılı olması nedeni ile Ermeniler adına propagandalar için dönüm noktası olmuştu. Sovyetler Birliği ise yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı Ermenileri bu kampanyalarında sonuna kadar desteklemişti. Sovyetlerin yardım ve desteği ile dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermeniler, Ermeni Patrikhane ve kiliseleri, eğitim-öğretim kurumları ve siyasal kuruluşları harekete geçerek 24 Nisan 1915 tarihini Ermeni Soykırım Günüolarak ilan etmişlerdi. 

24 Nisan 1965 Erivan’daki Gösteri

1966 yılında Ermeniler, Karabağ ve Nahcivan’ın 1920 yılında Stalin tarafından kendilerine verildiğini söyleyerek bu topraklar üzerinde hak ait olduğu iddia etmeye başlamışlardı. Sovyetler Birliği, Ermenilerin bu isteklerine sıcak bakmaması sonucu, bu isteklerinden de pek fazla bir şey elde edemediler. Fakat, bu iddialar ileride Karabağ sorunu ortaya çıkarmıştır. 

1970’li yıllara gelindiğinde Ermeniler metotlarını değiştirerek tekrar terörist eylemlere başvurmuşlar, sol ve sağ Ermeni grupları terörü amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak görmüşlerdi. 1972 ve 1973’te gerçekleştirilen ilk eylemler bireysel ağırlıkta idi. İlk organize eylemler ise 1975 yılında başlamıştı. Ön plana çıkan terör örgütü ise Sovyetler Birliği tarafından 20 Ocak 1975 yılında Lübnan’da kurulan ve sol görüşlü bir örgüt olan ASALA (Ermenistan Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Örgütü) idi. ASALA’nın ilk hedefi Doğu Anadolu Bölgesi’ni Türkiye’den kopararak Sovyet Ermenistanı’na bağlamak, daha sonra ise tüm Ermenileri Sovyetler Birliği önderliğinde toplamaktı. ASALA, Sovyetler Birliği’ni de doğal müttefiki olarak görmekteydi. Sovyetler Birliği’ne göre ise ASALA ulusal kurtuluş mücadelesi vermekteydi. Sovyetler Birliği, bu örgütün bazı militanlarını Kırım bölgesinde askeri bir akademide eğitime almıştı. Ayrıca, bu örgüte Rus İstihbaratı KGB ve Rus Askeri İstihbaratı GRU teorik ve ideolojik eğitim desteği vermiş ve örgütün diğer sol terör grupları ile arasındaki iletişimini sağlamıştı.

ASALA Amblemi

ASALA ilk terör eylemlerine 22 Ekim 1975’te Viyana’da Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Daniş Tunagil’i öldürerek başlamıştı. Saldırılar 1979’a kadar sadece Türk hedeflerine yönelik iken 1979’dan sonra Batılı ülkeler de saldırılara maruz kalmıştı. 1982 yılından sonra ise Batılı ülkeler bu terör örgütü militanlarını tutuklamaya başlamış ve 1980’lerin ortalarına doğru ASALA’nın etkisi azalmıştı. Diğer Ermeni terör örgütleri pek fazla etkili olamamıştı. Bu örgütlerinin eylemleri sonucunda 28 Türk diplomatı ile 34 yabancı uyruklu kişi hayatını kaybederken 300 kişi de yaralanmıştı. 

The Times, 23 Ekim 1975, s. 1.

Sovyetler Birliği 1991’de dağıldıktan sonra dünya Soğuk Savaş’tan kurtulup yeni bir döneme girerken Kafkasya’da da değişiklikler olarak yeni Azerbaycan, Gürcistan gibi Ermenistan da bağımsızlığını ilan etmişti. Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanan diğer bütün Kafkas ülkeleri Rusya’nın etkisinden kurtulup uluslararası sisteme entegre olmaya çalışmasına rağmen, Ermenistan gittikçe Rusya’ya bağlı hale gelerek bu bölgede onun çıkarlarını korur tek ülke haline gelmişti. Ermenistan, kendi ülkesinde Sovyetlerden kalan Rus askeri üslerinin devamına izin vermekle kalmamış, diğer Kafkas ülkelerinden kaldırılan askeri üsleri de kendi ülkesine davet etmişti. Rusya’da Ermenistan’ı Kafkasya’da çıkarlarını ulaşabilecek jeopolitik ve stratejik önemi olan bir araç olarak görmekteydi. 

Türkiye ilk başta Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyarak, Ermenistan’a karşı ılımlı bir siyaset izlemiş, hatta gıda yardımında bulunmuştu. 

Milliyet, 21 Eylül 1992, s. 1.

Ermenistan’ın bağımsızlık bildirgesinde ve Ermeni Anayasası’nda soykırım iddiaları bulunması, Ermenilerin Karabağ’ı işgal etmesi ve bundan vazgeçmemesi, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde toprak ve tazminat iddiasında bulunması üzerine Türkiye bu ılımlı siyasetten vazgeçmişti.

Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi, 11. Madde Sözde Soykırımın Kabul Edilmesi için Çalışmalar Yapmak Şeklinde Kaleme Alınmıştır.

Karabağ Sorunu Türkiye ile Ermenistan ilişkilerini gerginleştirdiği gibi, Türkiye ile Rusya’nın arasını da bozmuştu. Rusya bu gerginliğin etkisi ile 15 Nisan 1995’te sözde Ermeni soykırımını tanıyan tavsiye niteliğinde bir karar almıştı. Ermenistan’ın Nahcivan topraklarına saldırması ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Türkiye bu olaya askeri müdahale etmeyi düşünmüş, fakat Rusya buna sert bir şekilde karşı çıkarak olası bir Türk müdahalesinin 3. Dünya Savaşı’nı başlatacağını ve Kars ve Moskova Anlaşmalarının yeniden gözden geçirebileceğini söylemişti. 15 Eylül 2001’de ise Rusya Devlet Başkanı Putin Erivan’daki soykırım anıtını ziyaret etmiş ve oradaki ziyaret defterine yazdığı yazıda açıkça sözde soykırımı tanımıştı. 

“Rusya her zaman Ermeni halkının acı ve trajedisini kendi acısı olarak görmüştür. Ermeni Soykırım Kurbanları anısına başımızı eğelim”.

Putin’in Ziyaret Defterine Yazdığı Yazı

Putin Ziyaret Esnasında

Rusya’nın bu şekilde davranmasının nedenlerinden birisi de Hazar Denizi ve etrafındaki yeni petrol ve gaz rezervlerinin bulunmasıdır. Rusya bu petrol ve gaz rezervlerine hakim olabilmek için Ermeni davasını gündemde tutarak Türkiye ve Azerbaycan üzerinde baskı yapmaya çalışmaktadır.  

Görüldüğü üzere Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da Rusya, Ermeni meselesini devamlı gündemde tutup Türkiye ve Azerbaycan’a baskı yaparak Ermenistan üzerinden siyasi, ekonomik ve güvenlik olarak çıkarlar elde etmeye çalışmıştır. Ermenistan da Rusya ile işbirliğini fırsat bilerek Türkiye’nin Kafkasya politikasına ve özellikle Türkiye’den kaynaklandığını düşündüğü tehdide karşı Rusya’yı denge unsuru olarak görmüş; Türkiye politikasını toprak talebi ve sözde soykırımın tanınması ve tazminat alınması şartları üzerinde kurmuştur.

Rus-Ermeni İlişkilerinin Genel Değerlendirmesi

Rusya’nın Çarlık devrindeki yayılma politikaları, Sovyet Rusya’nın daha sonra da Rusya Federasyonu’nun amaçları arasında yer almıştır. Ortadoğu ve Akdeniz’de söz sahibi olmak, sıcak denizlerde hakimiyet kurmak, Rusya’nın geleneksel siyaseti olmuştur. Rusların bu amaca ulaşması için Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya hakim olması gerekmekteydi. Bunun için de Kafkasya’da ve Anadolu’da Osmanlı Devleti’ni daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni zayıflatacak, belki parçalayacak Ermeni hareketleri ya da bir Ermeni sorunu çıkarmaya çalışmışlardır. Yani, Rusya için Ermenilik, Ermeni hareketleri veya bir Ermeni sorunun çıkarılıp çıkarılmaması, genel siyaset stratejilerinin bir parçasından başka bir şey değildi.  

Ruslar Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenilere bağımsızlık ya da özerk yönetim vaat ederek onları kışkırtmış ve isyan etmelerini sağlamıştır. Ermeniler de karşılarına tarihi bir fırsat çıktığını düşünmüş ve Anadolu’nun her vilayetinde kasaba ve köyünde isyan ederek, Ruslarla savaşan Osmanlı ordusunu arkadan vurmuşlardı. Ermeniler ayrıca isyan ettikleri bütün yerlerde Müslüman ahali üzerine korkunç katliamlara girişmişler, Ruslara öncülük ederek onların Anadolu’ya girişlerini kolaylaştırmışlardır. Van Ermeni isyanı bunun en güzel örneklerinden biridir. Osmanlı Hükümeti Ermenilerin bu vahşetine son vermek için tehcir kararını almak mecburiyetinde kalmış ve savaş bölgesindeki yaklaşık yarım milyon Ermeni daha güvenilir bölgelere göç ettirilmişti. Ermenilerin “Türkler Ermenilere soykırım-genocide yapmıştır” şeklinde suçlamalarda bulunduğu hadise, tehcir olayında değişik sebeplerle ölen Ermenilerdir. Masum insanların ölmesine hiç kimse haklıdır diyemez; fakat, unutulmaması gereken, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı toplu bir şekilde isyan etmelerinin nedeni, başta Ruslar olmak üzere İtilaf Devletleri’nin kışkırtmaları ve yardımlarıydı. Yani, tehcirin asıl amili başta Rusya olmak üzere İtilaf Devletleri’nin kendisidir. 

Rusya, Ermenileri de kullanarak Kafkasya ve Doğu Anadolu’yu ele geçirince Ermenilere verdiği sözleri bir kenara bırakarak bu bölgeleri kendi vilayeti yapmağa karar vermişti. Ermeniler ise her ne kadar Rus çıkarlarına alet edildiklerini anlasalar da Rusların peşinden gitmekten vazgeçmemişlerdi. 1917 Rus İhtilalinden sonra Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile Rusya açısından Ermeni meselesi kapanmış gibi gözükmekteydi. Çünkü, Ruslar askerlerini geri çekme kararı alarak Kars, Ardahan ve Batum olmak üzere bütün Doğu Anadolu’yu Türklere bırakmıştı. Fakat, Rus askerleri çekilirken bütün silah ve cephanelerini Ermeni çetelerine bırakmış, kuvvetlerini artıran Ermeniler de Türk topraklarına yeniden saldırarak yine korkunç katliamlara girişmişlerdi. Yani, Ruslar Ermenileri güçlendirerek bu toprakları kolaylıkla Türklere terk etmeyi istememişti. Ermeniler de bu arada 28 Mayıs 1918’de bağımsızlıklarını ilan ederek Ermenistan Devleti’ni kurmuşlardı. Ermeniler Müslümanlar üzerindeki zulümlerine devam edince, Kazım Karabekir Paşa harekata geçerek onları 3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması’na imzalamaya zorlamıştı. Rusya ile 16 Mart 1921’de yapılan Moskova ve Kafkas Devletleri ile 13 Ekim 1921’de yapılan Kars Anlaşmaları ile sınır sorunları kesin çözüme bağlanmıştı. Rusya, 1922 Kasım ayında Kafkasya’yı işgal ederek Ermenistan’ı Sovyet Ermenistanı haline getirmişti.

Ruslar Ermeniler ile birlikte Birinci Dünya Savaşı ve hemen sonrasında Kafkasya ve Doğu Anadolu’daki Müslüman halka tam anlamı ile soykırım uygulamıştı. 1914-1922 yılı arasındaki dönemde bu gölge felaket yıllarını yaşamıştı. Ermeni ve Ruslar tarafından 1914-1922 yılları arasında Kafkasya ve Doğu Anadolu’da öldürülen  Müslümanların toplam sayısı yaklaşık 1.5 milyon, mülteci durumundakiler ise 1 milyon civarında idi. Yani bölge Müslüman nüfusunun yarısından fazlası ya mülteci durumuna düşürülmüş ya da öldürülmüşlerdi. Bölgenin meskun ahalisinin yanısıra şehirler, kasabalar ve köyler de Ruslar ve Ermeniler tarafından hemen hemen yok edilmişti. Yani, 1914-1922 yılları arasında iddia edildiği gibi Türkler Ermenilere soykırım yapmamış tam tersi olarak Ruslar ve Ermeniler Türk-Müslüman nüfusunu yok etmeye çalışmıştı.

Lozan Antlaşması’nda Ermeni Meselesi gündeme gelmesine rağmen mesele Türk tarafının istediği gibi sonuçlanmıştı. Antlaşmasının ardından Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında 1925 yılında 20 yıllığına Dostluk Antlaşması imzalanmasına rağmen, Sovyetler Birliği Ermenileri kendi politikaları doğrultusunda el altından desteklemiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1945 yılında bu dostluk antlaşması Rusya tarafından yenilenmemiştir. Türkiye de safının Batı tarafında olduğunu belli edince, Sovyet Rusya Türkiye’ye karşı Ermeni kozunu tekrar gün yüzüne çıkartmıştı. Ermenilerin 1915 sözde soykırımının 50. yılında bütün dünya çapında yaptıkları propagandaya en büyük destek yine Rusya’dan gelmişti. 

Rusya 1970’lerden sonra Ermenileri daha yoğun bir şekilde kışkırtarak terör eylemlerine itmişti. En büyük Ermeni terör örgütü olan ASALA Rusya’nın direktifleri ile Lübnan’da kurulmuş ve Rus istihbarat örgütleri tarafından destek görmüştü. 1980’li yılların ortasına kadar Rusya tarafından desteklenen Ermeni terör örgütleri bütün dünyada Türk diplomatların korkulu rüyası olmuştu. 1990’lara doğru kendi derdine düşen Rusya Ermenilerle pek ilgilenmemişti. 1991’de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ermenistan bağımsızlığını ilan etmiş, fakat Rusya’nın etkisinden kurtulamamıştı. Son yıllarda Rusya Kafkaslarda artan enerji savaşında söz sahibi olmak için Ermenistan’ı Türklere karşı bir koz olarak kullanmaya devam etmektedir, gelecekte de bu politikalarından vazgeçmeyeceği aşikardır.