Ana Sayfa
İttihat ve Terakki Tehcir
Mihran Damadyan ve İtirafları

BİR ERMENİ KOMİTECİNİN İTİRAFLARI: MİHRAN DAMADYAN

BİR ERMENİ KOMİTECİNİN İTİRAFLARI: MİHRAN DAMADYAN

Çağdaş dünyanın oluşum süreci olan XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin hukuki ve dini statüleri dönemin modern ve büyük devletleri sayılan İngiltere, Fransa ve Rusya’da yaşayan farklı unsurlardan daha kötü değildi. Ancak 1850’lerden itibaren, uyanmaya başlayan milliyetçilik ve bağımsızlık düşünceleri Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin ilgi alanlarını oluşturmaya başladı. Hem Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak doğması hem Rusya’nın Hıristiyanları korumak hakkını elde etmesi ve bunu bahane ederek Balkanlara ve Anadolu’ya müdahalesi Ermenilerin gelecekteki tutumlarını belirleyen unsurlar oldu.

Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerle ilgili en önemli düzenlemelerden birisi belki de 1861 yılında yayınlanan ve Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki durumlarını yeniden belirleyen Ermeni Millet Nizamnamesi idi. Bu nizamnamenin uygulanmaya konulduğu yıllarda, 1863 yılında İstanbul’daki bir Katolik Ermeni ailenin beşinci çocuğu dünyaya geldi. Katolik Serope Damadyan çocuğuna Mihran adını verdi. Mihran ilk olarak Viyana Mihitaristlerinin Pangaltı’daki okuluna peşinden yine İstanbul’daki Katolik Ermenilerin açmış olduğu Surp Agop Okulu’na devam etti. Mihran’ın eğitim aldığı Surp Agop Okulu Katolik Ermeniler için eğitim itibariyle öne çıkmaya başlamıştı ve Avrupa’daki özellikle Venedik’teki Ermenilerle ilişkiler içerisine girmeye başlamışlardı.

Ermeni Komitecisi Mihran Damadyan (1864-1945)

Mihran’ın okuduğu yıllarda İstanbul Katolik Mihitar Okulu

Mihran, bir öğrenci olarak Surp Agop Okulu’nda öne çıkınca üniversite eğitimi için Venedik’teki Murad Rapaelyan Okulu’na gönderildi. Venedik, bu sırada Ermenilerin siyasallaşma ve Avrupa ile tanışma sürecinde önemli bir merkez halinde idi. Genç Damadyan da bu süre içerinde Avrupa’yı ve Ermenilerin hukuki durumunu daha yakından gördü. Okul gazetesi Basmavep’te makaleler yazmaya başladı. 

Mihran’ın ilk yazılarının ve şiirlerinin yayınlandığı bu tarihlerde Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler de kendi kaderlerini Berlin Anlaşması’nda tayin etmeye gayret ediyorlar, özellikle Katagikos Hırımyan’ın Osmanlı Ermenilerini silahlı mücadeleye davet eden düşünceleri yayılmaya başlıyordu. Mihran’ın şiirlerini özgürlük vurgusu ve ihtilal hareketine davet dikkat çekiyordu. Bu şiirlerinden Dalvorig Mücedelesini anlatanı şu dizelerden oluşuyordu:

“Hey Ermeni kardeşler, can kardeşler, 

Dalvorig’in cesur evladıyım ben, 

Özgürlük sevgisi için, 

Bana doğru gelin, ileri, ileri” (Antranik Çelebyan, Antranik Paşa, İstanbul, 2003, s. 58-59.)

Mihran, 17 yaşında İstanbul’a döndüğünde Ermenilerle ilgili düşüncelerinde önemli değişiklikler meydana gelmiş bulunuyordu. Bu mazlum milleti (!) Osmanlı Devleti’nin baskıcı idaresinden kurtarmak ve bağımsız yaşatmak düşüncesine sahip olmaya başladı. 

Mihran, 1883’e kadar İstanbul’da Beyoğlu’nda Ermeni Na­regyan Mektebi’nde, Büyükdere’de Katolik Mektebi’nde öğretmenlik yaptı. Bu arada kısa süreliğine, Kilikya’da da Ermeniler için açılan okullarda öğretmenlik yaptı. Bu okullar, kurucuları Mıgırdıç Portugalyan ve Arpiar Arpiarian olan Birleşik Ermeni Cemiyeti tarafından açılmıştı. Onların amacı, Ermeni gençliğini entelektüel olarak geliştirmek ve aynı zamanda milli bağımsızlık bilincini aşılamaktı.

  • KOMİTECİLERLE TANIŞMA: GENÇ ÜYE MİHRAN

Birleşik Ermeni Cemiyeti’nin en önemli okullarından birisi Muş’taki Nersisian Okuluydu. 1884’te Mihran’ın burada göreve başladı. Burada Mihran daha sonra ilk öğretmen olan Vanlı Hairabed Canigian ile tanışmıştır. Hairabed Canigian, Muş’un Armenagan Partisi kurucusudur. Mihran’ın fikir dünyasında şekillenen milli bağımsızlık ideolojisi Muş’ta yeni bir içerik halini almıştır. Oysa Mihran, Portugalyan tarafından Van’da bağımsızlık ateşi ile doldurulan cemiyetin örnek okuluna gitmek istiyordu. Bütün bu çalışmalar neticesinde Mihran bu çevrede kısa bir zaman içerisinde ünlü bir entelektüel insan oldu ve bölgede meydana gelen birçok olayla yoğrulan bir devrimci merkezini benimsedi. Berlin’den dönen ve Ermenilerin “Baba” olarak nitelendirdikleri Hırımyan’ın da bu sırada ihtilal fikirlerini yaymak için Van Bölgesi’nde bulunduğu düşünülürse bu teşkilatın boyutu daha iyi anlaşılmış olur. 

1892 yılında Bitlis’in Genel Görünüşü

Bu teşkilat içerisinde yer alan Mihran Damadyan, 1886 yılında Canigian ve Kegham Der Bera Bedicon (yerel piskoposluk sekreteri) ile birlikte gizli bir örgüt kurdu. Muş’taki bu örgüt, dönemin diğer gizli örgütleri gibi gizemli bir yemine sahipti, liderlerinin dışında hiç kimse birbirini tanımamaktaydı. Ermeni kaynaklarına göre, örgüte yerel halktan da katılımlar sağlandı, çok fazla katılımdan dolayı böylesine büyük bir örgütün gizli kalamayacağını düşünen kurucular, yeni üye alımını durdurdular ve yeniden örgütlenme yoluna gittiler. Oysa gerçekte bu teşkilat halkı zorla bu tür eylemler içerisine dahil ediyordu.

Bu gizli yapılanma içerisinde Ermeni liderler arasında iktidar mücadelesi de kendisini gösterdi. Damadyan’ın öne çıkmasını istemeyenler onu 1888’de Nersisian Okulu’ndan ayrılmaya zorladılar. Damadyan bu baskılardan dolayı İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. İstanbul’da Ortaköy Katolik Kilisesi’nde öğretmenliğe başladı. Tanzimat’ın ilan edildiği 1839 yılında İstanbul Katolikleri için açılan bu kilise aynı zamanda Mihitaristlerle de bağlantılı idi. 

Sivaslı Katolik Mihitar

Ermeni Sorunu ile yakından ilgilenmeye başlayan, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin düşüncelerini de öğrenmiş olan Mihran’ın bundan sonra Osmanlı Devleti’ne karşı Ermeni haklarını korumak için mücadeleden vazgeçmesi beklenemezdi. İstanbul şehrinin atmosferi ve bu sırada gelişen siyasi olaylar ona yeni imkânlar sunuyordu. 

  • HINÇAK CEMİYETİ’NİN DOĞUDAKİ İLK İSYANLARI ve MİHRAN

            Kendisinden önce birçok Ermeni örgütü kurulmuş olmasına rağmen Ermeni gizli örgütlerinin en meşhurlarından birisi şüphesiz ki Hınçak Cemiyeti’dir. Hınçak Cemiyeti 1887’de Tiflis’te Rusya sosyalist Ermenileri tarafından kurulduğunda Mihran Damadyan, üç yıldır Muş’ta ilkokul öğretmeni olarak bulunuyordu. Bölgede elde ettiği tecrübeler ona ileride bu bölgede yapılacak eylemlerde yardımcı olacaktı. Bu görevi aynı zamanda ona Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin bağımsızlık konusunda ne kadar kayıtsız olduklarını da göstermişti. Ona göre, Ermeniler günlük hayatlarını yaşıyorlar ve doğu teslimiyetçiliği ile durumlarına şükrediyorlardı, bağımsızlık ve yeni bir devlet kurmak gibi bir düşünceye sahip olmak açıkçası onları pek ilgilendirmiyordu. Ara sıra komşu Müslüman köyleri ile problemler yaşasalar da bunlar daha çok her iki tarafın yüzyıllardan beri devam eden çetecilik faaliyetlerinin kışkırtması ile doğuyordu. Bölgedeki Ermeni kayıtsızlığı ve Osmanlı Devleti’nin Ermeniler lehine olaylara müdahalede gecikmesi Mihran’ı bir ihtilalci yapmaya doğru götürüyordu. Mihran’ın bundan sonraki hayatı daha çok bu gizli çalışmalar ve örgütlenmeler ile geçecekti. Mihran artık bir komiteci olmuştu. Komiteciliğin en önemli yönü iyi bir yazar ve hatip olmaktan geçiyordu. Mihran Hınçak Cemiyeti’ne üye olduğunda hem iyi bir hatip, hem de kalemi güçlü bir yazardı. 

Osmanlı Ermenileri cemiyetin sos­yalistliği ile değil milliyetçiliği ile ilgilenmiştir. Mihran da bu grup içerisinde yer almış, sosyalizmden ziyade Ermeniler için hukuki bir yapılanmayı ön planda tutmuştur.

Uygulamada Hınçak Cemiyeti üyeleri, hazırlanan nizamnameye göre hareket edeceklerdi. Cenevre’de kurulan ve daha sonra merkezini Londra’ya taşıyan cemiyet, örgütlenmesini doğal olarak Osmanlı Devleti’nde de sürdürmüştü. 1890’da Tiflisli Şimavon, Trabzonlu Rus Rupen Hana­zad, Batum’dan H. Megavoryan ve İran’dan S. Danielyan’ın iki ay süren çalışmaları sonucu cemiyetin İstanbul merkezi oluşturulmuştu. Hınçaklar birkaç ay içerisinde İstanbul bölgesinde 700 üye kazanmışlardı. Mihran da bu sırada cemiyete üye olmuş ve kısa süre içerisinde cemiyet içerisinde önemli bir konuma gelmiştir. Cemiyetin Osmanlı toprakları dışındaki en önemli iki merkezi Atina ve Tiflis’ti. Cemiyet, Osmanlı Devleti dışındaki merkez ve şubeleriyle bağlantılarını bu iki merkez aracığıyla sağlamıştır. Cenova, Romanya, Amerika, İngiltere ve Marsilya’da da örgütlenen cemiyette Mihran, Atina örgütlenmesinde önemli görevler almış, cemiyetin hem Avrupa hem de Anadolu bağlantılarını gerçekleştirmiştir.

Hınçaklara göre mutlakıyet idaresine mensup sınıflar yok edilmeliydi. Ermeni halkının kölelik şartlarından çıkarılarak yönetime katılması sağlanmalıydı. Mihran, doğuda bu görevi Ermeniler arasında icra edecek, halk arasında şikâyetleri öne çıkaracaktı. Bu amaçla, tahrik için naşirler ve muharrikler adında gruplar oluşturulması kararlaştırılmıştı. Mihran, eğitimli bir hatip ve yazar olarak bu propagandacılar sınıfında yer alıyordu. Cemiyetin programında Mihran’ın da içerisinde yer aldığı propagandacıların görevi şu şekilde belirlenmişti: 

Başlıca her bir sınıf cemaat ve ahali arasında ihtilal düşüncelerini alevlendirerek her tarafa neşretmek ve yaymak, milli istiklal ile geniş ve halk için bir siyasi hürriyete olan ihtiyaçlarını kendilerine anlatmak ve sosyalist inkılâpları ve ıslahatı icra ve bunların uygulama yollarını açıklamak. İhitilalin esas sebeplerini ve Ermenilerin durumuna göre ihtilal ve isyanda ne türlü davranabileceğini öğretmek. İhtilalden sonra ortaya çıkacak durumu önceden haber vermek ve bunları yukarıda beyan olunduğu gibi kendilerine layıkıyla izah etmekti. Ayrıca Ermenilerin sönmüş ruhunu tekrar can­landırarak düşman aleyhine teşvik etmek ve her yerde meydana gelen mezalimden faydalanarak hükümete karşı tahrik eylemek ve kötü davranışlar ortaya çıktığında cemaatin müdafaasında bulunmak ve Ermenileri ayağa kaldırmak, her fırsattan istifade ile hükümetten ıslahat talebinde bulunmak, vergi verme­mek, hükümet aleyhinde diğer türlü gösterilerde bulunmak.” 

Tahrik yöntemi dışında yer alan terör yöntemi de cemiyet programında “dehşet-i külli” (tam bir dehşet)  yaratmak olarak tanımlanmaktaydı ve tahrikçilere şu vazifeler verilmişti:

Cemaat baskı altında bulunduğu vakit muhafaza etmek ve fikir ve ruhunu canlandırmak ve aralarına ihtilal tohumu saçmak, çıkacak ihtilali her tarafa yaymak ve cemaati hükümete karşı protesto ettirmek, cemaatin her halde başarı elde edeceği zannını daima takviye etmek, ihtilal işlerini ilerleterek hükümetin kuvvet ve büyüklüğünü kırmak ve kendisini tam bir dehşet içinde bırakmak ve hükümet memurları arasında bulunan Türk, Ermeni bütün işbirlikçileri mahv ve telef eylemek.

Bu düsturlar doğrultusunda hazırlanan Hınçak Cemiyeti, doğuda ilk Ermeni olaylarını başlatacak, tahrik ve terör yöntemiyle Türklerle Ermeniler arasında olaylar çıkaracaktır. 20 Haziran 1890’da Avrupa kamuoyunun ilgisini çeken Erzurum Olayı, Musa Bey Olayı bu yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Bu bölgesel olaylar dışında Hınçak Cemiyeti’nin ilk bağımsız eylemi 1890 yılındaki Kumkapı Gösterisi’dir. Mihran’ın ilk büyük eylemi de bu olay olmuş, onun ismini Ermeniler arasında duyurmuştur. Bu sırada gelişme gösteren Ermeni komitecilik faaliyetleri edebiyatla da desteklenmiş, şiirler ve halk hikâyeleri ile bu olaylarda yer alan komiteciler efsaneleştirilmiştir. Mihran da bu efsaneleşmiş kişiler arasına katılmaya namzet bir duruma gelmek üzeredir.

Kumkapı Olaylarında Ermeni evlerinde yapılan aramalarda ele geçen Ermenistan Bayraklı ve Hınçak Armalı Ermenistan Haritası (1890) (Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyesi-Resimler, Belgeler)

 

  • ATİNA’DA YUNALILARLA İŞBİRLİĞİ

Hınçak Komitesi’nin İstanbul’daki ilk eylemi olan Kımkapı Gösterisinde yer alan Mihran bu olay başarıya ulaşamayınca Atina’ya kaçtı. Ancak Komite faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. Bu faaliyetlerini daha etkin hale getirebilmek için Hınçak Cemiyeti mensupları planlı bir şekilde, 1891 yı­lında Makedonya, Arnavutluk, Girit ve Yunan komitecilerinden oluşan “Doğu Federasyonu”na katıldılar. Babıâli Gösterisi’nden sonra Atina’ya kaçmış olan Mihran da bu yapılanmada önemli bir fonksiyonu icra etti. Londra’nın meşhur Daily News Gazetesi’nin muhabiri ve İngiltere Başbakanı Gladstone’un doğuda düşüncelerini yayan Fitzgerald ile Atina’da görüştü. Fitzgereald, Mihran’a Atina’nın komitecilik için uygun bir şehir olduğunu ve burada bir Ermeni cemiyeti kurulması gerektiğini ve Osmanlı Devleti aleyhine Makedonya, Arnavutluk, Girit ve Yunan komiteleriyle güç birliğine gidilmesi gerektiğini söylemiş ve Atina’da bir şube açılması fikri böylece başlamıştı.

Bu ittifakın İngilizlerin teşvikiyle gerçekleştirilmesinden sonra, 1890 yılının sonunda Baserabya’da bulunan Hınçak Ermeni Komitesi, Pire’de bir şube açarak oraya yirmi Ermeni gönderdi ve Pire’deki bu komiteye Mihran Damadyan başkanlık etti. Damadyan, Londra, İsviçre ve Baserabya komiteleriyle haberleşerek aldığı talimatı İzmir ve Selanik yoluyla Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilere sözlü ve yazılı olarak tebliğ ettirecekti. Bu iş için gönderilen adamlar daha sonra yine Atina’ya ve Baserabya’ya döneceklerdi. Hınçak Gazetesi’nin propaganda nüshaları da bunlar aracılığı ile dağıtılacak ve önemli konuların postalara verilmeyip bu adamlarla tebliğ edileceği ve icrası lazım gelen harekât planını içeren mektupların komite mührüyle mühürlenmiş olarak yabancılardan tedarik edilen adamlar vasıtasıyla Osmanlı ülkesine sokulacağı planlanmıştı. Bu durumu ihbar eden Yunanlı tüccarlardan Yorgiyos  da bu aracılardan birisi idi. Atina’daki ve Avrupa’daki komitelerin finans yönünden Anadolu’daki kaynaklardan da istifade etme yoluna gittikleri görülüyordu.

Mihran ve Arkadaşı Balyan’ın Romanya’da Yakalanarak Sınır Dışı Edildiği İle İlgili Bükreş Sefareti’nden Hariciye Nezareti’ne Gönderilen Yazı (4 Aralık 1895-B.O.A. A.Mkt.Mhm. 535/37, Lef. 10)

 

Mihran Damadyan, seyahatlerinde ve yazışmalarında, artık Osmanlı Devleti tarafından aranan bir kişi olduğu için “Melkon Hurşid” takma adını kullanıyordu. Yunan Hükümeti de kendi ülkesinde komitelerin çalışmalarına göz yumarak Osmanlı Devleti aleyhine oluşturulan hareketlere katılıyor, böylece esas hedefi olan toprak genişletme ve “Büyük Yunanistan”ı ihya etme düşünü gerçekleştireceğini düşünüyordu.

Mihran Damadyan’ın Atina’daki çalışmalarının takip edilmesi ile ilgili Padişah Emri (9 Mayıs 1891)

“Atina Sefaret-i Seniyyesi’ne

19 Nisan tarihli yazınızda ahval ve fesat hareketleri beyan olunan ve kendisinin Yunanistan’dan şimdi veyahud ileride komitenin diğer teşebbüslerine vakıf olunmak için daha bir müddet Atina’da bırakılması şıklarından hangisinin tercih edileceği sorulan Mihran Damadyan’ın ikinci şık üzere daha bir müddet Atina’da bırakılarak ahval ve hareketlerinin kontrol altında bulundurulması ferman buyurulmuştur. 9 Mayıs 91” 

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK. BŞK. 21/39.

Yunanistan’da çeşitli toplantılar düzenleyen Ermeniler, özel günlerinde Yunalıların da bulunduğu ortamlarda ihtilal düşüncelerini yayıyorlar, idaresinden şikâyet ettikleri Osmanlı Devleti’ne karşı Yunanistan’ın desteğini beklediklerini ifade ederek onlara kucak açtığı için Yunan Kralı’na teşekkür ediyorlardı. 1891 yılı Şubat ayında Atina’da yapılan Vartan Yortusu toplantısında yapılan konuşmalar bu yönü ile ilginç gösterilere sahne olmuştu. İki konuşmacı burada öne çıkmış ve Hınçakların düşüncelerini ifade etmişlerdi. Bu konuşmacılardan birisi de Mihran’dı. Çok ilginç noktaları içeren bu konuşmalarda şu noktalara değiniliyordu:

Dr. Agopyan’ın konuşması 

“Kardeşlerim! Vartan’dan daha revaçta olan bir ulusal bayramımız yok. Yüzyıllar boyu, Ermeni halkı bu büyük kahramanı ve arkadaşlarını çok sevmiş, onların isimlerini tarihe yazdırmıştır. Despot hükümetin milli şehitlerimizin hatırasını silme çabalarına rağmen, onların kutsal vatanseverlik fikirleri her Ermeninin kalbine kazılmış bir tarihsel abide gibi kaldı. Bu hükümetler zorbalık yaparken, rezil zulümlerini yaparken bile insanların kalbindeki hak ve adalet fikirlerini bastıramadı.  

Kardeşlerim! şu tartışmasız bir gerçektir ki tek bir damla kan dahi gereksiz yere akıtılmamıştır. Vartan ve onun yoldaşlarının döktükleri kan, kilise ve Ermeni ulusunun kurtuluşunu sağladı. O büyük günden bugüne Ermeni halkı birçok zorba hükümetlerin keyfi uygulamalarına maruz kaldı, fakat tüm bu yıkımlara rağmen, akıttığı kanlarla hala ayakta, kendisine zorbalık yapan devletlerin kalıntıları arasında hala ayakta. Son zamanlarda Ermeni halkı zalim Türk boyunduruğundan kurtulmak için daha radikal daha etkili bir yol seçti; “ittifakla alınmış şikâyet kararları ile halk ihtilali”. Hedefimiz nedir? Ermenistan’ı eski görkemine kavuşturmak ve 19. yüzyılın uygar milletlerinin yaşadığı seviyeye ulaştırmak: “Tam bir özgürlük”. Şu noktayı burada ısrarla söylemeye gerek yok ki bu durum sadece biz Ermenilerce değil aynı zamanda burada hazır bulunan davamızı bilen bayramımıza iştirak eden saygıdeğer beyefendiler tarafından da bilinmektedir.  

Şehit Vartan ve yoldaşlarından günümüze değin, bencil korkaklar tarihimize hüzünlü sayfalar bırakarak, tehlikeli görevlerini yerine getirmeye devam ettiler. Bu gün bile, şunu kabul etmeliyim ki halkımızın hastalıklı ve bencil bir kısmı kendi sevdalarına ulusumuzun kutsal çıkarlarını tercih ediyorlar. Bayram yaptığımız böyle bir günde bu tür düşünceleri ortaya koyduğum için özgünüm, fakat şu atasözü aklıma geldi: kirli çamaşırlarımızı kendi aramızda yıkayalım, ve bu üzücü gerçeğe kardeşlerimin dikkatini çekmenin uygun olacağını düşündüm. Kardeşlerim, bencil olanlara karşı kükreyin, babasına, anasına, kardeşlerine, milletine ve anavatanına ihanet eden hainlere karşı kükreyin.

Kardeşlerim! bu sefer iki şeye karşı savaşıyoruz, hükümete ve zorba hainlere karşı. Zalim hükümete karşı direnmek bu köstebek ve rezillerle işi yapmadığımız takdirde zor olmayacak. İlk önce bunlarla ilgilenelim, bu korkakları ortadan kaldırdıktan, bunları temizledikten sonra, ah işte o zaman davamızı kazancağız ve haklarımızı kolaylıkla isteyebileceğiz. Kardeşlerim, halkımızın haklı itirazını dile getirelim ihtilal ile sıkı bir şekilde birleşip hareket ettiğimizde zalimin baskı ve aşağılamalarıdan kardeşlerim kurtulacağız, barış ve huzuru tadacağız. 

Tekrar hadi hep birlikte:

Kahrolsun alçaklar!

Yaşasın halkımız!

Yaşasın haklı talebimiz!

Yaşasın halk ihtilali!”

Mihran Damadyan’ın Konuşması

“Saygıdeğer Beyefendiler,

Ben Yunanistan’a çok şey borçlu olanlardan biriyim: Türkiye’de devam eden zulüm ve zorbalığın bu iğrenç atmosferinde siyasi görüşlerimden dolayı, Yunanistan’ın liberal kanunlarının himayesine, muzaffer Yunan bayrağının altına buraya iltica ettim. Bu nedenle, bu misafirperver ülkeye şükranlarımı ifade etmeyi, kahramanların anavatanının zaferi, rönesansın vatanı olan bu medeniyetin refahı, yüce Yunan ulusunun gelişimi, selameti ve özellikle Yunan milletinin başı majestelerinin paha biçilmez günlerinin muhafazasına çalışan, ulu panhellenizm ideali için gece gündüz gayret eden herkese en derin dileklerimi belirtmekten büyük memnuniyet duymaktayım.  

Bayrama gelince, kıymetli arkadaşımın daha önce söylediklerini tekrar etmek istemiyorum. Fırsatını bulmuşken birkaç şey söylemeden buradan ayrılmayacağım. İlk olarak tüm çıplaklığıyla gözlerimin önünde olan mevcut berbat durumdan ve şanlı tarihimizden bahsedeceğim. 

İnsanoğlu önceleri bilinmeyen daha sonra ütopya olarak gördüğü, şimdi ise bir gereklilik olan evrensel bir gelişime doğru büyük bir adım attı: “Bu kutsal ideal insanların kardeşliği, bütün baskılardan halas olma, köleliği ortadan kaldırma her alanda zafer ve herkes için özgürlük ve adalettir.” Mevcudiyetlerinin farkında olan tüm insanlar bu esasların gerçekleştirilmesi için iştiyakla çalışmaktadırlar. Ermeni nüfusu ne kadar? Bu amaca ulaşmak için özgür bir şekilde artabildi mi? Bu gelişimi için, bu melekelerin gelişmesi, ihtiyaçlarının karşılanması, bu gerekliliklere ulaşmak için çalışmasına izin verildi mi? Hayır! Barbar Türkler gelişmemizi bastırdılar, bizi pençelerinin arasına aldılar, köleliğin en kötüsüne katlandık. Ermenilere, bahtsız vatanımıza Ermenistan’a yapılanlar üzerinde durmaya bile gerek yok. Zira kendilerine müteşekkir olduğumuz Yunan gazeteleri asil bir şekilde durumumuzla ilgili acı çeken uluslumuzla alakalı birçok olayı anlatan haberler yayınlıyor.  

Bizi çevreleyen büyük zorluklar ve sıkıntılar buhranlı durumumuzu göstermektedir. Biz Ermeniler, özgürlüğe, daha iyi bir geleceğe, her insanın hakkı olan bir ömre bedel insan haklarına olan özlemimizi kalbimizde taşıyoruz. Tüm bunlar bizden esirgendi, yüzyıllar boyu bunlardan mahrum kaldık, Hıristiyanlığın düşmanı, şeytani ırkın sersemleten ve aşağılık boyunduruğu uzun süre bizi bastırdı. Öyle ki nihayetinde bizi geriletti, atalarımızdan ve zamanında yüzyıllar boyu hükümsürmüş olan dört hanedanlığımızdan, yani o zamanın kahramanları Haig, Aram, Tigran ve Vartan’da olan ve bize miras kalan vatanseverlik duygularımızı ve yüce cesaretimizi, adanmışlığımızı yok etti. Fakat bugün halkımız bir yandan aynı cesaret, aynı heyecan, aynı adanmışlıktan ilham alarak entelektüel gelişmeyi yaşarken, öte yandan taciz ve zülme maruz kalmaktadır. Bu odada gördüğümüz, görünüşleri sefil bu insanlar (orada olan işçi Ermenileri kastederek) bu cahil insanlar, perişan insanlar cemaatimizin çoğunu oluştururlar, onlar Türk hükümetinin akıl ermez düşmanlığının kurbanlarıdır; çocuklar, hükümetin bihaber olduğu yaşamaya çalışan çocuklar, babalar süregelen baskılar sonucunda ekmek bulup ailelerini geçindirmek için yabancı memleketlere gelmek zorunda kalan aile babaları. Fakat onlar da bugün Ermenistan’da mevcut durumda ani bir değişim, ihtilalin gerekliliğini, bir değişim gerekliliğini hissetmeye başladırlar. Ermeni ihtilali zamanımızın en önemli sorunudur. 

Milli Bayramımız ilk kez Yunanistan’da kutlanıyor ve burada bulunurken gitgide acil bir hal alan ortak düşmana karşı birleşmemizin gerekliliğinden söz etmeden de geçemeyeceğim; Türkiye’de Rum ve Ermeni, aynı kadere katlanıyoruz, Hıristiyanlık sistematik bir zulüm görüyor, barış, teminatlar, vaadler geçici, daha doğru ifadeyle, bir hayal, görüntü. Şunu söylemeliyiz ki, aynı şeylere ihtiyacı olan aynı emellere sahip, aynı yıkımı yaşayanlar birleşsin, daha güçlü olunacak ve düşman silip süpürülecek, gömülecek düşmanın iri vücudu hazır hale gelmiş olacak. Birlikteliğimiz için Yunan ve Ermenileri bir araya getirecek başka sebeplerimiz de var. Bu iki halk geçmişte muazzam ilişkileri olan iki ailedir. Akrapolis yıkılmadan önce, Ermeniler Yunanistan’daki uygarlık ışığından esinlenmişlerdi, bizler günümüzün ihtişamlı edebiyatını eski yunana borçluyuz; çünkü bizim en ünlü yazarlarımız eğitimlerini, İstanbul’da Atina’da ve İskenderiye’de aldılar. Bizans İmparatorluğu Ortaçağ’da yaşadığı şansızlıklarda Ermenilere destek çıkan yegâne güçtü. 

Günümüzde de, Ermenilerin yoldaşları yunanlılarla gerçekten kardeşçe ilişkisi yok mu? Entelektüel ve sosyal gelişimleri için onları model olarak almıyorlar mı?  Öte yandan şu bir gerçek ki Hıristiyanlık bir uygarlık ordusudur, Ermenistan durumu itibariyle gelişen bu ordunun gözcüsü olmalıdır, onun için ayrılmış bu yer için elinden geleni yapmak durumunda. Yeniden dirilişinin henüz uzağında olan Yunan ırkı da aynı emelleri taşıyor, hatta aynı amaca daha büyük gayretle gitmek istiyor. Umuyoruz ki iki kardeş halk, iki kardeş kilise yüce emellerini gerçekleştirmek için birlikte yürüyecek, bayrak açacak, el ele görevlerini yerine getirecek. Konuşmamı yüreğimin derinliklerinden gelen şu ifadelerle bitiriyorum. 

Yaşasın Yunan-Ermeni kardeşliği!”

Konuşma metinlerinden de anlaşılacağı üzere, ihtilal propagandası bir yandan Osmanlı Devleti düşmanlığı üzerinde inşa edilirken diğer yandan Yunanistan’ın bu harekete destek vermesi amacını güdüyordu. Zira bu sırada Yunanistan, İngiltere’nin de desteği ile Osmanlı Devleti’ndeki ayrılıkçı hareketlerin en önemli üssü haline getirilmek isteniyordu. 

Atina’da bulunan komiteciler bazen Mısır, Romanya ve Bulgaristan’a da geçerek oradaki komitecilerle toplantılar yapıyorlardı. Osmanlı Devleti’nin  “Rüesa-yı erbab-ı mefsedetin en şerir ve hainlerinden (fesad erbabı reislerinin en şerli ve hainlerinden)” olarak nitelendirdiği Mihran Damadyan da arkadaşları Hamparsum Boyacıyan, Çakıryan Karabet, Markar Varamyan, Makinist Avadis, gazete dağıtıcısı Le’on ve Sim Köylü Garabet ile birlikte 1891 yılı Aralığında Romanya’da bulunuyorlardı. Romanya’ya İskenderiye’den geçmişlerdi.  

                        

  • SASUN OLAYLARINDA MİHRAN

Bugün Batman’a bağlı bir ilçe olan Sason’un genel görünümü. Coğrafi yapısı firar ve gerilla harbi için çok uygundu.

Kumkapı Gösterisi’nden sonra Er­meni çetelerinin Sasun Bölgesi’nde çıkarttıkları olayların amacı, Avrupa’nın Osmanlı Devleti’ne mü­dahalesini sağlamak ve reformları gerçekleştirebilmektir. Sasun İsyanı, Ermenilerle Van bölgesinde yaşayan bazı aşiretler arasında çıkan basit çatışmalardan doğmuş sayılır, hâlbuki olay çok yönlüdür ve basit çatışmalardan kaynaklanmamıştır. Bölgede yaşayan Müslümanlarla Ermeniler arasındaki anlaşmazlıkların temelinde, komitecilerin yaptığı propagandanın ve tahrikin çok büyük etkisi vardır. 

Yaklaşık iki yıl kadar Yunanistan’da çeşitli örgütlenme faaliyetlerinde bulunan Mihran, 1892 yılı bitmeden önce Amerika vatandaşı Melkon Hurşid takma adı altında Doğu Anadolu’ya doğru yola çıktı. İlk olarak bölgesel durumu gördüğü Akdeniz şehirlerinden geçti, yaklaşık altı ay Diyarbakır’da kaldı. Daha sonra ihtilal için verimli toprak olarak bulduğu Sasun’a geldi. Burada çok sayıda ihtilalci toplanmıştı. Mihran 6 Ocak 1893’te sekiz silahlı avenesiyle beraber Muş’un Avzan Köyü’nü basarak İshak Çavuşu öldürdü. Bu olayı takiben jandarma bu çetenin peşine düşmüştü. 1893 yılında bölgede çete sayısının arttığı ordu komutanlarınca İstanbul’a bildiriliyordu. Avzan Köyü Baskını bölgede, daha sonra Birinci Sasun İsyanı olarak nitelendirilecek olayların başlangıcı oldu. Zira İshak Çavuş, bölgedeki aşiret reisleri arasında önde gelen isimlerinden birsi idi ve şimdi Müslümanlar intikam için harekete geçmişlerdi.

Mihran Çe­tesi, bu öldürme olayı ile yetinmeyerek çeşitli yerlere baskınlar düzenleyip masum insanları öl­dürmeye devam etti. 1893 yılı içinde aşiretlerle silahlı çeteler ara­sında kanlı olayların başlaması üzerine hükümet bölgeye as­ker göndererek duruma hakim olmaya çalıştı. Ermeni Çeteleri 1893 Haziran’ında Hayanlı Aşireti’nden bir kişiyi öldürdüler, bunun üzerine Behranlı ve Hayanlı aşiretleri intikam almak üzere Taluri’ye saldırdılar. Her iki taraftan da bir kaç kişi öldü. Ermeniler daha iyi organize olduğu için aşiretler daha büyük zayiat vererek çekiliyordu. Yine bu sıralarda Merzifon, Kayseri ve Yozgat merkezli Ermeni olayları da başlıyordu. Merzifon, Kayseri ve Yozgat Ermeni olaylarını tertip eden de yine Hınçak Cemiyeti’nin Atina şubesi idi.

İç Anadolu’da bu olayların yaşandığı sırada Doğu Anadolu’da bulunan Mihran’ın bölgedeki en önemli destekçisi Murad takma adı­nı kullanan Hamparsum Boyacıyan idi ve o da bu bölgede Mihran gibi meşhur olmaya başlamıştı. Mihran’ın ve Boyacıyan’ın takip ettiği gaye, Ermenileri bölge aşiretlerine saldırtmak ve ordunun müdahalesini temin ederek, Ermeniler katlediliyor diye Avrupa’yı ayağa kaldırmaktı. Mihran ve Boyacıyan tabiatıyla bu düşüncelerini ortaya koymuyorlar, Taluri’deki Ermenilere kendilerinin Avrupa’dan geldiğini, isyan ettikleri takdirde Avrupa devletlerinin müdahale ederek bir Ermeni devleti kurabileceklerini söylüyorlardı. Söylediklerinde de haklı idiler, çünkü Atina merkezli oluşumlarda İngilizlerin desteği açıkça görülmüştü. İki arkadaşın bu çalışmalarının özellikle Şirik, Semal, Güligüzar, Herenk ve Taluri’de başarılı olduğu görülmekteydi. İsyana katılanlar bu köylerde yaşayan Ermeniler olmuşlar, Sadak Nahiyesi’nin Ermeni köyleri ise olayların dışında kalmıştı. 

 

Sasun ve Adana Olaylarını organize eden, II. Meşrutiyet’in Adana Mebusu Hamparsum Boyacıyan

İlk Sasun isyanı Mihran Damadyan, Gevorg Çavuş, Sehenik Grgo, Hrair-Dzoghk (gerçek adı: Armanek Ghazarian) ve Hambardzum Boyacıyan liderliğindeki Hınçak Partisi üyeleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Mihran, daha önce bir okul öğretmeni olarak geldiği Sasun’a, şimdi Ermeni Devrimci Hareketinin en temel havarisi olarak geliyordu. Elinde asası, sırtında çantası ile bir köylü kılığında bir köyden diğer bir köye gidiyor, bir gün değirmenci, başka bir gün odun satıcısı, başka bir gün de bir camide bir Müslüman gibi ibadet eder gibi görünüyordu. 

Prof. Dr. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler (İstanbul 1983, s. 96)adlı eserinde, Sasun olaylarını kısaca şöyle özetliyor: “Kumkapı olayını hazırlayanlardan birisinin önce Atina’ya kaçıp, sonra Türkiye’ye gelip Sasun’da anarşik eylemlere başlaması, bölgede Ermeniler ile Müslüman halk arasında çatışma çıkartacak zemin yaratması sonucu Ağustos 1894’de başlayan hadiselere Sasun İsyanı denir. Ermenilerin Müslüman aşiretlere tecavüzü, onların mukabelesine yol açar, isyanı bastırmaya gelen askerlere Ermeniler ateş açar. Sonuçta hükümet kuvvetleri olayı bastırır.”

Bu sırada Mihran’ın genel düşüncelerini şu sözleriyle özetleyebiliriz:

“Ermeniler sadece silah gücüyle kurtulacaklardır. Çünkü O, kendi vatanı içinde çoğunluğa sahiptir. Çünkü O, memleketinin öz evladı, yerlisidir. Çünkü Daron’un dışında da Ermeni kardeşlerimiz var, onlar da mutlaka yardıma koşacaklardır. Çünkü Hıristiyan bir Avrupa var, onlar Ermenilerin eziyetlerine ilgisiz kalmayacaklar. Çünkü önümüzde, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan gibi silahlı mücadele ve Avrupa’nın desteğiyle özgürlüklerine kavuşan ulusların örnekleri var.” 

Sasun Olaylarının bu ilk devresinde, 1893 Haziranı’nda Mihran, Osmanlı askerleri tarafından yakalandı. İlk başlardaki başarısızlıkların ardından Sasunlular Türk düzenli birliklerine ve çevre Müslüman köylerine karşı saldırıya geçtiler. Sasunlular bu çarpışmalarda çok ağır bedel ödediler. Ermeni kaynaklarına göre, bu çatışmalarda 200 Sasunlu ölürken, Müslümanlardan 1000 kişi hayatını kaybetmişti. 

Bu planlar sonunda Muş, Kulp ve Sil­van’dan 3.000 kadar Ermeni’nin ayaklanması üzerine olay yerine asker sevk edilerek isyan, 23 Ağustos 1894’te Boyacıyan’ın da ele geçirilmesiyle son buldu. Fakat bu olay dolayısıyla Avrupa’da Türk aleyhtarı büyük bir propaganda kampanyası başlatılmış, çatışmalarda ölen Ermenilerin sayısı son derece mübalağalı rakamlarla verilmiştir. Hâlbuki Ermenilerden daha faz­la olan Müslümanların ölü sayısı ile hiç kimse ilgilenmiyor­du. Ermeni komiteleri ve Ermeni patrikhanesi tarafından olayların heyecanlı bir şekilde duyurulması üzerine Avrupa’da Er­meniler lehine mitingler düzenlendi ve parlamentolarda nu­tuklar atıldı. İngiltere, Anadolu ısla­hatı konusunda Babıâli’ye karşı uygulayacağı baskı politikası için bu olayların yarattığı durumdan istifade etmek üzere harekete geçti. Sasun olaylarının tahkikinin ısrarlı takipçisi ol­du. İngiliz hükümeti, İngiliz Konsolosu Holward’ı tahkikat için Sasun’a göndermek istedi. Osmanlı hükümeti, bu adamı isyanın tahrikçisi olarak kabul ettiği için bölgeye gitmesine izin vermedi.

Sultan II. Abdülhamid, Ermenilerin ve onların destekçisi İngilizlerin çalışmalarından tamamıyla haberdardı. Bu bilgilerin çoğunu da hem Atina’dan, hem de Mihran’ın yakalandıktan sonra anlattıklarından elde etmişti. Mihran’ın anlattıkları olayı nasıl planlandığını İngiltere’nin bu olaylardaki rolünü açıkça ortaya koymuştu.

Sasun olaylarının tertipçisi ve tetikçisi Mihran Damadayn’ın yakalanması belki de bu süreçte yaşanan en önemli olaylardan birisidir. Zira ortaya çıkan sonuçlar bunu açıkça göstermiştir.

  • MİHRAN’IN YAKALANMASI ve SERBEST BIRAKILMASI

Bitlis Valisi Tahsin Paşa, Dahiliye Nezareti’ne 13 Haziran 1893 tarihinde gönderdiği bir yazıda “Avrupa’da Hınçakyan İhtilal Komitesi’nin dördüncü reisi unvanını alan Mihran Damadyan arkadaşlarıyla beraber ele geçirildi.” Diyordu. Damadyan Muş’ta hapishanede üç gün geçirdikten sonra, elleri ve ayakları bağlı olarak bir ata bindirildi ve 30 polisin eşliğinde Bitlis’e doğru yola çıkarıldı. 

İlk sorgulamalar sırasında Bitlis Valisi Tahsin Paşa, Damadyan’ın Yunanistan’dan İstanbul’daki arkadaşlarına yazdığı üç mektubun kopyasını gösterdi. Mektuplar Damadyan’ın devrimci olduğunu ispatlayacak deliller taşımaktaydı. Fakat Tahsin Paşa Damadyan’ı suçlayıcı ve onu cezalandırıcı bir tavır içerisine girmedi. Böylece onun rahat bir şekilde ifade vermesini sağladı.

Mihran kısa süre sonra konuşmaya başlayarak, komite hakkında bildiklerini Bitlis Valisi Tahsin Paşa’ya anlatmaya başladı. İlk verdiği bilgilerde, Kumkapı Olaylarında nasıl bulunduğunu ve Atina’ya nasıl firar ettiğini anlattı, isyana tahrik için Avrupa’da Hınçak İhtilal Komitesi tarafından Adana ve Halep yoluyla Bitlis bölgesine geldiğini, kış mevsimini Diyarbakır’da geçirdiğini itiraf etti. 

            Mihran Damadyan sorgusunda, Londra’daki Ermeni Komitesi’nin İngiltere Başbakanı Gladstone ve James Bryce’ın himayeleri altında bulunduğunu açıkladı. Tutuklu bulunan Damadyan, Kumkapı olayının planlanması ve Ermenilerin teşkilatlanmaları ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: 

Kumkapı Hadisesi’ndeki komite Beyoğlu’nda Agob’un evinde edebiyatçı Harikof’un riyasetinde toplanarak ihtilal kararlarını orada görüştük. Şimdi İstanbul’da Hayrenik Gazetesi Müdürü Arpkaryan Arpyar isimli şahıs ile Üsküdar’da oturan muallim Melkon Gürciyan aracılığı ile yardım toplanmaktadır ve Trabzon’da Elmaysan ve İzmir’de Serkiz Muratyan da komiteye dahildir. Avrupa’daki Hınçakyan ihtilal şirketinin Rusya, Atina ve Marsilya’da şubeleri vardır ve ihtilal talimatının esası milliyet ayırt etmeksizin İsviçre ahval ve idaresine benzeyen bir müstakil idare kurmak için tertip edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin her tarafında ihtilal çıkarmak ve ehl-i islamı da bu maksada dahil etmek esas ilkelerdendir.

İzmir’de 1984 yılında Kasap Mihran’ın evinde bulunan patlayıcılar (Hayri Mutluçağ, İzmir Ermeni İhtilal Komitesi ve Terör (Tahkikat Komisyonu Raporu)

Damadyan bu açıklamalarından sonra tekrar hapishanesindeki hücresine götürüldü. Burada hayatı ile ilgili şeyleri düşündü, Tahsin Paşa onun durumuna özel ilgi göstermişti. Tahsin Paşa sonunda Sultana bir telgraf göndererek, Damadyan’ın Sultanın hayatı ile alakalı bir şeyler bildiğini söyledi. Sultan Abdülhamit, “Damadyan’ın acilen gizli ve kılık değiştirilmiş bir şekilde Yıldız Sarayı’na gönderilmesi” şeklinde cevap verdi. 1894 Şubat ayında Damadyan kılık değiştirerek İstanbul’a Bitlis Polis Komiseri Mikdat Bey ve ordu subayı Çerkez Ali Bey eşliğinde gönderildi. Sarayda geçen birkaç haftadan sonra Damadyan önce Sultan’a bildiklerini anlattı. 

Aslında Mihran İstanbul’a gitmeyi kendisi talep etmiş, Padişah’a Ermeni komiteleri ve teşkilatları hakkında önemli bilgiler vereceğini Bitlis Valisi Tahsin Paşa’ya söyleyince İstanbul’a gitme talebi kabul edilmişti. Yakalanma haberi, üç yıl boyunca takip edilen bir komitecinin ele geçirilmesi bakımından İstanbul için önemli idi. 

Mihran’ın itirafları yaparken aklındaki şey belki de bir an evvel kurtulabilmekti. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti’nin neye ihtiyacı olduğunu gayet iyi biliyor, nasıl serbest kalacağının da farkında olduğu gözleniyordu. Pişman olduğunu, bir daha bu işlerle uğraşmayacağını ve affını yazılı olarak beyan etmesi yetkilileri etkilemişti. Yakalanmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra serbest bırakılan Damadyan, sahip olduğu bilgilerden istifade edilmek üzere Dahiliye Nazırı müsteşarının yanında daimi olarak görevlendirildi ve kendisine “mesarif-i müteferrikadan” (farklı harcamalar, bir nevi örtülü ödenekten) beş yüz kuruş maaş bağlandı.

Mihran’ın serbest bırakılması, hem Ermenileri hem de yabancıları şüphe içerisinde bırakmıştı. Erzurum İngiliz Konsolosu Graves’in 27 Aralık 1894’te kaydettiğine göre, Mihran’ın serbest bırakılmasının, Sasun ve diğer yerlerdeki olaylarla ilgili önemli bilgiler vermesinden olduğu zannediliyordu. Bu nedenle serbest bırakılmış ya da kaçmasına izin verilmişti. Bundan sonra Mihjran Damadyan Avrupa’da Osmanlı Devleti aleyhine çalışmalarına devam etti. 

  • BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA DAMADYAN 1916-1917

Birinci Dünya Savaşı sırasında Suriye Cephesinde personel ihtiyacı artan Fransızlar, Kasım 1916’dan Temmuz 1917’ye kadar Suriye Cephesi’nde Doğu Lejyonu adı altında bir birlik vücuda getirmeyi planladılar. Bu dönemde Doğu Lejyonu küçük bir firari Ermeni topluluğundan büyük bir askeri birliğe dönüştürülmüş ve Osmanlı topraklarına saldırmaya hazır hale getirilmiştir.  Bu lejyonun merkezi Kıbrıs Adası idi.

1916 yılının son günlerinde Doğu Lejyonu’nu kurmakla görevlendirilen Albay Romieu Fransa Dışişleri Bakanlığı’na uzunca bir rapor göndermişti. Bu raporda, Doğu Lejyonu için kullanılacak olan Ermenilerden bahsediliyor, Hınçak Komitesi temsilcileri hakkında 1895’teki Ermeni terörist faaliyetlerine karıştıkları ve Zeytun isyanında rol oynadıklarını açıkça belirtiliyordu. Raporunun sonuç kısmında Albay Romieu, dört bölükten müteşekkil bir birlik oluşturacağını, bunlardan ikisinin Cebel Musa Ermenileri tarafından, birinin Mısır’daki Ermeni gönüllüleri, Osmanlı tebası olan Ermeni kökenli asker kaçakları ve Hindistan’da bulunan Ermeni savaş esirleri tarafından, sonuncusunun da Mısır’daki Lübnanlı gönüllülerden kurulacağını belirtiyordu.

Doğu Lejyonu’nun ilk etapta en önemli sorunu gönüllü sayısının yetersizliği idi. Bu sorunun halledilmesi için bazı yeni girişimleri gerekli gören Fransız yetkililer gönüllü toplanması için Amerika’ya bir Ermeni komitesi gönderilmesini kararlaştırmışlar ve bu çerçevede  Ramgavar Partisi’nden M. Tekyan, Hınçak Partisi’nden Sapahgulian ve Taşnak Partisi’nden Ardabast Khatchig Hanemyan’dan müteşekkil bir komitenin Amerika kıtasına gönderilmesini karara bağlamışlardır. Daha sonra Ramgavar Partisi’nden Tekyan yerine Mihran Damadyan delege olarak seçilmiştir. Bütün bu delegeler daha önce Osmanlı Devleti’ne karşı gerçekleştirilen isyan hareketlerinin kışkırtıcılıklarını yapmış, Osmanlı karşıtı görüşleri ile tanınan Ermenilerdi.

Bu kararın hemen ardından Fransa’nın Washington, Buenos Aires, Rio de Janeiro, Montevideo, Caracas temsilcilikleri Ermeni komitesinin seyahati hakkında bilgilendirilmiş ve bu kentlerde görev yapan temsilcilerden gönderilecek olan delegelere ellerinden gelen yardımın yapılması talep edilmiştir.  Ermeni delegeler 1917 yılı Ocak ayından itibaren Amerika’ya yapacakları seyahatin ilk aşaması olarak Port Said’den Marsilya’ya hareket etmişlerdir. Bu yolculuğun hemen ardından 11 Ocak’ta Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand Fransa’nın Washington Büyükelçisi Jules Jean Jusserand’a Hınçak Komitesi temsilcisi Sapahgulian ve Taşnak Komitesi temsilcisi Hanemyan’ı tanıtan ve bu iki Ermeni’nin Amerika’ya doğru yola çıkacağını bildiren bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta Sapahgulian’dan “değerli bir hatip” ve “Türkiye’de yaşayan Ermenilerin çıkarlarını savunan” biri olarak söz edilmektedir. Jusserand’a gönderilen bir diğer telgrafta ise Mihran Damadian ve Hanemyan’ın Osmanlı, Sapahgulian’ın ise İran vatandaşı olduğu belirtilmiştir. Diğer bir deyişle Damadian ve Hanemyan vatandaşı bulundukları devlet ile savaşmak üzere asker toplamak amacıyla Yeni Dünya’ya doğru yola çıkmaktadırlar.

Albay Romieu’nun 19 Ocak 1917 tarihli raporunda ise Mihran Damadian hakkında daha detaylı bilgi verilmektedir. Buna göre Damadian’dan çok çalışkan, mütevazı ve enerjik bir kişi olarak bahsedilirken, eskiden Van bölgesindeki Ermeni okullarının müdürlerinden biri olduğu ve Sason isyanlarında önemli rol oynadığı belirtilmiştir. 

Bir taraftan Fransa’da Doğu Lejyonu’nun hukuki statüsü ile ilgili tartışmalar yaşanırken diğer taraftan 1917 yılının Şubat ayında Ermeni delegeler Amerika’ya varmış ve gönüllü asker toplamak için girişimlere başlamışlardır.

Bu arada Doğu Lejyonu’nun Komutanı Albay Romieu Savaş Bakanlığı’na gönderdiği gizli raporunda Doğu Lejyonu’na katılmak üzere Kıbrıs’a gelen Ermenilerle ilgili olarak şunları yazıyordu: “Bence son gelişmeler göz önüne alındığında yeni Ermeni gönüllüleri ve Mısır Suriyelilerini daha fazla beklenmemelidir. Zaten son gelenler çok düşük bir değere sahiptir [de valeur très médiocre]. Marsilya’dan altı Ermeni gelmiştir. Bunların bu kentte yaşayan ikisi buraya gelmeden önce hapse düşmüş çok kötü Fransız vatandaşlarıdır. Bu yüzden onların Fransa’ya geri gönderilmelerini ve Fransa’da göz altına alınmalarını istemek zorunda kaldım.”

(M. Serdar Palabıyık, “Fransız Arşiv Belgelerinin Işığında Doğu Lejyonu'nun Kuruluğu ve Faaliyetleri II”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 23-24, 2006.)

 

  • BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRAKİ FAALİYETLER

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız ordusu ile birlikte Adana’ya gelerek burada Bağımsız bir Ermenistan kurmaya teşebbüs etti, ancak bunda başarılı olamadı. Bu sırada Paris’te bulunan Ermeni Milli delegasyonuna danışmanlık yaptı.

Ortadoğu ile Ermenilerin de Kaderinin Belirleneceği Paris’te Konferansın Toplanması günlerinde Bogos Nubar Paşa, Antranik ve Mihran ile diğer Ermeni liderler.

 

Kilikya’nın kurtarılması ile ilgi olarak Çete Reisi Antranik’in Mihran Damadyan’a mektupları ilginçtir:

“Sevgili Damatyan! 

Dün iki arkadaşla birlikte buraya ulaştık. Benim gelişimle ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmek için Arşak Çobanyan zaten Beyrut’a hareket etti. Onların telgrafını beklemekteyim. Gerçek durum hakkında beni acil bir şekilde bilgilendirmeniz çok büyük önem taşımaktadır. Yanlış anlaşılmaların önünü almak için mümkün olduğu kadar ciddi ve perspektifsel çalışın. Başarıya ulaşması için onların kalplerini kazanmaya ve bizim için uygun bir politika gidermeye çalışın. Genel işlerde başarı için onların yanında olduğumuz güvencesini verin. 

Hepinizi selamlayarak ... 6 Ekim 1920 Atina, Antranik 

Antranik’in Damadyan’a yolladığı ikinci mektup: 

“Sevgili M. Damatyan 

B.A. Çobanyan’ın benim Kilikya’ya geçişimi kolaylaştırmak için General Guro’nun yanına yollandığını biliyorsunuz. Bugün Beyru’'tan olumsuz içerikte telgraf geldi. Ayrıntıları öğrenebilmek için daha mektup elimize geçmedi. İki gün önce Ulusal Birlik üyeleri ve ilk göçmenler gru­bu buraya ulaştı. Olaylarla ilgili ayrıntılar hakkında bilgilendik. Bir haber öğrenmek için Paris’e telgraf çektik. Ayın 22’sinde Mısır’a hareket edeceğiz. Şimdilik orada bekleyip ne mümkünse onu yapmaya çalışacağız. Hepimizin arzusu Kilikya’ya girmektir. Ayrıca da tüm diaspora Ermenile­rinin dikkati Kilikya üzerinde bulunuyor. Fakat şimdilik hepimiz Fransız tutumuna karşılık ne gi­bi bir davranışta bulunacağımızı düşünmekteyiz. 

Sizin düşüncelerinizi ve ayrıca eğer Fransızlar karşı çıkarsa ne yapabileceğimize dair emirlerinizi acilen öğrenmek istiyorum? Siz oradaki duruma tanıksınız, bizim var olan güçlerimiz hakkında yazın. Eğer resmi olmayan yollardan ülkeye girersem, ne şartlar ve kuvvetlere dayana­rak işimizi sürdürebilirim? Eski bir devrimci ve samimi bir yoldaş olarak ayrıntılı düşüncelerini ve önerilerini beklerim. 

Bana geciktirmeden Mısır’a mektup yazın. 

Eğer açıkça imkânsızlık önünde bulunursak, Kilikya halkının göçü büyük bir felaket olacak­tır: Halkın Fransız çerçevesi içerisinde kalması daha yararlıdır. Bugün sadece Kafkasya’da binlerce yoksulların var olmasının yanı sıra, bu göçmenlerin özel­likle de bu mevsimde Erivan’a ulaşabilmeleri zordur.

Acaba Fransızların bu davranışı değişmeyecek mi? Fransızlar en azından kendi çıkarları için dahi Ermenilerin gerçek dostluğunun değerini anlayabilecekler midir? Yakın gelecek bunu gös­terecektir.

Sizden gelecek bilgileri sabırsızlıkla bekler, sevgi dolu selamlar yollarım. 

Saygılarımla. 

İzmir, 14 Ekim 1920 ANTRANİK”[1]

            Ermeni çete reisi Antranik, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da Türklere karşı yaptıkları yetmiyormuş gibi şimdi de Çukurova Bölgesi’ne girmek ve bu bölgede terör estirmek istiyordu. Ancak Fransız Generali Gouraud bu çetelerin insanlık dışı davranışlarını bildiğinden Antranik ve çetesinin Çukurova’ya girmesine müsaade etmedi. Bu reddedilişe rağmen Antranik bölgedeki Ermenilerin desteği ile Fransızlara rağmen Adana’ya gelmek istiyordu. Ancak bölgedeki Ermeni yetkilikleri de onun buraya gelmesine müsaade etmediler. Zaten Damadyan da İtilaf Devletlerinin de yardım edeceği bir isyanı çıkarmak için Kilikya’ya gönderilmişti. Fransızlar tarafından Çukurova’dan çıkarılan Damadyan 1921’de Mısır’a götürülerek 1 yıl boyunca hapiste tutuldu.

Damadyan bundan sonra ne Anadolu’ya ne de İstanbul’a ayak basabilecekti. Çünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve Lozan Anlaşması ile bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü Avrupalı devletlere kabul ettirmişti. Ne Çukurova’da ne de Doğu Anadolu Bölgesi’nde bağımsız bir Ermenistan kurma düşüncesi gerçekleşmişti. Bu sonuç diğer bütün Ermeni komitecileri gibi Damadyan’ı da hedeflerinden vazgeçirmedi.

1931’de Beyrut’ta Ermeni dostlarıyla (soldan üçüncü)

            1936’da Damadyan’ın sağlığı kötüleşti. 43 yıl önce yaralandığı sağ bacağından ameliyat oldu, fakat bacağını kaybetti. Damadyan Kahire’ye döndü ve hayatının son yıllarını burada geçirdi. 1945 yılında Kahire’de öldü.

 

  • MİHRAN DAMADYAN’IN İTİRAFNAMESİ

Mihran Damadyan’ın 23 Şubat 1894 tarihinde Yıldız Sarayı’nda verdiği ifadesi, 21 sayfadan ibaret olup Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Perakende Mabeyn Başkitabeti (B.O.A.Y.PRK.BŞK.) tasnifinde yer almaktadır.  İtirafname “tercüme-i ahval” ve “af talebi” ile birlikte 6 bölümden oluşmaktadır.

 

Mihran Damadyan’ın Kayıt Altına Alınan İtirafnamesinin İlk sayfası

İtirafnamenin birinci bölümü, “Ermeni Komitelerine ve Özellikle Ermeni Hınçakyan Komitesi’ne Dair Malumat” başlığını taşımakta olup, o tarihe kadar Avrupa’da kurulan Ermeni komitelerinden ve özellikle Hınçak Cemiyeti’nin nasıl kurulduğundan ve nasıl çalıştığından bahsetmektedir. Bu bölümde Damadyan, Avrupa’daki Ermeni teşkilatlanmasını ve bu teşkilatlanmaya İngiltere Başbakanı Gladstone’un verdiği desteği açıkça ifade etmektedir. Komitecilerin eylemleri için silahı ve parayı nereden temin ettiklerini, Rusya’nın ve Avusturya’nın bu silahlanmadaki rolünü de açıklayan Damadyan, Hınçak Cemiyeti’nin İstanbul’da nasıl teşkilatlandığını ve Kumkapı Olayı’nı Rusya’dan gelen Ermenilerin nasıl yönettiğini de anlatmaktadır. Kendisinin bu cemiyete nasıl girdiği ve bu cemiyetin Anadolu’da ve İstanbul’da yönettiği eylemler bu bölümde verilmiştir. Diğer bölümlerde olduğu gibi burada da Mihran’ın ifadesinde dikkati çeken şey, bizzat içerisinde yer aldığı Kumkapı Olayı’nda kendisinin yer aldığını inkâr etmesidir. Bu psikolojik yaklaşım idamdan kurtulmak isteyen bir tutuklunun tabii bir durumu olarak görülmelidir.

İkinci Bölüm, “Atina'da Bulunan İttihad Komiteleriyle Ermeni Hınçakyan İhtilâl Cemiyeti'nin Bağlantılarına Dair” olup, Atina’da, Girit’in Osmanlı Devleti’nden ayrılması için kurulan Girit Komitesi ile Ermeni komitelerinin Gladstone’un casusu olan Fitzgerald tarafından nasıl organize edildiği ve kurulan “Büyük Doğu Konfederasyonu”nun nasıl çalıştığını göstermesi açısından çok önemli bilgiler vermektedir.  Mihran’a göre, bu konfederasyon, Osmanlı Devleti’ne karşı küçük komitelerin birliği ve organize hareketini sağlamış olması açısından önemli bir teşkilattır.

Üçüncü Bölüm, “Padişah Efendimiz aleyhinde kurulmuş bulunan gizli komiteye ve onun bazı teşebbüslerine ve bazı fesat komitelerinin ondan aldıkları teşvikler üzere yaptıkları teşebbüslerine dair” başlığını taşımakta olup Padişah’a uzun bir mehdiye ve onu anlamayanlara hakaretlerle başlamaktadır. Damadyan bu bölümde Fitzgerald ile İstanbul’da iki defa görüştüğünü ve onu İstanbul’a James Bryce ile Hırımyan’ın gönderdiğini, görevinin İstanbul’da bir ayaklanma başlatmak olduğunu söylemektedir. Damadyan’ın anlattıklarına göre Fitzgerald kendisine şu açıklamalarda bulunmuştu: 

“Ermeniler da­ğınık olduklarından hemen hemen Osmanlı vilayetlerinin hiçbir tarafında devamlı bir isyan çıkaramazlar ve hem de o taraflar çok uzak olup ehemmiyetli bir iş meydana gelse bile yabancı devletler duymadan bastırılır ve bir takım kanlar boşuna dökülüp hiçbir semere görülmez. Madem öyledir, gelin o taraflar için çalışmaktan vazgeçin. En mühim iş payitahttadır. Payitahtın asayişi­ni ihlal edebilir iseniz size daha faydalı olur, hem büyük devletler sizin fedakârlığınızı görürler ve hem de taşraları ziyade tetkik edip Ermenilerin çekti­ği mezalim ve güçlükleri nazar-ı dikkat ve merhamete alırlar.”

İstanbul’da bu tarihten sonra Ermenilerin olaylar başlatmaları bu düşüncelerin etkisini ve doğruluğunu bize açıkça göstermektedir. Bugün biz tarihçiler için bu ifadeler sıradan gibi görünse de 1894 yılı itibariyle Osmanlı Devleti için ne kadar değerli olduğu göz ardı edilemez. Bu bölümde dikkat çeken bir diğer önemli bilgi ise, Damadyan’ın Atina’ya kaçtıktan sonra orada tanıştığı kişilerin Sultan Abdülhamit’e dair verdikleri bilgilerdir. Bu dönemde özellikle V. Murad’ın tekrar tahta getirilme teşebbüsleri olduğu bilinmektedir. Sultan Abdülhamit’i tahttan indirip yerine bir şehzadeyi getirmek isteyenler hep olmuştur. İşte bu teşebbüslerin en meşhuru Cleanti Skelyari teşkilatı da bu itirafnamede yer almaktadır. Verilen bilgilerden bu teşkilata Ermenilerin de dahil edilmek istendiği açıkça görülmektedir.

 Dördüncü Bölüm, “Politika açısından ecnebilerin Osmanlı Devleti içerisinde yaptıkları bazı seyahatlere ve yine siyasi emelleri ile Ermenilerin ve Nasturi Süryanilerinin Protestan Mezhebi’ni kabul etmeye temayüllerine ve ecnebilerin o yolda mezhep propagandası yapmalarına dair” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, gazeteci ve seyyah kılığında Osmanlı ülkesine gelen İngiliz ve Rus casuslarının nasıl çalıştıklarından ve amaçlarından bahsedildikten sonra mezhepler konusuna geçilmektedir. İngiliz Vambery’nin Anadolu seyahatleri ve Ermenilerle olan ilişkileri, İngiliz gazetelerinde yazdığı yazılar, bu gibi seyyah ve gazetecilerin Ermenilerle olan görüşmeleri yine bu bölümde anlatılmaktadır. Ayrıca İngilizler ile Ermeniler arasında başlayan mezhep yakınlığı ve bunun sebepleri, Rusya’nın Ermenileri kendi mezhebine çekme çalışmaları hakkında ilginç bilgiler verilmektedir.

İtirafname, “Arz- Dehalet” (Af Talebi) bölümü ile sona ermektedir. Bu bölümde Damadyan, kendi rızasıyla ve hiçbir şeyi gizlemeyerek bu açıklamalarda bulunduğunu ve Ermeni olaylarında kesinlikle yer almadığını, bunun için serbest bırakılması talebini ifade etmektedir. Damadyan, bu bölümde tam bir yalvarma halindedir. Özellikle sakat olduğunu vurgulaması ve annesi ile kız kardeşleri için affını dilemesi ise dikkat çekicidir.

İtirafname, içerdiği bilgiler açısından çok önemlidir. 1894 yılı itibariyle önemli olan bu bilgiler bugün de aynı önemini korumaktadır. Bu bilgilerin doğruluğu diğer kaynaklarla sabittir. İdamdan kurtulmak isteyen bir insanın ifadeleri olması hasebiyle itirafta bulunan kişinin suçsuzluğunu ispat etmeye çalışması da normaldir. Bu yönüyle Damadyan’ın verdiği bilgiler daha dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Zira hem Sasun Olaylarında, hem de Kumkapı Olayı’nda Damadyan hiç de masum değildir. Özellikle Atina’da yaptığı konuşmanın metinleri ve şiirleri Osmanlı Devleti’ne ve Padişaha olan düşmanlığını açıkça göstermektedir. Bu konuşma metinleri o gün ifadeyi alanlar tarafından da biliniyordu. Osmanlı Arşivinden elde ettiğimiz belgeler Osmanlı Devleti’nin Mihran’ın bu düşüncelerini bildiğini göstermektedir. Yani Mihran ne kadar kendisinin bu olaylara katılmadığını ifade etse de olaylardaki yeri Osmanlı Devleti tarafından biliniyordu.

Mihran Damadyan’ın Kayıt Altına Alınan İtirafnamesinin Son Sayfası: Sonunda Mihran Damadyan Kulları (imza) yazıyor.

 

Bu Olaylar Neden Yaşandı?

“Bağımsız Büyük Ermenistan” kurma düşü gerçekleşebilir miydi? Avrupa’da tahsil gören bütün genç Ermeniler, Yunanistan’ın, Sırbistan’ın, Romanya’nın ve Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’nden kopuşuna şahit olmuşlardı. Bu kopuşun yöntemini de kavramışlardı. Rusya’nın ve İngiltere’nin bu küçük ancak düşüncede büyük milletlerine nasıl yardım ettiklerini, Osmanlı ülkesinde karışıklık çıkarmanın kendileri için yeni bir takım çözümler getireceğine inanmışlardı. 

Osmanlı Devleti’nin bu çöküş döneminde dünyaya gelen bütün eğitimli Ermeniler gibi Mihran Damadyan da buna inanmıştı. Ancak onların belki de gözlerinden kaçan bir teferruat vardı: Ermeniler Yunanlılar gibi, Bulgarlar gibi Osmanlı coğrafyasının belirli bir bölgesinde çoğunluğa sahip değillerdi ve devletin geneline yayılmış durumda idiler. Bu kadar geniş bir coğrafyada ayaklanmaları organize etmek ve yönetmek kendi aralarında parçalanmış Ermeni komitecileri için mümkün değildi. Bu yüzden onlar ancak bulundukları bölgelerde büyük devletlerin genel politikalarına kurban olmuşlardı. Hem 1890’larda hem de Cihan Harbi sırasında bu uğurda hayatlarını feda etmişler, geleceklerini karartmışlardı. Yalnızca kendi geleceklerini değil bütün bir milletin kaderini kötü bir şekilde etkilemişlerdi.

Mihran Damadyan’ın hayatında aslında bütün Ermeni komitecilerinin yaşam tarzını görmemiz mümkün. Zira hepsi aynı düşünce ile Türklere karşı düşmanca davranmışlar ve onlardan can almışlardı. Barış ve kardeşlik adına harekete geçen tüm ihtilalciler gibi onlar da gördükleri düşü kanla sulamışlardı. Bugün Türklerle Ermeniler arasındaki düşmanlıkların temelinde bu yaklaşımın etkisinin çok büyük olduğunu açıkça görülmektedir.

 

KAYNAKÇA

Başbakanlık Osmanlı Arşivi

  • Dahiliye Mektubi Kalemi (DH.MKT.) 1178/117.
  • Dosya Usulü İradeler Tasnifi (DUİT.) 145/15
  • Hariciye Nezareti Siyasi (HR.SYS.) 2764/21;  2858/21; 2858/76; 2860/3.
  • Yıldız Esas Evrakı (Y.EE.) 97/39
  • Yıldız Perakende Mabeyn Başkitabeti (Y.PRK.BŞK.) 21/39; 35/29; 36/17.
  • Yıldız Perakende Zabtiye Nezareti Maruzatı (Y.PRK.ZB.) 6/101
  • Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (Y.A.HUS.) 279/54; 359/68.

 

GAZETELER

  • The Times, 20 November, 1894.

 

KİTAPLAR VE MAKALELER

  • Avagyan, Arsen; Minassian, Gaidz F., Ermeniler ve İttihat ve Terakki, İstanbul, 2005.
  • Aytekin, Halil, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Ankara, 2000.
  • Chalabian, Antranig, General Antranik and The Armenian Revolationary Movement, USA, 1988.
  • Çelebyan, Antranik, Antranik Paşa, İstanbul, 2003.
  • Gazigiray, A. Alper, Osmanlı’dan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörü’nün Kaynakları, İstanbul, 1982.
  • Guroian, Vigen, “Armenian Jenocide and Christian Existence”, Cross Currents, Fall: 91, Vol. 41.
  • Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983.
  • Hatipoğlu, Süleyman, Çukurova’da Ermeni Mezalimi, Antakya, 2006. 
  • Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, c. II, Ankara, 1998.
  • Karacakaya, Recep, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi, İstanbul, 2001.
  • Karsandık, Özlem, “Ermen Milliyetçiliğinin Oluşmasında Yasa Dışı Ermeni Örgütlerinin Rolü: Hınçak Cemiyeti Örneği”, Hoşgörüden Yol Ayırımına Ermeniler, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Yay. Haz. Metin Hülagü v.d., Kayseri, 2009.
  • Nalbandian, Lousie, The Armenian Revolutionary Movement, California Üniversitesi, Berkeley 1963.
  • Palabıyık, M. Serdar, “Fransız Arşiv Belgelerinin Işığında Doğu Lejyonu'nun Kuruluğu ve Faaliyetleri II”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 23-24, 2006.
  • Shemmassian, Vahram L., “The Sasun Pandukhts in Nineteent-Century Aleppo”, Armenian Bagesh/Bitlis and Taron/Mush , Edited: Richard Hovannisian, California, 2001.
  • Şahin, Gürsoy, Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler, İstanbul, 2008.
  • Şimşir, Bilal, British Documents on Otoman Armenians, Vol. III-IV (1895), Ankara, 1990.
  • Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1974.

 


[1] Çelebyan, ss. 343-346.