Ana Sayfa
Ermeni İsyanları Mezalimi
Osmanlı Bankası Baskını

​OSMANLI BANKASI BASKINI 26 Ağustos 1896

OSMANLI BANKASI BASKINI 26 Ağustos 1896

Ermeni komitelerinin, Osmanlı Devleti’nde silahlı ve bombalı terör saldırıları 1890’lı yıllarda ciddi bir hız kazanarak irili ufaklı birçok yerleşim birimine sıçramıştı. Başta İstanbul olmak üzere pek çok şehir ve kasaba bu saldırılardan etkilenmiş, bunların sonucunda binlerce insan hayatının kaybetmişti. 1890-96 yılları arasında meydana gelen vilayetlerdeki ve özellikle İstanbul’daki karışıklıklar daima aynı temel özellikleri taşıyordu. İlk olarak, şehrin herhangi bir yerinde bir saldırı yapılıyordu. Mekân olarak Osmanlı Bankası veya Ermeni Patrikhanesi’nin çevresi gibi yerler seçiliyordu. Avrupalı gazeteciler ise bu olayların gerçekleştirildiği yerlere davet ediliyordu. Olayların failleri her zaman yurt dışına gönderiliyorlardı. Bunun sebebi kısmen dış baskılar kısmen de Babıâli’nin affetmenin yatıştırıcı bir etki yapacağını düşünmesiydi. Bu durum komite elebaşlarına saldırı üstüne saldırı yapma cesareti veriyordu. Hatta bazen ihtilalcilerin arzuladığı şekilde insanları sinirlendiriyordu: Ermeni ölü ve yaralılarının olduğu ayaklanmalar bir kez daha dünyada haber oluyordu. İşte bu eylemler arasında özellikle 26 Ağustos 1896 tarihinde meydana gelen Osmanlı Bankası Baskını ve aynı anda İstanbul’un farklı noktalarında gerçekleşen saldırılar başkentte ciddi kargaşa yaratmıştı.

Osmanlı Bankası’nın Eminönü’nden Görünüşü

 

Banka Baskını’nı Kimler Gerçekleştirdi?

26 Ağustos 1896 Çarşamba günü Taşnak Ermeni Komitesi’nin İstanbul şubesine mensup komitecilerce tertiplenen Galata’daki Osmanlı Bankası Baskını aslında daha geniş çaplı bir organizasyonun sadece bir parçasıydı. Baskın küçük bir terörist grup tarafından gerçekleştirilmiş mahallî bir olaydan ziyade gerek saldırılara katılanlar ve gerekse saldırılan mekânların sayısı dikkate alındığında, çok kapsamlı bir saldırı olarak dikkati çeker.

ARF Founders

Baskını Gerçekleştiren Taşnak Komitesi’nin Kurucuları

Soldan Dağa: Stepan Zorian, Christaphor Mikaelian, Simon Zavarian

Taşnak Amblemi

 

Kaynaklarda Taşnak Komitesi’nin bir eseri olarak gösterilen İstanbul Ermeni olaylarını yönetmek üzere İstanbul’a üç Rus Ermenisinin geldiği belirtilmektedir. Varto (Vart Badrigian), Boris (Sembat Khachadourian) ve Mar (Mikail Der Mardirosian) adlı bu üç Kafkas Ermenisi tam yetkiyle harekâtı yönetiyordu. 

Baskının Fikir Babaları

Varto (Vart Badrigian): (?-1907) Varto 1895, 1896 ve 1897 yıllarındaki Kafkasya Royanagan Kongreleri ile Ermeni Devrimci Federasyonu’nun ikinci ve üçüncü Dünya Kongrelerine katılmış olan eski bir Hınçak mensubudur. Daha ziyade Bulgaristan’da faaliyette bulunmuş Varna’da Sharzhoum (Hareket) adlı bir dergi çıkarmıştır. Adı geçen bu dergide Kristopher, Rustem ve Tavtian gibi komite liderlerini eleştiren yazılar yayınlaması şimşekleri üzerine çekmiş ve bunun sonucunda Balkan Merkez Komitesi Varto’nun durumunu Dördüncü Dünya Kongresi’ne sunmuş ölüm cezasına çarptırılması istenmiştir. Nihayetinde alınan karar aynı yıl yerine getirilmiştir.

Boris (Sembat Khachadourian): Doğum tarihi belli olmayan Boris, Ermeni İhtilalci Federasyonu’nun ilk on yılında önemli bir Taşnak militanı ve lideriydi. 1897 baharında Bulgaristan’daki liderler toplantısına katıldıktan sonra, İstanbul’da hasta olan Hovnan Tavtian’ın yerine almak üzere oraya geldi. Ağustos 1897’de İstanbul’da Babıâli ve bazı bölgelere yapılan saldırıların önderliğini yaptı. İkinci Dünya Kongresi’nde Batı Bürosu’na üye olarak seçildi. 1899 yılında Büro onu Hraç’a yardım etmek üzere İskenderun’a gönderdi. Boris 1900 yılının sonunda kadar orada kaldı. Daha sonraki yıllarda yaptıkları ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir. Muhtemelen bu gibi faaliyetlerden geri durmuştur.

Mar (Mikail Der Mardirosian) (?-1931) Bayezid’de doğan Mar, Ermeni İhtilalci Federasyonu’nun ikinci neslinin en idealist ve kendini bu yola adamış üyelerinden biriydi. 1896 yılının başlarında Cenevre’deydi. Aynı yıl içerisinde görevli olarak Mısır, Kıbrıs ve İstanbul’da bulundu. Ertesi sene Bulgaristan’a daha sonra tekrar Kıbrıs’a gönderildi. Hraç ve Hadig ile birlikte 1898’deki İkinci Dünya Kongresi’ne Kilikya’da gerçekleştirmek istedikleri ihtilalle ilgili bir plan sundular. Hraç ile birlikte Kilikya Merkez Komitesi’ne üye olarak seçilerek Kasım 1898’de gizlice Kilikya’ya gitti. Fakat Temmuz 1899’da yakalandı ve 1905 yılının sonuna kadar Maraş zindanında hapis yattı. Serbest kaldıktan sonra önce Cenevre’ye daha sonra 1906’da Kafkasya’ya 1909’da İstanbul’a ve yine 1913’te Kafkasya’ya gitti. Sovyet döneminde Ermenistan’da kaldı ve Haziran 1931’de orada öldü.

Bankayı Basan Komiteciler

Banka baskınını gerçekleştiren Ermenilerin sayısı ile ilgili birçok kaynak farklı bilgiler vermektedir. Ermeni kaynaklarında bankayı basanların sayısı yirmi ile otuz arasında verilmektedir. Osmanlı arşiv belgelerinden anlaşıldığı kadarıyla 26 Ermeni bu baskını gerçekleştirmişti. Baskının üç önderi Bedros Paryan (Papken Suni)Karakin Pastırmacıyan (Armen Garo) ve Haik Tiryakiyan (Hraç Andreasyan) idi. 

Bedros Paryan (Papken Suni): 

Osmanlı Bankası’na yapılan baskını yönetenler arasında liderliği başlangıçta elinde bulunduran Papken Suni lakaplı Bedros Paryan’dı. 1872’de Eğin yakınlarındaki Pingian’da doğan Bedros Paryan erken yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmiş ve eğitimini burada tamamlamıştır. Aristokrat bir aileye mensup olan Paryan, İstanbul Galata’daki Getronagan Ermeni Okulu’nun 1892-93 mezunları arasındaydı.

Bedros Paryan’ın Mezuniyet Fotoğrafı (arka sıra sağdan üçüncü)

Mezuniyetini müteakip bahriye okuluna devam etti. Buradaki eğitimi esnasında kendisi gibi ihtilalci fikirlere sahip birkaç gençle birlikte “Syunik” adlı milliyetçi bir grubun kurucusu oldu. Nihayet bu grup Taşnak Partisi’ne katıldı. 1895 yılında Taşnak Partisi İstanbul Merkez Komitesi’nin üyesi oldu. Paryan, Parti eğitimini ise “Yusufyan Okulu’nda” aldı. Partiye katıldıktan sonra üzerine şüphe çekmeden ve kimseye fark ettirmeden istihbarat toplama yeteneği ile tanındı. İstihbarat toplarken Osmanlı polisine fark edilmemek için fes veya çiftçi elbiseleri giymesi dikkate değerdir. Ermeni kaynakları baskının onun parlak bir fikri olduğu, baskını akıllıca tezgâhladığı, olaydan bir gün önce yapılan toplantıda tabanca, el bombası ve diğer silahları harekatın içinde bulunacak diğer arkadaşlarına elleriyle teslim ettiği dile getirilmektedir. Baskının liderliği kendisindeydi ancak baskın başlangıcında üzerinde taşıdığı bombanın patlaması Bedros Paryan’ın sonu oldu. Paryan baskından bir gece önce yaptıkları toplantıda arkadaşlarına Ermeni meselesi ile ilgili ateşli bir konuşma yapmış ve akıtacakları kanlarının boşa gitmeyeceğini belirtmiştir.

Bedros Paryan (Papken Suni)

Karakin Pastırmacıyan (Armen Garo): 

Bedros Paryan’ın ölümü üzerine, Armen Garo lakaplı Karakin Pastırmacıyan baskının liderliğini ele almıştır. Baskını yürüten Karakin Pastırmacıyan 9 Şubat 1872 tarihinde Erzurum’da itibarlı ve varlıklı Pastırmacıyan ailesinin bir mensubu olarak dünyaya geldi. Orta öğretimini Erzurum’daki Sanasaryan Koleji’nde 1891’de tamamlayarak okulun ilk mezunlarından oldu. 1894 yılında Fransa’ya gitti ve Nancy’de Tarım Fakültesi’ne kaydoldu. Niyeti Avrupa’daki yeni tarım tekniklerini öğrenerek ailesine ait topraklarda bu yeni teknikleri uygulamak ve böylece Ermeni çiftçilerine de pratik dersler vermekti. Eğitimine başladıktan sonra banka baskının üçüncü lideri olan Haik Tiryakiyan ile buluştu. Kendisini daha önceden tanıyan Tiryakiyan’ın ısrarlarına rağmen ilk başta Taşnak Partisi’ne katılmayı kabul etmedi. Bu sırada Hınçak ve Taşnaklar arasında sürekli tartışmalar olduğundan ve bu tartışmalara katılmadığından bahseden Pastırmacıyan’ın fikrini değiştirmesine neden olan olay, 1895 Ekim ve Kasım aylarında Zeytun’daki gelişmelerdi. Bu olaylar Nancy’deki Ermeni öğrencilerini harekete geçiriyor, toplantı üstüne toplantı yapan üniversitedeki yirmi altı Ermeni öğrenciden sadece Pastırmacıyan’ın nam-ı diğer Armen Garo’nun da içinde bulunduğu dört kişi (Haik Tiryakiyan, Sarkis Srentz ve Max Zevrouz) eğitimlerini yarıda bırakarak Taşnak Partisi’nin “öç alma” faaliyetlerine katılma kararı alıyorlardı. 

Baskının Gerçekleştiği Dönemde Karakin Pastırmacıyan (Armen Garo)

İşte bu tarihten sonra Armen Garo’nun hayatına yön veren Taşnak Partisi olmuştur. Dört arkadaşıyla Cenevre’ye giderek Ermeni Devrimci Partisi’ne üye olmuştur. Garo burada alınan kararlar doğrultusunda önce Mısır’a daha sonra Banka Baskını’na katılmak üzere İstanbul’a gelmiştir. Baskın sonrası önce Marsilya’ya, sonra İsviçre’ye gönderilmiş ve yarıda kalan eğitimine burada devam ederek 1900 yılında Kimya doktoru olarak mezun olmuştur. 1898 yılında yapılan Taşnak Partisi’nin İkinci Dünya Kongresi’nde Batı Bürosu’na seçilmiştir. 1901 yılında Tiflis’e gelerek buraya yerleşmiş, 1905 Ermeni-Azeri mücadelesinde şehrin savunmasının öncülüğünü yapmıştır. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Erzurum milletvekili seçilerek İstanbul’a gelmiş ancak 1914’te tekrar Kafkasya’ya dönerek Ermeni çete reislerinden Dro’nun (Drastamat Ganayian) sağ kolu olarak gönüllü birliklerde yer almıştır. Ermenistan’ın kurulmasından sonra Paris’te Ermeni Ulusal Delegasyonu’nda, daha sonra ise Ermenistan’ın Washington büyükelçiliği görevlerinde bulunan Garo adını cezalandırıcı Yunan tanrısından alan gizli Nemesis örgütünün kurulmasına da önayak olmuştur. 1921-22 yıllarında Türk liderlere yapılan saldırıları planlayanların içerisinde yer almış olan Garo, 23 Mart 1923’te ilerleyen hastalığı nedeniyle Cenevre’de ölmüştür.

Karakin Pastırmacıyan

Karakin Pastırmacıyan’ın Anıları

Haik Tiryakiyan (Hraç Andreasyan):

Banka Baskını’nı yapan grubun üçüncü lideri ise Hraç Andreasyan lakaplı Haik Tiryakiyan’dır. 1871’de Trabzon’da doğan Tiryakiyan, Armen Garo gibi 1893-95 yılları arasında Nancy’de tarım eğitimi aldı. Garo ve iki arkadaşı ile birlikte eğitimini yarıda keserek Cenevre’ye gitti ve Taşnak Partisi’ne katıldı. Banka Baskını’nda aktif bir şekilde yer alan Tiryakiyan, baskın öncesinde ve sonrasında Kıbrıs, Balkanlar ve Rusya’da partinin örgütlenmesi için faaliyetlerde bulundu. İkinci Dünya Kongresi’nde Kilikya Merkez Komitesi’ne üye olarak seçildi. Bir süre Hatay’da kaldıktan sonra İzmir’e geçen Tiryakiyan, 1901 yılında Taşnak Komitesi’nin kararı doğrultusunda burada zengin Ermeni tüccarlarından tehditle para toplamak için “Potorig” adında bölgesel bir komite kurdu. Eylül 1902’de yakalanan Haik Tiryakiyan bir süre İzmir’de hapiste kaldıktan sonra Bodrum’a sürgüne gönderildi. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra serbest kalan Tiryakiyan, İstanbul’a yerleşti ve Azadamard gazetesinin müdürü oldu.

Haik Tiryakiyan (Hraç Andreasyan)

Diğer Bazı Komiteciler

Vardan Sahbaz (Minas Tonikyan)

Avo (Avedis Maghakyan)

Zareh Kachikyan

Hagop Hozikyan

Muşeg Yenorg Anusyan

Mihran Karabetyan

 

Neden Osmanlı Bankası Hedef Seçildi?

Ermeni tarihçi Basmacıyan, Ermeni sorununu dünya kamuoyuna duyurabilmek için o tarihte İstanbul’daki en uygun yer Osmanlı Bankası idi demektedir. Baskını gerçekleştiren komitecilerin de bu şekilde düşündüğü kendileri ile daha sonra bir görüşmede bulunan Banka Müdürü Edgar Vincent sekreteri olan Barker tarafından dile getirilmektedir.

Barker, komitecilerle yaptığı görüşmede, kendisine Osmanlı Bankası ile Credit Lyonnais Bankası’nın işgal sebeplerini şu şekilde itiraf ettiklerini belirtir: 

1. Bu kurumlarda çeşitli milliyetlere mensup birçok kişi bulunduğundan, bu devletler vatandaşlarının canını kurtarmak için Türklerden istediklerini alma konusunda kendilerine yardım etmek için hazır olacaklardı. 

2. Banka savunması ve kuşatılması en kolay yapıydı. 

3. Avrupalı devletlerin çıkarlarının yanı sıra, dinamitlerini kullandıkları takdirde bankadaki mal ve paranın tamamının yok olması çeşitli mali pazarlarda ağır zararlara sebep olacaktı.

4.    Banka şehrin en ünlü binası olduğu için bu hareket daha çok dikkati çekecek ve Ermeni sorunu en alt sınıfın önüne konulacak, bu konuda en güçsüzlere ve zayıflara cesaret verilmiş olacak ve hâlihazırda Türk korkusuyla çekinenler de heyecana getirilecek.

Karekin Pastırmacıyan ise hatıralarında, hareketlerini başarılı bir şekilde sonuçlandırdıkları takdirde İstanbul’un Avrupalı ordularca işgal edileceğini ve Ermeni sorununun istedikleri şekilde nihayete ereceğini düşündüklerini dile getirmektedir. Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere olayları gerçekleştiren komitecilerin beklentileri Avrupalı büyük devletlerin Ermeni sorununa daha aktif bir şekilde müdahil olmalarıdır. Dahası, komitecilerin Banka Baskını ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde olaylar meydana getirme cesaretini Avrupalı devletlerin tavırlarından aldığı bile söylenebilir. Nitekim yine Pastırmacıyan, Avrupalı büyük devletlerin 1896 Mayısında Sultan’a, İstanbul’da bir kere daha herhangi bir karışıklık çıktığı takdirde düzeni sağlamak için on iki savaş gemisi askeri karaya çıkaracakları tehdidinde bulunduğunu belirtmektedir. 

Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere banka baskınını gerçekleştiren bu kişileri harekete geçiren temel faktör, aslında Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı takındıkları tavırdır. Bu noktadan hareketle Ermeni komitecileri Osmanlı ekonomisinin adeta kalbinin attığı yer olan Osmanlı Bankası’nı basmaya hiç tereddütsüz karar vermişlerdi.

İstanbul’daki Saldırılar ve Baskın Planı Nasıl Yapıldı?

Kaynaklar Osmanlı Bankası’nın basılması ve İstanbul’un çeşitli bölgelerinde olaylar çıkarmak amacıyla harekete geçen Taşnak Komitesi’nin baskın planı ile ilgili farklı bilgiler vermektedir. Armen Garo baskın öncesinde yapılan toplantıda altı maddelik bir planın ortaya konulduğunu belirtmektedir. Bu plana göre; 

1. Osmanlı Bankası’na yapılacak baskın saat tam 12:00’da 75 kişi ve 200 bomba ile gerçekleştirilecek.

2. Tam bu sırada Gnuni, Artashes ve Misakyan’ın liderliğinde Samatya’daki komiteciler, askerleri dışarı çıkarmak için kışlaları bombalayacak, bu sırada daha önceden belirlenmiş yerlerden bombalar üzerlerine sağanak şeklinde yağdırılacak. 

3. Kendini bu yola adamış dört gençle birlikte Edward, Galata Köprüsü’nde bekliyor olacak, Sadrazam arabası ile köprüden geçerken sekiz bomba ile öldürülecek. 

4. Pera (Beyoğlu) Caddesi’nde Osmanlı Bankası’na gidecek olan askerlerin üzerine bomba atmak üzere belirlenmiş dört bölgeye adamlar yerleştirilecek.

5. Muşlu iki genç,  askerler dışarı çıkarken Galatasaray’a (hükümet binası) büyük bir bomba atacaklardı. 

6. Nihayet Banka’nın işgal edildiğini duyan Levon, hazırlanan bildiriyi çeşitli Avrupa büyükelçiliklerine vermek üzere hemen harekete geçecekti. 

Karakin Pastırmacıyan nihayi bildirilerinin bu şekilde kaleme alındığını ve bu bildirinin daha önce Vramian, Boris ve kendisi tarafından yazıldığını dile getirmektedir. Baskın planı ile ilgili bir başka senaryo ise Esat Uras’ın eserinde yer almaktadır ve planının aşağıdaki şekilde olduğunu ifade etmektedir. 

1. Beyoğlu, Ağa Camii’nden başlayarak İstanbul’un çeşitli semtlerinde, Galata Köprüsü’nün iki başında, Galata Ermeni Büyük Merkez Okulu, Tepebaşı, Galatasaray, Tünel çevresinde ve diğer önemli yerlerde odalar kiralanacak.

2. Kiralanan bu odalarda sekiz-on kişilik komite kuvvetleri bulunacak, bu kişiler halk üzerine bomba atacak ve başkentin önemli noktaları işgal edilecek.

3. Altı komiteci Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa’ya bombalarla saldıracak.

4. Beyoğlu’ndaki büyük caddelerde kum ve çakıllarla siperler yapılacak, bu siperlerin yapılması için gerekli kum ve çakıllar torbalar içinde göç eşyası taşınıyormuş gibi öküz arabalarıyla taşınacak, bu arabalar yerlerine geldikten sonra öküzleri çıkarılacak ve bu arabalardan siper olarak faydalanılması için sokak ortasında bırakılacaklar.

5.Harekâtın en önemli noktası, Osmanlı Bankası’nın basılması ve havaya uçurulmasıdır.

İçerik tam olarak aynı olmasa da bu iki planda hedefin bombalı eylemler yaparak düzene darbe vurmak olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Uras’ın verdiği planın beşinci maddesi, bu planın daha geniş çaplı olduğunu göstermektedir. Nitekim harekatın en önemli noktasını banka baskını olarak vermektedir. Alınan kararlarla ilgili diğer bir senaryo ise Banka Müdürü Edgar Vincent’ın sekreteri F. Barker’in İngiliz Elçiliği’ne verdiği raporda yer almaktadır. Bu plana göre saldırılacak yerler aşağıdaki şekilde belirlenmişti.

İstanbul Tarafı

1-    Babıâli 

2-    Ermeni Patrikhanesi

3-    İstanbul’un Bakırköy’e kadar olan kısmı

Galata Tarafı

1-    Osmanlı Bankası’nın işgali

2-    Creditt Lyons Bankası’nın işgali

3-    Voyvoda Karakoluna bomba ile saldırı

Beyoğlu Tarafı

1-    Galatasaray Polis Karakolu’na bomba ile saldırı

2-    Aya Triyada Rum Kilisesi’ne bomba ile saldırı.

Bu bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Ermeni komitecileri İstanbul’un sekiz bölgesinde olaylar meydana getirme planı yapmışlardı. Baskın sırasında banka içerisinde kalan ve bu saldırı ile ilgili bir rapor hazırlayan müdür yardımcılarından Gustav Wülfing, Armen Garo ile yaptığı mülakatta kendisine bu sayıya yakın bir rakam verdiğini, bu saldırının kentte aynı anda gerçekleştirdikleri yedi saldırıdan sadece biri olduğunu belirttiğini dile getirmektedir

Cephaneler Hazırlanıyor

Armen Garo cephanelerin hazırlanması ve taşınması konusunda ayrıntılı bilgiler vermektedir. Garo İstanbul’a vardığı gün ile baskının gerçekleştiği sekiz gün içerisinde gizli (kalhane) dökümhanelerinden 400 bomba kovanını Beyoğlu’ndaki Iskuhi’nin (Haik Tiryakiyan’ın nişanlısı daha sonra evlenmişlerdir) evine taşıdıklarını, burada bombaları hazırladıktan sonra daha önceden belirlenmiş İstanbul’un çeşitli bölgelerine dağıttıklarını ve tüm bu işleri yirmi ile yirmi beş yaşları arasında öğretmen ve öğrenci olan, üçü bayan 10-12 güvenilir kişi ile gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir. 

Komitecilerin aldıkları karar doğrultusunda baskınlarda kullanılmak üzere Bulgaristan’daki komite merkezinden 100 tüfeğin getirtilmesi kararlaştırıldı. Bunun yanı sıra Üsküdar, Samatya ve Hasköy bölgeleri için de hazırlıklar yapılmış, bombalar Üsküdar’da Arapkirli Ermeni Serkiz ve Mikael adlarındaki iki kardeşe, büyükleri 15, küçükleri 10 kuruşa sipariş edildi. Bombaların denemeleri de Kağıthane’de yapıldı. Bombalar Üsküdar’dan Kabataş’a oradan da öküz arabaları ile Beyoğlu’na aktarıldı.

Sonradan Ele Geçirilen Bombalar

Burada dikkati çeken bir husus da bombaların çokluğu idi. Toplam 750 bomba taşınmıştı ve bu bombalardan 12 tanesi 25 kilo çekiyordu. Bombaların üzerinde ise Taşnak Komitesi’nin ilk harfleri buluyordu. Bombaların yanı sıra 800 civarında Amerikan yapımı tabanca da taşınan cephane arasındaydı. Dönemin Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa anılarında bombaların yapılması ve İstanbul’daki çeşitli semtlere taşınması konusunda ayrıntılı bilgiler vermektedir.

Ele Geçirilen Bombalar: Le Petit Journal, Supplement Illustre, 15 Kasım 1896, s. 365.

Komiteciler Elçiliklere Muhtıralar Gönderiyor

Ermeni komiteleri İstanbul’da düzenledikleri olaylar öncesinde Avrupalı büyük devletlerin büyükelçilerine muhtıralar göndermeyi alışkanlık haline getirmişlerdi. Baskın öncesi gönderilen bildirilerde komiteciler niyetlerini açıkça ifşa etmişlerd: 

“Ermeni halkı şimdiye değin saygı duyulan anayasal ve kadim haklarının ihlal edilmesine karşı yüksek sesle protestosunu gerçekleştiriyor. Ermeni halkı ne Bartolomeos’u ne de heyete üye olmaya zorlanan Nuryan ve Abraham Paşa gibi değersiz adamları tanımıyor. Bu sıralar Türk hükümeti cezası verilmemiş cürümlerine yenisini ekledi. Devletler davranışlarıyla kendilerini Babıâli’nin suç ortağı haline getirdiler…. Bir kere daha Ermenilerin büyük öfkesi salıverilmek üzere, sergilenecek harekâtın tüm sorumluluğu Sultan ve büyük devletlerin temsilcilerine düşecektir”.

Bir başka muhtırada özetle şunlar ifade ediliyor: Ermeniler insani hakları reddedilerek aşağılandı ve şikâyetlerinin çığlığı kanlarının içinde boğulmaya çalışılarak, milli şerefleri öldürücü bir biçimde yaralandı, kanlarıyla kutsanmış taleplerine şimdi kara bir hayalet gibi önlerine dikilmiş olan değişmeyen kutsal öç alma fikri eklendi”.

Bildirinin taleplerin dile getirildiği kısmı şu şekildeydi: 

“Diplomasi oyununun zamanı geçti. Yüz bin şehidimizin kanı bize bağımsızlık talebinde bulunma hakkı veriyor. Düşmanlarımızın tüm kinayeli sözlerine rağmen, biz talepte bulunmadık ve bulunmayacağız, fakat gerekli olan şudur. Yani,

1.Ermenistan için altı büyük devlet tarafından seçilecek kökeni ve milliyeti Avrupalı bir yüksek komiser.

2.Vali, Mutasarrıf ve Kaymakamların bu yüksek komiser tarafından tayin edilmesi ve Padişah tarafından onaylanması

3.Avrupalı subayların komutasında yerli halktan seçilmiş milis, jandarma ve polis örgütlenmesi.

4. Avrupa sistemine göre adli reform

5.Mutlak bir din, eğitim ve basın hürriyeti

6.Ülke gelirlerinin dörtte üçünün mahalli ihtiyaçlara harcanması

7.Gecikmiş borçların tamamının silinmesi

8.Beş yıl vergiden muafiyet, daha sonra beş yıllık sürede Sultan hükümetine ödenecek verginin son karışıklıkların sebep olduğu zararlara sayılması.

9.Gasp edilmiş olan malların derhal iadesi.

10.Ermeni göçmenlerin serbestçe geri dönmeleri

11. Politik suçlardan ceza almış Ermeniler için genel af.

12.Ermenistan’ın başlıca şehirlerinden birinde oluşturulacak büyük devletlerin temsilcilerinden meydana gelen yukarıda bahsi geçen maddelerin uygulanmasını gözetecek olan geçici bir komisyonun tayin edilmesi. 

Bunlar bizim taleplerimiz. Gayemize varmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız. Bundan böyle kendimizi her türlü sorumluluktan hariç tutuyoruz. Bu genel tehlike esnasında kaderin kurbanları olabilecek yerli ve yabancı herkesin kayıplarına peşinen yas tutuyoruz. Bunlar için üzgünüz fakat bu genel sefaletin varlığı içerisinde kısmi yas tutmanın yeri yoktur. 

Öleceğiz, bunu biliyoruz fakat Ermeni milletinin iliklerine kadar işlemiş olan ihtilal, insani haklarımızı almadıkça tek bir Ermeni kaldığı sürece, sultanların tahtını tehdit etmeye devam edecek”.

Ve Banka Baskını

Taşnak Komitesi mensupları aldıkları karar doğrultusunda 26 Ağustos Çarşamba günü harekete geçmişlerdi. Banka baskınının anlatımı konusunda çoğu kaynak birbiri ile örtüşmektedir. Saldırı, 26 Ağustos günü öğleden sonra saat 13:00 civarında başlamış, hamal kıyafetinde bir grup silahlı Ermeni bankanın kapısındaki nöbetçileri öldürüp zorla içeri girmişti. Çok sayıda humbara dinamit lokumu içeri sokulmuş ve kısa sürede banka binası ele geçirilmişti.

Osmanlı Bankası Baskını’nı Tasvir Eden Bir Çizim

Baskın Tasvirleri

Haik Tiryakiyan olay sabahı saat 6:30’da toplandıklarını, baskını başlatmak için altı kişinin yettiğini, vedalaştıktan sonra Hosrov ve Papken’in altı fedayiyi aldığını dile getiriyor ve şu şekilde devam ediyor; “Bomba torbaları omuzlarımızda, tabancalar elerimizdeyken evden çıktık. Bankaya yaklaştığımız zaman öncü arkadaşlarımızın attıkları bombaların, silahların seslerini duyduk. Daha heyecanla koşmaya başladık. Aslında, büyük caddede karışıklık başlamıştı. Herkes korku ve dehşet içinde öteye beriye koşuyorlardı. Bankaya yetiştik ve içeri saldırdık. Aşağıda kapının önünde bizden üç kişi devrilmişti. Sonra da birisini yaralı bulduk”.

Papken Suni baskının lideri olarak genç komitecilere baskın öncesi şu konuşmayı yapmıştı;

“Dostlar, burada 75 kişinin olacağını bekliyorduk, sadece 31 kişi sözlerini tuttular, firarilere yazıklar olsun, görevimizi yerine getireceğiz. Osmanlı Bankası’na saldıracağız, Avrupalı devletler taleplerimizi karşılayana kadar içeridekileri rehin tutacağız. Binanın içerisindeyken çalışanlara herhangi bir zarar gelmemesine dikkat edin, binanın içerisinde silah atmayın, sadece dışarıya ateş edin, askerlere ve ayaktakımına. Kendinden emin olmayan kimse varsa çekinmeden burada söylesin, sonradan paniğe yol açacağına ve diğerlerine kötü örnek olacağına şimdiden çekilsin.”

Lider Papken Suni

Papken Suni’nin yaptığı konuşmadan onun sadece askerlere ve ayaktakımına ateş edilmesini istemesi amacın aslında ayaktakımı diye tabir ettiği insanların galeyana gelmesidir. Yani aslında amaç karışıklık çıkararak Müslüman halkın karşılık vermesini sağlamak ve böylece batılı devletlerin müdahalesine yol açmaktı.

Armen Garo: Saat neredeyse 13:00 civarında Banka binasına giren ilk kişi Armen Garo’ydu. İlk saldırıyı gerçekleştirecek altı kişiye verilen görev kapıdaki nöbetçileri öldürmek ve bomba ve cephanelerle içeriye girene kadar kapıyı açık tutmaktı. Bu sırada Armen Garo da elinde silahla banka çalışanlarının kaçmasına engel olacaktı. 

Saat 12:50’de Armen Garo İngiliz okulundan çıkmış, altı kişi saat tam 13:00’da bankaya saldırıyı başlatmış olacaklardı. Garo, bankaya girdikten sonra veznedara yaklaşarak zaman kazanmış ve ona çeşitli sorular sormuş, bir frank kaç kuruş, bir Türk altını kaç frank gibi. İlk saldırıyı gerçekleştirecek altı kişinin gelip gelmediklerine bakmak için tekrar dışarı çıkan Garo, karşıdaki küçük kahve dükkanına geçerek bir sigara almış ve bu sırada ilk altı kişi sokağın başından görünmüştü. Bankaya doğru gelen bu kişilere kafası ile işaret eden Garo onlarla birlikte bankaya doğru yürümüş ve kapıya kadar gelmişti. Artık baskının fitili ateşlenmişti ve ilk iş olarak banka kapısında bekleyen nöbetçiler ortadan kaldırılmalıydı. Komitecilerin planları işliyordu.

Başlama işareti Garo’dan gelmişti, kafasını başlayın anlamında sallayınca Bayburtlu Hovhannes tabancasını çekmiş ve Arnavut nöbetçiye iki el ateş etmiş, fakat vuramamıştı. Ateşe karşılık veren Arnavut nöbetçi Hovhannes’i vurmuş, ancak diğer dört komitecinin ateşi ile nöbetçilerden biri ve iki asker vurulmuş, ikinci Arnavut nöbetçi içeriye kaçmıştı. Beş komiteci kapıda savunma pozisyonu almışken, Armen Garo caddenin karşısındaki kaldırımda İngiliz okulunun bulunduğu sokağa doğru bakıyordu. Bu sırada insanlar hızla sağa sola koşuyor, dükkânlar kapanıyor ve arabacılar Beyoğlu’na doğru gidiyordu. Garo tam bu sırada yaklaşık yirmi arkadaşının geldiğini fark etmişti. Silahları ellerinde bankaya koştuklarını görünce, bankanın kapısına yaklaşmış, içeri girmiş ve bu sırada gelen arkadaşlarına ateş etmeye hazırlanan jandarmayı da vurmuştu. 

Gelen komitecilerin en önünde Papken ve Hraç vardı. Hraç en önde, boynundan asılan sarı deri çantanın içerisi patlayıcı dolu idi. Bankaya giren Garo kendisine verilen görevi yerine getirmek üzere müdürlerin odasına gitmiş fakat kimseyi bulamamıştı. Bunun üzerine kapının kapatılıp kapatılmadığını kontrol etmek için giriş kısmına geri dönen Garo, Papken ve Hraç’ı göremeyince orada bulunanlara nerede olduklarını sormuş ancak olumsuz cevap almıştı. Bu esnada yanındaki komitecilerin ve dışarıdaki askerlerin sürekli ateşi neticesinde ortalık toz duman olmuştu. Dışarıdan yapılan ateşe daha fazla dayanamayacaklarını düşünen Garo, kapının ne pahasına olursa olsun kapatılması gerektiğine karar vermişti. Bunu gerçekleştirmek için binanın içinde dağılmış ve amaçsız bir şekilde dışarıya ateş eden komitecileri toplamak için harekete geçen Garo, kapıda bulunanlara ayrılmamalarını tembih ederek arkadaşlarını aramaya başlamış ve yaklaşık sekiz on kişiyi toplayıp hepsini kapıya getirmişti. Buradan anlaşıldığı kadarıyla Armen Garo ilk iş olarak kapının kapatılması gerektiğini düşünüyordu. Kapı kapatıldığı takdirde askerlerin içeriye girmesi engellenmiş olacak, komiteciler de rahat bir nefes alacaklardı.

İngiliz Penny Illustrated Gazetesinin Baskın Tasviri

Dışarıdan ateşin devam etmesi üzerine komiteciler bunu engelleyip kapıyı kapatmak için pencereden dışarıya beş bomba atmışlar ve bunun üzerine sokak geçici olarak boşalmıştı. Attıkları bu beş bombanın sokağı Türk askerlerinden temizlediğini söyleyen Garo, birkaç ölünün yerde yattığından birkaçının ise ciddi bir şekilde yaralandığından bahsetmektedir. Asker ve yetkililer ise geri çekilmişti. 

Bu beş bombanın meydana getirdiği dehşet komitecileri biraz rahatlatmış, bundan sonra Garo her pencereye bir adam yerleştirerek her birine dört beş bomba vermişti.  Ve ıslık çaldığı sırada onları dışarıya atmalarını söylemişti. Komiteciler kapıya yaklaşan askerler üzerine bomba atarak onların uzaklaşmalarını sağlamışlardı. 

Armen Garo attıkları bombaların etkisi ile ilgili hiçbir ayrıntıya girmiyor. Ancak diğer lider Hraç attıkları bombaların çok etkili olduğundan bahsetmektedir. Sivil ve askerler üzerine orta boy bir bomba attıktan sonra insanların haykırdıklarını, kaçıştıklarını belirten Hraç, yaralı ve ölülerin kaldırıldığını, yerlerine yeni askerlerin getirildiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor; 

“Başka bir bomba daha, yine aynı feryatlar, kaçışmalar. Bombalar şaşılacak sonuçlar veriyordu. Dokunduğunu derhal öldürmüyor; fakat etlerini parçalıyor, azap, ıstırap içinde kıvrandırıyordu. Özellikle büyük bombalar top sesi çıkarıyorlar, etrafa dehşet saçıyorlardı

Amerikan Brookly Daily Eagle 28 Kasım 1896 tarihli nüshasında baskın tasviri

 

Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa anlatıyor:

Nazım Paşa olayın olduğu günün sabahı Zaptiye Nezareti’ne geldiği sırada Beyoğlu Dolapdere mevkiinde arabacı Agop adında bir Ermeni’nin o tarafta görevli bir polis devriyesi üzerine humbara attığını, polis memurlarının bu bombadan kurtulduklarını, ancak oradan geçmekte olan Kasap Niko adlı bir şahsın ağır bir şekilde yararlandığını belirtmektedir. Yakalanan Agop’un kendisine bugün kıyamet kopacak, hükmünüz, hükümetiniz bitecek, beni isterseniz şimdi asın; isterseniz diri diri yakın, ağzımdan başka söz alamazsınız dediğini dile getirmektedir. Yine buna benzer bir başka vakada, Samatya’da Vartan adından sarhoş bir Ermeni gazinodayken söylediği bazı sözler üzerine yakalanmış ve Nazım Paşa tarafından sorgulanmıştır. Vartan’ın sözleri şu şekildeydi:

“- Ey millet! Türk, Rum, Ermeni kim varsa dinlesin!... Bugün ne olursa olacak; bugün bir güneş batacak, başka bir güneş doğacak. Bugün akşamüzeri bütün İstanbul ahalisi “yaşasın Ermenistan diye bağırmaya mecbur olacak”. 

Sarhoş olduğu için her şeyi anlatan Vartan, İzmirliyan’ın patriklikten uzaklaştırılmasının intikamını almak için komitecilerin harekete geçtiklerini dile getirmişti. Özellikle Samatya’da bir şeyler olacağını söylediği için Nazım Paşa’nın emri doğrultusunda zaten komiteci olduğu bilinen Mihirdat adlı Ermeni tevkif edilerek huzuruna çıkarılmıştı. Adıgeçen kişi kızgın bir şekilde boşuna kendilerini alıkoyduklarını, bir saate kadar her şeyin olacağını ifade etmişti. Nazım Paşa bu sözlerin ardından İstanbul üzerine bir felaket çökeceğini, komitecilerin humbaralarla hücuma başlayacaklarını, ortalığı harap edeceklerini anladığını belirtiyor, ama bunun nerede ve nasıl gerçekleşeceği hususunda herhangi bir fikir taşımadığını dile getirmiyor. Aynı anda Sulu Manastır civarında Kapril Misak adlı bir Ermeni’nin evinde toplantı olduğu haberinin üzerine ev kuşatılmış, kapıyı açmayan Misak, “Bizden ne istiyorsunuz? Bizim şimdi mühim işimiz var. Biz, bugün evden çıkmayız. Kumandanlarımız öyle emir verdi; sizin kumandanınız varsa bizim de vardır. Ancak akşamüzeri gelirseniz, teslim oluruz. Zaten o vakte kadar ne bizim teslim olmamıza hacet kalır; ne de sizin teslim alacak kuvvetiniz” demişti. Bu üç olayda da görüldüğü üzere, Ermeniler artık harekete geçmişlerdi. Ancak olayların tam olarak ne zaman ve nerede olacağı hususunda herhangi bir bilgi mevcut değildi. Nitekim Nazım Paşa’nın ifadeleri de bu yöndedir. 

Nazım Paşa, Mihirdat ile arkadaşlarının hapishaneye gönderildiği sırada, uzaktan bir patlaması sesi duyulduğunu, bunun bomba sesine benzediğini dile getirmektedir. Bu sesin işitilmesinin ardından Mihirdat’ın söylediği sözler manidardır. 

— İşittin mi Nazım Paşa! Şenlik başladı; hayırlı olsun!

Tahmin edildiği üzere bu ses Osmanlı Bankası’na yapılan baskın esnasında atılan bombalardan geliyordu. Nazım Paşa bu sırada Galata polis başkomiserinin telaşla odasını girdiğini ve şunları söylediğini anlatmaktadır: 

“Paşa hazretleri; Osmanlı Bankası’nı asiler bastı. Kapıda nöbet bekleyen jandarmayı katletmişler. Evvelce oraya birçok mühimmat, silah ve humbara saklamışlarmış. Bugün sabahtan beri, hepsi hasır şapkalı olmak üzere, dikkat çekmemek için birer, ikişer bankaya girmişler. Tahkikata nazaran yirmi üç kişi imişler. Kapıdaki jandarmanın şehit edildiğini haber alınca hemen oraya asker, jandarma ve polis devriyeleri sevk edildi. Beyoğlu Mutasarrıfı bizzat geldi. Fakat bankanın kapısını komiteciler tutmuştu. Devriye üzerine humbara attılar; jandarma mülazımı Mehmet Ağa, Çavuş Hasan, nefer İsmail ve Tanaş isminde bir Rum öldü. Salih onbaşı ile iki jandarma, beş polis, iki Rum, iki Musevi ağır surette yaralandılar. İş bahanesiyle bankaya giren birçok Türkler de katl ve cerh edilmiş. Komiteciler, aynı zamanda Voyvoda caddesindeki bütün yabancı evlerine dolmuşlar; gelip geçenin üzerine humbara ve silah yağdırıyorlar. Yanaşmak mümkün değil, seyirci kaldık, şaşırdık. Ne yapacağız”.

Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa

Nazım Paşa bunun üzerine anında harekete geçtiğini, Harbiye Nezareti ile Mabeyn’e hemen birer tezkere yazarak durumu kısaca bildirdiğini ve Nezaret’ten en kısa sürede ve çok miktarda askerin buraya gönderilmesini rica ettiğini ifade etmektedir. Paşa’nın ifadelerine göre Harbiye Nezareti hızlı bir şekilde harekete geçerek hemen birkaç bölük silahlı asker gönderdi. Askerler, Voyvoda caddesinin iki başını tutarak silah çattı ve borular çalarak komitecilere teslim olmasını bildirdi. Komiteciler ise askerler üzerine humbara ve kurşun yağdırdılar; fakat asker de karşılık verdi. Mücadele akşama kadar devam etti.

Bir Baskın Tasviri

Komitecilerin Talepleri

Komiteciler bir temsilci seçerek isteklerini içeren bir bildiriyi yabancı elçiliklere gönderme kararı aldılar. Bildiri şu şekilde kaleme alınmıştı: “Osmanlı Bankası kontrolümüzde ve aşağıdaki şartlar kabul edilene kadar buradan ayrılmayacağız: 

1.  Şu an İstanbul’da devam etmekte olan katliam hemen durdurulsun;

2. Bankaya yapılan silahlı saldırı durdurulsun, aksi takdirde cephanemiz bittiğinde binayı havaya uçuracağız;

3. Ermeni Devrimci Federasyonu’nun merkez komitesinin hususi bir bildiri ile size göndermiş olduğu değişiklikler ile birlikte Ermeni reformlarının uygulanması hususuyla ilgili olarak yazılı garantiler verilmesi,

4. Son olaylardan dolayı hapiste olan bütün Ermeni ihtilalcilerin serbest bırakılması;

Aksi takdirde, binayı içerisindeki herkesle birlikte havaya uçurmak durumunda kalacağız. (Ermeni İhtilalci Federasyonu Merkez Komitesi Temsilcisi)”

Banka müdür yardımcısı Auboyneau ve o sırada bankada bulunan saray kâtiplerinden Akil Bey müzakereci olarak seçilmişlerdi ve görüşmeler yapmak üzere dışarı çıkmışlardı. Yanlarında da dört maddelik bildiri bulunuyordu. Armen Garo ve arkadaşları bu dakikadan sonra saraydan ve büyükelçilerden gelecek haberleri bekleyeceklerdi.

Armen Garo’nun emirleri bombalar ve ölüler

Kapıya yaklaşan başıbozuklardan biri balta ile kapıyı kırmaya çalışırken ellerinde bomba olan komiteciler Garo’nun işaretini bekliyorlardı. Fakat Garo onlara beklemelerini söylemişti. Anlaşılan bombalarla daha fazla kişiyi ortadan kaldırmak istiyordu. Nitekim banka önüne büyük bir grubun toplanmasını beklediğini kendisi de ifade ediyor ve tam bu sırada ıslığı çalıyordu. Garo bu anı şu şekilde anlatıyor:

“Düdüğü çaldım, yaylım ateşi ile yirmi bomba softaların başına yağdı. Aman Allah’ım gibi iniltiler, ne yapacaktık bu rezillerin bizi katletmesine izin mi verecektik?”. Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla Garo bir yandan dışarıdakilerden ne kadarı öldürülürse kendileri için o kadar iyi olduğunu düşünüyor, öte yandan yaptığını meşrulaştırıyor. 

Bombaların etkisi ile ilgili Garo’nun söyledikleri dikkat çekicidir. Bombaların mavi dumanının sokağı büsbütün kapladığını, başıbozukların panik halinde kaçarken birbirlerini ezdiğini belirten Garo, binanın önünde ise yaralı ve ölülerden bir yağının olduğunu, yaralıların cesetlerin üzerinden sürünerek kaçmaya çalışıp “Allah rızası için bizi burada bırakmayın” diye yalvardıklarından bahsetmektedir. Garo’nun anlattıklarına bakılırsa, banka önüne gelen insanların sayısı hayli fazlaydı. Üzerlerine atılan bomba miktarının da yirmi olduğu dikkate alınırsa burada birçok insanın ölmüş, birçoğunun da yaralanmış olduğu kesindir.

Bu olaydan sonra müzakereciler gelene kadar bankaya herhangi bir saldırı yapılmamıştı. Bu sırada Hraç ve Garo arasında elçiliklerden gelen tercümanlarla neler konuşulacağı üzerine müzakereler olduğu görülmektedir. Burada dikkati çeken bir başka husus ise iki komitecinin bu sırada yaptıkları değerlendirmedir. İkisi de müzakerecileri beklerken ölü ve yaralı sayılarını, ellerinde kalan bomba miktarlarının ne kadar olduğunu dile getirmektedirler. Hraç mücadele eden on yedi kişi kaldıklarından, üç kişinin öldüğünden, altı arkadaşının ise yaralanmış olduğundan, ayrıca bombalarının azaldığından, arkadaşlarının bunları doldurmaya çalıştığından bahsederken, Garo ise saat on itibari ile dört ölü, beş ciddi yaralıdan, ellerinde bulunan 120 bombadan geriye sadece 18 adet kaldığından, cephanelerinin hala iyi olduğundan bahsetmektedir. Ancak kötümser bir hava olduğu, “On sekiz bomba ile on yedi kişi dışarıdan yapılacak gerçek bir saldırıya karşı ne yapabilir” sözlerinden anlaşılabilir. Bu ifadeler Garo’nun müzakereye gelecek olan kişilerin tekliflerine karşı olumlu bir cevap vereceği sinyali olarak değerlendirilebilir. Nitekim kendisi ellerinde kalan dinamitin binayı havaya uçuracak kadar olmadığını biliyordu.

Müzakerecilerle Yapılan Görüşme

Müzakere için gelenler ve bu kişilerle yapılan konuşmalar hakkında birçok kaynak bilgi vermektedir. Armen Garo olayı ayrıntıları ile anlatmaktadır. Hatıratında anlatılanlara göre kendisi ve Hraç bankaya gelecek müzakerecilerle neler konuşacakları üzerine kafa yordukları sırada saat tam birde dışarıdan ıslık çalındı. Türkçe olarak elçiliklerden gelen delegelerin olduğu ve onlarla konuşmak istedikleri söylendi. Hraç ve Garo pencere kenarına gelerek komitecilere hiçbir şekilde ateş etmemeleri talimatını verdiler. Uzakta askerlerin önünde bulunan gruptan biri elinde fener diğeri ise beyaz bir bayrak tutuyordu. Bu iki kişi Türk elbisesi giymiş üç Avrupalı ise onları takip ediyordu. Garo Fransızca onlara şu şekilde seslendi. 

“- Pencereye doğru gelin, korkmayın, size ateş etmeyeceğiz.”

Buna karşılık olarak “buradan konuşmak uygun olmaz, caddeye inin orada konuşalım” cevabını alan komite reisleri, “dışarı çıkmıyoruz, isterseniz buraya gelmeniz için bir merdiven uzatalım” dediler. Delegeler bunun üzerine aralarında yaptıkları konuşmanın ardından daha yakına geldiler. Komitecilere anlaşılan dışarı çıkmak istemiyorsunuz, o zaman sizinle buradan konuşalım diyerek pencereye yaklaştılar. 

Ardından müzakereci olarak bankadan gitmiş olan Auboyneu, Garo’ya müzakereci olarak tayin edilmiş olan İstanbul Rus Büyükelçiliği’nin birinci tercümanı Maksimof’u tanıttı. Diğer kişi ise banka müdürü Sir Edgar Vincent idi. Feneri taşıyan Galata kumandanı (Vehbi Paşa), bayrağı taşıyan ise padişahın bir muhafızı idi.

Osmanlı Bankası Müdür Edgar Vincent

Auboyneu sözünü bitirdikten sonra Maksimof şu şekilde lafa girdi; “Saraydan geliyorum. Zatı şahaneleri yarın İstanbul’dan ayrılmanız için limanda bekleyen gemiye sizi götürmem için tam yetki verdi. Hadi şimdi acele edin hepiniz toplanın zaman kaybetmemeliyiz”.

Bunun üzerine Garo ona şu cevabı verdi; “- Ancak bay Maksimof, biz bankayı bizi kurtarmak için siz telaşlanasınız diye işgal etmedik. Mektuplarımızı aldınız mı? Taleplerimizle ilgili ne diyorsunuz?”

Bir süre düşünen Maksimof onlara taleplerinin ne olduğunu sordu. Ardından Garo yazılı olarak taleplerini bildirdiklerini belirtti. Maksimof “taleplerinizin ilk ikisi zaten yerine getirildi; şehirde başka katliam yok, bildiğiniz gibi bankaya da saat yediden sonra herhangi bir saldırı yapılmadı”, diyerek onaylaması için yanındaki paşaya sordu ve paşa bunu kafasıyla onayladı. 

Maksimof devamında şöyle dedi; “üçüncü talebinize gelince –ıslahatların yapılması- tatmin edici bir sonuç elde edene kadar her şeyi yapacağız. Yakalanan Ermeni ihtilalcileri ile ilgili dördüncü talebinizi memnuniyetle yerine getireceğiz”. Garo’nun anlattıklarına göre buraya kadar Maksimof komitecilerle ılımlı bir şekilde konuşuyor ve taleplerinin yerine getirileceği sinyallerini veriyordu. Bundan sonraki müzakereler yine komitecilerin istekleri ve Maksimof’un onlara verdiği cevaplar şeklinde devam etmişti. 

Bu noktada Garo, “şimdi katliam yok, fakat biz ayrılır ayrılmaz tekrar başlayabilir. Sağlam teminatlara ihtiyacımız var”dedi. Maksimof buna karşılık olarak ne tür garanti istediklerini sordu. Aldığı cevap ise Avrupalı bahriyelilerin karaya çıkması oldu. Bunun üzerine Maksimof şunları dile getirdi;

“Sevgili arkadaşlarım, davanıza karşı şahsi sempatime rağmen, Rusya’nın diplomatik bir temsilcisi olarak size şu tavsiyede bulunmalıyım ki, hükümetimiz Türkiye’nin dahili işlerine askeri bir müdahaleye kesinlikle karşı çıkmaktadır. Bundan dolayı bu isteğinizin yerine getirilmesi için teminat verilemez”. 

Buna karşılık olarak Armen Garo sözlerine şu şekilde devam etti;

“Bu durumda konuşmamız lüzumsuz. Yaptığımız tehdidi yerine getirmeye mecbur olacağız. Bırakın 150 Avrupalı bizimle beraber bu binanın enkazı altında ölsün. Belki ondan sonra kendinizi bizim yerimize koyarsınız da aklınız başınıza gelir. 300.000 şehidimizin kanları daha kurumadı, siz hâlâ Türkiye’nin dâhili işlerine askeri bir müdahaleye karşısınız”.

Maksimof bir süre düşündükten sonra şöyle devam etti; 

“-Amacınızın çok takdire şayan olduğunu biliyorum ve kalben davanıza büyük saygı duyuyorum. Hayatınız pahasına büyük devletleri Türkiye’ye karşı olan politikalarını değiştirmeye zorlamak arzusundasınız, fakat eminim ki bu tür bir hareket ters etki yapacak. Avrupa kamuoyu önünde haklı olarak kazanmış olduğunuz sempati, Avrupalı devletleri ülkenizin iç işlerine müdahale etmeye zorlamak için 150 günahsız insanı öldürdüğünüzü duyarlarsa, anında antipatiye döner”.

Buraya kadar Maksimof ve Garo arasındaki müzakerelerin karşılıklı bir fikir öne sürme mücadelesi şeklinde geçtiği görülmektedir. Maksimof’un söz ve vaatlerine Garo’nun sürekli olarak bir karşılık verdiği görülmektedir. 

Maksimof’un bu dikkat çeken ifadelerine, Garo bir soru sorarak karşılık verdi; 

“- Peki ya bizden katledilenler, onlar masum değil miydi? Bay Maksimof”

“- Evet, onlar da masumdu fakat bu yüz elli insanın akraba ve yurttaşlarının sizin bu hareketinizi bağışlayacağı anlamına gelmez”.

Armen Garo’nun anlattıklarına göre Maksimof ile yapılan müzakere yaklaşık bir saat sürdü. Bu müzakerenin sonunda Maksimof aşağıdaki tekliflerde bulundu.

1. Şafak ile banka boşaltılırsa, İstanbul’daki hiçbir Ermeni’ye zarar gelmeyeceğine, öyle ki birinin burnunun bile kanamaması için elinden geleni yapacağına şeref sözü verdi.

2. Tehditkar tavırlarını terk ettikleri takdirde, hemen ertesi gün, Avrupalılara ait bir gemide, altı ay içerisinde reform programının uygulanması vaadinde bulunan altı büyük devletin elçilerinin imzaladığı bir belgeyi kendilerine getireceğine yemin etti.

Maksimof yaptığı tekliflere ek olarak, şu fikirleri de onlarla paylaştı;

1. Geceleyin elçilerin tamamını görmesi ve onların imzalarını alması mümkün değildi.

2. Komitecileri aldatmak isteseydi, o belgeyi gündüz getirir, komiteciler bankayı terk ettikten sonra, onları Avrupalıların gemisinde silahsızlandırır ve belgeyi alırdı. Bunun yanı sıra, ertesi güne kadar inatçı bir şekilde bankada kalmayı tercih ederlerse, katliamların yeniden başlamasına karşı garanti veremiyordu, çünkü şehirde komitecilerin bulunması şüphesiz Türk ayaktakımını kışkırtacaktı. 

Bunlara ek olarak Maksimof yaralı komitecilerle kendisinin ilgileneceğini, iyileştikten sonra onları yurt dışına çıkaracağını belirterek, ölülerin patrikhaneye teslim edileceğini ve nihayetinde Türkiye’den emniyetli bir şekilde ayrılmalarını sağlayacağını ifade etti. Maksimof’un bu teklifleri komitecileri düşünmeye sevk etmiş olmalıdır. Nitekim artık mevcut durumlarının farkına varmış olmalıydılar. Bu nedenle bir süre düşünerek nihai kararlarını vereceklerdi. 

Armen Garo’nun anlattıklarına göre, Hraç ile birlikte yapılan teklifleri düşünmek üzere içeri geçtiler. Hraç, imzalı garanti belgesi gelmediği takdirde binadan ayrılmamaları gerektiği üzerinde ısrarla duruyorken, Garo sabah kuvvetli bir saldırı yapılırsa, binanın ellerinden gideceğini, kendilerinin ise eşkıyalar gibi öldürülebileceğini, aptallıklarını nasıl temize çıkarabilecekleri gibi hususlar üzerinde duruyordu. Garo’nun bu sözlerine karşı kimse cevap veremedi. Neticede Maksimof’un verdiği sözlere güvenmenin ve bu zor durumdan “onurlu bir şekilde” kurtulmalarının kendileri için daha iyi olacağını beyan ettiler. 

Saat 02:30’da Garo pencereye yaklaşarak Maksimof’a teklif ettiği üzere bu gece binadan çıkmayı kendisinin ve diğer iki Avrupalının sorumluluğu altında kabul ettiklerini söyledi. Buna ek olarak İstanbul’dan çıkana değin silahlarını teslim etmeyeceklerini, gemiye kadar Maksimof’un kendilerine refakat etmesi gerektiğini belirtti. Kendilerine karşı herhangi bir yakalama veya silahlarını alma teşebbüsü olduğu takdirde Maksimof’un kendi canı ile bunu ödeyeceğini ekledi. 

Bunun üzerine Maksimof binadan çıkarken yalnızca tabancalarının yanında kalmasını bombaları geride bırakmalarını istedi. Komiteciler ise bu teklifi kabul ettiler. Yine yaralı arkadaşlarının Maksimof’un gözetiminde Rus hastanesine gönderilmesine karar verdiler. Ardından bombaları ve dinamit dolu valizi banka yetkililerine teslim ettiler. Komiteciler yaralı ve ölülerin silahlarını da aldılar. Yaralıları ise Rus muhafızlarına teslim ettiler. Armen Garo müzakereler esnasındaki gelişmeleri bu şekilde tasvir ediyordu.

Baskının ikinci lideri Hraç da müzakerelerin yaklaşık olarak bu şekilde cereyan ettiğini belirtmektedir. Hraç, müzakereler esnasında Maksimof’un üç hususu dile getirdiği belirtiyordu. Verdikleri bildiri ile ilgili olarak gerekli tedbirlerin alındığını belirten Maksimof, ıslahat için Sultan’ı razı etmeye çalıştıklarını, gerçekleştirdikleri bu baskın olayının Ermenileri Avrupa’nın gözünden düşüreceğini ifade etti. Hraç bundan sonra Garo ve Maksimof arasında geçen görüşmeden bahsetmektedir. Maksimof’un Garo’ya hitaben “iyi başladınız, iyi bitirin” dediğini belirten Hraç, Garo’nun teslim olmaya taraftar olmadığını ancak bu olaydan dolayı katliam ihtimalinin onu ürküttüğünü ifade etmektedir. Bu sıradaki gelişmeler ile ilgili olarak başka bir senaryo da olayın bizzat içerisinde olan Banka Müdürü Edgar Vincent tarafından verilmektedir. Müdür Vincent raporunda, çatışmanın öğlen 13:15’ten 15:00’a kadar devam ettiğinden; dışarından polis ve askerlerin banka pencerelerinden görünen her kafaya ateş ettiklerinden, Ermenilerin de askerlere ateş edip bomba attıklarından bahsederek daha sonraki gelişmeleri ve komitecilerle yapılan müzakereler hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Görüşmelerin saray boyutunu aktaran Edgar Vincent, hükümetin ilk başta herhangi bir koşulu kabul etmeyi reddettiğini belirterek, askerlere bankanın boşaltılması emrini verdiğini ifade etmektedir. Bina içerisinde birçok kişi olduğu için saldırı ile ele geçirilmemesi gerektiğini düşünen Vincent, komitecilerin çıkarılması için büyükelçilerin tercümanlarını göndermelerini tavsiye ettiğini söylemektedir. Söylediğine göre, Sultan ondan, Ermenilere affedileceklerini ve ülkeden serbestçe çıkmalarına izin verileceği vaadini bildirmesini istemişti. Tam bu sırada Rus elçiliği birinci tercümanı – M. Maksimof – saraya ulaştı ve Ermenilere, daha fazla zarar vermemeleri şartıyla Sultan’ın af vaadini bildirmek üzere Türk yetkili ve kendisiyle birlikte gelmeyi kabul etti. Gece saat 10 civarında saraydan bankaya gittiklerini belirten Edgar Vincent komitecilerin ilk başta teslim olmayı reddettiklerini, görüşmenin yaklaşık üç saat sürdüğünü ve özellikle Maksimof’un büyük becerisi sayesinde telsim olmayı kabul ettiklerini belirtmektedir. Komiteciler, aşağıdaki şartlarla ikna oldular:

1.  Doğrudan bir yata bindirilmeleri, fakat herhangi bir ihanete uğramamak için bizim de onlarla birlikte rıhtıma kadar yürümemiz.

2.  Büyükelçiliklerin tercümanlarının ertesi gün gelerek talepleri ile ilgili kendileri ile görüşmeleri.

3. Tabancalarının kendilerinde kalması, fakat tüm bomba ve patlayıcıları bırakmaları.

Banka Müdürü raporunda konuyla ilgili ilginç bilgiler vermektedir. Anlattıkları tam anlamıyla diğer kaynaklarla uyuşmasa da genel çerçevenin aynı olduğu dikkati çekmektedir. Sultan II. Abdülhamit’in başkâtibi Tahsin Paşa ise bu görüşmenin saray boyutunu şu şekilde anlatmaktadır: 

“Rus Elçiliği Baş Tercümanı Maksimof saraya geldi: Güya hiçbir şeyden haberi yokmuş ta, başka bir iş takibi için gelmiş gibi bir hâli vardı. Gerçekte bu işten Rus Elçiliğinin ilişiği ve Maksimof’un parmağı olduğundan şüphe yoktu. Maksimof’u elde etmek o kadar güç değildi. Onunla açıkça konuşulabilirdi. Bankaya giren Ermenilerin çıkarılması kendisine teklif olundu, ilk önce kabul etmemek istedi. Fakat anlayacağı dille konuşulunca kabul etti. Bankaya gidip geldi. Haklarında bir ceza yapılmamak, vapura bindirilerek dışarıya gitmelerine izin verilmek şartıyla bankadan çıkacaklarını söyledi. Bu mesele de böylece kapandı. 

Bu sıradaki gelişmelerin ne şekilde olduğu ile ilgili bakılması gereken diğer bir kaynak ise arşiv belgeleridir. Arşiv belgeleri de bu sıradaki gelişmeleri ayrıntıları ile ele almaktadır. Anlatılanlara göre banka içerisinde ve etrafında devam eden kargaşa akşamüstü saat on buçuk civarında bir derece azalmıştı. Gece saat üçte banka müdürü Edgar Vincent ve yardımcısı Auboyneau, Rusya Sefareti baş tercümanı Maksimof ile Mirliva Vehbi Paşa ve Sadaret Yaveri Kaymakam Muzaffer Bey müzakereci olarak gelmişlerdi. Gelen müzakereciler komitecilerin liderini pencereye çağırmışlardı. Komite lideri pencereye yaklaşmaya çekindiği için içeride bulunan ikinci müdür Wülfing ve tercüman Panciri Bey’i yanına alarak pencereye geldi. Bu sırada yapılan konuşmalar esnasında Rusya sefareti baş tercümanı Maksimof komitecilere sert bir dille yalnızca hayatlarının temin olunabileceğini söylemişti. Bunun üzerine bir süre aralarında müzakere yapan komiteciler silahları kendilerinde kalmak şartıyla bunu kabul etmişlerdi. Olayın içerisinde bulunan dört farklı ağız gelişmeleri bu şekilde anlatmaktadır. Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla komiteciler silahları kendilerinde kalmak kaydıyla bankadan ayrılmayı kabul etmişlerdi. Anlatılanlar özellikle müzakerelerin süresi dikkate alındığında bir takım farklılıklar gösterse de genel hatlarıyla birbiriyle uyuşmaktadır. Ortak nokta ise silahları kendilerinde kalmak şartıyla bankadan ayrılıp, büyük devletlerin temsilcilerinin öncülüğünde yurt dışına çıkmaları idi.

Banka Baskını ve Olaylarla İlgili Rapor’un İlk Sayfası BOA, Y.PRK.KOM, 9-21.

Bankadan Çıkış

Armen Garo’nun anlattıklarına göre banka binasından ilk çıkan kendisiydi. Çıktıktan sonra kendileri ile müzakere yapan delegelerin yanına geldi. Banka Müdür yardımcısı Auboyneu, Garo’yu Maksimof ve Müdür Edgar Vincent ile tanıştırdı. Burada Maksimof’un Garo’ya söylediği sözler dikkat çekicidir. Rus birinci tercümanı Garo’ya elinizi sıkmama ve bu kahramanca hareketinize olan hayranlığımı ifade etmeme izin verin dedi. Garo banka müdürü Edgar Vincent’ın da buna benzer bir tavır içerisinde elini sıktığından bahsetmektedir. 

Banka’dan çıkan ikinci kişi doğal olarak Hraç idi. Ardından geri kalan on beş kişi grup halinde dışarı çıkarak iki liderin arkasında sıraya girdi. Bu sırada Maksimof ile Garo arasında ilginç bir sohbet geçti. Maksimof acele edilmesi gerektiğini, içeride daha fazla kişi olduğunu düşündüğünü, geri kalanların da hemen dışarıya çıkmasını ve toparlanmasını istediğini dile getirdi. Ancak Garo dört ölü ve beş yarılının dışında diğer on yedi kişinin hazır bulunduğunu dile getirdi. 

Osmanlı Bankası’nın Ayrıntılı Resimleri 1896, L’Illustration, 1896, s. 185.

Komiteciler artık limana gitmeye hazırdı. Garo gitmeden önce komitecilere “arkamızdan bizi çevreleyin ve ıslığımı duyduğunuzda her şeyden evvel bu beş kişiyi öldürün, daha sonra herkes kendisine bir el sıksın anladınız mı?” dedi. Bu cümleleri Ermenice olarak söylediğinden Maksimof ne dediğini sordu. Aldığı cevap üzerine iki Türk komutana ciddi önlemler almasını söyledi ve bunu üzerine komutanlar birkaç subay çağırarak her tarafa emirler göndererek komiteciler yol boyunca giderken askerlerin silahları ile hazır olmalarını ve başıbozukların kesinlikle sokaklara girmesine engel olunması direktifinde bulundular. Komiteciler artık yola çıkmaya hazır hale gelmişlerdi. Bunu müteakip komiteciler ve müzakere heyeti rıhtımda bekleyen yata gitmek üzere harekete geçtiler. Armen Garo hep birlikte köprüye gitmek üzere hazır oldukları sırada, sokağın her iki yakasında silahlı iki kordonun olduğundan ve bunların da arasından geçtiklerinden bahsetmektedir. Önlerinde birkaç zabitin fener, birinin ise beyaz bir bayrak taşıdığını, bu sırada kendilerine bakan bir mollanın onları rahatsız ettiğinden ve heyetteki paşanın onu vurdurmasından bahseden Garo, Voyvoda Karakolu’ndan gelen yaklaşık elli askerin iki sıra halinde kendilerine refakat ettiğini belirtmektedir. Garo rıhtımda biri kendileri için, diğeri ise onları koruyan askerler için hazır bekleyen iki kayığa bu şekilde gittiklerini dile getirirken, Osmanlı arşiv belgeleri komitecilerin dışarı çıkmayı kabul edip güvenli bir şekilde gitmek için bir kordon oluşturulması taleplerinin, müzakere heyeti tarafından Aziziye Karakolu’nda bulunan Ferik Mustafa Paşa’ya bildirildiğini; alınan tedbirler sayesinde komitecilerin bankadan yine bir kordon içerisinde rıhtıma gittiklerini, ancak yolu yayan değil arabalar ile kat ettiklerini, hatta komitecileri taşıyan arabalarda rehin olarak birer memurun bile bulunduğundan bahsetmektedir. Görüldüğü üzere araba ile ya da yaya olarak komiteciler rıhtımda bekleyen kayıklara güvenli bir şekilde binmişlerdi. 

Armen Garo burada bekleyen kayığa bir sıra ile oturduklarını; ortada Maksimof onun solunda Hraç, sağında ise kendisinin oturduğunu, kendi sağında bir paşanın diğer paşanın ise Hraç’ın solunda oturduğunu, Auboyneu ile Edgar Vincent’ın arkalarında, geriye kalan komitecilerin ise iki sıra halinde onların arkalarında oturduğunu dile getirmektedir. Komiteciler işte bu şekilde Moda’ya doğru yola çıkmıştı. 

Banka Müdürü Edgar Vincent da Maksimof ile birlikte komitecilere, iki bahriye komutanlığı filikası içerisinde kendi yatına çıkana kadar eşlik ettiğini dile getirmektedir. Boğazı karşıya geçen komitecileri taşıyan filika İngiliz savaş bandırası taşıyan ve Moda’da demirlemiş olan Edgar Vincent’in yatına yaklaşık sabaha karşı dörtte ulaştı. Komiteciler yata Maksimof tarafından çıkarılıp yat kaptanına teslim edildiler. Bu sırada kendileri ile birlikte gelen diğer filika biraz uzakta komitecileri korumak için beklemeye başlamıştı. Ertesi gün öğlene doğru muhtemelen komitecilerin burada olduğunu haber alan ahali Moda’da toplanmıştı. Bu muhtemel bir saldırının ayak sesleri olarak tellaki edilmiş olmalı ki komitecileri korumak üzere önce bir İngiliz savaş gemisi bunu müteakip bir Fransız ve bir Rus savaş gemisi komitecilerin içinde bulunduğu yata doğru gelerek çevresinde demirlemişti. Edgar Vincent raporunda, Perşembe sabahı saat 7’de İngiliz ve Fransız maslahatgüzarlarını ziyaret ederek Gülnar’ın yanında durup Ermenilerin softalar tarafından linç edilmesini önlemek üzere gemilerini Moda’ya göndermelerini istediğini dile getirmektedir. Görüldüğü üzere Ermeni komitecileri her türlü desteği İngiliz, Fransız ve Ruslardan görmekteydiler. Zaten Armen Garo da özellikle bindikleri yatın kaptanının kendilerine çok iyi davrandığını, onlara mükellef bir sofra hazırladığını dile getirmekte ve hatta yaralı arkadaşları için onları korumak üzere gelen İngiliz savaş gemisinin doktorunun gelip tedavilerini yaptığını dile getirmektedir. İşte bu şekilde İngilizlerden yardım gören komiteciler artık Maksimof’un, söz verdiği üzere geri gelmesini bekliyorlardı.

27 Ağustos sabahı saat 10:00’da büyükelçiler bu gelişmelerle ilgili bir toplantı yapmışlardı. Bu toplantıda Maksimof tarafından verilen sözler teyit edilmiş ve Ermenilerin o gün akşam saat 05:00’da Messageries (Maritimes şirketinin) S.S. “Gironde” vapuru ile Marsilya’ya gönderilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştı. Bu program da aynı şekilde işlemişti. Alınan kararları yerine getirmek üzere Maksimof, yanında İngiliz ve Fransız temsilciler olduğu halde yata geldi. Gelenler arasında Fransız elçiliği baş tercümanı Roue ve bir İngiliz de bulunuyordu. Yaklaşık saat dörtte yata gelen bu heyet ile komitecilerin Gironde gemisine bindirildiği, saat beşe kadar bir saat boyunca konuyla ilgili hararetli konuşmaların olduğu dikkati çekmektedir. Garo bu bir saatlik süreçte yapılan konuşmalara anılarında yer vermektedir.

Maksimof’un kendilerine daha fazla zaman kaybetmeden hazırlanmalarını, onları Marsilya’ya götürecek Fransız gemisi Gironde’nin körfezde beklediğini belirtmesinin üzerine Armen Garo, “fakat Bay Maksimof, biz dün verdiğiniz sözlerle ilgili bir şeyler duymayı bekliyorduk, reformlarla ilgili yazılı bir belge vermediğiniz sürece buradan ayrılmayacağız”demiştir. Buna karşılık olarak Maksimof böyle bir belgeyi imzalamak için kendisinin hazır olduğunu ancak meslektaşlarının buna razı olmadıklarını dile getirmişti. Garo’nun anlattığına göre bu sırada lafa giren Fransız baş tercüman Roue, “eğer bu tür çılgınca bir hareketi gerçekleştirmeseydiniz, bugün ırkdaşlarınızın kanları İstanbul sokaklarında akmayacaktı” demişti. İstanbul olaylarının devam ettiğini öğrenen komiteciler kendilerinin çok adi bir şekilde kandırıldıklarını düşünüyorlardı. Ancak yapacak bir şey olmadığının farkındaydılar ve Avrupalı temsilcilere karşı direnmenin manasız olduğu sonucuna varmışlardı. 

Gironde’nin gelişiyle Fransız tercümanın, “silahlarınızı teslim edin artık, gemi sizi bekliyor” demesinin ardından Garo şu cevabı veriyordu: “silahlarımız Ermeni İhtilalci Federasyonu’nun malıdır ve biz bunları komiteye götürmeye mecburuz size vermeyiz”. Bu cevap üzerine istenmeyen bir durum ortaya çıkmış ancak yine Maksimof olaya müdahale ederek kendilerinin haklı olduğunu ancak bir Fransız gemisine silahlı bir şekilde binemeyeceklerini dile getirmişti. Bunun üzerine para karşılığında silahların satılması ve paranın komiteye gönderilmesine karar verilmişti. Tabancaların her biri Edgar Vincent’in verdiği beş altın lira karşılığında komitecilerden alınmış ve bu problem de böylece çözülmüş oldu. 

SS GIRONDE

Komitecileri Götüren Gironde Adlı Gemi  

Saat beş sularında komiteciler Fransız denizciler ve tercümanla birlikte Gironde gemisine bindirilip kaptana teslim edildiler. Bu sırada komitecilerin tamamı ve iki liderin üstleri gemi personeli tarafından aranmıştı. Edgar Vincent ve diğer üç tercüman gemiden ayrılmadan önce Garo, Maksimof’a tabancasını hediye olarak saklamak üzere kendisine vermesini istiyor, Maksimof da komiteciler gemiden indiğinde kendisine verilmek üzere bu tabancayı gemi kaptanına teslim ediyordu. Saat yaklaşık altı sularında Gironde gemisi artık yol almaya başlamıştı. Komiteciler gemi ile Marsilya’ya doğru giderken Osmanlı Hükümeti de bu yolculukla ilgili sürekli bilgi toplamakta ve özellikle komiteciler hakkında her türlü bilginin kendilerine ulaştırılmasını gemi güzergâhındaki görevlilerinden istemekteydi. 

Bu amaçla İzmir vilayetine yazılan 17 (29) Ağustos 1896 tarihli yazı ile bankaya girmiş olan ve Marsilya’ya gitmek üzere yola çıkan Ermenilerin İzmir’e çıkmış olduklarının haber alındığı belirtiliyor, eğer bu durum gerçek ise bu kişilerin yakalanması ve fotoğraflarının çekilerek gönderilmesi isteniyordu. Yok eğer İzmir’e çıkmamışlar ise nerelere gitmiş olduklarına dair bilgi toplanması isteniyordu. Görüldüğü üzere Osmanlı Hükümeti yola çıkan bu Ermenileri sıkı takibe almak niyetindeydi. Bunun sebebi muhtemelen daha önce Ermeni komitecilerinin geri dönerek yarım bıraktıkları işleri devam ettireceklerini ifade etmiş olmalarından kaynaklanıyor olsa gerektir. 

Yine bu amaçla Hariciye Nazırı Tevfik Paşa Atina’ya 29 Ağustos tarihli bir telgraf göndererek, son olayları çıkartan Ermenilerin Perşembe günü Pire’ye giden “Gironde” adlı Fransız yolcu gemisine binmiş olduklarını belirtmişti. Bu Ermenilerin orada inip inmediklerini, adlarını ve gitmek istedikleri ülkeler hakkında bilgi toplanmasını ve kendisine bildirilmesini istiyordu. Atina’dan verilen cevapta, adı geçen yolcu gemisinin Pire’ye gelmiş olduğu, fakat gemi kaptanının içeride bulunan on yedi Ermeni’den hiç birinin inmesine izin vermediği ve bu kişilerin Marsilya’ya doğru hareket etmiş oldukları belirtilmişti. Gironde gemisi Marsilya’ya doğru yol alırken Marsilya’daki şehbenderlik ile İstanbul arasında bu konu ile ilgili yazışmalar da hızlanarak devam ediyordu.

Marsilya’ya Gönderilen On Yedi Komiteciye Ait Olduğu İddia Edilen Fotoğraf L’Illustration, 1896, s. 352. Osmanlı Devleti’nin Marsilya Başşehbenderi Mavroyeni Bey yaptığı araştırmalar neticesinde bu fotoğrafın Bankayı basan komitecilere ait olmadığını, temsili bir resim olduğunu belirlemiş ve durumu Osmanlı hariciyesine bildirmiştir.

 

Komitecilerin Tutuklanarak Saint Pierre Hapishanesi’ne Gönderilmeleri ve Serbest Bırakılmaları

27 Ağustos 1896 Perşembe akşamüstü saat 05:00’te İstanbul’dan yola çıkan Gironde, bir haftalık yolculuğun ardından Marsilya limanına ulaşmıştı. 3 Eylül Perşembe günü akşam saat 10:00’da gelmiş olan Gironde vapurundaki on yedi Ermeni komitecinin beşli gruplar halinde tutuklanmış olarak karaya çıkarıldığı, hem Paris Sefiri Münir Bey hem de Marsilya başşehbenderi Mavroyeni Bey tarafından Osmanlı Hükümeti’ne bildiriliyordu. Gece vakti Marsilya’ya gelen komiteciler kendilerinin serbest bırakılacaklarını ümit ediyorlardı. Nitekim Armen Garo, İstanbul’da kendilerine bu tür bir söz verildiğinden bahsetmektedir. Fakat Fransız polisi komitecileri önce arayarak gözaltına almış daha sonra St. Pierre Hapishanesi’ne götürmüştü.

Komitecilerin hapisten çıkmaları ile ilgili gelişmeler hakkında Armen Garo ilginç bilgiler vermektedir. Anlattığına göre bir gün Fransız Hariciye bakanlığından bir kağıt gelmişti.  Fransa’da bulunmalarının hükümet tarafından hoş karşılanmadığından dolayı nereye gitmek istedikleri sorulmuştu. Seyahat masrafları da karşılanacaktı. Komiteciler yaptıkları toplantı sonrasında on beşinin New York’a, Hraç ve Garo’nun ise yarım kalan tahsillerini tamamlamak üzere Cenevre’ye gitmek istediklerini bildirdiler. Garo ve Hraç ilk önce Fransız yetkililerden eğitimlerini tamamlamak üzere Fransa’da kalma talebinde bulunmuşlardı. Ancak bu talep kabul edilmemişti. Bunun üzerine eğitimlerini Cenevre’de devam ettirme kararı almışlardı. Kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla Ermeni komitecileri Fransa topraklarında kalamayacaklardı. Gelmelerinin ardından tam on yedi gün geçmişti ki Fransa Hükümeti komitecilerin Fransa topraklarından ayrılmalarına karar verdi.

Saint Pierre Hapishanesi’nin Yakın Dönemde Çekilen Bir Fotoğrafı

19 Eylül akşamı saat 11:00’de vali yardımcısı hapishaneye gelerek taleplerinin bakanlık tarafından uygun görüldüğünü bildirmişti. Buna göre on beş komiteci ertesi gün New York’a gitmek üzere gemiye bindirilecekti, Garo ve Hraç’ın ise o gece Cenevre’ye gitmeleri isteniyordu. İki lider, arkadaşları Fransa’dan ayrılmadan Cenevre’ye gitmekte diretmişlerse de bu kabul edilmemişti. Nihayet, çıkar yol olmadığını anlayan Garo ve Hraç yola çıkmadan önce on beş arkadaşına verilmek üzere 5000 frankı hapishane idaresine bırakmışlardı. Arkadaşlarına bıraktıkları miktar ile ilgili Osmanlı belgelerinde farklı bilgiler mevcuttur. Mavroyeni Bey’in 21 Eylül tarihinde Tevfik Paşa’ya gönderdiği telgrafta, iki liderin Cenevre’ye gitmeden önce arkadaşlarına 1200 Frank para bırakmış oldukları bilgisi veriliyordu. Görüldüğü üzere verilen bilgilerde ihtilaf mevcuttur. Ancak arşiv belgelerinin o gün yazıldığı, Garo’nun hatıratının ise yıllar sonra kaleme alındığı dikkate alındığında, ilk bilginin gerçeğe daha yakın olduğu söylenebilir.

Bu konuda bir başka husus ise on beş komitecinin nereye gönderildikleri meselesiydi. Armen Garo arkadaşlarının Fransızlarca New York’a gönderilme sözü verildiğinden bahsetmektedir. Arşiv belgelerinde ise Fransızların bu tür bir taahhüdünden bahsedilmemekle birlikte, komitecilerin Marsilya valiliğinin sorumluluğunda Buenos Aires istikametine giden İtalyan Deniz İşletmeciliği Vapuru’na bindirildiğinden bahsedilmektedir.  Zaten Garo da Cenevre’ye gittikten iki gün sonra Fransızların kendilerini bir kez daha aldattıklarını anladığını, arkadaşlarına bıraktıkları 5000 frangı da bilet ücreti olarak alıp bir kargo şirketiyle onları beş parasız bırakarak Buenos Aires’e gönderdiklerini belirtmektedir.  Kısacası on beş komiteci Güney Amerika’ya, Armen Garo ve Hraç ise Cenevre’ye gönderilmişlerdi.

Son Söz

Banka baskınını gerçekleştiren komiteciler, neticede tıpkı Sasun ve Zeytun’da olduğu gibi yabancı devletlerin büyükelçi ve konsoloslarının araya girmesiyle herhangi bir ceza almadan yurt dışına çıkmışlardı. Tıpkı Sasun’da Hamparsum Boyacıyan, Zeytun’da Agashi ve yoldaşları örneğinde olduğu gibi Banka Baskını’ndan sonra da Armen Garo ve on yedi komiteci, Rus, İngiliz ve Fransız yetkililerin araya girmesiyle Marsilya’ya, bir anlamda özgürlüklerine kavuşturulmuşlardı. İlginç olduğu kadar düşündürücü olan ise yurt dışındaki bu komite liderlerinin II. Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a dönüp Osmanlı parlamentosuna girmeleri ve Birinci Dünya Savaşı çıktığında ise Rus ordularındaki gönüllü Ermeni birliklerine katılarak Osmanlı ordusuna karşı savaşmış olmalarıdır.